Paylaş
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu'yu 24 Ocak 1993'de bombalı bir suikast sonucu kaybettik.
Bugün onu ölümünün 5. yıldönümünde çeşitli etkinliklerle anıyoruz.
Ne tesadüf ki, Susurluk raporu da bugünlerde açıklandı.
Uğur Mumcu Vakfı (um:ag), Cumhuriyet ve diğer yerlerde çıkan 5200 makalesini 'Bütün Yazılar' adını verdiği 40 ciltte topladı.
Bunları dikkatle okuduğunuzda, Susurluk olayında bugünlere nasıl geldiğini gözler önüne sergilendiğini göreceksiniz.
Mumcu'nun derin hukuk bilgisi, hukuki düşünme yeteneği, ülkesini ve onun gerçeklerini kavrayıp sergilemekte gösterdiği olaganüstü ustalık ve isabetli teşhislerinde ne kadar haklı olduğunu gösteriyor.
Onu özlemle anarken, yıllar önce ortaya attığı görüşler bugünlere ders olmalıdır:
DEVLET TERÖRÜ Devletin, şiddet ve terörü tek başına yürüttüğü günler oluyor. Buna 'devlet terörü' diyoruz. Bir kısım şiddet olayları, devletten bağımsız kişi ve örgütlerce yapılıyor. Bir kısmı da tam anlamıyla 'karma' oluyor. Bazı kamu görevlileri ile sağcı teröristler, aynı örgütte, aynı eylemde birleşiyorlar, devlet kışkırtıcı ajan kullanıyor, suç işliyor, suç işletiyor.
(Cumhuriyet, 9 Eylül 1976)
DÜZEN Yolsuzlukların devlet yetkililerini sardığı bir düzene anayasa düzeni denilemez. Bu, katiller demokrasisidir. Bu hırsızlar düzenidir.
(Aralık 1970)
DEVLET Devletin görevi adam öldürmek değildir. Devlet, sanıklar kim olursa olsun, suçları hangi türden olursa olsun, haklarında suç belirtileri bulunan kimseleri, sağ olarak mahkemeler önüne çıkartmakla yükümlüdür.''
(Cumhuriyet, 30 Ocak 1976)
İRTİCA Türkiye'de 'irtica örgütleri'nin 12 Eylül döneminde güç kazandıkları, bu dönemin doğal uzantısı olan ANAP iktidarında da iyice geliştikleri, yadsınmaz gerçeklerdir. (...) İrtica örgütleri arasında sayılan 'İlim Yayma Cemiyeti'nin kurucularından biri kimdir biliyor musunuz? Başbakan Özal!... (...) Tekbir sesleri ile Atatürkçülük... Said-i Nursi Hazretleri'ne yapılan övgülerle Atatürkçülük... Sağdan üç-beş oy alma uğruna solculuk adına gerici sakalı sıvazlayan Atatürkçülük... İşte yasaklı ve kısıtlı demokrasinin ulaştığı nokta budur. Atatürk'ün kemiklerini sızlatan olgu da sanırım budur.
(17 Eylül 1986)
DEMİREL VE ÖZAL Yaşanmış ve yaşanmakta olan olaylar, Demirel ve Özal'ın ülke yönetiminde başarılı olmadıklarını, demokrasinin ve devletin bu iki insanın elinde tehlikelere düştüğünü gösteriyor.
(30 Ekim 1986)
ERBAKAN Bu Erbakan hiç uslanmayacak. Konya mitingi, 12 Eylül harekatı, Eşek Adası'nda zorunlu ikamet, Ordu Dil Okulu'nda tutukluluk hiçbir şey ifade etmemiş.
(16 Ocak 1987)
TOHUM VE EKMEK Tohum ve toprak.... Dün ekilenler bugün biçiliyor
(12 Mart 1989)
ENFLASYON 1980 yılından bu yana 'enflasyon düştü düşecek' diye oyalanıyoruz. 1946 yılından bu yana da 'demokrasi geldi geliyor' diye çabalıyoruz.'' (
22 Nisan 1990)
KÜRTÇÜLER VE İSLAMCILAR ‘‘Kürtçüler, İslamcılar'a, İslamcılar Kürtçüler'e yeniden yaklaşıyorlar.
(15 Mart 1991)
AB (Kimse) Avrupa Topluluğu kapılarının bize hemen açılacağını sanmasın.
(9 Eyül 1990)
POLİTİKACILAR Bazı ülkelerde bazı kimseler, devleti soymak için politikacı kılığına girerler. Partilerde, parlamentoda boy gösterirler. İhracat, ithalat, banka soygunu gibi işleri siyasal ilişkilerle yürütüler. Bunlar da çetedir. Çetelerin en aşağılığı bunlardır. Bunlar yüzlerine devlet adamı maskesi takıp halkı soyarlar. Allah'a çok şükür, memleketimizde böyle çeteler yoktur!
(15 Ocak 1975)
Ve yüreğinde insan sevgisi olan politikacı arıyoruz.’’
(28Aralık 1977)
ATATÜRKÇÜLÜK Atatürkçülük, ancak çoğulcu bir demokraside, özgürlükçü bir düzende benimsetilirse, bu eğitim biçimi daha sağlıklı olur. Atatürkçülüğü bir siyasal iktidarın 'resmi ideolojisi' yaptınız mı, Atatürkçülük yerine sahtesi egemen olur.
(12 Kasım 1985)
CEYHAN MUMCU'DAN ÇAĞRI
‘‘Uğur Mumcu cinayeti Susurluk olayı ile bağlantılıdır. Susurluk'u koruyanlarla Mumcu cinayetinde suçlananlar hep aynı isimler. Aralarında bir dayanışma olmasaydı cinayetin çözülmesi için gayret sarf ederlerdi. Oysa cinayetin üstünün kapatılması için çalışan bir organizasyonla karşı karşıyayız. Sorumlular görevlerine devam ediyor, gerekli soruşturmalar açılmamıştır, açılanlar sonuçlanmamıştır. Ben bu nedenle özellikle Uğur'un arkadaşı olan Ecevit'i, zaman zaman dürüst tavırlarına tanık olduğumuz Mesut Yılmaz'ı ve hükümetin diğer ortağı Cindoruk'u göreve çağırıyorum.’’
(Uğur Mumcu'nun ağabeyi avukat Ceyhan Mumcu)
Dilekçe hakkı parayla olur mu?
ANKARA Adliyesi'ne Adli Sicil Belgesi almak üzere gittim. Dilekçemle birlikte 250 bin lira vakfa yardım parası aldılar. Bu parayı vermek de mecburi tutuluyor. (Ayrıca matbu dilekçeleri de 50 bin liraya satıyorlar.) Benim maddi durumum iyi, bu parayı verebilirim. Ancak sabıka belgesi almaya gelenlerin çoğu öğrenci veya yeni bir işe girecek insanlar. Yani garibanlar... Böyle bir mecburiyet neden? Vatandaşın dilekçe verme hakkı para karşılığında mı olmalı. Adalet Bakanlığı yetkilileri neden bu işe ses çıkarmıyorlar?
Mustafa YILDIRIM-ANKARA
Paylaş