Unvanlar ve Opera...

DEVLET sanatçılığı unvanı verilmesini düzenleyen yönetmelik iptal edildi.

Hukuk, Demirel popülizmine hak ettiği yanıtı vermiş oldu.

Kültür Bakanı İstemihan Talay, ‘‘Verilen unvanlar geçerliliğini koruyor. Bundan sonra devlet sanatçılığı unvanı dağıtamaz’’ dedi.

İstanbul'da bir hukukçu dostumuz, bakanın bu sözleri ile sorunu yanlış değerlendirdiğini belirterek, ‘‘Kamu hukukunda kazanılmış bir hak kavramı yoktur. Özel hukuktaki kavram, buraya monte edilemez. Doğrusu devletin sanatçılık unvanı dağıtması değil, sanat ve sanatçı için uygun ortam oluşturmak olmalıdır’’ dedi.

Bu vesile ile gelen bir faks notunu da Talay'ın dikkatine sunalım:

‘‘Bizler Atatürk kurumu olan İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nde çalışan bir grup sanatçı olarak kurumumuzda cereyan eden düzeysizlikleri anlatmak istiyoruz’’ deniliyor... Ancak anlatılanlarda bazı yöneticiler hakkında burada ifade etmek istediğimiz ancak ilgili çevrelerin bildiği isimler hakkında 'ahlaki' bazı iddialarda bulunuluyor. ‘‘Uzaktan kumanda ile çalışanlar... Kalitesiz repertuvarlar... Türkiye bu isimlerle bir yere gidemez... Çocuklarımızı bunlara mı emanet edeceğiz?... Kültür Bakanlığı bu sorunları irdeleyerek kurumu toparlaması gerekiyor...’’ gibi sözcükleri bir şeyler anlatıyor. Bizden şimdilik bu kadar...

İstanbul Opera ve Balesi, Talay'ın başını ağrıtmaya devam ediyor demek ki...

Çevreye ihanet


TARİHİ değerlerimiz tahrip edilip çalınıyor, müzelerimiz, camilerimiz soyuluyor. Geçmişimizin izleri siliniyor. Kapkaççılık olayları gibi bu talan ve hırsızlık olayları o kadar arttı ki, bugünkü hükümetin alabileceği veya söyleyebileceği ne var ki...

Aynı olaylar çevremiz için de söz konusu...

Doğamızı katlediyoruz. Katı atıklarımızı bile sağlıklı şekilde gömemiyoruz.

Yasalarımız var da... Gelin görün ki bunları uygulayacak otoritelerin basiretsizliği, bu tahribata bir anlamda göz yumuyor.

Yerinden yönetim diyoruz, ancak en büyük direnç, sulandırma buralarda oluyor.

Alın çevre felaketine karşı bazı örnekleri..

Afyon'un Sincanlı İlçesi'ne bağlı Ahmetpaşa Beldesi halkı, meralarında kurulan kum ocaklarının çevreye zarar verdiğini, tahrip edildiğini, valisinden kaymakamına kadar anlatıyorlar. Kapatılması için gösteri yapıyorlar... Kum ocaklarına ruhsat verenler daha güçlü, halkın yapabileceği bir şey yok.

İki yıl önce ‘‘Tekirdağ'ın Acıları’’ (4.2000) yazımızda ‘‘Yeraltı zenginliklerini korumak valilerin görevi değil mi?’’ demişiz. Bakın o günden beri olanları, Tekirdağlı işadamı Ahmet Soyuer nasıl anlatıyor:

‘‘Şimdiki -Cemalettin Sevim- dahil Tekirdağ'da üç vali hakkında şikáyette bulundum. Kimse bu valilere görevlerini yaptıramadı. Hem de Çevre Bakanlığı Teftiş Kurulu raporuna, Çevre Bakanı'nın 'olur'una, Müsteşarlık talimanatına, Genel Müdürlük ikazına rağmen görevlerini yaptıramadı. Çevre Bakanı Fevzi Aytekin, Tekirdağlı ama çevre yasalarını kendi memleketinde bile uygulatamıyor.’’

Soyuer'in 30 aydır süren şikáyeti, 'taş ocakları'nın kaçak çalıştırılmasına karşı gösterdiği mücadele... Kum, taş, çakıl ve kil ocakları adı altında yapılan kazılarla doğa müthiş şekilde tahrip edilirken ilgililer seyrediyor.

Tekirdağ il sınırında 'taşocağı' diye adlandırılan bu tür yerlerden 22'sinde, 1993'te çıkarılan Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporu bulunuyor. Bunun dışında 100'e yakın ocak, 9 yıldır kaçak faaliyet gösteriyor. Sonuçta ortaya çıkan erozyon ve heyelanlar, bölgenin doğal güzelliğini hızla yok ediyor. Taşocakları kayıtdışı ekonominin bir parçası olmaya devam ediyor.

Özel İdareler, taşocaklarına yasadışı ruhsat veriyor; ÇED raporunu dikkate almıyor. Müsamaha gösterip izin veriyor. Çünkü Özel İdareler, buralardan parasal kaynak sağlıyor bütçelerine...

İl Çevre Müdürlüğü son olarak 14.3.2002 tarihinde bu tür ocakların kapatılması için valiliğe yazı yazıyor. Yok, 18.3.2002'de bu kez Bakanlık Müsteşarlığı 'neden bir işlem yapılmadığının gerekçelerinin bakanlığa bildirilmesini' istiyor.

Valilikten 'Hayır, emri uygulamayacaksınız' deniliyor.

Yasalar uygulanmıyor, emirler savsaklanıyor.

Peki bu valilere kim görev yaptıracak?

Sevgisizler


KARACABEY Uluabat Gölü'nde balık ağlarına zarar verdikleri söylentisi üzerine 12 pelikanı katleden kişileri jandarma arıyor.

Bu kişiler yakalansa bile Çevre Kanunu'nun idari nitelikteki cezaları içeren 20. maddesi uyarınca 714'er milyon lira para cezası verilebiliyor.

Yasal boşluklar bu tür katiamları körüklüyor; yapanın yanına kár kalıyor.

Canlılara karşı sevgisizlik daha da artıyor. Pelikanın bile canına kıyan daha neler yapmaz ki?..

Çiftçinin kara günü; 25 Nisan


ÇİFTÇİLERİMİZ, Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının % 20'sini 25.4.2002'e kadar yatırdıkları takdirde mevcut borcun faizi dondurularak 5 eşit taksitte ödenmek üzere 30 ay ertelenmişti. Zaten finansman sıkıntısı içerisinde bulunan üreticilerin bu borcu bir defada ödeyebilmeleri mümkün değildi. Alınan karar çok olumluydu. Hem çiftçileri rahatlatacak, hem de donmuş kaynakların kısmen de olsa dönüşü sağlanacaktı. Fakat 25 Nisan çok yanlış bir zamanlama, bu tarihte çiftçinin parası olmaz. Çünkü 25 Nisan hasat mevsimi değil; ekim mevsimidir.

25 Nisan tarihinin, hasat mevsimine kadar uzatılması çiftçilerimizi sevindirecektir. Aksi halde yine hacizler, hapisler başlayacak. Bunun da kimseye yararı olmayacaktır.

Cumali DOĞRU-Adana Çiftçiler Birliği Başkanı

Çimentoya zam yaptılar


ÇİMENTOYA büyük oranda zam yapıldığını bildiren Bodrum'dan M. Ergöz şunları anlatıyor: ‘Beyefendi, torbası yaklaşık 2 milyon civarında olan çimento bir anda 3.6 milyona çıktı. Uzun süreden çimentoya zam yapılmıyordu. Ama gelen zam oranının %50'nin çok üzerinde olduğu anlaşılıyor. Yaz başındaki zam zaten batık olan inşaat sektörünü daha da etkileyecektir’’ diyor.

Çimento üreten firmaların birbirlerinin bölgesine girmediklerini, bu nedenle istedikleri fiyatı uyguladıklarını anlatıyor. Nitekim hazır betonun M3'ünün 45-55 milyon lira arasında değiştiğini söylüyor.

Çimentocu üreticileri ‘kartel' yarattıklarını; Rekabet Kurulu'nun bu yüksek zamdan haberi olup olmadığını soruyor.

Kapkaç hattı


BAKIRKÖY'de dün bir kapkaç olayına tanık olan okurumuz Semih Kalkanoğlu'nun önerisi doğru değil mi? ‘‘İncirli Caddesi'nden E5'e çıkarken önümüzdeki otomobilde bulunan biri, yol kenarındaki kadının çantasını kaptı. Donduk kaldık. Herkesin yanında cep telefonu var; 155 polisi vatandaş direk arayabilse plakası polise bildirilebilirdi. GSM firmalarının bu tür acil telefonları (yangın, polis, jandarma vb.) doğrudan ve ücretsiz aranabilecek sistem kurulamaz mı?

Çakan’a soru


OKURUMUZ Gürkan Ger soruyor:

Enerji Bakanımız ocak ayındaki bir açıklamasında elektrikten bugüne kadar alınmış olan sabit ücretin şubat ayı faturalarında düşüleceğini söylemişti. Sabırla bekliyoruz, acaba 2002 şubatını mı yoksa başka bir yılın şubatını mı kastetti; açıklamasını bekliyoruz. Bu arada tek tek dilekçeyle başvuranlara bu para geri verilmiş. Tüm aboneler tek tek dilekçe mi vermelidir?''

MESAJ


BAŞBAKANLIĞIN web sitesinde 'ilgili web siteleri' bölümünde pusulalı bir dünya haritası mevcut. Ne yazık ki haritada Türkiye hiç belli değil. Bunun yanında Karadeniz bile haritada yok. Milyonlarca dünya haritası fotoğrafı var. Niye böyle şeylere dikkat edilmez?

Selim BİLGİNKAYA-EDİRNE

YUNUS Aran Konferansları'nın, 16.4.2002 salı günkü konusu ‘St. Petersburg'un 300 yıllık mimari mirası, günümüz planlama eğilimleri ve geleceğe bakış'. Konuşmacı; Prof. Dr. V.V. Popov... 'Rusya Şeref Mimarı' unvanını taşıyan Popov, Rusya Mimarlar Birliği Başkanlar Konseyi üyesi... Yer: MSÜ Oditoryumu, 14.30.
Yazarın Tüm Yazıları