Bizdeki Voltaire AB’den kaçmadı

SORU-cevap Brüksel’de.

Haberin Devamı

“Türkiye’de düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü baskı altında. Siz AB Komisyonu olarak Türkiye’ye karşı hangi önlemleri almayı düşünüyorsunuz?”
Benzer bir başka soru:
“Penguen mizah dergisinde yayınladığı karikatür nedeniyle Bahadır Baruter hapse atıldı. Basın özgürlüğüne indirilen bu darbe üzerine AB Komisyonu ne düşünüyor?”
Sorudan bol ne var, alın bir tane daha:
“Türkiye’de çok sayıda gazeteci, yazar, bilim adamı düşüncelerinden ya da yazdıkları kitaplardan dolayı hapiste. Bu AB’nin özgürlükçü ilkeleriyle bağdaşmıyor. Demokrasiyi baskı altına alan uygulamalar karşısında, AB Komisyonu olarak siz ne yapmayı düşünüyorsunuz?”
Bu içerikte on beş, yirmi soru var. Avrupa Parlamentosu milletvekilleri bu soruları AB Komiseri Stefan Füle’ye soruyor.
GÖRÜŞMELER SÜRER Mİ
Şu ilahi tesadüfe bakın ki, Füle Kasım ayında yöneltilen bu soruları bir kaç gün önce yanıtlıyor. Fransa’daki Ermeni yasası tartışmaları sırasında.
Bizimkilerin Voltaire ve Fransız İhtilali üzerinden Fransızlara düşünce özgürlüğü ve demokrasi dersleri verdiği bir dönemde.
Kara talih, biz Fransızlara bu dersleri verirken, AB’deki çeşitli ülkelerin milletvekilleri de, bizdeki demokrasiyi sorguluyor. Öyle genel laflarla değil, isim isim, olay olay örnek vererek. Temele inerek:
“Bu şartlarda Türkiye-AB tam ortaklık görüşmeleri sürer mi?”
Ah, kara talihim, kör bahtım. İş ortaklık görüşmelerine kadar uzanıyor.
GARANTİDEN UZAK
Sorular böyle de, Füle’nin yazılı olarak verdiği yanıtlar ne? Bütün yanıtları toplarsak, Füle özetle:
“- Temel hak ve özgürlüklere Türkiye’nin saygı göstermesi zorunludur. Türkiye’deki uygulamalar ifade ve basın özgürlüğünü garanti altına almaktan uzaktır.
- Bazı yasalar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırıdır. Bazı yargı kararları da,  insan hakları ihlallerine yol açmaktadır.
- Bu durum aslında 2011 İlerleme Raporunda dile getirilmiştir.”
Bu açıklamalardan sonra Füle asıl sözüne geliyor:
“AB Komisyonu en kısa sürede Türk Hükümeti ile yeniden temasa geçecek ve bu konularda gelişme sağlanmasını isteyecektir.”
Herhalde onlar da, Fransız İhtilali ve Voltaire’in Türk düşünce hayatındaki rolünü, önemini ilk elden öğrenmek isteyecek.
Biz Fransa’da Voltaire’i kahramanca savunurken, sırası mı şimdi Türkiye’deki Voltaire’in sorgulanması.

Haberin Devamı

Amudsen’in keşif notlarında iki cümle

Haberin Devamı

EKİBİNİ iyi seçiyor. Kutup tarihçisi, kayak olimpiyat şampiyonu, dağlara tırmanmakta çok deneyli üç kişi, kızaklarda dayanıklı köpekler. Buna karşılık ne düzgün yön gösteren araçlar var, ne modern kuru gıda ürünleri, ne de kolay taşınabilecek kar giysileri.
Norveçli Amundsen Güney Kutbunu keşfetmek için böyle bir ekiple 20 Ekim 1911’de Pasifik Okyanusu kıyısından yola çıkıyor.
Ondan on gün sonra, 1 Kasım 1911’de de İngiliz Scott aynı amaçla yola koyuluyor. Talih Norveçliden yana. Amundsen Güney Kutbuna Scott’tan 700 kilometre önde, 45 gün önce ulaşıyor, 14 Aralık 1911’de, Güney Kutbunu ilk keşfeden o, tam yüz yıl önce.
Geçenlerde Amundsen’in o keşif sırasında tuttuğu anılar yayınlanıyor. Buzul kaymalarında yaşanan hayati tehlikeler, donmalarına ramak kala kurtulmalar, hatta ekipte yumruklaşmaya varan kavgalar anlatılıyor. Dağın başında, eksi 60 derecede yüzlerce kritik olay, insan ilişkileri, duygu ve irade gelgitleri arasında dikkatimi çeken iki cümle var:
“- Her bir karar öncesinde ekipte herkesin düşüncesini mutlaka aldım.
- Başarının önündeki en büyük engel ihanet.y”
Cümle aleme duyurulur, konusuna göre, birilerine belki yararı dokunur.

Haberin Devamı

Üniversite mi kaldı

PARLAMENTER sistem yerine, başkanlık sistemini desteklemezsek, iktidar bize kızar, neme lazım.
Özgürlükçü bir anayasa önerirsek, belki ileri gideriz, neme lazım.
Ben bu iktidar sayesinde rektör oldum, dekan oldum, şimdi anayasa önerisi filan, aram bozulur, neme lazım.
Profesörler, doçentler nasıl yükseliyor, belli. Üniversitelere kilit vuruluyor. TÜBA macerası dünyaya zaten, “bu ne biçim bilimsel özerklik” dedirtiyor.
Meclis Başkanı Cemil Çiçek, 160 üniversite var, sadece ikisi anayasa ile ilgili görüş bildirdi, diye dert yanıyor.
Nasıl bildirsin, bilimsel özgürlük mü kaldı ki, görüş bildirecek. Toplumun her kesimi gibi, üniversitelerin büyük bölümü de ya iktidarın emrinde ya da görüş bildirmekten ürküyor. Kaldı ki, kimin düşüncesi, ne ölçüde dikkate alınacak, orası da sorularla dolu.
Böyle bir ortamda özgürlükçü anayasa yapmak hayal gibi.

 

Yazarın Tüm Yazıları