AMERİKALI gazeteci Jim Taricani evinde hapis. Evinden sadece doktoruna gitmek için çıkabiliyor. Evinde internet kullanması da yasak. Onu mahkûm eden yargıç, ‘hapishanenin nasıl olduğunu hissetmesi gerek’ diyor.
Taricani’nin suçu ağır!.. Bir TV kanalında yayınladığı belge nedeniyle. Bant, yerel bir politikacının Rhode Island’da rüşvet aldığını görüntülüyor.
Bunun üzerine yargıç Taricani’yi, ‘kaynağını açıklamaya’ zorluyor. O, bunu reddediyor. Karşılığında, altı ay ev hapsine mahkûm oluyor.
Pulitzer ödülü sahibi Judith Miller, New York Times muhabiri, Matthew Cooper ileTime muhabiri, halen yargı önünde. İşten atılan bir CIA ajanıyla ilgili haber yapıyorlar. Bu araştırma onlara pahalıya mal oluyor.
San Francisco Chronicle muhabiri Lance Williams iyi bir gazetecilik yapıyor. NBA’deki takımlardan birinde ünlü iki basketbolcunun doping ilacı kullandığını belgeliyor. Doping mahkeme kararıyla da, kesinleşiyor. Devreye FBI giriyor. Savcı, ‘kimden aldınız bu bilgileri’ diyesıkıştırıyor. O da, şimdi yargı önünde.
1972’DEN BU YANA
Oysa, Amerikan Yüksek Mahkemesi (Supreme Court) 1972’de bir karar alıyor. ‘Gazeteciler kaynaklarını açıklamaya zorlanamaz.’
O karar, 1972’de kalıyor. Bush’la birlikte, Amerikan basını ciddi bir denetim altına giriyor. 11 Eylül, bunun önde gelen gerekçesi. ABD yönetiminin işine gelmeyen her haber, ya iç ya da dış güvenliği tehdit ediyor, yaygarasıyla karışık, soruşturmaya uğruyor. Amerika’da basın özgürlüğü yerle bir.
Öyle ki, örneğin bugünkü koşullarda, bir Watergate Skandalı’nı ortaya çıkarmak mümkün değil. Çünkü, iç güvenlik!.. Oysa, Watergate Skandalı’nda Başkan Nixon savcıları harekete geçirerek, gazetecileri kaynak açıklamaya zorluyor.
Ne var ki, o sırada yargıçlar, ‘basın özgürdür’ ilkesine bağlı kalıyor ve Nixon girişiminden sonuç alamıyor.
SULZBERGER SAHNEDE
Bu örneklerden yola çıkan, New York Times’in sahibi Arthur Sulzberger sonuçta patlıyor:
‘Bu koşullarda gazetecilik artık sadece, yönetimin resmi bildirilerini yayınlamaktan ibaret hale gelmiştir.’
Gazetecilik yoluyla, Amerika’da herhangi bir olayı araştırmak, üzerindeki sır perdesini aralamak artık çok güç. Devreye anında FBI ve CIA giriyor. Bazı mahkûmiyet kararlarında mahkemeye hakaret gerekçesi de olsa, olayın bütünü basın özgürlüğünü çiğnemeye yönelik.
TURNUSOL KAĞIDI
Herhangi bir ülkede özgürlüklerin niteliğini basın özgürlüğü belirliyor. Tam bir turnusol kağıdı. Eğer, basın böylesine kelepçe altındaysa, o ülkede genel anlamda temel hak ve özgürlüklerden söz etmek mümkün değil.
Amerika Bush’la birlikte, şimdi böyle bir kara dönemi yaşıyor.
Ama, Bush ne zaman uluslararası arenaya çıksa, dünyaya özgürlük getirmekten söz ediyor.Büyük Ortadoğu Projesi adı altında, Ortadoğu’ya özgürlük getirmeyi vaat eden büyük düşünceler. Ancak, dünyaya özgürlük sözleri veren Bush, kendi ülkesinde özgürlükleri çiğnemekle meşgul. Uçan kuşu gözetleyen Big Brother eşliğinde, kendine özgü bir sıkıyönetim.
Başbakan Erdoğan bugün bu özgürlükler ülkesine gidiyor. Türban yasağına takılan kızını Amerika’da okutan Erdoğan, ‘Kızım Amerika’da okuyor, çünkü Amerika’daki özgürlük benim ülkemde yok’ diye şikayet ediyor.
Sayın Erdoğan’a, yukardaki örneklerde görüldüğü gibi, özgürlükler ülkesine seyahatinde iyi yolculuklar diliyorum.
Üç mü, beş mi, bakan mı, değil mi
KİM daha yetkili?.. Bakan mı, bakana bağlı üst düzey bürokrasi mi?.. Kimin dediği oluyor?.. İlk bakışta saçma, hafif deşince, garip bir durum var Çevre ve Orman Bakanlığı’nda.
Haftada üç gün olan av izni, Merkez Av Komisyonu (MAK) kararıyla, beş güne çıkartılıyor. Avcılık için bir tehlike. Ayrıca, soyu tükenmek üzere olan çil keklik ava açılıyor. Sivil toplum örgütleri karara tepki gösteriyor.
Tepkiye Bakan Osman Pepe de katılıyor, ‘Bu karar uygulanamaz, iptal edilecektir’ diyor. Arkasından MAK’ın yeniden toplanması için talimat veriyor.
Ancak, müsteşar yardımcısı mı, genel müdür yardımcısı mı, kimde ise, bakanın talimatı bürokraside bir yerlerde takılıyor.
Belki de, takılmıyor, Pepe belki verdiği sözü unutuyor. Malum, fişek-tüfek sektörü!.. Onlar beş gün avlanma isterken, şimdi nasıl üç olabilir?.. Üstelik, hazır beşe çıkmışken.