Okuyoruz:
‘‘1950'li yıllarda
ABD Kongresi'nde
Marshall Planı çerçevesinde bazı üyeler komünizme karşı direnen
Türkiye'ye yapılan yardımların artırılmasını ısrarla istiyorlardı.
Bunları dinleyen dönemin Dışişleri Bakanı
John Foster Dallas, üyelere hiçbir şey anlamadıklarını söyleyip bir örnek veriyordu.
Bir kişi nehire balık avlamaya giderken oltasına bir yem koyar.
Oltaya takılan balığa yeniden yem vermenin anlamı yoktur. Eğer balık oltadan kurtulmak isterse siz de çubuğu sallayarak balığın hem kurtulmasını önlersiniz, hem de boğazının parçalanmasına yardımcı olursunuz.
Yok eğer balık uslu durup problem yaratmıyorsa siz de yaşaması için arada bir yem verebilirsiniz.
İşte
Türkiye bizim için oltaya takılan bir balıktır.
Sürekli yem vermeye gerek yoktur.
Türkiye bizden kurtulmak isterse olta ile boğazının parçalanmasını sağlarız. Yok eğer uslu durursa biz de ona yaşaması için gerekli olduğu ölçüde ve bizim çıkarlarımıza hizmet edecek şekilde yardımcı oluruz.’’
Aynıyla vaki değil mi?
Şimdi bakalım kim Müslüman!
ABDURRAHMAN Dilipak tezkereden önce bir cuma namazı sonrası
Beyazıt'taki eylemde, temiz duygulu, saf insanların dini duygularını istismar ederek, ‘‘
Irak'ta şehit olacak
Türk askerlerinin cenazeleri camiye gelince o zaman görüşeceğiz’’ diye bağırıyordu.
‘‘Müslüman, Müslümanla savaş eder mi?’’ diyerek, o temiz vatan evlatları şayet orada ölürlerse şehit sayılmayacaklarını bize ima ederken, kendisini Mesih mi ilan etmek istiyordu.
Evet, ‘‘Savaşa hayır, tezkereye hayır’’ eylemleri yaptınız; alın şimdi istediğiniz oldu!
Kuveyt işgal edilirken acaba onlar Müslüman değil miydi?
Osmanlı, Müslüman değil miydi? Üstelik onları koruyup kolluyorlardı. Ama
Iraklı Araplar, Hıristiyanlarla birlikte,
Kudüs'ü yüzyıllardır canları-kanları pahasına koruyan
Osmanlıyı arkadan vurmadı mı? Bu ne çabuk unutuldu. Benim
babacığım, oralarda bir bacağını bırakarak geldi. Üstelik onu yaralı iken cebinde altın lira maaşı vardır diye kesmeye çalışan da, sizin bugün koruyup kolladığınız
Iraklı Araplardı.
Sizin o Müslüman diye koruyup kolladığınız insanlar, TV'lere iyi bakın, işgalci denen askerlere çiçek veriyorlar, alkış tutuyorlar. Bayraklarını sokak sokak dalgalandırıp öpüyorlar.
Soruyoruz.
Kerkük ve
Musul'da
Müslüman Türkmenler öldüğünde onları şehit kabul edecek miyiz ve cenazelerini ne yapacağız?
Dilipak'ın fetvası ne olacaktır şimdi? Bu din bezirgánları acaba Allah'a, peygambere ve dinimize ihanet ettiklerini biliyorlar mı?
Ünal UYGUÇ-İSTANBUL Şu an işsizim
‘BİLİYOR MUSUNUZ?' köşesinde adı geçen CHP İstanbul İl Disiplin Kurulu Başkanı
Yılmaz Milan şöyle dedi:
‘‘
Sakarya'da cinayetten yatmam bir kaza sonucu idi; ben o zaman CHP Gençlik Kolları başkanıydım ve
Sakarya delegesi idim. RP'li belediyede çalışırken
CHP Ümraniye İlçe Başkanlığı yaptım. İl Disipilin Kurulu'na kongre ile geldim. Şoförlük yapmaktan gocunmam. Eşimin rahatsızlığı nedeniyle 7.1.2003'te
Ümraniye Belediyesi'nden ayrılmak zorunda kaldım. Şu an işsizim, eğer İl Başkanı
Şinasi Öktem'in adamı olsaydım
Kadıköy veya
Şişli Belediyesi'nde statüm gereğince hemen işe girebilirdim. Ama her iki belediye de beni işe almadı, ben de bu durumdan hiç kırılmadım. Çünkü ben aileden CHP'liyim, CHP benim yaşam biçimim.’’
14 ay sonra gelen açıklama
ORMAN Genel Müdür Yardımcısı
M.Ali Yılmaz, 'Kemerburgaz'da imar faciası' (28.2.2002) yazısına 14 ay sonra gönderdiği açıklamada şöyle diyor:
‘‘Yazıya konu olan sahaların devlet ormanı sınırları dışında kaldığı ve devlet ormanı ile ilgisinin olmadığı, inşaatların yapıldığı sahalarda orman idaresinin herhangi bir görev yetki ve sorumluluğunun bulunmadığı, ormanların imara açılmasının yürürlükteki mevzuat hükümleri gereğince mümkün olmadığı gibi fiili olarak da böyle bir durumun mevcut olmadığı anlaşılmaktadır.’’
Böyle deniliyorsa
Anayasa'daki değişiklikler ne oluyor
M.Ali Bey..
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘TÜRKİYE'nin ekonomik durumunu kurtaracak 5 K adını verdiğim projemdir.
5 K, kirli sermaye, kirli bürokrasi, kirli siyaset, kirli medya ve kirli finanstır. Bu 5 kirlilik merkezi kendi çıkarları dışında bir uygulamanın olmasını istemiyor. Aksini iddia eden varsa beni mahkemeye versin, orada hesaplaşalım.’’
(Eski Ulaştırma Bakanı ve BBP üyesi Prof. Enis Öksüz) Biliyor musunuz?
1977-79 MC hükümetleri döneminde
Kültür Bakanlığı Dış İlişkiler Dairesi'nde çalışan;
Tunca Toskay'ın Genel Müdürlüğü'nde TRT'de TV Dairesi Başkan ve Belgeler Yayınlar Repertuvar Kurulu üyeliğinde bulunan ve
Tayyip Erdoğan tarafından Başbakanlığa danışman olarak alınan
Bilgi Üniversitesi'nden Doç.
Nabi Avcı'ya (İstanbul Büyükşehir'e Kule İletişim AŞ olarak işler yaptı),
Erdoğan'ın TRT Genel Müdürlüğü'ne adaylık başvurusu yapmasını istediğini, ancak
Avcı'nın buna sıcak bakmadığını...
İSTANBUL'da bir belde belediyesinin yeni seçilen başkanının, kendisi hakkında olumlu manşet haber yapan gazetenin kopyasını yeniden bastırarak bölgesinde dağıttığını, ancak bu kişinin belediyede çalışan bir personele sarsıntılık yapmaktan dolayı Küçükçekmece Savcılığı'na şikáyet edilince durumu kurtarmak için torpil aradığını...
ADANA'da şehir merkezinde imar değişikliği ile akaryakıt istasyonuna dönüştürülmek istenen 11 yerle ilgili olarak
'kesinlikle imzalamayacağı' vaadinde bulunan Büyükşehir Belediye Başkanı
Aytaç Durak'ın yerel seçimler yaklaşırken kendisine yapılan baskılardan bunaldığını...
Biliyor musunuz...
MESAJ
EDİRNE'den
E.D. adlı memur, ‘‘Bankalara çok kızıyorum, istemeden ATM kartı gönderiyorlar. Geçen yıl 4 milyondu, bu yıl 8 milyon üyelik parası alıyorlar. Bir kilo et parası... Maaşından para çekiyorsun 1 milyon kesiyorlar. Acaba aynı oranda zam görüyor muyuz? Bankacıların bu fırsatçılığını
BDDK'ya şikayet etsem bir işlem yapılır mı?’’