YÖK’ten açıklama

Haberin Devamı

‘YÖK ve SGK ne yapmak istiyor’ (17.06.2015) başlıklı yazımıza YÖK, vakıf üniversiteleri ile özel hastaneler arasındaki ‘afiliasyon/işbirliği’nin nasıl olacağı hakkında bir açıklama gönderdi.
YÖK’ün açıklamasında yönetmelikle ilgili ayrıntılı bilgi veriliyor ve şöyle deniliyor: “YÖK’ün aldığı bu karar ile eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetlerinin aksaması söz konusu olmayıp bilakis YÖK tarafından asgari eğitim şartlarını sağladığı tespit edilen özel hastanelerin SGK ile anlaşması olsun veya olmasın işbirliği protokollerinin yapılması mümkün olacaktır. İşbirliği yapılan hastanelerden SGK ile anlaşması olanların hangi statüde kabul edilip ödeme yapılacağı ise kanun kapsamında olması gereken bir husustur. Tıp eğitimi veren vakıf yüksek öğretim kurumlarından afiliasyon/özel hastanelerle işbirliği yapanların sayısı beştir (5). Geri kalan on ikisinin (12) kendi üniversite hastanesi bulunmaktadır.
2012 yılında alınan karar sonrasında tıp fakültesi açılma taleplerinde büyük bir artış olmuş, halen on dokuz (19) adet tıp fakültesi açılması talebi bulunmaktadır.
YÖK’ün konuya ilişkin kararları eğitim ve öğretimin asgari gereklilikleri ile sınırlandırılmış olup, önceki kararda yer alan ve geri ödemeye dayanak oluşturan özel hastanelerin “üniversite hastanesi” kabul edileceğine dair hüküm iptal edilmiş ve YÖK’ün konuya dair belirlediği çerçeve ve aldığı kararlar eğitim öğretimle sınırlı tutulmuştur.”



VAKIF üniversiteleri ile özel hastaneler arasındaki afiliasyon/işbirliği esaslarına ilişkin yapılan değişiklikle ilgili bazı basın yayın organlarında çıkan haberler üzerine aşağıdaki açıklamanın yapılması gereği hâsıl olmuştur.
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının 19.04.2012 tarihindeki Genel Kurul toplantısında “Vakıf Yükseköğretim Kurumları ile Özel Hastanelerin İşbirliğine İlişkin Usul ve Esaslar” belirlenmişti.
Belirlenen bu usul ve esaslarda, tıp, diş hekimliği ve diğer sağlık bilimleri alanında faaliyet gösteren vakıf yükseköğretim kurumları yani vakıf üniversitelerinin kendi hastanesinin olması esas olmakla birlikte; kendi hastanesinin bulunmaması veya mevcut hastanesinin gerekli şartları sağlayamaması durumunda eğitim-öğretim, araştırma ve uygulama için ihtiyaç duyulan asgari şartları sağlayan özel hastaneler ile işbirliği yapılabilmesine imkân tanınmıştı.
Böylece eğitim-öğretim ve araştırma kapasitesi bakımından hastanenin yatak sayısından kapalı alanının kaç m2 olacağına, yatak doluluk oranından günlük poliklinik hasta sayısına, yatakların kliniklere dağılımından dersliklerin, laboratuvarların ve kütüphanenin kapasitelerine ve yeterli ders araç-gereci bulunup bulunmadığına kadar eğitim ve öğretimi ilgilendiren pek çok şartın yanı sıra Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile sözleşmesinin olması ve hastanenin tüm branşlarda SGK hastalarını kabul etmesi gerektiği, Kurum ile protokollerin imzalanmasının ardından işbirliği yapılan hastanenin “Üniversite Hastanesi” niteliğinde kabul edileceği hüküm altına alınmıştı.
Bu karar ile YÖK özel hastanelere yapılacak ödemelerle ilgili bir amaç gütmemiş olup özel hastanelere yapılacak geri ödemelerin kanun çerçevesinde yapılması zorunluluğu bulunmaktadır. Buna mukabil Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), vakıf üniversiteleri ile işbirliği protokolü imzalayan özel hastanelere YÖK’ün bu kararında yer alan ‘Üniversite Hastanesi’ hükmüne dayanarak ödemeleri de dâhil işlem tesis etmektedir.
Buna göre;
- Özel hastanelere ayaktan sağlık hizmetlerinde kendi grubuna göre %90 oranında avantaj sağlanmaktaydı.
- Özel hastaneler üçüncü basamak sağlık hizmeti sunucuları lehine olan bazı uygulamalardan faydalanarak %10 luk ilave avantaj sağlamaktaydı.
- Özel hastaneler işbirliği öncesi ikinci basamak özel sağlık hizmeti sunucusu iken bu uygulama ile üniversite hastanesi statüsü kazanmakta ve Sağlık Uygulama Tebliğinde (SUT) sadece 3. basamakta yapılmasına izin verilen sağlık hizmetlerini de sunabilir hale gelmekteydi.
- Özel hastaneler üniversite statüsünü kazandıkları için pek çok cezai müeyyideler içeren özel sağlık hizmet sunumu sözleşme metninden çıkarak üniversiteler için geçerli olan ve cezai müeyyide içermeyen “Protokol”e geçebilmekteydiler. 28 Mayıs 2015 tarihli YÖK Genel Kurul toplantısında kabul edilen değişiklik ile işbirliği yapılan özel hastanenin sadece “üniversite hastanesi” niteliğinde kabul edilmesine dair hüküm ve bununla ilişkili olan SGK anlaşması mecburiyeti kaldırılmış olup tıp, diş hekimliği ve diğer sağlık bilimleri alanında asgari şartlarda olması gereken eğitim-öğretim, araştırma ve uygulamalara ilişkin hususlar korunmuştur.
Ayrıca özel hastaneleri işbirliği nedeniyle Sağlık Bakanlığı planlamasında istisnai bir uygulamaya tabii olarak uzmanlık dalı ilavesi yapabilmeleri ve hastane toplam yatak sayısının yarısı oranına kadar ek kadro alabilme avantajları da devam etmektedir.

Haberin Devamı

Bilindiği üzere özel hastanelerin sundukları sağlık hizmeti için geri ödeme kurumu yani SGK tarafından yapılacak ödemelerin hangi hükümler çerçevesinde yapılacağı hususu YÖK’ün yetki ve sorumluluğunda olmayıp Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler ile Devlet üniversitelerinin tabi olduğu gibi 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 9. Maddesinde (http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.3359.pdf) zikredilen hususlara benzer şekilde kanuni dayanak oluşturularak ilgili mevzuat çerçevesinde yapılmak durumundadır. YÖK’ün kararının vakıf üniversitesi ile işbirliği yapan özel hastanelere yapılacak ödemelere esas teşkil etmemesi gerekmektedir. Alınan son karar bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Ayrıca YÖK’ün aldığı bu karar ile eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetlerinin aksaması söz konusu olmayıp bilakis YÖK tarafından asgari eğitim şartlarını sağladığı tespit edilen özel hastanelerin SGK ile anlaşması olsun veya olmasın işbirliği protokollerinin yapılması mümkün olacaktır. İşbirliği yapılan hastanelerden SGK ile anlaşması olanların hangi statüde kabul edilip ödeme yapılacağı ise kanun kapsamında olması gereken bir husustur.
Tıp eğitimi veren vakıf yüksek öğretim kurumlarından afiliasyon / özel hastanelerle işbirliği yapanların sayısı beş (5)’tir. Geri kalan on iki (12)’sinin kendi üniversite hastanesi bulunmaktadır.
2012 yılında alınan karar sonrasında tıp fakültesi açılma taleplerinde büyük bir artış olmuş, halen on dokuz (19) adet tıp fakültesi açılması talebi bulunmaktadır.
YÖK’ün konuya ilişkin kararları eğitim ve öğretimin asgari gereklilikleri ile sınırlandırılmış olup, önceki kararda yer alan ve geri ödemeye dayanak oluşturan özel hastanelerin “üniversite hastanesi” kabul edileceğine dair hüküm iptal edilmiş ve YÖK’ün konuya dair belirlediği çerçeve ve aldığı kararlar eğitim öğretimle sınırlı tutulmuştur.


Haberin Devamı


Kürtler tehlikeli bir biçimde Kuzey Suriye’den Akdeniz’e çıkmak üzereler

Tehlikeli gelişmeler

KAMUOYUNUN dikkatlerinden kaçan önemli bir husus, Kürtlerin, Kuzey Suriye’den Akdeniz’e çıkmak üzere olduklarıdır. Kuzey Irak Kürtlerinin ve PKK’nın 1967’den beri amaçları, Türkiye üzerinden Akdeniz-İskenderun’a çıkmaktı. Bu, bağımsız Kürdistan devletinin dünyaya çıkış kapısının var olduğunu göstermekti. ‘Ezilen Kürtler’ duygu sömürüsüyle, YGK Kuzey Suriye Kürtleri, IŞİD olayıyla, ABD’nin hava desteğiyle beklenmedik bir şekilde, Suriye üzerinden Akdeniz’e, Lazkiye Limanı’na ulaşmak üzeredirler. ABD bu çözüme destek vermekte, hem Suriye’yi dize getirecek hem de Kürdistan özgür bir devlet olacak, yılda 120 milyon ton petrol Akdeniz’e çıkarılacak, ABD’nin Ortadoğu’ya çıkması rahatlayacaktır. Türk hükümetinin Suriye politikası, Türkiye’yi ateşe atacaktır. Nitekim yabancılar artık Türkiye’ye gelmemekte, turizm düşüştedir ve de ihracat yılbaşından beri her ay % 10 gerilemektedir. Tehlikeli gelişmeleri, hükümetin dikkatine getiriyoruz. ASLAN ÖZMEN
Yüksek Mühendis

Haberin Devamı


‘Böyük’ Atatürk’ten mesajlar

Demirel’ce laiklik ve şeriat

GAZETECİ dostumuz ve eski milletvekili ve bakan Hakan Tartan Alfa Yayınları’ndan çıkan ‘Dostlar Meclisi’ kitabını göndermiş. Süleyman Demirel’den Erdal İnönü’ye, Özal’dan Deniz Baykal’a bir sürü anısını nakletmiş, güzel insanlarla karşılaşmış hep; Metin Oktay, Ahmet Kaya, Zeki Müren gibi... Demirel’in, Ecevit hükümetine “Bunlar üç kazı güdemezler” yorumu, eski Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk için “Çankaya Noteri”, Özal hükümeti için ‘Dinar Bandosu’ demesini unutmuştuk. Demirel, Tartan’la bir görüşmesinde notlarına düşen laiklik ve din konularında bakın ne demiş... “Kişi laik olmaz, devlet laik olur. Türkiye Cumhuriyeti 73 yıl (2002) önce İslam hukukunu değil, Batı hukukunu seçti. Şeriat din kuralları... O anayasayla çelişir. Bugün Müslüman istediğini yapar, önce camiye gider. Yaratılan yapay kriz... Üstelik T.C. Anayasası 175. maddesiyle dine hakarete ceza verir. Şeriat istiyoruz diyen ne istiyor? Onun yaşamına, ibadetine karışan yok ki. Şeriat isteyen, devletin hangi esaslara göre yönetileceği kuralını değiştirmek istiyor. Cumhuriyet din ile devlet işlerini ayırmıştır. Laik olmayan devlette din hürriyetinin güvencesi olmaz. Din politikanın emrine girerse kutsiyetini kaybeder. Laiklik, dinsizlik değildir. 73 yıl önce Batı hukuk sözleşmelerini almış laik Türkiye. Yani Müslüman değil mi? ‘Şeriat istiyoruz’ diyen ‘Biz Müslümanlık istiyoruz’ diyemez. O olmaz. ‘Şeriat istiyoruz’ diyen çağdaş hukuk düzenini değiştirmek istiyor.

Haberin Devamı


BİLİYOR MUSUNUZ?


ULUSAL Parti genel başkanı ve Türk Solu gazetesi başyazarı Gökçe Fırat’ın, iki yıl önce başbakan iken yazdığı bir yazıdan dolayı Cumhurbaşkanı’na hakaretten 19 gündür Metris’te tutuklu olması üzerine, aralarında Yekta Güngör Özden, Osman Pamukoğlu, Aykut Edibali, Mahmut Tanal, Abdülhaluk Çay, İdris Bal, Abdurrahim Karslı, İlyas Salman, Erol Mütercimler, Öner Yağcı, Nasul Mahruki, Anıl Çeçen, Şahin Mengü, Ahmet Ercan, Şener Üşümezsoy, Gültekin Avcı ve Ergin Konuksever’in de bulunduğu 250’ye yakın aydın, siyasetçi, sanatçı ve gazetecinin “Gökçe Fırat’a özgürlük’ açıklaması yaptıklarını... (Gökçe Fırat dün akşamüzeri tahliye oldu.)

Haberin Devamı


Erdoğan’ın yakını Besli ne demek istedi


AKP’nin eski milletvekili Hüseyin Besli, Tayyip Erdoğan’ın sırdaşıdır. İstanbul büyükşehir belediye başkanlığından beri yanındadır. Erdoğan’a ‘Reis’ lakabını o takmıştır. Erdoğan’ın izniyle Ömer Özbay’la birlikte ‘Bir Liderin Doğuşu’ kitabını yazmıştır. Besli dün Akşam’da ‘Sıradan şeyler’ başlıklı yazısında ‘sıradan olmayan’ şeyler yazdı. “Seçim sonrası ‘AKP’yi eleştirenler’ sınıfına katılmamak için direnmeye devam edeceğim, en azından şimdilik ‘gülelim’ diye” bazı anekdotlar aktardı. AKP’li bir milletvekili, seçim koordinasyon başkanlığına sağlık raporu getirerek seçime katılmayacağını bildirmiş... Bütün hüneri bakanlarla, bilhassa Başbakan’la aynı fotoğraf karesinde görülmek olan bir başka milletvekilinin de ayakkabı bağcıklarını başkasına çözdürdüğünü... Bakan olan bir milletvekilinin de, AKP toplantılarında korumalarının ‘kartal’ gibi kollarını açarak katılımcıları ittirmesini eleştiriyor. Kılıçdaroğlu’nu da ‘komikler’ sınıfına alıyor ve onun “Hükümeti AK Parti haricindeki %60’lık blok kurmalıdır” demesini de komik buluyor. Besli, AKP’li bu üç ismi ne zaman açıklayacak? Ciddi konuları yazarsa merakla bekleyeceğiz. Şeffaflık iyi bir şeydir. Özellikle de AKP’ye dönük eleştiriler ‘sağlık’ işaretidir.
7 Haziran sen nelere kadirsin.



Ergenekon’dan Mursi’ye siyasi davalar


Yargının meşrebi

MISIR’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi askeri darbeyle indirilip yargılandığı davalardan birinden idama mahkum oldu... Ceza, üst mahkeme tarafından onandı ve temyizi de yok... Mısır, binlerce yıllık kadim bir medeniyet 1953’ten bu yana Cumhuriyet.. Hüsnü Mübarek, 32 yıl, kendine göre bir yönetim biçimi ile iktidarda kaldı ve Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme amaçlı olan, demokrasi havucu ile başlatılan halk ayaklanması ile yönetimden uzaklaştırıldı. Tuhaf yargılamalar ile önce idama mahkum edildi, sonra şartlar değiştiği için yargılamaların yönü değişti. Şimdilerde, bir yerlerde dinlendiriliyor. Mursi’yi deviren Sisi, hem Arap aleminde hem de batıda nerdeyse el üstünde tutuluyor. Almanya, ikili askeri ve ekonomik anlaşmalar ile destekliyor.
İdam cezaları, medeni alemde, ağız ucu ile kınandı. Arap aleminden ses yok. Arap dünyasının lideri konumunda olan Mısır’da Cumhurbaşkanları, darağacının dibinde gün sayıyor. İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği isimli devasa gürültü çıkaran örgütlerden tıs yok... Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı olan Başbakan, en yüksek perdeden yargılamaları ve sonuçlarını kınıyorlar, itirazları doğru ama yanlış yerden bakıyorlar. Mağduriyet sadece seçilmişler üzerinden ortaya çıkmaz, adil yargılamalar olmayınca, atanmışların mağdur edilmesi de aynı derecede önemlidir. Ergenekon yargılamalarında atanmışlar, siviller siyasi davalarla perişan edildi. Türkiye’yi yönetenler, batıyı, niye ses vermiyorsunuz diye kınıyor ama, O zaman da batı medeniyetinden, bir kaç fısıltıdan başka ses çıkmadı. Bu işlerde çifte standart olamaz. Darbeler, siyasal yargılamalar, idam cezaları, kadim medeniyetlere yakışmıyor, kuralları ve kurumları ile işleyen bir demokratik düzen olmayınca sadece medeniyet gölgesi zevahiri kurtarmıyor. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının önemi bir kere daha ortaya çıkıyor. Yargı’nın meşrebine göre, Hüsnü Mübarek, sehpadan dönüyor, Mursi sehpaya yürüyor.
S.Ö.

Yazarın Tüm Yazıları