Bombalanan ıhlamur ağacı tedavi edildi, şimdi sapasağlam

Belgrad’dayım. 1999’da NATO uçakları tarafından bombalanan ve harabeye dönen İçişleri Bakanlığı binasının önündeyim. Sırplar, şan olsun diye binaya dokunmuyor. İçindeki dosyalara kadar.

Bazıları hálá raflarda, çoğu yerlerde serpili. Bombalar binanın önündeki o ıhlamur ağacına da isabet ediyor. Gövdesinden kopuyor. Ayakta kalan öteki yarısı çiçek açmaya devam ediyor.

Sallanan perdeler

Ya ıhlamur ağacının kabahati ne? Sen gel, o binanın dibinde boy ver. Sen gel, her mevsim o caddeyi ıhlamur kokularıyla şenlendir. Bombalar o ıhlamur ağacına da isabet ediyor. Ağacın yarısı, gövdesinden kopuyor. Ayakta kalan öteki yarısı ise, çiçek açmaya devam ediyor. Ihlamur da vurulmuş, ama hálá yeşil. Sırplar ıhlamur ağacını tedavi ediyor. Ağacı koruduklarını ele güne göstermek için, ağacı özel olarak aydınlatıyorlar. Ne var ki, tek bir ağaca bu kadar özen gösteren Sırplar, yıllardır birlikte yaşadıkları insanlara aynı özeni gösteremiyor. Bombalarla yıkılan binalara dokunmuyorlar. Yine ele güne göstermek için. Belgrad’ın orta yerindeki yıkıntı bir tarihi vurguluyor. Perdelerin her rüzgárda sallanması, tarihin hüznü.

Perdeler dışarıda. Nemli rüzgárda tembel tembel sallanıyor.

Perdeler dokuz yıldır dışarıda, dokuz yıldır, her rüzgára dayanıyor. Bu perdeler inatçı.

1999, bir gece yarısı. Belgrad.

Şiddetli yağan yağmur sonrasında, kara bulutlar arasından aniden uçak filoları beliriyor. NATO savaş uçakları. Hedef Belgrad’ın bazı binaları. Nokta atışlar. Başta Sırbistan Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı.

Bombalar hiç sekmiyor. Sağdaki, soldaki binalar sapasağlam. Ama bu iki bina kısa sürede enkaza dönüşüyor.

NATO, Belgrad’ı vuruyor. Çünkü Sırbistan 1999’da Kosova’da etnik temizliğe kalkışıyor.

Kosova, Sırbistan için, daha 1300’lerden itibaren derin bir yara, aynı zamanda ütopya.

Osmanlı Devleti 1300’lerin ilk yarısında ve ikinci yarısında Balkanlar’ı fethediyor. O günkü Sırp Krallığı’nın ve de 20. yüzyıldaki Yugoslavya’nın aklı hep Kosova’da. Kendilerinin doğumunu Kosova’da görüyor. Osmanlı’nın Kosova ve Niğbolu zaferleri, yedi yüz yıldır onların, yüreğinden atamadığı acılar.

PARÇALANMIŞ KLİMALAR

1999’da Kosova Sırbistan’dan ayrılmak istediğinde, Sırplar çılgına dönüyor. Tarihin en büyük etnik katliamlarından biri yaşanıyor. Sonunda olaya NATO müdahale ediyor. Yağmurlu bir gece yarısı bombardıman uçaklarıyla.

O gece vurulan İçişleri Bakanlığı önündeyim.

Bina tam cepheden vuruluyor. Gerçi, taş taş üstünde kalıyor, ama bina bina olmaktan çıkıyor.

Dokuz yıldır, bazen bir parça beton daha çöküyor, bazen bir demir kiriş daha kırılıyor. Tepedeki çelik örgü, sokaktan geçenleri korumak için.

Sırplar, şan olsun diye binaya dokunmuyor. İçindeki dosyalara kadar. Bazıları hálá raflarda, çoğu yerlerde serpilmiş. Zaten artık hiçbir işe yaramayan o dosyalar bombardımanın farklı tanıkları. Tıpkı perdeler gibi. Tıpkı parçalanmış klimalar gibi.

Binanın girişinde bir amblem var. Altı meşalenin birbirine dayandığı amblem. Eski Yugoslavya’nın birliğini temsil ediyor. Altı cumhuriyeti temsilen. Altında bir tarih yazılı. 29.11.1943. Yugoslavya’nın kuruluş tarihi.

Sırplar, o kırık dökük binadaki o amblemi akşamları halen aydınlatıyor. Altı yüz yıllık rüya gerçekleşiyor, ütopya hayatın kendisi oluyor. Ama, sonra tekrar kuş olup uçuyor, geriye o amblem kalıyor. Geceleri aydınlatma, geçmişe özlem.

Bir açıdan, büyük siyasi hataları, ülkenin ödediği faturayı da aslında yine aynı ışıklar aydınlatıyor. Gerçek ve fatura ve ütopya aynı anda aydınlatılıyor.
Yazarın Tüm Yazıları