TÜRKİYE, güney sınırlarındaki mayınları yıllardır temizlemek istiyor.
Ancak bu topraklarda gözü olan yabancıların bir şekilde müdahalesi sonucu yıllardır bu iş becerilemiyor. Bu konuda mayınların temizlenmesi ile ilgili tasarının görüşülmesi sert bir havada sürüyor. CHP ve MHP’liler tasarıya karşı ağır eleştiriler yapıyor. Birçok AKP’linin de tasarıya karşı olduğu biliniyor, ancak Başbakan Erdoğan’ın baskısı altında bir şey yapamıyorlar. Başbakan önceki gün Meclis grubunu toplayarak milletvekillerini ikna etmeye çalıştı.
Tasarının tam adı; ’Türkiye ile Suriye Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkındaki Kanun’ ve altı maddeden oluşuyor.
"Ottawa Sözleşmesi’ne göre, 2014 yılına kadar ülkemizdeki bütün mayınlar temizlenecek; bu arada, 1954 yılında Suriye sınırına sermiş bulunduğumuz mayınları da toplayıp temizlememiz gerekiyor. Burada dikkat çekici nokta şudur: 2001 yılında, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Genelkurmay Başkanlığı’yla da istişare ederek, onun görüşünü, olumlu görüşünü alarak bir kararname çıkarıyor. 11 Haziran 2001 tarihinde hükümet, Genelkurmay’a bir görev veriyor. Diyor ki: ’Bu mayınları siz temizleyeceksiniz.’ Bunun bir maliyeti var, bunun için gerekli makine ve teçhizat alınacak, Genelkurmay 35 milyon dolar istiyor; ’35 milyon dolar verirse hükümet, biz bu mayınları temizleriz’ diyor. Derhal çalışmaya başlıyorlar. Bir miktar tahsisat da alıyorlar. Bunun için özel komite kuruyorlar. Hiçbir aşamasında bunun Genelkurmay Başkanlığı ’Biz bu işi yapamayız’ demiyor. Şimdi, öyle bir hava yaratıldı ki, sanki Genelkurmay ’Biz bu işi yapamayız, biz bu işi yapmaktan vazgeçiyoruz’ gibi bir söz söyledi, bir yazı yazdı. Onun üzerine 2004 yılında, Sayın Bakan’ın açıkladığına göre, bir toplantı yapıldı ilgili bütün kurumların katılımıyla ve bu toplantıda -Sayın Bakan’ın söylediğini tekrarlıyorum- temizleme işinin, tecrübesinden ötürü, Maliye Bakanlığı’na verilmesi kararlaştırıldı. Yani düşünebiliyor musunuz? Mayın temizleme işinde Maliye Bakanlığı, Genelkurmay’dan, Milli Savunma’dan daha tecrübeliymiş. Dünyanın neresinde görülmüş bu?"
Ağır eleştiriler
Meclis’teki görüşmelerde yapılan eleştirilerden özetler şöyle:
Hakkı Süha Okay (CHP): Yasa, kendi içinde gerçek amacını gizleyen bir yasadır. Tasarının geçmesi halinde sınırdaki söz konusu alan yabancı şirketlere bırakılacaktır. Yasalaşması durumunda Anayasa Mahkemesi’ne gideceğiz. Başından beri söylüyoruz, bu düzenleme ’iptale mahkûm bir yasa’dır.
1 Mart tezkeresinde olduğu gibi dik bir duruş sergileyeceğiz.
Yahya Akman (AKP): Hasbelkader birileri bu sınırları çizmiş. Bu sınırları biz çizmedik. Bir tarihte birileri çizdi.
Kemal Anadol (CHP): Arkadaşlar, Türkiye’nin alın teri, kanıyla çizdiği Lozan sınırlarını şimdi birileri 44 yıllığına yabancılara satmak istiyor.
Mehmet Ünal (MHP):Tasarıda verilen bilgiler açık değil. Kara Kuvvetleri Komutanlığı nasıl oluyor da bir anda bu işten vazgeçiyor.
Harun Öztürk (DSP): İhaleyi alacak firmanın alacağı arazinin büyüklüğü belli midir? Bu alandan elde edilecek gelir hesap edildi mi?
Mehmet Şimşek (Maliye Bakanı): Tasarı gayet açıktır. Güvenliğin tesisinde en ufak bir zafiyet söz konusu değildir. Mayınlı alanların % 88’i Hazine’ye aittir. Burada arazi satılmıyor, hizmet alımı söz konusudur.
Mustafa Enöz (MHP): Mayınların temizleneceği bölgede petrol rezervleri vardır. Konu hassastır, güvenlik açısından sakıncalıdır.
Süleyman Nevzat Korkmaz (MHP): Ülkenin geleceği doğrudan ipotek altına alınacaktır.
Mevlut Aslanoğlu (CHP): Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’nı, bu göreve sahip çıkmaya davet ediyorum. Mayınları nasıl döşediyseniz, öyle temizleyin. Siz kimin malını kime veriyorsunuz? O topraklar, o yörenin insanlarının malıdır. Önce o insanların malını verin."
Kimdir o İsrail firması?
Rasim Çakır (CHP):AKP grubuna baskı yapılıyor. Geçmişte yapılan bir ihale var, ihaleyi alan İsrail firması var. Siz bu İsrail firmasının gücünü, potansiyelini, ne işi ne kadar yapabileceğini, amacının ekonomik mi stratejik mi olduğunu incelemediniz mi arkadaşlarım? O İsrail firmasının Hatay’da ortağı olduğu bir tarım işletmesi var. Yani bunları tarihe not düşmek için söylüyorum.
Metrekaresi 2 dolara temizlenecekti
"SURİYE sınırındaki mayınların temizlenmesi ile ilgili haberleri okuyunca size bir bilgi aktarmak istiyorum" diyor Berlin’de yaşayan işadamı Şener Gödekli... 2005 Mayıs’ında zamanın Kilis Valisi Aslan Kütükçü’nün kendisini arayarak, mayın temizlemesi için ilgili bir firma aradıklarını söylediğini, araştırmaları sonunda Gerbera Demining ile Heinrich Hirdes şirketlerini bulduğunu söylüyor. Gerbera Demining, Alman Dışişleri Bakanlığı adına Afrika, Asya ve Avrupa’da mayın temizleme faaliyetlerinde bulunmuş; Heinrich Hirdes de, 1978’den beri mayın temizliği gibi askeri konularda hizmet veriyormuş.
Vali Bey’in daveti üzerine Kilis’e gittiklerini anlatan Gödekli şöyle konuşuyor:
"İki firmanın yetkilileri, Kilis’te mayınların temizlenmesi ile ilgili valilikte basına açık ve hatta bölge milletvekilleri, belediye başkanı, alay komutanı ve emniyet müdürünün bulunduğu ortamda bir sunum yaptılar. Bu işin Özel İdare bünyesinde yapılmasını önerdiler. Vali Bey, arazileri tarıma kazandırmak istiyordu. Almanlar orada bölge halkından aynı zamanda polis ve jandarmanın da desteği ile Kilis’te bu işi ileride kendi başına yapacak bir altyapı hazırlayacak, oradaki elemanları eğitecek ve bu işle ilgili alınacak makine ve teçhizatı da ileride Kilis’te kurulacak yerli firmaya devredecek ve bu ekip ilerideki yıllarda bu işi tek başına yapacak yeterliliğe kavuşacaktı. Almanlar sadece eğitim ve kontrol mekanizması olarak ileride yardımcı olacaklardı. Aynı zamanda en az 400 kişiye iş istihdamı doğacaktı. Üstelik Kilis ilinin bu işi ileride tek başına yürütülebileceği uluslararası yeterliliğe kavuşmuş bir firması olacaktı. Ve hatta o tarihlerde Vali Aslan Kütükçü, Tercüman Gazetesi’ndeki haberde oradaki arazilerin 49 yıllığına İsrailli veya yabancı başka bir şirkete verilmesinin sakıncalı olacağını söylemişti. Maalesef Vali Bey, hemen Kilis’teki görevinden alınarak merkeze çekildi. Araziyi mayından temizleme işinde tahminen metrekare fiyatı 2 dolar olarak hesaplanmıştı. Aynı yere diğer şirketler 10 ile 15 dolar teklif vermişler. Üstelik Alman şirketinin projelendirdiği harcamaların büyük bir bölümünü personel ile ithal edilecek makine-teçhizat bedeli oluşturuyordu. Tabii ki bu bedellerin karşılığı Türkiye’de kalacaktı."