Balbay enerji dolu, çok formda

SİSLİ ve puslu İstanbul sabahı Silivri Cezaevi’ne gidiyorum. Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan’ı ziyaret için. Pis, sis, pus, cezaevi ruhuma işliyor, yolda Tevfik Fikret’in “Sis” şiirindeki ilk iki dize aklıma geliyor:

Haberin Devamı

Sarmış afakını yine bir dudi muannit/bir zulmet-i beyza ki peyapey mütezayit.”

Bugünün Türkçesiyle, “Sarmış ufuklarını senin yine inatçı bir duman/beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan.”

Uzun bir ziyaretçi kuyruğu, arama, kimlik, gözün kameraya çekilmesi ve o çekimle hapishaneden içeri girince, ziyaretçi odasına önce Balbay geliyor.

Biz bir gazeteci gurubu, onunla sarmaş dolaş, o müthiş enerji dolu, infaz koruma memurlarına dönüyor, “Donatın masayı”, sanki düğündeyiz, biraz sonra masaya çay ve tatlı, tuzlu kuru pastalar geliyor.

23 İDDİANAME

Balbay tam felsefe yapıyor, ağzından ilk çıkan sözler, “Ne zaman çıkacağız değil, nasıl çıkacağız önemli” ve ekliyor:

Uzun tutukluluğu herkes konuşuyor, şimdi sıkıştılar, kararda zorlanıyorlar, en sıcak dava bizim. Bu davada tek somut olay var Danıştay cinayeti, onu buraya bağlamaya çalışıyorlar.”

Ergenekon ile ilgili eklenen son iki iddianame ile birlikte toplam 23 iddianame var. Ergenekon, silah, darbe derken, ortada Danıştay cinayetinde işlenen bir silah var, o kadar.

Haberin Devamı

CUMHURİYET’E BOMBA

Balbay sürdürüyor:

Bu davada bizim dışımızda çay ocağı işleten çaycı da var, Genelkurmay Başkanı da, bilim adamları da. Tanıklar geliyor, eğer bizim lehimize ise, yargıç onu “Sen de katıldın mı” diye sıkıştırıyor, tanık aleyhimize ise, devam.”

Uzun uzun duruşmaları, iddianameyi anlatıyor, inanılmaz enerjik. Sanki geniş bir spor salonunda konferans veriyor, coşkuyla bir oturuyor, bir kalkıyor, “Verilmiş bir kararın süreci oynanıyor, Nietzsche “Kaderini seveceksin” diyor, (kahkahalar atarak), “gazetecilik gibi, siyaseti de sevdim, bu işi çok iyi yapacağım, Diyarbakır’da, Berlin’de sokaklarda insanlara burayı anlatacağım.”

Aynı dik duruşla, “Mahkemede üç arkamda Cumhuriyet’i bombalayanlar oturuyor, ben Cumhuriyet’i bombalayan örgütün üyesiyim.”

RIFAT ILGAZ

Rıfat Ilgaz’ın son şiirini ezberinden okuyor, “Elim birine değsin, ısıtayım üşüdüyse, boşa gitmesin, son sıcaklığım.” Aynı enerji, aynı inançla:

Buradan adam gibi çıkmak için tek isteğim, intikam duygusunu yok etmek, intikam olmaz.”

Ziyaret sonrası, dışarıya çıktığımda, sis ve pustan eser yok. Balbay ruhumu öyle tazelemiş ki, ellerim kenetli, umutla ve inatla dönüyorum.

Haberin Devamı

Son duruşma 30 Şubat

BALBAY bir oyun yazıyor, nisanda Londra Kitap Fuarı’na yetiştirmeye çalışıyor, oyun İngilizceye de çevrilecek. Oyunun amacı, Ergenekon davasında olup bitenleri ve otoriter rejimi yabancılara anlatmak. Dünya ile bütünleşmek.

Oyunu biraz anlatmasını istiyoruz, bir cümle söylüyor sadece:

Oyunun sonunda, mahkeme yargıcı duruşmayı 30 Şubat’a erteliyor.”

Sokrates Bey

BALBAY’ın kızı Yağmur altıncı sınıfa gidiyor, bu aralar Sokrates’i okuyor. Babasına kitaba düştüğü notu aktarıyor:

Sokrates Bey, bu dediklerin iyi ama, bugünü buraya nasıl uyduracağız.”

Oğlu Deniz: ‘Babamı getirin’

Beş yaşındaki oğlu Deniz sorun yaşıyor. Babasını ziyaret gelince, hapishanenin dışında direniyor, “ben gitmeyeceğim, babamı buraya getirin”.

Deniz bir süre dünyaya perdelerini indiriyor, kimseyle konuşmuyor, hatta psikologlara göre, ana rahmine dönmek istiyor.

Neyse, Deniz şimdi çok daha iyi.

Haberin Devamı

Tepinmatik

GÜNDE altı taksitte dokuz saat su veriliyor. Haftada üç taksitte altı saat elli litre sıcak, iki yüz litre soğuk su. Her koğuşta su saati takılı, verilen litreleri ölçmek için, ama fazla gitmesin.

Çamaşır yıkamaya sıcak su yetmiyor. Orada en fazla üç gömlek veriliyor, yıkamak gerek, çamaşır makinesi yok. Balbaytepinmatik ile yıkıyoruz” diyor, leğende ayaklarıyla tepinerek.

Otuz bin mektup

BİR ay sonra Balbay’ın tutuklanması üzerinden dört yıl geçmiş olacak.

Para yüzü görmüyor, haftada on dakika telefonla görüşme, numara önceden bildirilecek, haftada iki saat bilgisayar, internet yok.

Koğuşta duvarlar yosun tutmuş, iki buçuk aydır güneşi görmüyor. Ama, dünya oraya akıyor, Balbay’a dört yılda tam otuz bin mektup gelmiş.

Not: Tuncay Özkan izlenimleri yarına.

Yazarın Tüm Yazıları