Paylaş
Ben Avrupa Hukukuna inanıyorum, Avrupa Hukukunun insan haklarına denk düştüğüne güveniyorum. AB’ye tam üyelik başvurusunun kabulünden sonra, 2005 ve 2006 Avrupa Hukukuna uyum için bizde reformların gerçekleştiği dönem. Avrupa Hukuku aynı zamanda bizim hukukumuz.
Türkiye’de her şey o kadar siyasal ki, hukuki uygulamalar bile, bizim siyasal görüşümüze göre şekilleniyor. Sokaktaki adamdan Başbakana kadar.
O nedenle, üç generalin iki bakan tarafından görevden alınmasına AİMH gözlüğü ile Avrupa Hukuku açısından bakıyorum.
Ve çok çarpıcı bilgilere ulaşıyorum.
İŞKENCE DAVALARI
AİHM’de Türkiye’den çok sayıda işkence davası var. Davalara göre, polis işkence yapıyor. Şimdi sıkı durun:
İşkence yaptı mı, yapmadı mı, soruşturuluyor. Soruşturma idari işlem. Bu işlemin tarafsız olması için, hakkında soruşturma açılan polislerin görevden alınması gerek. Ama, İçişleri Bakanlığı almıyor.
Durumu belirleyen AİHM karar veriyor:
“Bu, soruşturmanın bağımsız yürütülmesini ihlal etmektir, soruşturmayı adil yapmanız için, o polisi görevden almanız gerekirdi, almadığınız için, hukuku ihlal ettiniz.”
Türkiye bu davaları arka arkaya kaybediyor, tazminata mahkum oluyor.
TEMEL SORU
Gerçi, görevden alınan üç generalin durumu polis örneğine uymuyor. Ama, o örnekler bir kuralı işaret ediyor.
Belli durumlarda görevden almak, siyasal iktidarlar için bir hak. Ve o hak, bizim hukukumuzda var.
Buna karşılık, generaller örneğindeki gibi, görevden alınanların da, başvuracakları hukuki yollar var.
Burada bir kaç soru var: Balyoz Davası başlamadan bakanların görevden almaları, mahkemeyi etkilemez mi? Üç general haklarını aradığı için mi görevden alınıyor?
Asıl can alıcı, temel soru: Hakkında soruşturma olan, örneğin işkenceci polisler, örneğin bazı belediye başkanları, bazı bürokratlar, generaller gibi neden görevlerinden alınmıyor?
Bu çifte standart, AKP’ye karşı güven sarsıyor.
Lizbon’da cadı kazanı
NATO Zirvesi için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Lizbon’a gidişinde, orada görevli ateşe general, Gül’ü hava alanında karşılamaya gitmiyor.
Malum medya Allah Allah nidalarıyla törene katılmayan generali neredeyse asacak. Sen Cumhurbaşkanını nasıl karşılamazsın, saldırısıyla.
Bunların ne zaman, nereye çarpacakları belli değil. Akıl, mantık, usül, edep, erkan tanımaksızın, “bugün kime, nereye saldıralım” edasında.
Gül dün serin kanlı bir açıklama yapıyor. Lizbon’a gidiş nedeni NATO olduğu için, ateşenin katılmayışını protokole uygun görüyor.
Böylece memleketimizin önemli bir sorunu daha çözülmüş oluyor.
İki ayda ikinci linç
İLKİ, Alman Merkez Bankası yönetim kurulu üyesi Thilo Sarrazin’in “Almanya Kendini Yok Ediyor” kitabındaki tez.
Sarrazin’e göre, “Müslümanlar ve Türkler Almanya’yı aptallaştırıyor, artık onlar Almanya’ya gelmesin, gelenler de, bir an önce dönsün”.
Doğru, eğri, adamın tezi bu. Bu tezler karşısında hemen harekete geçiyoruz, adamın ne ırkçlığı, ne faşistliği, ne Türk düşmanlığı kalıyor.
Düpedüz linç. Çünkü, bizi eleştiriyor. O kim ki, dünyaya armağan olarak gelmiş bizleri eleştirecek. Vay haline onun.
Şimdi sıra Nobel ödüllü Naipaul’a geliyor. Vay haline o gafilin ki, Müslümanlara sataşıyor. Onun gibi bir şeytanın İstanbul’a davet edilmesi inançlarımıza sığmıyor, töremize aykırı, davet buz gibi ihanet. Gelmesin hain.
Hani hoşgörü, tartışma kültürü, hani düşünce ve ifade özgürlüğü. Hanisi, manisi yok, bize denk düşmüyorsa, Nobelmiş, yazarmış, vur tekmeyi gitsin.
Üskül’ün oyu ibretlik
BDP faili meçhul cinayetlerle ilgili Meclis araştırması açılmasını istiyor. Mecliste dün bu önerge oylanıyor.
Eski sosyal demokrat, yeni AKP’li Prof. Zafer Üskül halen TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı.
Zafer Üskül’ün oyu ibretlik. İnsan Hakları Başkanı faili meçhul cinayetlerin araştırılmasını istemiyor, önergeye ret oyu kullanıyor.
İnsan haklarına gösterdiği duyarlıktan dolayı, eski arkadaşım Üskül’ü kutluyorum. Ne de olsa, insan hakları ile faili meçhul cinayetler arasında hiç bağ yok. Bilmez miyim, olsa, mutlaka evet oyu kullanır.
Önerge AKP oylarıyla ret ediliyor.
Paylaş