Paylaş
Zeynep Kamil Hastanesi'nin eski başhekimi merhum Fahri Atabey döneminde -1960'larda- Pembe Melekler olarak hastaneye yardım toplamış, hastalara yardım yapmış, hastanenin yapılmasına katkısı olmuş bir kişi olarak bir rahatsızlığımdan dolayı güvendiğim bu hastaneye gidip tedavi olmaya karar verdim. Keşke gidip de son durumunu görmemiş olsaydım.
Gördüklerimi size anlatayım.
Muayene fişi kuyruğu, kuyruğun sonunda cam kafes bölme, bu bölmede 10 cm'lik bir açıklık, buradan sesimi görevliye duyurup fişimi aldım (eski Doğu Bloku ülkelerinin pasaport kontrol bölmeleri aklıma geldi. Memur kendi vatandaşından korkup bölme arkasına gizlenmişti.)
Muayene odası önünde itiş kakış. Hastaların kapının önünde kümeleşmeleri numaratörlerle, bekleme bölümleri ile çözülemez mi diye düşündüm. Birçok kalabalık bankada uygulandığını görüyoruz. Sorulara cevap vermeyen asık suratlı mutsuz hastane personeli... İnanın insana hiç güven vermiyorlardı.
Bu olaylardan sıkıldım, bir doktordan yardım istemek için üst katlara çıkmak istedim. Merdiven kapısında insanca davranmayan, 'yukarı çıkmak yasak' diyen, üstü başı kirli, sakal tıraşı bile olmamış, eli sigaralı kapı görevlisi, önüne masa, sandalye ve telefon koyup kendine makam ve güç yaratmış. Bu olumsuzluk hastanenin başhekimini hiç rahatsız etmiyor mu diye düşündüm.
Bu engeli de aşıp Cerrahi Servisi'nin kapısına ulaştım. Buradaki müstahdem bir önceki kapıcıya oranla daha kirli, elbiseleri pis, ayakkabıları yırtık ve kokuyordu. Bu müstahdemi görünce korktum. Korku filmi gibiydi... Servisin koridorları pis, florasan ışıkları yanmıyor, karanlık hatta mutfak gibi bir yerin kapısında hamam böceklerini gördüm. Bunlar Cerrahi Servisi'nden kaçar gibi ayrılmama neden oldu.
Bütün bu gördüklerimi başhekime anlatayım, iyiliğim olsun diye düşünerek başhekimliğe gittim. Kocaman bir kattı. Başbakanımızın ofisi bile daha küçüktür. Bu kat kırmızı halılarla kaplı ve elektrik süpürgesi ile süpürülüyordu. Hasta katları ile başhekimlik arasında çok fark vardı. Halbuki mütevazı bir başhekimlik, koridorları pislik içinde olmayan tertemiz, aydınlık bir hasta servisi olması gerekir diye düşündüm. Hastalara hizmet etmek için başhekim vardır ama esas görev unutulmuş, başhekim beye insanlar hizmete başlamış gibi görülüyordu.
Başhekimin iki sekreteri vardı. Güleryüzlü hemşire giyimli olanına başhekim ile görüşmek istediğimi söyledim. 'Başhekim meşgul, bekleyin' dendi. Yaklaşık iki saat bekledim. Ayrılmak için ayağı kalktım, kırgın ve üzgündüm, söylendiğimde odada oturan temiz giyimli bir bey, 'Başhekim bakanın arkadaşıdır' dedi. Yani hiç söylenme der gibiydi. Birçok emeklerim geçen hastaneden 30 yıl sonra başhekime bile ulaşamadan ayrıldım.
Sayın Bakanım Osman Durmuş... Bu 3 saat içinde yaşadıklarımın insanını, yurdunu seven işbilir idareciler tarafından çok kısa sürede çözüleceğini düşünüyorum.
Bu ve diğer hastaneleri insancıl, sevecen, temiz, güleryüzlü, saygın hale getireceğiniz inancımı taşıyorum.
Ayşe ARMAĞAN-İSTANBUL
Bayrak: Değişmedim dünya değişti
İPLİK işi yapan Sancak Tül, Sancak Air ve Sancak Cartring'in sahibi Mustafa Bayrak, Yener Süsoy'la söyleşisine ilişkin okurlarımızın ‘‘Bayrak ayrımcılık yapıyor’’ eleştirisi üzerine Almanya'dan aradı.
Söyledikleri şu:
‘‘Yalçın Bey artık solcu, komünist kalmadı ki... Söylediklerim 1973-80 dönemlerini kapsıyordu. Okuyucunuzun din, ırk, cinsiyet ve polis görüşleri konusundaki eleştirilerine ben de katılıyorum. Komünist olsun, solcu olsun benim bunlara da saygım vardır. Belki bizim de eleştirilecek yanımız vardır, ama o kadar katı değilim.
- Asıl neye karşısınız...
- Eylem yapana... Aldığımız işçiyi araştırırdık ama polislik de yapmadık. Bunu her işletme yapar. Biz uzay çalışması yapmıyoruz ki, nihayet bir işletme... Belki bugün bizde solcu olan da vardır. Yani onu dışarı mı atacağız? Atmayız.
- Siz değiştiniz mi?
- Ben değişmedim, şartlar, dünya değişti. Bugün MHP'li bir bakan Küba'ya gidebiliyor.
- Kendinizi tarif eder misiniz?
- Muhafazakár ve sağ görüşlüyüz.
- Babanız Murat Demirel, 12 Eylül öncesinde ülkücü kampların kurucusu olarak bilinir. Hálá Almanya'dan dönmeyecek mi?
- 12 Eylül'den bir hafta sonra gitti. Kaçtı dediler, kaçmadı gitti. Şimdi gelmiyor. Almanya'da çok iyi. Bize yardım ediyor, kitap yazıyor.
Devlet sigortasız işçi çalıştırıyor
ŞUBEMİZ yetki alanı içerisinde bulunan bir işyerinde, Menemen'de 27.8.1998 tarihinde iş mahkemesi hakimliği ve bilirkişi ile birlikte tespit yaptırıyoruz. Bilirkişi raporunda sigortasız işçi çalıştırıldığı açıkça belirtiliyor.
Bu konuyu SSK İzmir Sigorta Müdürlüğü'ne bildiriyoruz. Sigorta müfettişleri olaydan 18 ay sonra işyerine gidip incelemesini yapıyor ve bize (9.3.2000) tarihinde cevap veriyor, 18 ay sonra verilen cevap mahkeme bilirkişi raporunun tam aksi görüşünde.
Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan, İzmir'e geldiğinde, Türk-İş'i ziyaretinde buna benzer sıkıntılarımızı ve sağlık kurumlarımızın işleyişi ve eksikleri hakkında bilgi verdiğimiz zaman şaşırmıştı. Bizler Okuyan'a SSK'nın kurtuluşu, sigortasız işçi çalıştırılmasının önlenmesi vb. konularda gönüllü olarak elimizden gelen çabayı göstereceğimizi belirtmiştik.
Bu şartlarda sigortasız kaçak işçiliği nasıl önleriz, denetim mekanizması böyle çalışırsa nasıl sonuç alırız?
Kimi kime şikáyet edeceğiz, SSK Kurumu ülkemiz insanının yarısına hizmet veriyor, lütfen bu kurumun batırılmasına seyirci kalmayalım.
Tarım İş Sendikası İzmir Şube Başkanı Mehmet
Gökkaya
Nüfus sayımında oyun oynanmasın
EKİM 2000'de ev hapsi ile sayım yapılacak... Bu sayımlarda vatandaşların bir kısmı naklettiği ve çeşitli sebeplerle ilişiğini kesmediği yerlerde belediye payını artırmak üzere esas ikametini terk ederek nüfus sayısını yükseltmek için bahis konusu yerlerde sayılmaktadırlar.
Böyle olunca da sayımlar gerçeği yansıtmayıp bazı yerleşim birimlerinde fazla nüfus yaşamı varken, yarısı başka yörelerde katıldığından diğer yarısı yaşıyor ve ikamet ediyor görünmektedir.
İller gizli olarak ve zamana yayarak muhtarlıklar kanalı ile eve kapalı kalmadan çağdaş ve kesin nüfus sayımı yapabilirler.
Gerçekleri yansıtabilmek için bu konu üzerinde ilgililerin düşünmesi uygun olacaktır.
Ömer AKGÜNDÜZ-Tekirova-ANTALYA
YARIN NEDİR?
‘‘Dün dündür. Bugün bugündür. Yarın yarındır.’’
(Süleyman Demirel)
TARİHİMİZİ ve kültürümüzü görmeye karar verdik. Ama nafile, uğradığımız her yeri haraca bağlamışlar. Otopark ücreti 1, giriş ücreti 2.5 milyon... Şaştık kaldık. Yanlış anlamayın müze filan gezmiyoruz. Faselis'de bir antik şehir kalıntılarını görmek istedik sadece.. Yalnız burası mı? Ölü Deniz'de, Meryem Ana'da, Efes'te her yerde aynı muamele. Bilet ücretleri güya Kültür Bakanlığı'na gidiyormuş. Bodrum Kalesi de aynı durumda. Bizlere çamur atıp Türk insanına kültürsüz diyenlere sesleniyorum. O koltuklarda oturup milyarları alacaklarına kendi insanlarının kendi ülkelerindeki kültür zenginliklerini görmeleri için biraz daha fedakárlık yapmayı becerebilseler...
Cem BOYRAZ-İSTANBUL
Paylaş