Paylaş
SURUÇ katliamı ve arkasından güvenlik güçlerine yapılan saldırılardan sonra terör ile mücadele konseptinde vites büyültülünce, HDP’li eşbaşkanlar soluğu Brüksel’de aldı. Terörün Avrupa ayağında mevzilenen Kongre Gel ve KCK yetkilileri ile yapılan görüşmelerden sonra, bermutad, bilinen terör ağzı ile Türkiye’ye dönük ültimatomlar verildi. Her iki taraf (teröristler ve TSK kastediliyor) eşzamanlı çatışmasızlık haline geçsinler, İmralı üzerindeki tecrit kaldırılsın, ne diyorsa acilen uygulamaya konsun vs. Bunlar bugüne kadar herkesin bildiği ve artık kanıksadığı ezber retorikler... Gezinin önemli tarafı, HDP eşbaşkanlarının, Türkiye’yi “yargısız infazlar yapıldığı“ iddiasıyla BM özel raportörüne şikâyet etmiş bulunmaları...
Şikâyet edilerek suçlananlar; “Türkiye Cumhuriyeti devleti yürütme makamlarındaki en üst yetkili kurumlarında yer alanlar.” Şikâyetin konusu, hukuk dışı, keyfi, yargısız infazlar yapılıyor iddiaları. Şikâyete hukuki dayanak olarak, BM sözleşmeleri gösterilmiş...
Talep; iddia edilen bulguların (yargısız infazlar vd.), BM mekanizmaları içinde incelenmesi...
Bölgede yargısız infazları, örgüt siyasi yapılanmasına bağlı silahlı gençlik guruplar ve diğer terör unsurları yapıyor. Son günlerde öldürülen güvenlik mensupları ve masum sivillerin sayısında ciddi bir artış var. Buna rağmen, BM’ye yargısız infazlar ileri sürülerek başvuruda bulunmak, hem büyük bir pişkinliğe işaret ediyor hem de örgüt kendi suçlarını dolaylı olarak BM zeminine taşımış oluyor. Şimdi yapılması gereken, aynı iddiaları, örgüt ve terörist unsurları aleyhine, mağdur sıfatı ile aynı raportöre iletmek... Kim yargısız infaz yapıyor, kim bölgeyi terörize ediyor, aynı dosya içinde takip etmek... Devlet, (yürütme) şikâyet edilen sıfatı ile kendi savunmasını yapar ama, bölgede bulunan ve bölge dışındaki diğer siyaset unsurlarının da bu dosyaya müdahil olarak, meydanın boş olmadığını bu terör ağalarına göstermeleri gerekiyor.
S.Ö.
GÜNÜN SÖZÜ
“Sıradan insanların hepsi birer diktatör özlemiyle yanıp tutuşur.” Selim İleri
O adam yayına nasıl çıktı
BİRİLERİ ekrana çıkıyor. Nasıl çıkıyor, ne için çıkıyor? ‘Yalancı’ demek için...
Aslında ciddiye alınacak hiçbir tarafı yok. Onu oraya çağıranlar da sonradan anladı ama iş işten geçti. Yanlış yapmış bir kişinin psikolojisi ile yayının efendisi gibi, gazetecilere sık sık müdahalede bulunuyor; onların sözlerini kesiyor ama kafasındakileri yine bir yere oturtamıyor.
Yani anlattıklarında bir bütünlük yok...
Tek taraflı yayına tepkimiz var; bunu ilettiğimizde TV’nin sorumlusu “Sizi yayına alalım!” diyor. Bir adam birisine hakaret ettiğinde mi ‘yayına almak’ akla geliyor!
Bu yayın özensizliği demektir; sosyal demokrat yayıncılık yaptığını iddia eden bir kanal için utanç verici bir durumdur.
Büyük bir kitle bu yayından dolayı bize üzüntülerini iletiyor; kanal yönetimi ise hâlâ ne denmek istediğinin farkında değil.
Ekrana çıkanların genel hastalığı bu...
Kanal -veya program- kendisi tarafından satın alınmış; talebimiz yok ama gazetecilerin ‘yayına alalım’ önerisi üzerine söylediğine bakın: “Kendisi başka bir programa çıkar benimle alakalı her türlü şeyi yapar” diyor.
Yayına çıkan kişi ‘o programın sahibi’ gibi konuşamaz. Oradaki yayıncı kendisine müdahale edip “Bu sözleri edemezsiniz, bizde satılık program yok” demeyi düşünmez mi hiç.
Halk TV’ciler söyleyin; Murat Hazinedar oraya nasıl çıktı? Bir de programdaki gazeteciler başkanın tutarsız konuşmalarından ne dediklerini anladılar mı?
Birileri anlar diye bir anım
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş DPA’ya verdiği demeçte, gelecekte müzakerelere tarafsız bir gözlemcinin de dahil olması gerektiğini belirterek, bu rolü AB’nin ya da başka bir kurumun üstlenebileceğini söylemiş.
Siyasi partilerden Türkiye’nin içişlerine karışılmasını isteyen açıklamaya herhangi bir tepki gelmedi.
Geçmişte 12 Eylül askeri yönetimi döneminde, Milli Güvenlik Konseyi’nin ‘52 Sayılı Bildirisi’ ile diğer birçok siyasetçi gibi Sayın Ecevit’in de siyasi görüş bildirmesi, toplantı yapması yasaklanmıştı. Tam o dönemde Avrupa Parlamentosu’ndan bir grup parlamenter de Türkiye’ye gelmiş ve rahmetli Ecevit’le görüşmek istemişlerdi. Yasaklı olduğu için bu talebi kabul etmesi mümkün olmadığından parlamenterlerle Ecevit’in avukatı olarak benim görüşmemi ve bu görüşmede yabancı parlamenterlere “Türkiye’yi askeri rejim var diye dışlamayın tam aksine yardımcı olun ve fakat özellikle de içişlerimize müdahale etmeyin, o bizim içişimizdir, onu biz kendimiz çözeriz” demem talimatını vermişti. Hikmet Çetin de bu durumun tanığıdır.
Bunu birileri bundan bir ders çıkarır diye yazdım.
Av. Şahin MENGÜ
BİLİYOR MUSUNUZ?
-BAYBURT’un 45 km dışında Çoruh Vadisi’nin bir tepesinde Prof. Dr. Hüsamettin Koçan tarafından kurulan Baksı Müzesi, hayalden gerçeğe dönüşünün 10. yılını, özgün besteleri, şarkı sözleri, yorum ve icra teknikleriyle müzik dünyasında yeni bir tarzın doğuşuna yol açan üç büyük ozan Bülent Ortaçgil, Erkan Oğur, İsmail Hakkı Demircioğlu konseri ve küratörlüğünü Marcus Graf’ın üstlendiği ‘On’ sergisiyle 12 Ağustos’ta kutlayacağını; serginin bir yıl açık kalacağını (0531-662 62 44)...
-ŞİŞLİ Belediyesi’nde Emir Sarıgül-Hayri İnönü çekişmesinden sonra başkan yardımcılığına getirilen Av. Uğur Erhan Dinçer’in Ankara’dan eşyalarını ve eşini getirdiği gün görevden alındığının kendisine tebliğ edilmesi üzerine açıkta kaldığını...
30 yıla bu emekli maaşı
OTUZ yıllık uzman hekimim, kısmet olursa Ekim 2015’te emekli olacağım; yan dal dahil 35 yaşına kadar tahsil yaptım, asistan nöbeti tuttum, halen de tutuyorum. Maaş bürosuna sordum, emekli olunca elime geçecek maaşın 2000 TL civarı olduğunu söylediler. Bir emekli albayın, hâkimin, savcının yarısı kadar yani, tahsilimiz mi az, hizmetimiz mi önemsiz anlamıyorum, bu haksızlık niye?
Mahmut ÖZTÜRK
Paylaş