Paylaş
Günümüzün yükselen değeri olan ormanların ve yeşil dokunun kentler için son derece önem arzettiği bilinen bir gerçektir. Dünyada ormandan ve yeşil dokudan başka hiçbir obje oksijen üretemez. Gün geçtikçe şehirlerde
artan hava kirliliğine ve toza karşı şehir içindeki parkların bir filtre gibi çalıştıkları ve havayı temizledikleri yadsınamaz.
Ayrıca bu parklar, şehir halkının psikolojik ve sosyolojik ihtiyaçlarını karşılarlar. İnsanlar geldikleri yerlerdeki ormanlara ait özlemlerini giderirler. Spor, sanat, rekreasyon gibi etkinliklere ortam hazırlarlar ve orman ve çevre bilincini yükseltirler.
Bu derece önem arzeden parklardaki ağaçların bir yaprağı ve bir dalı bile son derece değerlidir. Buralarda 'kent ormancılığı' tekniğinde sadece kuruyan ağaçlar ve dallar temizlenir. Kent ormanlarının bakir kalmalarına
son derece özen gösterilir.
Kuruluşu Kanuni Sultan Süleyman devrine dayanan, isim babalığını III. Sultan Selim'in yaptığı Yıldız Parkı bünyesinde 120'den fazla ağaç ve çalı türü bulunmaktadır.
TESTERE SESLERİ
Bir süreden beri bu güzelim park acımasız ve hoyrat ellere teslim edilen motorlu testere sesleriyle inlemektedir.
Başlarında hiçbir teknik elemanın olmadığı bu işçi gurubu bilinçsizce ağaç budamakta ve yüzlerce yılda oluşan yaş dalları kesmekte, ağaçları 'yolunmuş kaza' benzetmektedirler. Bu da bir nevi yeşil doku tahribidir. Çünkü
şehrin akciğerleri yok edilmektedir.
Yıllarını 'orman ve ormancılığa' adamış bir kişi olarak soruyorum: Amaç park içindeki köşklere ve bazı uyduruk konutlara daha fazla ışık ve güneş sağlamak mı, odun üretimi mi, yoksa böylesine şiddetli bir budama ile birilerini nemalandırmak mı?
Bir türlü anlam veremedim.
Mehmet SANDIKÇI
Orman Yüksek Mühendisi
İstanbul eski Orman Bölge Müdürü
AKP Muğla'da neler oluyor
MUĞLA'dan bir telefon; "Bir şey anlatabilir miyim?" diyor.
- Buyrun.
- Milas'ın ünlu Kazıklı Koyu'na bakan ormanda taş çıkarma ruhsatı verildiğini yazıyorsunuz. Okuduk, yazıklar olsun... Bu kadar doğa katli olamaz; hele devlet eliyle... Peki siz Muğla'da İl Genel Meclisi'nin bu dönem seçilen İmar Komisyonu Başkanı kimdir bilir misiniz?
- Bilmem...
- AKP'li İl Genel Meclis üyesi Saffet Karabayık'tır. İlkokul mezunu olup Orman Bölge Müdürlüğü'nden şoför olarak emekli olmuştur. Daha sonra siyasete atılıp AKP'li olmuştur ve şimdi de beklediği bir göreve 'seçilmiştir...'
- Peki bu kadar güçlü bir makama seçildiğine göre arkasında birileri var?
- AKP Muğla Milletvekili Seyfi Terzibaşıoğlu... Onun sadık adamı olmasının 'hediyesi' olarak Muğla ilinin İmar Komisyonu Başkanlığına getirilmiştir. Türkiye'nin en büyük turizm potansiyeline sahip bir ilinde, şoför emeklisi imardan sorumlu bir kişi olabilir mi? Ne yazık ki olabiliyor.
İktidar partisinin bir 'seçilmiş'i olarak il valisinin önüne gibi kararlar sevkedecektir?
Buna karşılık valisi de aklından neler geçirecektir acaba? Tabii böyle olursa Muğla kıyıları siyasetçiler tarafından ranta kurban edilecektir doğallıkla.
- Sadece bu kadar mı?
- İl Genel Meclisi üyesi Eray Çiçek var; o da ilkokul mezunu... AKP'ye üye olmadan önceki borçlu halini, şimdi de hangi marka ciplere bindiğini gelin Muğlalılardan öğrenin... AKP Muğla İl Başkanı Mehmet Nil Hıdır'e da niye yolsuzluk ve usulsüzlüklere karşı kayıtsız kaldığını sorun.
- Nedenmiş?
- Çünkü Mehmet Bey milletvekili adayı olacak, 'etliye-sütlüye' karışmak, şimşekleri üzerine çekmek, ve kimseyi karşısına almak istemiyor.
- Yoksa AKP'de bir şeyler mi oluyor?
- Kaynıyor... 'Seçim pazarı' şimdiden kuruldu burada. Yakında AKP'nin Muğla kurucular kurulunun istifasını duyarsanız şaşırmayın. Muğla'yı izleyiniz.
Günün Sözü
"Az okumuş, az düşünen, aklı sorunlar karşısında çok değişken olmayan, aynı anda düşünüp de bir senteze varabilen değil, kalıplarla düşünen, yırtıcı, akıllı değil, kurnaz insanlar kalacak hayatta. Onlara ne diyoruz? Hayvani zekalı, sırtlan gibi insanlar..."
(Prof. Ünsal Oskay)
Biliyor musunuz
- KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un, Alanya'da "Mersin, Bodrum, Kuşadası ve Alanya’nın neden şimdiye kadar arıtma tesisi yok. Bana birileri bunun hesabını vermeyecek mi? 2006 yılında büyük krizler olmasaydı, eksikliklerimizin birçoğunun farkına varmayabilirdik. Turizmciler, kendi kendine birleşmeyi, dış ortak bulmayı yeniden düşünecekler” dediğini...
- TBMM'nin 1618 sayılı yasada değişiklik yapılmasına ilişkin düzenlemeleri kabul ederek TÜRSAB'a şirket kurma ve şirketlere ortak olma olanağı tanıyan maddenin kabul edildiğini ve TÜRSAB'ın merkezinin Ankara'dan İstanbul'a alındığını...
Dini kullanmak
AKP Rize Milletvekili ve hükümetin ilk Çevre Bakanı İmdat Sütoğlu'nun, bayramda tanıdığı tanımadığı kişilere "Hac farizası için kutsal topraklardayım. Sizin ve ailenizin bayramını en kalbi duygularımla tebrik eder, dualarınızı beklerim. Saygılarımla" diye mesaj çektirmesini kınıyorum.
Dini her tarafta kullanabiliyorlar. Tanımadığına da mesaj çekmekten çekinmiyorlar.
İ.Z.
İstanbul'un Diyarbakır'dan farkı yok
TÜRKİYE Çocuk Vakfı'nın yaptığı 1980-2005 yıllarını kapsayan araştırmaya göre, 'Türkiye raporu'ndan bazı ibretlik veriler:
4 çocuktan biri yoksul, 5 çocuktan biri çalışıyor... Bebek ve 5 yaş altı çocuk ölümleri çok yüksek... Dünyada 26 olan sınıf ortalaması Türkiye'de 36, en kalabalık sınıflar İstanbul'da... Sokaktaki çocuklarla ilgili çalışmalarda en sorunlu iki il İstanbul ve Diyarbakır... Çocuk pornografisinde riskli ülke... Kamu yayıncılığında çocuk dostu medya düzenine göre yasal düzenleme yapılmadı... Türkiye 1995'ten bu yana Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi'nde taahhüt ettiği hedeflere ulaşamadı.
Türkiye gelişiyor mu, çöküyor mu?
Tekel'e sorular
- GENEL Müdür ve diğer yöneticiler değişince, her şey normale mi döndü?
- Yolsuzluklar, yanlış alımlar bitti mi?
- Eski yöneticileri müşavir yaparak, 15-20 kişiyi sağlıksız, kirli paslı bir odaya doldurarak, yılların tecrübelerini çürümeye bırakmıyorlar mı?
- Atama yönetmeliklerine aykırı olarak, kendi kafalarında olan şefleri, 15 gün müşavir yaparak, 15 gün sonra müdür olarak atamıyor mu?
- İhtisas isteyen branşlara, on yılda yetişecek makamlara hiç ilgisi olmayan din öğretmeni, imam hatipli, eksper, cemaat üyeleri atamaları normal mi? O zaman bütün branş okullarını kapatarak sadece maliye, eksperlik, imam hatip okullarına çevrilmesi gerekmez mi?
- Bu atananlar, icraatlarında komik duruma, eskilerin kuklası durumuna düşmüyorlar mı?
- Böyle bir kanun ve yönetmeliklere aykırı olarak, cemaatçi, maliyeci, eksper ataması geçmişte hiç görüldü mü?
- Milyarlarca döviz harcayarak, 6 ay içinde satılacak Tekel'e, sigara ve matbaa makinaları almıyorlar mı? Bu makinalara verilen paralarla, yurt dışı görev yolluk ve harcırahları, satışın üzerine ilave edilecekler mi? Bu makinaları alımlarda, hiç mi usulsüzlük yapılmadı?
- Daha 2003 yılı başında, 3 müesseseyi de hayali genel müdürlük yaparak, yandaşlara hayali kadro türeterek yüksek maaş sağlamıyorlar mı?
- 81 Başmüdürlüğü, 39 Başmüdürlüğe indirip, hayali kadrolarla koordinatörlük haline getirerek, çok konuşan yalakalara yüksek maaş sağlamıyorlar mı?
-Satışların arttığını iddia ediyorlar. Rakip sigara firmalarının satışlarında bir düşüş olmadığına göre içiciler mi arttı, yoksa, toptancılara pirim veriyoruz diye stoklattılar mı? Bu artış karları, prim miktarından daha yukarda mı?
- Cevizli Tekel Sitesi içindeki bazı lojmanlar, zikir evlerine dönüşmedi mi?
- Bu zikirlere katılanlar veya cemaatlerden icazet alanlar, ummadıkları yukarı görevlere atanmıyorlar mı?
- Tekel artık satılacak, hiç olmazsa yandaşlarımız son demlerini sürsünler diye fabrikalar rasyonel çalışmış, çalışmamış umursuyorlar mı?
- Bu atamaları yaparken, kanun yönetmelik bir tarafa bırakılarak, padişahlık gibi keyfi atamalar yapmıyorlar mı?
- Eski yönetimi harcamak için (hiç tahmin etmiyoruz ama) yeni yönetimden yüklü miktar para aldığınız dedikoduları yayılmıştır. Bunun için mi Tekeli yazmayı bıraktınız?
TEKELCİLER
Doğalgazda uyanalım artık!
İRAN, kendi vatandaşını öncelikli olarak düşündüğü için Türkiye’ye doğalgaz akışını, anlaşmalara rağmen durdurdu. Diğer yandan Türkiye soruna çözüm olsun diye spot piyasadan sıvılaştırılmış doğalgaz alarak ihtiyacı karşılamaya çalışıyor. Halbuki bundan daha az kötü bir çözüm; kendi topraklarımızdan doğalgaz çıkarmak olabilirdi. Ne yazık ki bunu yapmıyoruz.
Daha iyi çözümlerimiz de var. Örneğin rüzgar. Almanya’da rüzgar verimliliği 20 iken bizim ülkemizde 40-44 arsında değişiyor. Sanayileşmiş ülkelerden enerji üretimi için rüzgar tribünü sipariş ettiğinizde size 3 yıl sonraya randevu veriyorlar. Çünkü bu enerji çok ucuz ve tabi ki ellerinde birikmiş siparişler var. Yetiştiremiyorlar. Biz de hala doğalgaz, petrol gibi fosil yakıtlar peşinde koşalım.
Diğer bir çözüm güneş... Bu da aynı şekilde. Bir güneş tribünü, hücresi siparişinize 3 yıl sonra yanıt verebiliyor bu teknolojiyi üreten firmalar. Bizim bu konuda da bir çalışmamız yok tabi ki.
Biz doğalgaz peşinde koşmaya devam edelim. Hem de olabilecek en pahalı, en zor biçimde.
Aldığımız doğalgazın %15’ini elektrik üretiminde,% 6’sını konutlarda kullanıyoruz. Vatandaş elektrik için ayrı, konutlarında kullandığı doğalgaz için ayrı para ödüyor.
AVRUPA'NIN ÇÖPLÜĞÜ
Bütün bunları yapabilmek için 'Enerjinin Etkin Kullanılması Yasası'nın Meclis'te onaylanıp yürürlüğe konması şarttır. Bu durumda ülkemiz ve vatandaşımız büyük bir rahatlığa kavuşur.
Ülkemizde üretilip Avrupa ülkelerine gönderilen % 70 ile % 90 arasında daha az enerji tüketen beyaz eşyaları kullanır o zaman Türk insanı. O zaman havayı da daha az kirletiriz. O zaman Hollanda gibi ülkeler, asbest içeren atıklarını yok etmek için kendi ülkelerinde 1.7 milyon ? maliyeti düşürmek için ülkemize gönderip İzmir Aliağa’da 50 milyar gibi düşük bir maliyetle başlarından atamazlar. Burayı çöplükleri olarak göremezler o zaman. Ve İzmir-Aliağa’da bu işten para kazanan sözde Türk vatandaşı insanlar bu ülkeyi zehirleyememiş olurlar. Onlar zaten o bu anlaşmanın imzalanmasını asla istemezler. Çünkü buradan para kazanıyorlar.
Avrupa bizi kendilerine en yakın çöplük olarak görüyor. Asbest içeren atıklarını gönderiyor. Rusya kendi ülkesinde yapamadığı santralleri, Samsun ve başka illerimizde yapmayı planlıyor. Sebebi şu; bu ülkeler enerjini etkin kullanımı yasasını kabul ettiler. Atıklarını kendi ülkelerinde tutarlar ise yasa gereği yüksek vergi ödemek zorundalar.
Aynı şekilde Rusya kurmak istediği santrallerin bacalarından çıkacak zararlı atıklar için vergi ödemek zorunda kalacak. Bu yüzden coğrafi olarak kendilerine en yakın yerde Türkiye’de bu ihtiyaçlarını gidermek istiyorlar. Bu yüzden de bizi AB'ye girişimizi mümkün olduğunca geciktirecekler. Ta ki çöpleri bitene yada biz uyanana kadar!
Çetin KÜPÜCÜ
Kadir Topbaş'a yanıt
SHP Genel Başkan Yardımcısı İlhan Göğüş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın "İstanbul’un trafiğini 15 milyar dolar açar" başlığı ile basında yer alan sözlerine “İstanbul gibi dünya kentinin finansman kaynağı bulamaması beceriksizlik değilse, kötü niyettir” diye cevap verdi.
Göğüş; “Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul'un trafik sorununu çözmek için 2012 yılına kadar 15 milyar dolarlık (22.6 milyar YTL) yatırım yapmak zorunda olduklarını söyledi. Başlayan ve plan aşamasında olan projeler için gerekli olan bu kaynağı bulmak için bazı belediye yatırımlarını satacaklarını belirten Topbaş, 'İGDAŞ'ı satacağız, İETT'yi bölüm bölüm özelleştiriyoruz, KİPTAŞ'ı halka açacağız’ diyor. Bu tipik özelleştirmeci kolaylığına kaçan bir yöntemdir. Dünyanın finans merkezlerinde ‘kulaklardan para fışkırırken’ ve para yatıracak projeler aranırken, İstanbul gibi bir dünya kentinin finansman kaynağı bulamaması beceriksizlik değilse, köyü niyettir. Belediyenin aktiflerini birilerine peşkeş çekmek için hazırlıktır. İstanbulluyu, trafik keşmekeşinden kurtarmak için daha çok ‘babalar gibi satarım’ demektir.
Topbaş, açıklamasında İstanbul’un bundan sonra, finans, kültür ve kongre merkezi gibi fonksiyonlar yüklenmesi gerektiğini belirtiyor. Günaydın! neredeyse belediyede görev süreniz sona eriyor, 3 yılı aşkın zamandır neredeydiniz, yeni mi aklınıza geldi. Yıllardır bunu neden yapmadınız.
İstanbullu hemşehrilerimin, trafik derdinden de, diğer dertlerinden de, kurtulmak için AKP’den kurtulmaları gereklidir. Bunun içinde en fazla 43 hafta kalmıştır.”
Deniz Baykal'ın bayram söyleşisi
HÜRRİYET'te 1.1.2007'de Deniz Baykal'la yapılan söyleşiyi okumuşsunuzdur. Sayın Baykal, söyleşinin bir yerinde, üniversite hocasıyken CHP'nin ortanın solu politikasına nasıl destek verdiğini şöyle anlatıyor:
"...Seçim sonuçlarını temel alan bir analiz yaptım. Gördüm ki, banka ve piyasa ilişkilerinin oturduğu, pazar ekonomisinin hákim olduğu yerlerde ciddi bir yükseliş var. Buna karşı daha muhafazakár, daha tutucu kültürün egemen olduğu yerlerde parti batmış. Ama batış o kadar yüksek ki, modern ve dinamik yerlerdeki yükselişi kamufle ediyor..."
Söyler misiniz ne değişti CHP'de? Parti son girdiği genel ve yerel seçimlerde Ankara Çankaya, İstanbul Kadıköy, Şişli, Bakırköy, Beşiktaş, İzmir, Mersin'de ciddi oylar alıp, diğer bölgelerde batmış değil mi? CHP ve Baykal, sadece Cumhuriyet ve laikliğe yüklenip, ki bunlar temel değerlerimizdir, geniş kitlelerin işsizlik, sağlık, eğitim, ulaşım, barınma, gelir dağılımı, iç barış sorunları için politikalar, araştırmalar üretmezse bu kitlelerden nasıl oy alacak?
Böyle giderse önümüzdeki genel seçim de Baykal'ın 35 yıl önce ortaya koyduğu tanıları bir defa daha kanıtlama seçimi olacak...
Kıvanç USLU
Paylaş