Paylaş
Şu anda büyük çoğunluğu fiilen iflas durumundadır. Bir kısmının firmalardan aldığı malzemelerin ödemeleri 24 aydan önce yapılamamaktadır. İÜ Çapa ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi hastaneleri, ödemeler için tarih bile verememektedir. Ankara’daki Gazi, Ankara ve Hacettepe Üniversitesi hastanelerinin durumu da çok farklı değildir. Diğer üniversite hastaneleri de benzer durumdadır.
Anladığımız kadarıyla hükümet bu konuda ne yapacağını bilmiyor. Ya da konu hükümete tam olarak aktarılmamış durumdadır. Bu nedenle de hükümetin çözüm konusunda planına girmemiş olabilir. Ya da birileri, bilerek böyle bir tablonun tümüyle çıkmaza girmesini isteyerek kendi haline bırakmış olabilir.
Her durumda yetersiz ve kötü yönetim söz konusudur.
Maalesef yeni Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu da konuyu anlamış görünmüyor. O da, üniversitelerle ilgili ilk fırsatta ‘Tamgün Yasası’nın çıkarılacağını söylüyor. Halbuki, şu andaki çıkmaz tablonun baş nedeni, giden Bakan Recep Akdağ’ın kimseye sormadan, anlamadan, dinlemeden zorla çıkardığı ‘Tamgün Yasası’dır. Üniversite hastanelerinin tıkanmasının baş sorumlusu, Recep Akdağ zamanında getirilen düzenlemelerdir.
Görünen o ki, bu anlayış ile üniversite hastanelerinin finansal sorunları yine çözülmeyecek. Kötüleşme devam edecek gözüküyor.
SAĞLIK BÜTÇESİ YETMEZ
Düzenlemeler, kamu sağlık giderlerini 70 milyar TL gibi devasa boyutlara yükseltmiş durumda. Eğer üniversite hastanelerinin, Marmara Üniversitesi Pendik Devlet Hastanesi modeli gibi, Sağlık Bakanlığı kontrolüne alınması düşünülüyorsa, açıkça şunu belirtelim ki, şu andaki sağlık bütçesi buna yetmez. Türkiye’deki tüm üniversite hastanelerinin bu modele çevrilmesi, 70 milyar TL civarında olan kamu sağlık giderleri için 90-100 milyar TL gibi bir kaynak gerektirir.
Çözüm nedir?
Öncelikli olan konunun gerçekten anlaşılabilmesidir. Konuyu gerçekten bilen ve anlamış bulunan kadroların işbaşına getirilmesidir. Populizm ve basit oy kaygıları ile yürütülen politikalar size geçici oy desteği sağlar, ancak ülkeyi uçuruma sürüklemekten alıkoyamaz. Çünkü bu konu artık tamamıyla hükümetin konusudur ve kangren haline gelmiş bulunmaktadır. Prof. Dr. Paşa GÖKTAŞ
GÜNÜN SÖZÜ
“Maalesef meclisteki muhalefetimiz yandaş muhalefettir. Askerini korumamaktadır. Bunlar baştaki birkaç kişiyi koruyor gözükmektedir. Bu Türk milleti için çok tehlikelidir. Bu durum Türkiye’nin geleceğini 50 yıl etkileyecektir. Herkes ‘askeri darbeye karşıyım’ derken, askere karşı tavır almaktadır.” (Deniz Kuvvetleri Komutanı olmasına kesin gözüyle bakılırken Donanma Komutanlığı görevinden istifa eden Oramiral Nusret Güner)
Karadeniz’e yüksek Trakya’ya düşük prim
ÜRETİCİ yeterince güçlü örgütlere sahip değil. Bu ayçiçeği, süt, pamuk ve zeytin üreticileri, birliklerince korunamıyor; bunun sonucunda da birlikler etkisizleştiriliyor. İktidar, onların yanlış yapmalarını bekliyor ki, tepesine binebilsin. Üreticilerin ‘dikleşmesini’ istemiyor.
“Sus, ben ne verirsem onunla yetin” derken, yabancı tekellere karşı boynunu eğiyor. Destekleme primlerini bölgelere ve ürün değerlerine göre dengelemiyor. Örnek mi?
Karadeniz’de fındık ve çaya bakın; bir de ayçiçeği primlerine...
Bu ayrımcılık değil midir?
İzmir Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu Dönem Sözcüsü Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı’yı dinleyelim: “Çiğ süt fiyatları artmıyor; yem fiyatları giderek zamlanıyor. Yetiştirici kan ağlıyor! Buna karşın soğutulmuş süte ödenen 9 kuruş destekleme primi bu günlerde 6 kuruşa düşürüldü. Sütü, sanayici istediği fiyattan alıyor.
Çiğ süt üreticileri, “Süt fiyatı mı arttı? Girdi fiyatları mı düştü? Keyfi olarak primimiz düşürülüyor” görüşünü dile getirdiler.
Özetle; çiğ süt fiyatları artmıyor, yem fiyatları giderek zamlanıyor, yetiştirici kan ağlıyor!
(SS Pancar Ekicileri Kooperatifleri Birliği Konya Şeker Y.K. Başkanı Recep Konuk, Trakyabirlik’ten daha cesaretli. Ayçiçeğine 1.250 referans fiyat verdi şimdilik... Daha da vereceğiz diyor. Yıllık 700 bin tonluk ham yağ fabrikası yaptıklarını söylüyor; Trakyabirlik’ten iki katı...)
BİLİYOR MUSUNUZ?
Tatavya dayanışması
GEZİ olaylarından sonra hafta içi her akşam Ortanca Parkı’nda forum düzenleyen Kurtuluş ve Feriköy’de yaşayan insanlar olarak, 6-7 Eylül 1955 tarihinde Türkiye’deki azınlıklara karşı düzenlenen pogromu hatırlamak ve sorumluların ifşa edilerek yargılanmasını talep etmek için, bugün 20.00’de Pangaltı Metrosu’ndan Kurtuluş Son Durak’a kadar yürüneceğini (kurtulusdayanismasi.blogspot.com/)...
EĞİTİM-Sen İstanbul Üniversiteler Şubesi, M.Ü. İletişim Fakültesi’ndeki soruşturmalara ilişkin düzenlediği imza kampanyasına yerli yabancı bir çok akademisyen, gazeteci, hukukçu, sanatçı, öğrenci ve meslek sahibinden imza desteği geldiğini; (metni imzalamak için akademiyeozgurluk@gmail.com’a posta gönderilebileceğini; imza listesine http://akademiyeozgurluk.blogspot.com/ adresinden ulaşılabileceğini)...
AYDIN, Tokat, Denizli, Erzincan Valiliği yapmış Recep Yazıcıoğlu’nun ölümünün 10. yılında 8 eylül pazar günü 11.00’de Söke’deki mezarı başında anılacağını...
10 öğretmenden 1’i din, 205 öğretmenden 1’i de müzik öğretmeni...
MİLLİ Eğitim Bakanlığınca 2013 yılı için dallar bazında ataması yapılacak öğretmen sayıları geçtiğimiz günlerde Bakanlığın internet sitesinden duyuruldu. Açıklanan sayılara göre toplam atanacak öğretmen sayısı 40 bin. Açıklanan kontenjanlar arasında en büyük haksızlık da müzik öğretmenlerine yapılmıştır. 2013 yılı için 192’si ilk atama olmak üzere toplam 195 müzik öğretmeni ataması yapılacağı duyurulmuştur. Atanacak her on öğretmenden biri (her atama döneminde olduğu gibi) Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dalındandır. Buna karşılık atanacak her 205 öğretmenden biri müzik dalından olacaktır. Belirlenen kontenjanlar içinde müzik öğretmenlerine ayrılan oran yüzde yarımın da altındadır. Ayrıca atanma için KPSS baraj puanının 60 olarak belirlenmesi, 192 sayısının da doldurulmasını olanaksız kılmaktadır. Hâlen uygulanmakta olan KPSS sınavının soruları müzik öğretmenlerinin öğrenim gördüğü derslerden uzak olduğundan atama bekleyen müzik öğretmenlerinden ancak yüz kadarının baraj puanına ulaşabildiği belirtilmektedir.
Millî Eğitim Bakanlığı, derneğimizin ısrarlı girişimleri sonucunda ortaokul ve liselerde haftalık bir saatlik zorunlu ortak müzik dersinin yanında seçmeli müzik derslerini yeniden açmıştır. Ancak şimdi bu derslerin öğretmenini atamamakta, binlerce eğitim kurumunu, milyonlarca öğrenciyi müzik öğretmensiz bırakmaktadır.
Öğretmenlikte her dalın kendine özgü yetiştirme tarzı, güçlük derecesi, özellikleri vardır. Müzik öğretmenliği, dalın gerektirdiği yeterli müzik kulağına, sesine, yeterli birikim ve donanıma sahip olmayı gerektiren; oldukça güç bir yetenek sınavıyla girilen ve bu dala özgü derslerle yıllar boyu yoğun bir eğitimin sonucunda ulaşılan bir alandır. Elbette bu durum gerek sınıf öğretmenliği ve gerekse diğer dallar için de geçerlidir.
Millî Eğitim Bakanlığı öğretmen atamalarıyla ilgili kararını ivedilikle yeniden düzenlemeli; alınacak toplam öğretmen sayısı okulların gerçek gereksinimine uygun biçimde artırılmalıdır.
4+4+4 sistemiyle ilkokullardan müzik ve resim öğretmeni norm kadrosunu kaldıran, ilk üç sınıftaki haftalık iki saatlik müzik ve resim derslerini tek saate düşüren uygulamaya son verilmeli, dersler yeniden iki saat olarak düzenlenmeli ve her okula en az bir müzik öğretmeni atanacak biçimde norm kadrosu verilmelidir.
Müzik öğretmenleri, uğradığı haksızlıklar ve eğitimin sanatsız bırakılması girişimleri karşısında sessiz kalmayacaktır.
Refik SAYDAM- Müzik Eğitimcileri Derneği (MÜZED) Genel Başkanı
CHP’de böyle başka bir aday var mıdır
KIRKLARELİ, Lüleburgaz’da ‘çevre’ konusunda etkin bir isim olan Hakan Dedeoğlu CHP’den adaylık başvurusunda bulunmuş; bir de biyografisini göndermiş bize. Kendisini biliriz de, 20 yıl içinde yaptıklarını bir bütün halinde okuyunca
‘efsane’ bir isim olmuş bizce; Trakya’yı çok şeyden korumuş. Neler mi yapmış:
Trakya topraklarının amaç dışı kullanılması, Istranca sularının İSKİ tarafından Terkos gölüne basılması; Trakya’nın İstanbul’un arka bahçesi haline getirmek isteyen zihniyete karşı mücadele; Sarımsaklı çiftliğinin satışının
engellenmesi, ruhsatsız fabrikaların kapatılması, Ergene Havzası Koruma Eylem Planı’nın Resmi Gazete’de yayımlanmasına yol açan eylemlilik; Ergene’in islahı konusunda gösterdiği çabalar vs... gibi
İç mimar ve endüstri ürünleri tasarımcısı olan Dedeoğlu; CHP’de TEMA’da ADD’de, Lüleburgazspor’da üst görevlerde bulunmuş... Kenti için böyle bir mücadele gösteren, ‘rantçı’ olmayan başka bir aday adayı var mıdır?
‘Ataşehir’de damatlar dayanışması’
AYDINLI gruptan, ‘Ataşehir’de damatlar dayanışması’na açıklama
“Bahse konu Ataşehir’de yapılan ihaleyi kazanan firma olan K Yapı, 2008-2010 yılları arasında tamamlanan, yatırımcısı olduğumuz Solarkent projesinde Aydınlı Grup’a Teknik Müşavir olarak hizmet vermiştir.
Yazınızdan anladığımız kadarı ile K Yapı’nın, Kamu İhale Kanunu gereği ihale komisyonuna ulaştırdığı ‘Mesleki ve Teknik Yeterlilik’ dökümanları arasında yer alması gereken belgelerden olan ‘İş deneyimini gösterir belgeler’ arasında firmamıza geçmiş dönemde vermiş olduğu hizmet ile ilgili bazı belgeler de yer almaktadır.
K Yapı şirketi ile Aydınlı Grup arasında yazınızda bahsi geçtiği gibi herhangi bir ‘üst şirket’ bağı veyahut doğrudan ya da dolaylı olarak akrabalık ilişkisi bulunmamaktadır.
Adı geçen şirket; önceki bir projemizde hizmet aldığımız, gerek ortakları, gerekse hisse yapısı itibarı ile tamamen grubumuzdan bağımsız bir şirkettir. Geçmişte bize hizmet vermiş olan veya gelecekte de hizmet verecek olan firmaların kendi münferit girişimlerinde sunacakları, şirketimize verdikleri hizmeti gösterir belgelerden, haberdar olma imkanımızın olamayacağı herkesin malumudur.
Bahsi geçen yazınızda, şirketimizin isminin konuyla ilişkilendirilmeden ve yazı kamuoyu ile paylaşılmadan önce, tarafımızdan bilgi ve görüş talep edilmemiş olmasının ‘sehven’ yapıldığı kanaatindeyiz.
‘Kurşunlanan’ Beyşehir Gölü’nü lütfen temizleyin
BEYŞEHİR Gölü Türkiye’nin 2. büyük gölü olup, 1. tatlı su gölüdür. Beyşehir Gölü ilçesiyle, 16 beldesiyle, 44 civarında köyüyle kalmayıp ayrıca Isparta-Çumra ve Konya da bu gölden yararlanmaktadır. Beyşehirliler olarak bu suyu tarım alanında kullanmaktan ziyade içme suyu olarak da kullanmaktayız. Şehrimizin içme suyu buradan temin edilmektedir. Gölümüzün içinde yüzlerce yıllara dayanan ağ ve ağ artıklarından kalan kurşunların haricinde, beldemizdeki sanayi kuruluşlarının da denetimsizliğinden gölün içi kurşundan geçilmez duruma gelmiş bulunmaktadır. Binlerce ton kurşun mevcuttur.
Gölle ilgili konunun, Mevlana Törenlerinde Sayın Başbakanımıza iletildiği, gölün temizlenmesi içinde Sayın Başbakanımızın talimat verdiği, bu konuyla ilgili her türlü ödeneğin mevcut olduğu, ilgililerce halkımıza duyurulmuş olmasına rağmen bugüne kadar bir adım atılmadığı görülmüştür.
Malumunuz olduğu üzere kurşun, kanserin oluşumunda en büyük etkendir. İlgililerin halkımıza aktardığı, Sayın Başbakanımızın talimat verdiği bilgisi yalan mıdır? Yok değilse gölün temizlenmesiyle ilgili bir çalışmanız var mıdır Sayın Bakanım?
Dünyanın en güzel göllerinden olan bu gölün kurtarılması için sizden ilgi bekliyoruz. İlçemiz ve beldelerinde hasta ölümlerini incelettiğiniz zaman kanser vakalarında artış sebebinin de en önemlisi kurşunlu suyu içmemiz olabilir mi? Daha birçok kişinin hastalanmasını ya da ölmesini mi bekleyeceğiz? Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun gerekli incelemeyi yaptıracağınızdan hiç kuşkumuz yok.
İsmail ÖĞÜTCÜ
Paylaş