Yüksek katılım Erdoğan’a yarıyor

TÜRKİYE’de adil bir seçim yapıldığı iddia edilmektedir!

Haberin Devamı

Oysa ortaya atılan iddialara göre, AKP ve yandaş devlet kurumları eliyle seçimlerde hileler yapıldığı için (Seç-Sis programı uygulamadan kaldırılmalı; tırnak boyama yeniden getirilmeli; elektronik ortamda seçim sistemi uygulamaya alınmalı; % 10 saçma baraj da kaldırılmalı), üstelik tüm devlet olanakları elinin altında iken, Erdoğan’ın, muhalefet adayı İhsanoğlu’na karşı seçimi kazanacağı hesap edilmektedir.
Araştırmacı yazar Semih Kalkanoğlu burada bir hesap yapmış; diyor ki:
“Bu durumda yapılması gereken en doğru eylem; seçime katılım oranını olabildiğince düşük tutmaktır.”
Nedenini de şöyle anlatıyor:
“Aynen Mısır’da Mursi (Mursi karşıtlarınca) ve Sisi (Mursi yandaşlarınca) seçimlerinde halkın sandığı boykot etmesi sonucu, her iki devlet başkanının da meşruluğu tartışılmaktadır.
Biraz düşünürseniz, katılımın yüksek olmasının RTE’ye yarayacağını anlamanız gerek.
Mısır’da Mursi’nin seçildiği seçimi düşününüz.
16-17 Haziran 2012 tarihlerinde yapılan 2. tur seçimlerinde seçime katılım % 51.85’te kalmış; bu katılanların da % 51.73’ünün oyu ile Mursi devlet başkanı seçilmişti.
Yani toplam seçmenin
% 26’sının oyu ile.
Ne oldu?
Meşruluğu sürekli tartışma konusu oldu.
Tüm Mısır’ın devlet
başkanı olamadığı için de, bir yıl sonra, gitti.”

Haberin Devamı


Seçimin en güzel sözü

“10 Ağustos çaresizlik çaresidir.”
Ekmeleddin İHSANOĞLU


Bir İstanbul masalıdır:

Takke düştü kel göründü

HER ciddi sağanak ve fırtına ertesi altyapı özürlü İstanbulumuzun ilkel yüzü ortaya çıkınca bu tip yazılar basında, köşelerde yer alır. Ben ise İstanbul’daki her şiddetli yağmur ve fırtınadan sonra ikilem yaşıyorum: Bir taraftan barajlar dolacak, susuz kalmayacağız diye sevinirken, diğer taraftan su basan evler, taşan rögarlar, boğulan insanlar, kapanan yollar, donmuş trafik ve perişan İstanbullular için üzülüyorum.
Aynen ‘Dünyada bazı insanlar fazla yemekten, bazı insanlar da yemek bulamamaktan ölüyor’ misali. Yazar çizerlerimiz Istanbul’u ‘güzel bir kadın’a benzetirler şiirlerinde.
O zaman biz de: “Yağmur yağdı, makyaj aktı” diyelim.
Harcanan devasa kaynaklara rağmen İstanbul’da yaşam kalitesinin her geçen gün biraz daha aşağı düştüğü aşikâr. Kim, nasıl, ne zaman kurtaracak bu güzel kadını?...
Prof. Dr. Ahmet Vefik ALP Y. Mimar, Kentbilimci; Uluslararası Mimarlık Akademisi Bölge Başkanı

Haberin Devamı


GÜNÜN SÖZÜ

“İstanbul’un hâkim rüzgâr yönlerindeki yapılaşmaya dikkat edilmeli. Nemi dengeleyecek yeşil alanların artırılması gerekiyor. Betonla nemi dengeleyemezsiniz. Nemle mücadelede kısa vadeli değil uzun vadeli önlemler alınmalı. Meteoroloji bilimini şehirselleşmede kullanmamız gerekiyor. Bir bina ruhsatı verilirken haklı olarak jeoloji mühendisine kadar soruluyor. Ancak meteoroloji mühendisinin hâlâ bir etkinliği yok. Yapılaşmanın şehrin iklimine etkisi hiçbir şekilde işin içine katılmıyor. Yüksek binalar yaparken işin meteorolojik tarafını değerlendirmiyorsanız şehrin yaşanmaz hale geleceğini göz önüne almalısınız.”
TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası Genel Sekreteri Yüksel YAĞAN

Haberin Devamı


Tarih ‘protokol, VİP rüşveti’ni affetmeyecektir

Kim uydurdu bu saçmalığı

HALİFE ile dilenci yan yana namaz kılardı hani!
Sultan ile çoban aynı safta secdeye varırdı hani!
İslam’da var mı VİP camisi, protokol camisi!? Kim icat etti bu saçma sapan düşünceyi? Kim hangi akılla bunu uygulamaya geçirdi!?
Büyük bir ilçenin en büyük(!) mülki idare amiri diyor ki: Devlet adamları geliyor buraya, namaz kılacakları büyük bir camimiz yok. (Kafa yapısına bakınız adamın!)
Biz de diyoruz ki, ey kaymakam efendi, yerin üstü ile gök kubbe arasında her yerde ibadet yapılabilir. Okul yıkıp arsasına cami yaptıranlar: Tarih sizin için ne yazacak, hiç düşünüyor musunuz?
Celali isyanlarının Anadolu’suna çevirdiniz ülkeyi. Kuyucu Murat Paşa dönmesinin zalimliğinde...
2002-14 arasında bu ülkeye neler kazandırdınız!?
Bu israf ülkeyi batıracak. Hâlâ uyanmadınız...
12 yılın bilançosunu yapma cesaretine sahip misiniz? Tarih, rüşvetinizi kabul etmeyecektir...
Prof. Dr. Emrullah GÜNEY

Haberin Devamı

Balyoz’un amacının ne olduğu kesinlik mi kazanıyor?

SON Yüksek Askeri Şûra haberlerini okuyorum:
Haber diyor ki, Başbakan, Balyoz’da hukuki süreçleri devam edenlerin kesinlikle emekli olmasını istedi! Hani bu hukuk meselesi bir kumpastı? Haksız yere suçlandığı devletin en yüksek makamları tarafından açık açık dile getirilmiş olan bir kişinin hukuk süreci mi olur? Yani Sayın Başbakan askeri personal mevzubahis olunca kendi tabiriyle paralel yapıyla birlikte çalışmaya devam ediyor, öyle mi? Durum hiç tartışmasız bir şekilde onu gösteriyor. O zaman da insanın sorası geliyor: Paralel yapının görevi, artık sağır sultanın bile duyduğu gibi, bir büyük yabancı ülkenin isteği üzerine orduda üstün düzeyli ve kaliteli, vatansever, aklı başında personeli tasfiye ederek Türk Silahlı Kuvvetlerini zayıflatmaktı. Bir kumpas kurulmuştu ve bizzat sayın başbakan ve hükûmeti bu meş’um amaca canla başla hizmet etmişti. Sayın başbakan bu söylediklerimi bizzat dile getirip, “Aldatıldık” dediydi. Ancak şimdi ortaya çıkıyor ki, aldatılmamış; hizmete devam. Kime? Bunun cevabı yukarıda söylediklerimde açık. Paralel yapı düşmanlığı ise sadece ve sadece kendisine dokunanlar olunca ortaya çıkmış ve sadece ve sadece kendisine dokunanlarla da sınırlı kalmış. Ordu’ya gelince: Paralel yapının (ve ona kumanda eden yabancı güçlerin) istediği tasfiyeye devam! Zaten o tasfiyeyi gerçekleştiren yargıç ve savcıların soruşturulmasının bile önüne geçilmedi mi? Peki durum hakikaten bu mu, yoksa ben keçileri kaçırıyor muyum?

Yahu biz milletçe bu kadar salak mıyız? Ordumuza alenen saldırılıyor. Tek suçları vatanlarını sevmek ve milletlerinin emniyeti için çalışmak olan pırıl pırıl askerlerimizin hayatları söndürülüyor. Balyoz, casusluk vs. bizzat sayın başbakanın, hükûmetinin ve partisinin bazı elemanlarının dile getirdiğine göre ordumuzdan kaliteli ve içten vatansever olanların en önemlilerini tasfiye etmek için icat edilmiş iftira mekanizmalarıydı. Şimdi bir bakıyoruz sayın başbakanın marifetiyle ülkeyi yönetenler bu rezil sürece hâlâ katkıda bulunuyor. Bu şurada terfi eden veya kritik noktalara atanan bazı komutanlar hakkında fısıltı gazetesi bazı iddiaları yaymaya başladı bile. Ya bunlar doğruysa? Vatana ihanetin bundan açık tarifi olur mu?

Cumhurbaşkanı, biliyorsunuz, sadece bir nedenden ötürü mahkeme karşısına çıkartılabilir: Vatana ihanet!
A. M. Celal ŞENGÖR


VUR-KAÇ ZENGİNİ Mİ OLUYORUZ

Evet, Lewis, Türkiye ekonomisinin rüştünü ispat ettiğini, başta eğitimle ilgili olmak üzere yapısal reformları yaparsa geleceğinin daha da pozitif olacağını vurgulayıp şunları söylüyor: “Türkiye son derece dinamik bir ekonomi. Her zaman ilginç bir şeyler oluyor. Bir ülke IMF’den borçlanıyorsa o ülkede bazı zorluklar var demektir. Biz bütün üyelerimizin iyi bir performans göstermesini isteriz. Türkiye’nin IMF’ye borçlarının sıfırlandığını,Türkiye’nin ‘alan el değil, veren el’ konumuyla, Türkiye, IMF’ye ‘el veren—Borç veren’ 40 ülkeden biri olmak isteğini belirtti. Bir kullanım olmadı. Çünkü bir desteğe ihtiyaç olmadı. Ama ihtiyaç olduğunda isteyebiliriz. Türkiye’nin bu yönde beyanı var”
Lewis’in, devamındaki şu değerlendirmeleri düşündürücü: “Biz derecelendirme kuruluşu değiliz. O yüzden karne konusuna girmeyeceğim(Demek ki, kafalarda (?) işaretleri var). Ama Türkiye ekonomisinin genel olarak iyi bir performans gösterdiğini düşünüyorum (Lewis’teki perhiz ve lahana turşusu). Kamu finansmanı iyileşti. Bankacılık güçlü bir biçimde yoluna devam ediyor. Tabii ki, enflasyonun daha düşük olmasını arzu ederdik. Ancak enflasyon sorununu Türkiye’de farklı ele almak lazım. Enflasyon ne kadar yüksek olursa Türkiye rekabette o kadar zorlanacaktır. Enflasyon ve tasarrufların artırılması önemli. Cari açık çok büyürse bu ekonomide ve mali yapıda kırılganlığa yol açıyor.

Türkiye’de inşaat az mı, çok mu, o konuya girmek istemem. Ancak, girişimcilerin enerjisinin ekonomik olarak getirinin fazla olduğu yöne doğru olduğu iktisatçıların iyi bildiği bir gerçektir (Lewis demek istiyor ki; Türkiye inşaat sektörü ile birkaç kişinin yıllık gelirini büyütürken, birçok kişinin de yıllık gelirini büyütüyorum izlenimi yarattığına işaret ediyor)..”
Evet, hangi anlamda veren ülke konumundayız:

Üretmeksizin, üretilenleri satan(özelleştiren) biri ülke olmanın yanında, dış ticaret açığına neden olan; yabancıların ürettiklerini satın alan (Dışalım/İthalat) ve de bu dış ticaret açığını yapay iç tüketimi kısıtlayarak azaltmaya çalışan ülke değil miyiz?
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU


RTÜK ÜST KURULU’NA BAŞVURU

RTÜK Üst Kurulu’na başvuru RTÜK üyesi Süleyman Demirkan, RTÜK’ün bağımsız bir kurum olması gerektiğini belirterek “Başbakan nefret suçuna dönük sözlerini karşısında, ilgili yayıncı muhatabı Başbakan da olsa kendisini de uyarmak zorundadır. Bu yapılmamıştır, yayın ihlali yapıldığı iddiasındayız. Diğer üye Ali Öztunç’la birlikte bu ihlalin RTÜK Üst Kurulu’nda gündeme getirilip değerlendirilmesini istiyoruz” dedi.

ALİ COŞKUN’DAN ‘İHSANOĞLU’ AÇIKLAMASI

Haberin Devamı

3 Ağustos 2014 Pazar günkü hürriyet gazetesindeki köşe yazınızın biliyor musunuz başlıklı bölümünde Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’na destek verdiğimizle ilgili aslı olmayan haberi bu seçim ortamında yanlış yorumlara sebebiyet vereceği için üzülerek okudum. Tecrübeli ve saygın bir yazar olarak keşke duyduğunuz haberi lütfedip bir telefonla sorsaydınız?

Bilindiği gibi ben AK Partinin kuruluşunda ekonomimizin iflas ettiği o dönemde cesaretle risk yüklenerek ekonomiden sorumlu ilk genel başkan yardımcısı ve mkyk üyesi olarak görev üstlenip, iktidar olunca gerek sayın Abdullah Gül gerekse Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığında ESDK ‘Ekonomik Sorunları Değerlendirme Kurulu’ koordinatör bakanı olarak ve şimdilerde altı bakanlığa görevleri dağıtılmış olan Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak başarıyla ve şerefle yüzü ak olarak görev yapıp 2007 yılından itibaren aktif siyasetten ayrılmış durumdayım.

Ancak ülkemin gelişmesini AK Parti iktidarımızın çalışmalarını yakından takip etmekteyim. Bu bağlamda başbakanımızın cumhurbaşkanlığı adaylığını siyasi teamüllerimiz, hizmetlerin devamı ve tabanın beklentileri doğrultusunda önemli buluyorum.

Prof.Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu ailece görüştüğümüz saygı duyduğum bir ilim adamı olup aday olmasını ve üç sivil adayla halkın huzuruna çıkılışını demokrasimiz yönünden olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum.
Siyaset yapılacak diye insani davranış ölecek mi? Velev ki bir arkadaş bir adaya hayırlı olsun diye telefon etmesi taraf tutmaya yorum açacak destek mi sayılacak?
Kaldı ki ben bir aydır ramazan iftar programlarına bile katılamayan alerjik bronşitle Silivri Anadolu Hastahanesinde yatıp çıktıktan sonra eski tabirle tebdili hava nedeniyle tedavi görüyorum. Hiçbir siyasi harekete katılmadım ve bu konuda görüşme yapmadım. Yanlış anlamaya sebebiyet vermemesi bakımından haberin düzeltilmesini takdirlerinize sunuyorum.
Ali COŞKUN

Yazarın Tüm Yazıları