1954, 1965, 1971, 1990, 1994, 2000 ve 2007. Türkiye’de son elli yılda kuraklığın yaşandığı yıllar.
Ancak, bu yıl başka. Bu yıl, kuraklık dünyadaki genel iklim değişikliğine, global ısınmaya paralel, dünyanın bütün bölgelerini tehdit ediyor.
Bu yıl yağışlar, normale göre, yüzde 55, geçen yıla göre, yüzde 47 oranında azalıyor. Bunun sonucunda, geçen yıl barajlarda toplam doluluk oranı yüzde 60 iken, bu yıl yüzde 48. Bu çok ciddi bir azalma.
Suyun azalması bu yıl on milyar kilovat saatlik enerji kaybına yol açıyor. Geçen yıl 45 milyar kilovat saatlik hidrolik enerji üretimi, bu yıl 35 milyar kilovat saate düşüyor.
Suyun azalması tarımı vuruyor. Bunun anlamı, gıda maddesi üretimi düşüyor, gıda maddeleri fiyatları artıyor. Çiftçinin geçim derdi katlanıyor.
Suyun azalması kentlerde günlük su ihtiyacını sıkıntıya sokuyor. Şu anda İstanbul’da doluluk oranı yüzde 49, İzmir’de yüzde 26, Ankara’da yüzde 9, Bursa’da yüzde 54.
Halen barajların toplam depolama kapasitesi 65 milyar metreküp. Bunun 110 milyar metreküpe çıkması gerek.
Kuraklık ve su ihtiyacındaki hayati durumun özeti bu.
PARTİLER İLGİSİZ
Türkiye seçime gidiyor. Seçim ne? Sorunların çözüm yeri.
Sorunları çözmeye talip partilerin programlarına bakıyorum, bu hayati sorunu nasıl çözeceğini söyleyenin olmayışı bir yana, konuya dokunan bile yok.
Oysa, önümüzdeki kısa, orta ve uzun dönemde hepimizin günlük yaşamını pek çok yönden etkileyecek olan sorun kuraklık.
Partiler kuraklıkla, iklim değişikliğinin getireceği vahim sonuçlarla ilgili değil. Ama, TBMM ilgili. Sürpriz biçimde, ilgili. Global ısınmayı ve etkilerini araştırmak üzere Meclis Araştırma Komisyonu kuruluyor. Pek çok bilginin ve önerinin yer aldığı bir rapor hazırlanıyor.
Okuduğum 200 sayfalık raporda, seçimden sonraki iktidara yol gösterici önlemler yer alıyor. Daha tek bir parti bile, bu rapora göz atmış değil.
IŞIK YOK
Türkiye’de dengeleri değiştirecek, ülkenin kaderini ve hepimizin günlük yaşamını birebir etkileyecek iki etken var:
Kuraklık ve terör.
Partilerin kuraklık karşısında duyarsızlığı ortada. Hiçbir getirisi olmayan, abuk sabuk polemik varken, kim girer ciddi sorunlara?
Ne yazık ki, terör de öyle. Terör siyasilerin polemikleri arasında başta geliyor.
Hangisi terörü nasıl önleyeceğini söylüyor? Hangisi terörün iç ve dış politikayı nasıl etkileyeceğini tartışıyor? Hiçbiri. Terörü konuşmak, sadece karşılıklı atışmadan ibaret. Polemikten öteye gitmiyor.
Oysa, kentlerde ve tarlalarda halk kuraklıktan kavruluyor. Canını terörden kurtarmaya çalışıyor.
Bir yığın laf salatası arasında, ne verilen sözler tutuluyor, ne de geleceğe dönük bir ışık var.
Türkiye’nin gerçek kırmızı çizgileri kuraklık ve terörden geçiyor.
Yurtdışına çıkışta 5 bin dolar sınırı
TÜRKİYE’de de "yurt dışına çıkışlarda nakit kısıtlaması" ile ilgili bir mevzuat var.
Buna göre, yurtdışına çıkan bir kişi, en fazla 5 bin ABD doları ya da eşiti kadar efektif (yani banknot şeklindeki yabancı ülke parasını), beraberinde yurt dışına çıkarabiliyor.
Yıllar önce belirlenen bu tutar, hálá 5 bin ABD doları olarak yürürlükte...
Bir kişi, 5 bin ABD doları ya da eşiti kadar başka bir ülkenin dövizini (örneğin Euro ya da sterlini), yurt dışına "izinsiz olarak" çıkartırsa, aşan kısma el konuluyor.
Ayrıca, el konulan döviz tutarı kadar, fiil teşebbüs halinde ise, yarısı kadar "ağır para cezası" uygulanıyor.
Üç partili Meclis’e doğru
DAHA bir ay var. Ama, seçimden sonra Meclis’te oluşacak tablo yavaş yavaş şekilleniyor.
Dolaştığım yerlerden sonra, edindiğim izlenim, Meclis’e üç parti girecek gibi görünüyor. AKP, CHP, MHP. Buna Meclis tarihinde ilk kez sayıları 20-25 dolayını bulacak bağımsızları eklemek gerek.
MHP’nin ve bağımsızların çıkaracağı her milletvekili, AKP’nin bugüne göre daha az milletvekili çıkarması anlamına geliyor. Oy oranı yükselse bile, AKP’nin milletvekili sayısı azalacak. Tıpkı CHP gibi. CHP’nin de oy oranı artsa bile, milletvekili sayısı, bugüne göre azalabiliyor. MHP ve bağımsızlar, her iki partinin sandalye sayısını azaltıyor.
Genç Parti ile DP’nin barajı aşma şansı hiç yok gibi.