ÖNCEKİ akşam Çukurova GİAD Başkanı Hakan Çelik ve dernek yöneticileriyle yemek yiyen Baykal’ın dünkü konuşmasının başlığı “Referandum Süreci ve 2020’ye Doğru Türkiye”ydi.
Ağırlıklı olarak genç işadamlarının bulunduğu toplantıda, Baykal “referandumun önünde ve arkasında neler yattığının önemli olduğunu” söyledi. “Anayasaların toplumun bir mutabakat belgesi” olduğunun altını çizen Baykal, “AKP böyle yapmamıştır; mutabakat aramamıştır. Türkiye tarihinde ilk kez bir Anayasa değişikliği, partilerin işbirliği ile değil AKP mutafında hazırlanmıştır. Kendi milletvekillerinin haberi dahi olmamıştır. Bunu Türkiye anayasası diye geçirmiş ve ülkeyi ortasından ikiye bölmüştür” dedi.
Baykal’ın konuşmasının satır başları şöyle: “Anayasa’nın 26 maddesinin 24’ü parlamentodaki çoğunluğun her en kabul edebileceği maddelerdir. Kimsenin itirazı yoktur. Ama onun derdi iki madde ile ilgilidir. 26’nın içinde ikisi örtbas edilmiş, maskelenmiş ve gizlenmiştir. Samimi ve dürüst davranmamıştır AKP...
HSYK’ya üye seçimi ile binlerce hâkim ve savcıyı denetim altına almak istemektedir. DGM’lere karşı olmuş, ancak aynı yetkilerle özel yetkili mahkemeler kurmuştur. Ergenekon’un altında bu mahkemeler vardır. ‘Evet’ çıkarsa yargıya büyük bir saldırı söz konusudur.
20. YY’NİN EN İDDİALI PROJESİ
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması 20. yy’nin en iddialı projesidir. Osmanlı’dan sonra Anadolu ve Trakya’da kalan 10 milyon nüfus, tipik Ortadoğu ikliminin egemen olduğu bir yapı; feodal yapı dönüşüme uğramış, dini inançların siyaseti belirlemediği, hukuk, kadın-erkek eşitliği, siyaset ve kültür değişimi ile 70 milyonu aşan çağdaş bir topluma dönüşmüştür. Bunun arkasında Mustafa Kemal vardır. Dikkatinizi çekerim... Ulus-devlet vardır; ortak bir millet çabası vardır. Hepimiz bir milletin parçası olmuşuzdur. Bu dönüşümde herkesin katkısı vardır. Kolektif bir olaydır. 1920’lerde ortaya konulan model, bugüne kadar işletilmiştir
YARGI FRENİ
Cumhuriyet, laik ulus-devletin güvencesidir. Ama ne yazıktır ki, bugün Türkiye’de bu siyasi fren mekanizması ortadan kaldırılmak istenmektedir. Referandumla yargı freni ortadan kaldırılacaktır. Bugün devlet, siyasi parti devletine dönüşmektedir. Frensiz, dengesiz, birbirine dur demeyen bir siyasi sistem olur mu?
TÜRKİYE PARSELLENDİ
Üç kişinin (Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanı) Türkiye’yi parseller vaziyete gitmek istemesine mi ‘Evet’ denilecektir?
(Bir soru üzerine) Meclis’te anayasa maddesinin oylamasında 3/2 oy çoğunluğu aranıyor... Burada halkın seçtikleri oy veriyor. Ama referandumda öyle mi; yarıdan bir fazla çoğunlukla halka oylatıyorsunuz? Bu, halkı kandırmaktır.
İŞLER DAHA DA KARIŞACAK
Yarın işler daha karmaşık hale gelecektir. Cumhurbaşkanı artık halk tarafından seçilecektir. Siyasi partinin adayları meydanlara çıkacak; iktidarın gücünü düşünün, olur mu? Başbakan’ın konuşmaları aldatmacadır; demagojidir. Yargıyı denetim altına alacaksın, sonra bu yargıya iktidar partisini denetleteceksin. Habur’da ne oldu; çadır mahkemeleri o gelenleri aklayıp göndermedi mi? Bundan sonra bu işler kural haline gelir. Ciddi tartışmalar olur. Buna dur demek hepimizin görevidir. Türkiye, hem de mucizevi bir tavır sergileyerek...
Baykal’a Adana’da engel
? BAYKAL’ı, Hilton’un toplantı salonunda 900 kişi izledi. CHP’li yöneticiler vardı diye düşünülmesin; sadece ‘CHP sevdalıları’ vardı; bir de Baykal’la birlikte gelen milletvekili Yılmaz Ateş, Esfender Korkmaz ve Adana milletvekili Tacidar Seyhan... Bir de Çukurova Belediye Başkanı ‘korkusuz’ Yıldıray Arıkan ile görevden alınan İl Başkanı Serdar Seyhan vardı Baykal’ı izleyenler arasında... Arıkan, Büyükşehir bünyesindeki CHP’li tek belediye başkanı olarak Kılıçdaroğlu’na hem yemek vermiş, hem de belediyede kirve yapmıştı. Adana’da şunu gördük; referandum öncesi ‘iki baskı’ yaşanıyor. Biri AKP’nin ‘evet’ bindirmesi; diğeri de Adana’da ortaya çıktı; CHP Genel Merkezi’nin Baykal’a karşı tutumu... Baykal yeniden aday olur mu? Bu soruya yanıtı şöyle oldu: “Herhangi bir şekilde geri dönüş hazırlığında değilim. Bir çalışma yapmam söz konusu olamaz. Ben görev adamıyım.” CHP Genel Merkezi’nin görevden aldığı eski il başkanı Serdar Seyhan’ın şu sözü anlamlıdır: “Parti içinde korku var. Bir Silivri’miz eksik.” Genel Merkez’in uyarısıyla, Adana’nın öteki milletvekilleri Gaye Erbatur ve Hulusi Güven’in, Baykal’ın karşılamasına katılanların ve konuşmasını izleyen örgüt yöneticileri, belediye ve il genel meclisi üyelerinin ‘kulaklarının çekileceği’ uyarısı demek ki etkili olmuş; Baykal’ı havaalanında karşılayanların sayısı 50’yi bile geçmemiş... Baykal, bu partinin kurucusu (1992), Türkiye’nin en donanımlı genel başkanı değil mi(ydi)? Ne yazık ki siyaset böyle... Siyasette küslük olur mu? Bazı çevrelerin pompaladıkları bu tavır, ‘korkak’ CHP’lilere hiç yakışmadı. Eski genel başkana karşı bu ‘düşmanlığı’ birilerinin açıklaması gerekiyor.
Yargı özürlü parlamento kendi yargıçlarını seçecek
TBMM’nin yargı özürlü bir ‘parlamento’ olduğunu söyleyen Baykal, 550 milletvekilinden 312’sinin ‘dosyasının’ bulunduğunu belirterek “Önce kendi hesabını ver. Bu tablo karşısında millete gidip evet oyu istiyorlar. Referandum reddedilirse, 24 maddeyi hemen yürürlüğe koyalım. CHP bu anlayışa sahip çıkacaktır. Mutabakat içinde yeni bir anayasa yapalım; YÖK’ü kaldıralım, dokunulmazlıkları, askeri idare mahkemesini kaldıralım.
Baykal, Erdoğan’a seslenerek şöyle konuştu: “12 Eylülcülerden hesap sorulacakmış. 30 yıllık zamanaşımını ne yapacaksın? Milleti aldatmaya kalkma, dürüst ol. Sen kim, hesap sormak kim. Sen önce kendi hesabını ver.”
Yüzbaşıoğlu: Osman Can’ı tanımayız bile
ANAYASA Mahkemesi eski raportörü Osman Can’ın, doçentlik atamasıyla ilgili yazdığımız ‘Şeker Çocuk’ (26.8.2010) yazısına, dönemin YÖK üyesi Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu da bir açıklama gönderdi. Yüzbaşıoğlu’nun açıklaması şöyle: “Osman Can’ın doçent olması için olumlu görüş bildirilmesi konusunda ne benim ne de dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç hocamızın bir müdahalesi olmadı. Hakkımızdaki torpil iddiaları da kesinlikle doğru değil. Osman Can zaten o dönemde tanıdığımız biri değildi. Erzincan Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesiyken Anayasa Mahkemesi’ne gitti. Öğretim üyelerine doçentlik verecek olan jüri üyelerini de Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) tayin ediyor. Ben de Anayasa Hukukçusu olduğum için ÜAK beni de jüri üyesi yapmıştı. Bir süre jüri üyeliği yaptım ama daha sonra ÜAK’ta etik komisyonda görev almaya başlayınca iki işi aynı anda yapmamın doğru olmayacağını düşündüğüm için jürilikten istifa ettim. Osman Can’ı korumak kollamak gibi bir durumum söz konusu olsa jüri üyeliğinden istifa eder miydim? Osman Can’ı korumamız asla söz konusu değil. Tanımayız bile kendisini.”