Vergin’in sözlerinin arkasındaki gerçekler

BİR sosyolog hocamız, laiklikten türban tartışmalarına uzanan bir not göndermiş.

Okuyoruz:

"İÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden emekli Prof. Nur Vergin’in kamuoyunda gündeme gelen açıklamaları pek de öyle orijinal değildir. Laik olduğunu söylediği kimliği ve sosyolog sıfatı ile bunları söylüyor olması Vergin’i gündeme taşıdığına göre, biraz da kimliği üzerinden bunları değerlendirmek gerekiyor.

Vergin, siyaset sosyoloğu olduğunu söylese bile aslında bir ’muhafazakárlık sosyoloğu’dur. ’Siyasetin Sosyolojisi’ adlı kitabına bakılırsa görülecektir ki, Vergin’in temel referansları Mosca ve Pareto gibi İtalyan ile Fransız ve Alman muhafazakár sosyologlardır.

Sol ve Marksizm’e ilişkin yorumları yüzeysel ve yetersizdir Vergin’in...

Çünkü, Marksizm’i anlatma biçimi klasik ve kaba Marksizm yorumlarını aşamaz. Şöyle ki; örneğin ’din toplumların afyonudur’, ’altyapı-üstyapı’ gibi basit açıklama şemalarını sunar ve bundan öteye giremez. Vergin, bunu Marksizm sanır, ama bu Marksizm değil Engelsizm’dir. Yani Marksizm’in çarpıtılmış biçimidir.

Vergin’in bu açıklamalarını duyan tüm Marksizm karşıtları da "Bakın hocamız Marksizm’i ne güzel eleştiriyor" derler. Buna eski deyimle "Körler sağırlar birbirini ağırlar" denir.

Vergin’in Marx yorumundaki bu durum, aslında pek çok atıfında da vardır. Birçok düşünüre yaptığı atıf, aslında o düşünürün kaleminden çıkan sözler değil, o kişilere atfedilen sözlerdir. Nur Vergin’in kamuoyunda varsayılan zekásı, onun bu yüzeyselliğini gizlemeye yetmemektedir.

Bu bilgiler eşliğinde Nur Vergin’in gündemdeki açıklamalarını daha iyi okuyup, ’derin(siz)liği’ni anlayabilirsiniz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş güçlüklerini ve yaşam koşullarını tartışmadan "Bu ülkede Müslümanlar büyük acılar çekti" demek, bir sosyolog açısından oldukça yüzeysel bir ifadededir.

Bu ifadelerin Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı ve hükümet düzeyinde temsil edilen bir siyasi geleneğe yakın açıklamalar olması ve bu dönemde yapılması da dikkat çekicidir.

Dönem derken, türban tartışmalarını anlamak gerek... Nur Vergin’in 1990’larda başörtüsü eylemlerine verdiği ideolojik desteği ve İslamcı öğrencilerle olan yoğun ilişkisini anımsıyorum.

Bu bilgiler akademisyenler, öğrenciler ve kamuoyunca da bilinenlerdir.

Nur Vergin eskiden beri gündemde olmayı ve pohpohlanmayı çok sever.

Sakın açıklamaların arkasında, AKP’nin medyadan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Nur Vergin’in öğrencisi Sosyolog Edibe Sözen olmasın... Bilindiği gibi Prof. Sözen başı açık bir kadın olarak partiye bir ’meşruiyet’ kazandırma olarak tepeden inme getirilmedi mi?"

Erhan: Alerjik isimler benim listemde olmayacak

PAZAR günkü kongre nedeniyle DP kulisleri olabildiğince hareketlendi. Adaylardan Çağrı Erhan’a Celal Adan ve Melek Atalay gibi isimlerin destek verdiğini yazmamız üzerine, Çağrı yandaşları buna itirazları olduğunu söylediler.

Erhan ile dün telefonla görüşürken oluşturacağı ’kadrosunun’ işaretini gösterdi: "Bana yapılan emanetçi, prens gibi yakıştırmaları reddediyorum. Yineliyorum; mayıs ayında yapılacak kongrede de adayım. Diğer adaylar da bunu açıklarlarsa mesele yok. ’Emanetçi’ tartışmalarını bir kenara bırakıp asıl işimize bakalım. Gelin, politikada vizyon, partiyi nasıl ayağa kaldıracağız, merkez sağda birliği nasıl sağlayacağız, gibi konuları konuşalım. 22 Temmuz’da harman yeri gibiydik; sap saman gitti, taneler kaldı. Bunlarla yeniden yeşerelim."

Gezilerine Gültekin Uysal, Abdullah Egeli, Aykut Kuranel, Ahmet Uyanık’ın katıldığını belirten Çağrı Erhan bir şeyin altını özellikle çiziyor:

"Partinin yaşadığımız bu süreçte tam anlamıyla teşkilatlarda benimsenmemiş ve alerjiye sebep olan, benim ortaya koyduğum kısa vadede derlenip toparlanmak, orta vadede merkez sağı birleştirmek ve uzun vadede de iktidar olmak stratejisi içinde bu yükü kaldıramayacak olan hiçbir insan benim yetkili kurullarımda yer almayacaktır. Oluşturacağımız GİK’te dinamizmi, tecrübe ile harmanlayacağız. Bu sorumluluğu kaldıramayan hiç kimse orada yer almayacaktır."

Ağar ve Çiller ellerini kongreden çekmelidirler

DP Genel Başkanlığı’na soyunan adaylardan biri de Dr. Aytun Çıray. "AP Gençlik Kolları’ndan geliyorum" diyor. Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı’nda yedi bakanla çalışmış, birçok sağlık projesine imza atmış bir isim. Beş yıl Başbakanlık Danışmanlığı’nda bulunmuş. Bugün, uluslararası sağlık ve sosyal güvenlik danışmanlığı yapıyor. DYP’de Çiller’e karşı aday olan, şimdiki Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın yanında yer aldığını belirten Çıray, hedefinin parti içi demokrasiyi sağlamak olduğunu belirterek şöyle konuşuyor:

"Çiller döneminde iki kez milletvekili önseçiminde liste başı oldum, ancak listeden çıkarıldım. Çiller’in ünlü ’A’ takımına feda edildim. Ve bugüne gelen süreçte merkez sağ özünden koptu; önce kendisine sonra da vatandaşa yabancılaştı."

Neden aday olduğunu şöyle anlatıyor:

"22 Temmuz’dan sonra bir belirsizlik süreci yaşadık. Hüsamettin Cindoruk formülü ile ’birleştirici abilik’ rolü öngörülmüştü. Ancak proje tutmadı. Geçmişte yaptığım görevlerden ötürü tanındığım için bu iş de bize düştü. İlk önce kendi ilimizden destek aldık. 21. yüzyılda artık, icazetli, vesayet siyaseti bitti. Ankara’da 50 bürokratla bir araya geldim, ’teknik destek’ alıyorum kendilerinden.

Tecrübeli ve yeni isimlerle bir kadro oluşturdum. Şimdi isim açıklayamam, kıskançlık olur, beni sıkıntıya düşürür. DP’yi 9.5 ve 5.5’larda bırakamayız, çünkü biz % 50’leri görmüş bir partiyiz. İki misyon koyduk önümüze; birisi büyük merkez sağı inşa etmek, küskünleri barıştırmak... O da yetmez, DP ve ANAVATAN’ı birleştirmek; siyasette yeniden sevilen insanların önünü açmak... En önemlisi parti içinde üyelerin ellerinden alınan seçme ve seçilme hakkını sağlamak... Ve halkla barışmak..."

Ve son sözü: "Eski liderlerin her ikisinin dıştan hareketine karşıyım. Siyaseti söz verdikleri gibi bırakmalıdırlar."
Yazarın Tüm Yazıları