Paylaş
İstanbul Barosu eski Başkanı Turgut Kazan, ‘‘APO yargılaması nasıl gidiyor?’’ sorumuzu yanıtlıyor:
- Aslında iki yargılama yapıyoruz; biri içerde, biri dışarda... Esas mahkeme yargılamalı; zaten yetenekli bir başkan var, son derece de iyi yönetiyor davayı... Ama dışarı baktığımızda, yazılan-çizilenle hüküm veriliyor. Bunu son derece olumsuz buluyorum. Duruşmalarda bayrak asılmaz, resimler gösterilmez.
- Türkiye'nin aleyhine olur mu bunlar?
- Dışta, ilerde bunu ortaya süreceklerdir. Diyoruz ki, salim bir yargılama için mahkeme rahat bırakılmalıdır. İddianame ortada, suçlama belli, sorgu belli... Yazılan ve çizilenler, sadece 'adli haber' ölçüsünde olmalıdır. Hüküm verir gibi olmamalıdır.
- Şehitler ve bayrak çok önemli toplumumuz için. Herkes tepkili...
- Tabii, şehit yakınları gercekten acılı, kamuoyumuz doğal olarak çok duyarlı. Bu arada tanık olduğum bir yargılamayı anlatayım; Gümülcine'de İbrahim Şerif ve Sadık Ahmet'in yargılandığı davada, Yunanlılar kendi milli marşlarını söylediler. Ben isyan ettim; 'burada yargılama olmuyor' dedim. Ve bu çıkışımız karşısında Yunan tarafı zor durumda kaldı.
- Ama toplumun vicdanı da var...
- Evet. Prof. Faruk Erem'in güzel bir sözü vardır; ‘‘Yargılamada toplum olarak sosyal alarm yaratmayacaksınız.’’ Sosyal alarmın yaratılmasını hukuk devleti olarak önleyeceksiniz ki, mahkemenin vereceği karar hakkında içeride ve dışarıda hiç kimsenin itiraz imkanı kalmasın, vicdani kanaat oluşsun... Eğer 'sosyal alarm' yaratırsanız, mahkeme hangi hükmü kurarsa kursun, dışarıdaki bazı insanlara koz vermiş olursunuz. Örneğin, bazı müdahil vekillerinin açıklamaları ve duruşmada yapıldığı anlaşılan sataşmalar kesinlikle davaya da, Türkiye'ye de zarar veriyor. Serinkanlı biçimde bunların önlenmesi gerekir. Hiç değilse savunma aşamasında gerekli özen gösterilmelidir.
Nihayet
YÖK önümüzdeki Açık Öğretim Sınavı'na, türbanlı kabul etmeme kararı almış. TV haberlerinden öğrendik. Umarım artık her zaman ve her yerde türbanın tehdit ve tehlike olduğunu herkes algılar. Nurettin KAPTAN-GEREDE
Türkiye ekolojik cinayetler ülkesi
ÇEVRE kirliliği artık geleceğimizi, yaşamımızı tehdit ediyor. Anayasa'da öngörülen çevre hakkını ne kadar gerçekleştiriyoruz, çevreyi koruma ödevini ne kadar yerine getiriyoruz?
Bu konular önceki gün İstanbul'da tartışıldı.
Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi (WALD), Fransız Limoges Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Marmara Hukuk Fakültesi ve İstanbul Barosu'nun düzenlediği ‘‘Çevre ve Kent Alanında Bilgiye Ulaşma Karar Sürecine Katılım ve Yargıya Giriş Hakkı’’ toplantısında Türkiye için çarpıcı sonuçlar çıktı. Yayınlanan 10 maddelik sonuç bildirgesinde, Türkiye ‘‘bir ekolojik cinayetler ülkesi’’ ilan edildi.
Ekolojik suçların, çevre hukuku mevzuatına konulması istenirken; ‘‘Çevre ve şehircilik hukuku; hukuk sistemimizin yumuşak karnı olma özelliğinden çıkarılmalıdır. Bu çercevede iktisadi liberalizm ve siyasal liberalizm arasındaki çarpıklık, birincisine ilişkin gevşek kuralların sıkıştırılarak, ikincisindeki katı kuralların esnek hale getirilmesi ile giderilmelidir’’ denildi. Bildiride, çıkış yollları da gösterildi:
‘‘Çevre çağının gerekleri ışığında Türkiye'de 'insan merkezli' (egosantrik) anlayıştan, 'çevre merkezli' (ekosantrik) insan hakları anlayışına geçiş için yeni yüzyılın 'çevre-birey-devlet' eksenli anayasası için eğitim politikaları oluşturulmalıdır.’’
Çevrecilik 'moda' olmaktan öte üzerinde ciddi düşünülmesi gereken bir konu... Türkiye'nin çok mesafe alması gerekiyor.
NERGİS Turizm'e... İçerenköy, İnönü Caddesi'nin Fatih Köprüsü'ne bağlantılı yol üzerinde oturan B.T. diyor ki; ‘‘Öğrenci taşıyan 34 J 1341 plakalı beyaz minibüs şoförünü, sabahları rahatsız edici şekilde uzun uzun korna çalmaktan lütfen vazgeçiriniz. Firmanızın şoförleri maganda olamaz. İnatlaşma kimseye yarar sağlamıyor.’’
ULUSLARARASI Krd. Ereğli Osmanlı Çileği Kültür Festivali yarın başlayarak üç gün sürecek.
Paylaş