Yeter! Söz Milletin

Yalçın BAYER
Haberin Devamı

Bir ipucu...

Diker: Mumcu öldürülmeden önce Çakıcı'nın Ankara'da ne işi vardı?

Elimizde bir dosya; kapağında ‘TBMM Başkanlığı Uğur Mumcu Cinayeti’nin Açıklığa Kavuşturulması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu' diye yazıyor.

Adnan Keskin ve 28 arkadaşı tarafından 7.9.1996 tarihinde verilen önerge ile oluşturulan komisyon 31.1.1997 tarihinde çalışmasına başladı, üç ay sonra çalışmalarını bitirdi.

Bu çalışmalar sırasında, Komisyon Başkanvekili, ANAP Manisa Milletvekili Tahsin Diker'e sözlü bir ihbarda bulundu:

İhbar şöyleydi:

‘‘Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te öldürüldü. Çakıcı ise, 22 ve 23 Ocak'ta Büyük Ankara Oteli'nde kaldı. Araştırın, kayıtlarda bunu göreceksiniz.’’

Mumcu cinayetini aydınlatmak için Susurluk'un kaynağına inmek gerekiyordu; çünkü birçok bilgi ve duyum ortada dolaşıyor, gerçek ve sahte isimler ortaya atılıyordu.

Diker, bizzat kendisi Büyük Ankara Oteli'ne ani bir ‘baskın’ yaptı... Çakıcı'nın, ihbar edilen tarihlerde otelin 704 numaralı odasında ikamet ettiğini belgeledi.

O zaman devlet bakanı olan Tansu Çiller de, aynı otelin bir alt katında ikamet ediyordu.

Çakıcı'nın, otelden yaptığı telefon konuşmalarını da belgelemek istiyordu Diker... Telekom'a yazılar yazıldı. Gönderilen yanıtta Telekom, konuşma bantlarının altı ay sonra silindiğini bildirdi.

Olay burada tıkandı.

Diker, şimdi bu öneride bulunuyor:

‘‘Mumcu cinayetinin ardındaki delil toplamada özensizlik olduğu biliniyor. Çakıcı yakalandığına göre, bu tesadüflerin yeniden araştırılmasında önemli yarar vardır. O sırada kendisiyle konuştuğumuz Tevfik Ağansoy'un eşinin, bir şey biliyor ama anlatmıyor gibi bir izlenim veriyordu. Hülya Ağansoy, yeniden konuşturulmalıdır. Çakıcı'nın MİT bağlantısı ortaya çıktığına göre, Mehmet Eymür'e, özellikle de, diplomatik pasaportu temin eden Yavuz Ataç'ın bilgisine başvurulmalıdır. Araştırma Komisyonu'nun yetkileri sınırlı olduğundan bu işin soruşturmaya dönüştürülmesinde yarar görüyorum.’’

ANLAYANA...

‘‘Değmezdi ama neyse... Ben ne diyorum, 'siz' ne diyorsunuz! Ne yapmak istediğinizin farkında mısınız? Biz 'aklama makinası' gibi çalışmaktan söz ediyoruz, siz başarıyı dostlarla 'görüşme'de arıyorsunuz. Örnek verdiğin 'dostların!' Sami Hoştan mı, Ayhan Çarkın mı, Süleyman Mercimek mi ve Tansu Çiller mi bugün kamunun vicdanında aklandı? İsterseniz lütfen stajyerlerinize de bir soruverin, hangisi?.. Bırakın biz o 'dostlarla' çatışalım, kavga edelim; siz de magazinel 'pembe' dünyanızdaki başarılarınızı sürdürün sevgili kardeşim...’’

(Y.B.)

'Van'dan esintiler'

VAN'ın tarihi mekanlarını gezerken, Vali Muavini Vahdettin Özkan bize ‘‘İnsan ölüyor, taş ölmüyor.’’diyor.

Gerçekten öyle... Geçmişte yörede yaşıyan uygarlıklar, taşı ve toprağı anıt gibi kullanmışlar.

Van Müzesi; dünyanın en büyük Urartu müzesi sayılıyor. Kralların öfke, sevinç ve emirlerin yazıldığı taş yapıtlar sanki ölümüsüzlüğü simgeliyor. Taş ve maden işlemeciliği üzerinde 1200 parça sergileniyor. Ne yazık ki, 39 bin parça müzenin deposunda bekliyor. Müze müdürü Ersin Kavaklı, bu muhteşem yapıtları 15 personeliyle 27 yıldır özenle korumaya çalışıyor.

FP'ye geçmeyen eski Refahlı Belediye Başkanı Aydın Talay'ın, müzeye ayrılan alanı yeşil alan ilan etmesi anlaşılır gibi değil...

Dileriz; bu müzemiz bir soygun olayıyla karşı karşıya kalmaz.

Hoşap Kalesi, Akdamar Adası, Muradiye Şelalesi (Bendimahi), Çavuştepe ve Ayanis Kalesi'nin onarım ve bakımı Kültür Bakanlığı'nı bekliyor.

Ya da yapılanlar yetersiz

Van Gölü'nün çevresi bomboş; turistik tesis yok... Gölün çevresindeki Merkez Bankası'nın sosyal tesislerinin Özel İdare'ye devri için Van Valisi Abdülkadir Sarı, hayli mesafe katetmiş...

Van, acilen beş yıldızlı otel bekliyor.

Vanlılar, Turizm Bakanı İbrahim Gürdal'ın hafta sonları sadece Antalya'yı değil Van'ı da ziyaret etmesini diliyorlar.

Van'ın suskunluğu, hükümetin projelerinin hayata geçirilmesiyle giderilebilir; Amerikalı ve Japon turistler, yöreyi çok seviyorlar çünkü...

ÇEVRE Bakanı dururken; Tarım Bakanı, ekmeğin üzerine mikroplor, tozlar, topraklar güvercinler konarmış da, bunun için poşete girmesi gerekiyormuş. Köylünün patatesi, soğanı, domatesi, fındığı denetlenmiyor da, fırınlar denetlenip Avrupa normlarına böyle uluşacakmışız. Biliyor musunuz; ekmeği plastik torbaya koymak Türkiye'nin en ücra köşelerini devlet eliyle çöplüğe çevirmek değil midir?

Talat ERDOĞAN-Viersen/ALMANYA













Yazarın Tüm Yazıları