Paylaş
Toprağın başı dertte, dert yanıyor. Ben size, bütün canlılara analık yaptım, hep vermeye çalıştım, sizden sadece saygı istiyorum.
Size ben ne yaptım ki beni hep hor kullandınız. Beni hep sevdalım yeşilden ayırdınız, bizi birbirimize hasret kıldınız.
Beni yeşile hasret kılarken, sizin de aşa, işe, suya, mutluluğa hasret kaldığınızı niye anlayamadınız?
Benim aşınıp taşınmam size hayır mı getirdi? Tarım alanlarınız, meralarınız verimsizleşti, biyolojik zenginliğiniz elden gitti. Afetler şiddetlendi. Göçleriniz hızlandı. Barajlarınız erken doldu, sularınıza sahip çıkamadınız, seller benim canımı yakarken, size de ıstırap getirmedi mi? En çok ağrıma giden, sellerden sonra canlı, cansız kayıplarınızdan yanar yakılırken bir kul çıkıp da beni aklına getirmedi. Benim de canlı olduğum, geri gelmeyeceğim hiç umursanmadı.
Size mera, bana örtü olmaya çalışan yavru otları, daha kar kalkarken üzerime sürdüğünüz hayvanların, dilleri ile çıkarmaları, ayakları ile beni çiğneyerek sıkıştırmaları var ya, çektiğim acı için sizi affetmem demek geliyor içimden ama ana yüreği, diyemiyorum. Köklerin açıkta kalmasının aç ve açıkta kalmanız demek olduğunu hadi anlamadınız, ben size ne yaptım ki, beni tutunduğum bu köklerden ayırdınız.
MERHAMETİNİZ YOK MU?
Buna rağmen yağışın, rüzgárın önünde direndim ve sizin için şehit oldum. Denizlerde, barajlarda, göllerdeki mezarlara gömüldüm. Çok gücüme gidiyor, arkamdan bir kul çıkıp da gözyaşı dökmedi, sizde hiç merhamet yok mu?
Çok ağrıma giden, beni inciten bir yanlızlığa daha ittiniz. Bana bir yasayı bile layık görmediniz. Benim hukukum varmış, yokmuş kimin umurunda?
Ama tarım alanlarının amaç dışı kullanılması için hukuka dayanmayan yönetmelik çıkarmayı ihmal etmediniz. Beni yanlış kullanmada, yanlış işlemede yarış ettiniz. Benim yeşilimi tahrip ederek, tarla açana tapu verebilmek için yarıştınız, yasa çıkarmayı bildiniz.
En verimli, en sulak yerlerimi, deprem ve sel bakımından en tehlikeli araziler olduğunu hiç umursamadan yollar, sanayi tesisleri ve yerleşim alanları ile kapattınız.
Koynumda muhafaza ettiğim yeraltı değerleri pek içimden gelmiyor ama hadi çıkarın alın diyelim, ama yeşilimi tahrip etmeye, beni dünya harbinden çıkmış gibi perişan etmeye ne hakkınız var? Sizde insaf yok mu?
YORGANIMI GERİ İSTİYORUM
Benden hep aldınız, helal olsun ama hiçbir şeyi geri vermediniz.
Yoksul düştüm. Hayvanlara ürünlerimi yedirdiniz, onlara da afiyet olsun ama dışkılarını olsun geri vermediniz, tezek dediniz yaktınız.
Bir zamanlar Anadolu'nun yeşil meşe denizi ile bir arada çok mesuttuk, bütün canlılara hizmet ediyorduk, onlara barınak olmuştuk.
Benim can dostum meşemin yapraklarını yem, dallarını yakıt yaptınız, buna da helal olsun diyorum. Çünkü meşemin dalları yeniden sürüyor, sizinle baş etmeye çalışıyordu.
Ama meşemin köklerini çıkartıp yaktınız, kökünü kazıdınız, benim sessiz çığlıklarımı hadi duymadınız ama dünya 'Anadolu çöl oluyor' diyordu, TEMA ortaya çıkana kadar kimsenin sesi niye yükselmedi? Ben size ne yaptım?
Sizin için erozyona karşı tutulmama, direnmeme yardım eden meşemin köklerinden ve yaprakları ile verdiği organik maddeden beni mahrum ettiniz. Direncim, takatım azaldı.
Sizden yorganımı geri istiyorum, meşelerimi geri verin. Ne olur biraz da sevap işleyin diyorum.
Hep siz istediniz ben verdim. Ben de sizden şimdi insaf istiyorum ve ne olur saygı için bir yer arıyorsanız beni de hatırlayın diyorum.
Diyeceksiniz ki 'Tanrı'ya sığınırken koynuna giren biz değil miyiz? Bu saygı değil de nedir?'
Bende diyorum ki, bana zarar veremeyecek hale gelmeden saygı gösterin.
Siz katlanarak çoğalırken, ben tahrip olup azalıyorum. Ben anayım, size yatacak yeriniz yoktur, diyemiyorum.
Ama korkarım, ağzımdan yel alsın, yatacak toprak bulamayacaksınız.
Nihat GÖKYİĞİT-İSTANBUL
Turizmde hac peçesi
TÜRSAB Genel Kurulu 3-5 Aralık tarihlerinde Ankara'da 1196 kişinin katılımıyla yapıldı. Aslında TÜRSAB'ın 4.300 üyesi bulunuyor. Kongreden çıkan tabloya göre; 'Türkiye'nin aydınlık yüzü' olarak tanımlanan turizm sektörüne dinci unsurların gölgesinin düştüğü belirtiliyor. Sektörün içinde yaşayan bir uzman, gördüğü manzara karşısında üzüldüğünü söylüyor.
Peki pazarlık mı yapıldı?
‘‘Yeni başkan Başaran Ulusoy, hac ve umre işi yapan acentelerle pazarlık yaptı, tavizler verdi. Nitekim bu konuda söz alan Pronto Tur'un sahibi Cem Polatoğlu, '3-5 oy uğruna Türkiye'nin aydınlık yüzünü karartabilecek ilişkilere girmeyin' dedi. Ancak Polatoğlu daha sözlerini bitirmeden salondaki dinciler üzerine yürümek istediler.
- Ulusoy üzerinde bir ittifak sağlanmadı mı?
- Hayır... Ulusoy takıyyecilik yaptı; bir yanda sektörün ilerici yapısı nedeniyle Rıza Ekipmen, Hülya Aslantaş -Bedri Baykam'ın kız kardeşi- gibi çağdaş ve ilerici kişileri listesine alırken, diğer yanda Mustafa Kutluoğlu'nu yönetim kuruluna asil üye alarak sayman yaptı. Ahmet Demircan'ı da yedek üye seçtirdi.
- Ahmet Demircan kimdir?
- Ünlü eski imam ve 'İslamda Cinsel Hayat' kitabının yazarı Ali Rıza Demircan'ın oğludur. Şimdilerde umre ve hac turizmciliği yapan Demircan'ın, seçimlerden önce kulislerde ‘‘Bu kere Başaran kardeşimiz ile anlaşma yaptık. Onu başkan seçeceğiz. Bir dahaki seçimlerde ise listeyi biz yapacağız’’ dediği konuşuldu.
- Esas kavga ne?
- Dini grup ve tarikatların 350 şirketi var. Yasal yoldan ortalama 62 bin kişi hacca gidiyor. Ama bir de bunun 40 bin kaçağı var. Umre yapacağız diye gidiyorlar, 3.5 ay orada kalıp hac dönemini bekliyorlar. Nitekim S. Arabistan da bu konudaki takıyyeciliği fark etti ve bu yıl umre için gideceklere 'Zamanında geri dönmeyeceklerse vize vermeyeceğim' dedi. Şimdi oradakilerle vize alamadığı için gidemeyeceklerin ciddi bir sorunu ortaya çıktı. Umre şirketleri bu nedenle zorda. Başaran Ulusoy da onlara 'Pazar günü beni seçin, pazartesi günü işinizi hallediyorum' dedi. Oyları aldı ama bir şey çözülmedi. Umreciler parasını aldıkları müşterilerini götürmek istiyorlar, Ulusoy'dan vize işini halletmesini istiyorlar.
Önümüzdeki günlerde umre ziyaretiyle hacı olmak isteyenlerin para kaptırdığı şirketler, Ulusoy'un kapısına dayanırlarsa hiç şaşırmayalım.
1991'de de böyle olmadı mı?
- ‘‘KIBRISLILARIN, Türkiye'nin ve Yunanistan'ın çıkarları, Kıbrıs'ın Türkiye ile Yunanistan arasındaki paylaşılmasındadır’’ diyen İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, Ankara İçkale Oteli'nde bugün başlayıp üç gün sürecek olağan kongreleri için şu açıklamayı yapıyor: ‘‘Ekonomisi, siyaseti ve kültürüyle yeniden Kurtuluş Savaşı öncesi koşullara sürüklenen yurdumuz Türkiye'nin önündeki bağımsızlıkçı ve ulusal çözüm olanaklarını tartışıp kararlaştıracağız. Cumhuriyet Devrimi iktidarı projesi, kongrenin en önemli gündem maddesidir.’’
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘Fay güzergáhındaki yerleşmelerin imar yoğunluğunu azaltmak gerekirken Düzce'nin tam tersi etkiler yaratacak şekilde il merkezi haline getirilmesi, bilim ve akıl dışı popülist politikanın doruktaki son örneğidir. Düzce aslında 'köy' olmalıdır'.
(TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Oktay Ekinci)
Paylaş