Paylaş
Hangi tuzu kullanalım?
İzmir Körfez ve Konya Tuz Gölü tuz işletmelerinden üretilen tuzların çevre kirliliği nedeniyle insan sağlığını tehdit eder duruma geldiği ve kaynaklardan elde edilen tuzlarda demir, magnezyum ile siyanür oranlarının arttığı konusundaki uyarıları gündeme getirmişti okurumuz Recep Aydınel...
Tuz üreticilerinden sadece Safir Tuz'un Satış Mühendisi, Endüstri Mühendisi Ömer Fethi Gürer duyarlılık göstererek, okurlarımızı bilgilendirdi.
Gürer'le insan sağlığı açısından tuzu konuşuyoruz:
- Ülkemizde tuz deniz, göl ve kaya tuzu olarak üç ayrı kaynaktan elde ediliyor. Bu kaynaklar Tekel'e aittir. İzmir Körfezi'nden elde edilen tuz Billur; Tuz Gölü'nden elde edilen tuz Salina ve Saray; Çankırı'da yeraltından elde edilen kaya tuzu da Safir Tuz olarak rafine edilmekte ve pazarlanmaktadır.
- Bu markaların dışında da tuzlar var piyasada...
- Evet, yüzlerce... Tuz Gölü yataklarından kepçeyle kamyonlara yüklenen bu tuzlar, çeşitli atölyelerde yıkanarak öğütülmekte ve paketlenerek piyasaya sürülmektedir. Bu tuzlar karıncabaş ya da kaya tuzu diye de anılmaktadır. Bunlar rafine edilmediği için çevre kirliliğine sahiptir. Halk arasındaki inanışın aksine bunlar kaya tuzu değildir.
- Ya rafine tuz?
- Kontrollü tuzdur. Çevre kirliliğinden etkilenmeyen tek kaynak yeraltı kaza tuzudur.
- Tuz Gölü'nün kurtarılması için bağırılıp çağırılıyor, ancak bir şey yapılmıyor.
- Konya ve çevresindeki kentlerin kanalizasyonu arıtma yapılmadan Tuz Gölü'ne atılıyor. Ülkenin milli servetinin acilen kurtarılması gerekiyor.
- Tüketici neye dikkat etmelidir.
- Tuzun yarısı insanlar tarafından kullanırken, yarısı da tekstilde, tutucu özelliğinden ötürü boya sanayiinde kullanılmaktadır. Örneğin, rafine edilmemiş tuzlar bugün turşu, salça, peynir ve benzeri gıda ürünlerinde kullanılmaktadır. Bunların içerisinde mutlaka çevre etkisiyle bir kirlilik oluşmaktadır. Çözüm rafine tuzdur.
Hangi türban ne anlama geliyor
ÜNİVERSİTELERDEKİ kimi çağdaş öğrenciler, türban takmanın da özgürlükler arasında yer aldığını düşünüp onların 'mücadelesini' desteklediklerini söylüyorlar.
Öncelikle şunu vurgulamalıyız ki, nasıl kapitalizmin insanı hiçe sayan yapısı zaman zaman kadını 'meta' olarak kullanıyorsa, şeriatçılar da kadını 'propaganda aracı' olarak kullanıyorlar.
Türban konusunun ayrıntılarıyla ilgilenmeyen kişilerce dikkatten kaçmış olabileceğini düşünerek kimi bilgileri aktaralım:
TÜRBAN, alnının ön kısmında bir iki parmak siper oluşturacak biçimde takılmışsa, bu kişiler NAKŞİ...
TÜRBAN, alın kısmında ucundan hafif kıvrılıp başı çok sıkı saracak biçimde takılmışsa, bu kişiler NURCU...
TÜRBAN, yüzün her iki yanından hafif bolca aşağı düşecek biçimde takılmışsa bu kişiler KADİRİ...
SİYAH çarşaflı yüzün üçgen biçimde çok az bölümünün göründüğü kişiler ise HÜMEYNİCİ...
Listeyi uzatmayalım, çağdaş gençlerin türban bayrağına sopa olmasının gereği kyok.
İnsan kafasının içinde bir şey yoksa dışındaki bir şeyler kendisini ifade etmeye girişir.
Cumhuriyet kadını bunu aşmıştır. Bir sorun varsa bu aşamayanlarındır.
Baki DİNÇERDEN ve 32 arkadaşı-İSTANBUL
Mera Kanunu üzerine
SAYIN Mustafa Taşar'ın meralarla ilgili olarak 'Osmanlı kanunları ve fermanları ile işler yürütülüyordu' ifadesinden üzüntü duyduk.
Yurdumuzda 1945 yılında çıkan 4753 sayılı çiftçiyi topraklandırma kanunu ile bu kanunda değişiklik yapan 5618 sayılı kanunla köylerde mera tahsisleri Toprak Komisyonlarınca yapılmıştır. Komisyonda çalışan arkadaşlarımız büyük bir özveriyle çalışmışlardır.
1973 yılında 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanunu çıkarılarak buna göre tahsislere devam edilmiştir.
1973 yılında 1757 sayılı kanun Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiştir.
1947-78 yılları arasında 4.466 köyde 33.971.770 dönüm mera tahsisi yapılmıştır.
1978 yılından sonra Mera Kanunu çıkarılması için uğraşılmışsa da TBMM'den olumlu bir netice alınmamıştır.
Böylece, 1978 tarihinden beri köylerimizde mera ve yayla tahsisleri yapılmamaktadır. Köyler arasındaki sorunlara çare bulunamamıştır.
İnşallah yeni çıkacak Mera Kanunu ile sorunlar çözülür.
Milletimize hayırlı olsun.
Kazım MÜDERRİS-Emekli komisyon üyesi-ANKARA
İlle de delil lazım!
SAKARYA'dan bir okurumuzun ‘‘Ne doktorlar var’’ başlıklı yazısını Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı yanıtlıyor:
‘‘Daha önceki tarihlerde de bu konu ile ilgili şikâyetler geldiğinden, İl Valiliği ve Sağlık Müdürlüğü tarafından yapılan incelemelerde suçlamaların asılsız olduğu, suçlamalara ait dilekçeyi veren şahsın herhangi bir delil ortaya koyamadığı, suçlamaların tamamen kişisel görüş olarak ortaya atıldığı ve bundan dolayı da maddi bir delil olmadığından suç teşekkülü oluşmadığının anlaşıldığı bildirilmektedir.’’
Doğumevi'nin karşısında eczane yoksa diyeceğimiz bir şey olamaz.
ÜNİVERSİTELERİN Kimya bölümünden kimyager unvanı ile mezun olduk. Yeni ataması yapılacak 37.513 kişilik kadroya 'Kimyager' ataması yapılmasını istiyoruz.
Bir grup kimyager-ANKARA
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘İrtica tehlikesi yok.’’
(Fazilet Partisi Grup Başkanı Recai Kutan)
Paylaş