Ölüm oruçları ve açlık grevlerinin sona erdirilmesi için girişimde bulunan 4 baro başkanı
Sadık Erdoğan (Ankara),
Günkut Acar (Antalya),
Yücel Sayman (İstanbul) ve
Noyan Özkan'ın (İzmir)
‘‘Üç kapı... Üç kilit... Üç kapının üç kilidinin açılması. Ölümlere sonun başlangıçı olsun’’ çağrısında bulundular. Öneriye göre; F tipi cezaevlerindeki 3'er kişilik 3 odanın kapısı günün belli saatlerinde açılacak. Bu odalarda kalan 9 mahkum için belirli saatlerinde ortak bir yaşam alanı oluşturulmalı; 'tecrit' kaldırılmalı. Öneri, sorunun çözümünde bir çıkış olabilir, 151 kişinin hayata dönmesi sağlanabilir miydi?
Adalet Bakanı Prof.
Hikmet Sami Türk önceki akşam
CNN'de
Yavuz Baydar'ın sorusuna, baro başkanlarının önerisini teşekkürle karşıladı, ancak bunun bir yasa değişikliği gerektirdiğini söyledi.
Türk, ‘‘Bu tür mahkum ve tutuklular ancak ortak yararlı etkinlikler (spor, müzik, iş gibi..) için bir araya gelebilirler’’ diyerek öneriye olumsuz baktığını gösterdi.
Türk'le daha sonra sohbet ettik;
‘‘Tecrit iddilarını sürdürdükleri sürece mevcut sistemin ne pahasına olursa olsun sürdürüleceğini’’ söyledi.
Peki yasa değişikliği yapılamaz mı? Çarpıcı bir yanıt verdi Bakan:
‘‘Bu benim kişisel kararım değil.’’
Türk, eylemlerin sona erme koşuluyla sorunun,
İstanbul'da düzenlemeyi düşündüğü ceza infazıyla ilgili uluslararası bir sempozyumda tartışılabileceğini söyledi.
Konu çözümsüzlüğün devam edeceği anlamına gelmiyor mu?
Gürtuna ve Calban'a suç duyurusu
MEHMET Bölük, İGDAŞ, KİPTAŞ ve
AKBİL'deki yolsuzlukları yargıya taşıyan, hatta
‘‘Fazilet'in İstanbul Asalakları BİT'ler’’ kitabını yazan CHP eski İl Başkanı...
Vali
Erol Çakır'a, Büyükşehir Belediye Başkanı
Ali Müfir Gürtuna'nın (bayram kutlaması) ve Kağıthane Belediye Başkanı
Arif Calban'ın (Kültür Merkezi açılışı) haklarında, bilbordlarda yaptıkları kişisel
'reklam' nedeniyle suç duyurusunda bulundu. Bir süre önce caddeleri kaplayan
Erbabakanlı, Gürtunalı ve
Calbanlı afişlerin fotoğraflarını da eklediği yazısında şöyle diyor
Bölük:
‘‘Hükümetin kemerleri sıkıp, tasarruf genelgeleri yayınlarken, kamu kuruluşlarının bayram tebriği göndermeleri bile yasaklanırken,
Büyükşehir Belediyesi ve yandaşları hiçbir genelgeyi dinlemiyor. Milyarlarca lira harcanarak sergilenen
Gürtuna'nın afişlerinin parasını
Büyükşehir'in
BİT'lerinden
KİPTAŞ ödüyor. Böylece Başbakanlığın tasarruf genelgesi deliniyor.
Kağıthane halkının paralarıyla
Erbakan'a şov yaptırılıyor.
Bu iki olayın incelenerek reklam kaynaklarını yasa, yönetmelik ve genelgelere aykırı biçimde kendi propagandaları için kullanan
Gürtuna ile
Calban haklarında yasal işlem yapılmasını ve kamuoyunu uğrattıkları zararın tespit edilerek kendilerinden tahsil edilmesini arz ederim.’’
İstanbul'a yazık
HERKES Vali
Çakır'a yükleniyor ama
Gürtuna'yı niye kimse görmüyor?
İstanbul'a karın geleceği, 28 Aralık'ta açıklandı. Ama o, ayın 29'unda
Palandöken'e kayağa gitti. 2 Ocak'ta döndüğünde okullar tatil edilmişti. Böyle bir durum bilinmesine rağmen oturup niye önlemleri hazırlamadı?
Zekeriya ÖZNUR-MERTER
SAHİPSİZ İstanbullular yine kendi kendileri için çözüm üretmeye bırakıldı. Vali, kriz masası oluşturulduğu yolunda demeçler verdi. Ancak sanırım bu kriz masası sadece bir masa sandalyeden oluşan işlevsiz bir masaydı. Tabii
Belediye de aynı şekilde... Sadece bir örnek
İDO çalışabildi, boğazın
iki yakasında sefer düşünülmedi.
Yeşim SAMANCI-İSTANBUL
BELEDİYE sınıfta kaldı. Otobüse binerken sakatlanmamak içten bile değildi. Bu kadar işlek bir yerin bu halde bırakılması sorumsuzluğun ve adam sendeciliğin boyutunu gösteriyor. Bu işler iki tane ağaç dikmekle, binaları boyamakla olmuyor.
Ceylan KORTAN-ETİLER Üç kapı üç kilit
ÖLÜM oruçlarında bugüne kadar operasyon dahil 83 kişi öldü. Birçok kişi ölümün eşinde, birçok kişi de kalıcı sakatlıkla yüz yüze.
Ölüm oruçları ve açlık grevlerinin sona erdirilmesi için girişimde bulunan 4 baro başkanı
Sadık Erdoğan (Ankara),
Günkut Acar (Antalya),
Yücel Sayman (İstanbul) ve
Noyan Özkan'ın (İzmir)
‘‘Üç kapı... Üç kilit... Üç kapının üç kilidinin açılması. Ölümlere sonun başlangıcı olsun’’ çağrısının ayrıntılarını açıkladılar.
Yaptıkları öneriye göre; F tipi cezaevlerindeki 3'er kişilik 3 odanın kapısı günün belli saatlerinde açılacak. Bu odalarda kalan 9 mahkûm için belirli saatlerde ortak bir yaşam alanı oluşturulacak. Bununla normal cezaevi sisteminde disiplin cezası olarak uygulanan
'tecrit' ortadan kaldırılmış olacak... Bunun için cezaevlerinin mimarisinde, altyapısında, güvenlik sistemlerinde, yasal düzenlemelerde değişiklik gerekmeyecek. Bu yolla bakanlığın görüşünün aksine
koğuş sistemine geçiş yolu da açılmamış olacak.
Öneri, sorunun çözümünde bir çıkış olabilir mi?
Avukatlara göre ölüm orucundakiler öneriyi kabul etme eğiliminde...
Adalet Bakanlığı öneriye sıcak bakar ve bir girişimde bulunursa bu halen ölüm orucundaki 151 kişinin hayata dönmesi anlamına gelecek...
Ama...
BAKANDAN TAVİZ YOK
Adalet Bakanı Prof.
Hikmet Sami Türk önceki akşam
CNN'de
Yavuz Baydar'ın sorusunda, baro başkanlarının önerisini teşekkürle karşıladı. Bunun için bir yasal değişikliğe gerek olduğunu söyledi. Ancak bu konuda önerilen yeni
'sınır' konusunda bir değişiklik yanlısı olmadığını vurguladı.
Türk, ‘‘Bu tür mahkûm ve tutuklular ancak ortak yararlı etkinlikler (spor, müzik, iş gibi) için bir araya gelebilirler’’ dedi.
Yani öneriye olumsuz bakıyordu.
Türk'le daha sonra sohbet ettik;
‘‘Tecrit iddialarını sürdürdükleri sürece mevcut sistemin ne pahasına olursa olsun devam ettirileceğini’’ söyledi.
Peki yasa değişikliği yapılamaz mı? Çapıcı bir yanıt verdi bakan:
‘‘Bu benim kişisel kararım değil.’’
Türk, eylemlerin sona erme koşuluyla sorunun,
İstanbul'da düzenlemeyi düşündüğü ceza infazıyla ilgili uluslararası bir sempozyumda tartışılabileceğini söyledi.
Konu, çözümsüzlüğün devam edeceği anlamına gelmiyor mu?
‘Oluşum’ tartışmaları
BUGÜN bir parti kurmak, yürütmek, örgütlenmek, bir ekonomik gücün dışında bir ideoloji yaratmak, umut olmak, çözüm sunmaktadır; en önemlisi de güven vermektir. Kendi yaşam ve düşünce biçimindeki partiye küserek veya kırılarak arayışlar içine giren bu kişiler veya oluşumcular,
Anadolu mozaiğinin hangi kesimini kucaklayabileceklerdir? Siyasi partiler içerisinde yaşamak ve yaşatmak için geniş düşünceli, hazmedici, katılıcı olmak gerekiyor. Hiç kimsenin kendini partilerüstü görmeye ne hakkı vardır, ne de gücü... Cumhuriyeti kuran, demokrasiye geçiren, onu çağdaş ve laik devlet çizgisine getiren siyasi düşüncenin adresi tüm ulusumuzun bildiği gibi
CHP'dir. Onları temiz ve içten duygularla CHP'ye davet ediyorum.
Cengiz İNCE
Esnaf-ARTVİN
EDİRNE'deki
'Solda Demokratik Oluşum' grubunun pek çok görüşünü paylaşıyorum. Ancak solda parti kurma çalışmaları içinde olan ne saygın kişilerle, ne de gruplarla ilişki içinde değilim.
SHP'yi kurma çabası içinde oldukları belirtilen bir grupla da kesinlikle ilişkim yoktur. Bu aşamada herhangi bir katkım da doğal olarak söz konusu değildir.
Prof. Onur KUMBARACIBAŞI
ANKARA
SHP'nin yeniden açılacağı ve bu çalışmanın içerisinde bizlerin de bulunduğuna ilişkin haberlerin bizimle ilgili kısmı gerçeği yansıtmamaktadır.
SHP'nin yeniden açılmasını doğru bulmuyoruz. Bizler, yeni unsurların da katkısıyla uzunca bir süredir
'Yeni Siyaset/Solda Yeni Oluşum Girişimi' adıyla ülkemizde siyasetin işlevi, örgütlenmesi, finansmanı ve etik yapısının tümden değişmesi için neler yapılması gerektiği ve solda oluşturulacak yeni partinin ilkelerinin, örgüt modelinin ve işleyinin nasıl olması gerektiği konusunda fikri planda çalışmalar yürütmekteyiz. Yakında bu çalışmaları kamuoyu ve solda yeni parti oluşumu için çaba sarf eden gruplarla paylaşmayı planlıyoruz.
Ercan KARAKAŞ-Sosyal Demokrasi Vakfı Başkanı-İSTANBUL EURO’ya bir isim bulalım
‘EURO kelimesi geldi, tepemize oturdu’ diyor
Radikal'den
Hakkı Devrim: ‘‘1997'den beri dilimde tüy bitti, gelin buna
Türkçe bir karşılık bulalım diye.
Avrupa'da
yuro, öro, oyro, e-u-ro diyenler var. Biz de tekliflerde bulunduk:
Ero (Metin Toker), euro yazalım
öro okuyalım
(Şiar Yalçın),
avru (Mümtaz Sosyal), avro (Hadi Uluengin) avra (ben)... Ama hayır, bizde bu mekanizma işlemez. Sözümüzü dinletemedik.’’
Devrim, Uluengin'in
Avro'sunu (Avrupa'nın
AV'ını, Yuro'nun
RO'sundan) öneriyor.
Cumhuriyet'ten
Özgen Acar ise
‘‘Avru-Pa' sözcüğünden hareketle
'Avru'yu öneriyor. Avrupalıların bu sözcüğü nasıl telaffuz ettiklerini de şöyle sıralıyor: Almanya-Avusturya
OY-ro; Fransa-Belçika
Yüro; Belçika Flamanları
Ur-rro; İngiltere-İrlanda
Yur-o; Danimarka Ev-ro; İsveç
Er-ro; Yunanca
Ef-ro; Portekiz Eyr-o; İtalya
AY-oo-ro (müzikal);
İspanya Ay-OO-ro.
Tahtakele çoktan
'Yumoş' adını buldu;
Ankara hálá düşünüyor.
Bu çağda bu kafa
BERGAMA, Ovacık'ta
Normandy Madencilik'te çalışan
Murat Aydeniz, Ali Bilgin, Kader Girgin, Özgür Ceylan, Yaşar Korkmaz, Yalçın Yoldaş, Erdinç Aydeniz, Ersoy Beyazkuş imzalı faksta
İrfan Keskin, ‘‘Bu çağa yakışır mı?’’ diye soruyor.
‘‘Biz
yeraltında çalışan personel olarak, aramızdaki bazı arkadaşlar biz
Alevileri ezmek istiyor. Özellikle amirlerimiz, ‘Aleviler mum söndü yapıyor, bunlar cenabet geziyor, işler ters gidiyor' diyerek bizleri küçümsüyorlar. Ayrımcılık yapılıyor. Bu yüzden çalışma isteğimiz kayboluyor.’’
MESAJ
ANKARA Büyükşehir Belediyesi'nin iştiraki olan
BELSO AŞ Genel Müdürü
Yusuf Hamdemir'den açıklama: Üreticiden tüketiciye ucuz kaliteli, taze sebze-meyve satış hizmetini seyyar satış araçlarla (Balçar) yapıyoruz. Okuyucunuzun belirttiği fiş kesilmemesi bizim için bir avantaj değildir. Çünkü bütün girişlerimiz fatura ve müstahsilli, çıkışlarımız da fatura ve fişlidir. Tüm otobüslerimizde fiyat listesi asılıdır, müşteriye göre fiyat kesinlikle söz konusu değildir. Yanlış bir anlaşılma olduğuna kanaat getiriyorum.