Taammüden bölünme

Anadolu coğrafyası hiçbir zaman ‘Kürdistan’ olmadı.

Haberin Devamı

A.D. Smith, etnik milliyetçilikleri ikiye ayırır. Bağımsızlık öncesi etnik milliyetçilikler, bağımsızlık sonrası etnik milliyetçilikler... Aynı ayırımı devlet kurmuş olanlar ve olmayanlar diye yapmak da mümkündür. Devlet kuramamış milliyetçilikler, daha büyük bir siyasal birimden ayrılıp ayrı bir devlet kurmaya çalıştıkları için ayrılıkçıdırlar. Ayrılıkçılık sadece siyasal birimden ayrılmak anlamına gelmiyor. Aynı zamanda kopulacak kitleden,-kendi kitlelerini- dil, kültür, etnik köken, hatta dinsel anlamda da farklılaştırmak anlamına geliyor.
PKK çizgisinin takip ettiği yol da budur. Kürtlerin esas dininin Zerdüştlük olduğuna dair iddialar, dil farklılığı, yahut poşi, şalvar ve birkaç kıyafet biçiminde sembolleştirilmeye çalışılan ve çoğu coğrafi zorunluluklardan kaynaklanan giyim-kuşam şekilleri hep aynı ayrıştırma, farklılaştırma gayretlerinin bir neticesidir.
Ortak dil, zamanla –ortak bir kimliğe- yol açtığı için, ana kütle ile dilsel ayrışma ayrılıkçı hareketlerin en önemli gündem maddelerinden birini oluşturur... Adeta dil üzerinden bir savaş yürütülür. Michael Billig, ”Birbirinin ne dediğini anlayamayanlar ortak bir kimlik ve müşterek bir topluluk hissi oluşturamazlar” der. Etnik ayrılıkçılar, işte bunun için dilsel ayrışmayı teşvik eder; ana kütle ile paylaşılan ortak bir dile şiddetle karşı çıkarlar. Her türlü farklılaştırmanın arkasında aynı amaç yatar, devletleşmek. Ancak ortak bir kültürün, topluluk hissiyatının varlığı devlet kurmaya yetmez. Topluluğun irtibatlandırıldığı, kendisiyle özdeşleştirildiği, isimlendirildiği bir toprak parçası, bir vatana da ihtiyaç vardır. Bunun için toprakla o toplum arasında sıkı bağlar kurulur, o coğrafyanın otontan halkı olunduğu iddia edilir, isimler, semboller, yer adları üzerinden bu gerekçeler üretilir, coğrafya ana kütleye sistemli bir şekilde yabancılaştırılır.
Son Kürdistan tanımlamalarına bir de bu cepheden bakmakta fayda var. Anadolu coğrafyasında hiçbir zaman bir Kürdistan olmadı, Diyarbakır eskiden beri Diyarbekir’di, Van, Van’dı. Osmanlı’nın Kürdistan’ı, Anadolu coğrafyası dışında Musul, Süleymaniye, Erbil bölgesini içine alan bir bölgeydi. Diyarbakır sadece 1840’lı yıllarda birkaç yıllığına bahsedilen coğrafyayı kapsayan Kürdistan bölgesine bağlanmış, sonra yeniden eski statüsüne iade edilmişti. İşte etnik ayrılıkçıların bölge üzerindeki bütün iddialarının gerekçesi budur. On yıllık bir statü değişikliği bölgede hak iddia etmenin, yabancılaştırmanın bir gerekçesi haline gelmiştir. Onun için isimler, adlar sanıldığı kadar masum değil. Bugün ağzınızdan çıkan bir söz, yüz yıl sonra haksız bir iddianın mesnedi olabilir. Atatürk bunu fark ettiği için, milli mücadeleyi kazandıktan sonra bir daha bu ifadeyi kullanmamıştır. Şimdi kullananlar da iyi niyetli değil. Bölgenin Türkiye ve Türklükle alakasını zayıflatmak için bu, bilinçli bir şekilde yapılıyor. Şartlar olgunlaştıkça baklalar ağızlardan çıkarılıp, bölgeye yönelik siyasetin dili de değişiyor. Atatürk’ü veya Osmanlı’yı kullanarak başka şart ve zamanların formülleri, bugünün Türkiye’sine tatbik edilmeye çalışılıyor. Bir fikrin sosyolojik gerçeklere bağlı olarak, tarihin bir döneminde doğru, bir başka döneminde yanlış olabileceği bilinçli bir şekilde göz ardı ediliyor. Taammüden Türkiye bölünmeye doğru götürülüyor.

İrfan SÖNMEZ
(sonmez@sonsayfa.com)

Haberin Devamı

TBB’nin Trakya çıkarması

Haberin Devamı

TÜRKİYE Barolar Birliği, Milli Mücadele’de Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşu itibariyle bir program dahilinde Trakyalılarla buluşuyor. Aralarında Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun da bulunduğu yönetim kurulu, 25 Kasım Pazartesi günü kurtuluş etkinliklerine katılacaklar. Bu arada tarihçi/araştırmacı Ali Arslan’ın ‘Trakya’da Milli Mücadele Sergisi’ açılacak; ertesi gün ‘Cumhuriyetimize Giden Yol; Trakya’nın Kurtuluşu’ konulu bir sempozyum yapılacak. Prof Dr. Metin Feyzioğlu /Av. Özgür Yıldırım, I. Oturum; Trakya’nın Tarih Bilincinin Oluşması (Yönetmen; Prof. Dr. Hasan Dilan)/Trakya’nın Kültürel Mirasının Oluşumu–Doç. Ahmet Yaraş, Balkan Savaşları Ali Arslan, Balkan Faciasının Tarih Bilinci Açısından Değerlendirilmesi–Prof. Dr. Erol Cihan. II. Oturum; Milli Mücadelede ve Lozan’da Trakya (Yönetmen: Av. Güneş Gürseler)/Mondros Mütarekesine Kadar Trakya’nın Durumu–Doç. Dr. Orhan Koloğlu, Trakya Paşaeli Cemiyeti Nasıl Kuruldu–Prof. Dr. Hasan Dilan, Lozan Barış Antlaşması ve Trakya-Prof. Dr. Kemal Arı, Genel Değerlendirme Prof. Dr. Hasan Köni.

Haberin Devamı

Kadınlar aldatılıyor

KADINLAR, AKP’nin ‘Kadın İstihdamı Paketi’ne karşı bugün sokağa iniyor. DİSK, KESK, Sendikal Güçbirliği Platformu ve TTB’li kadınların çağrıcısı olduğu eylem bugün İstanbul İTO Eminönü ve Ankara Çalışma Bakanlığı önünde, 12.30’da eşzamanlı olarak yapılacak. Kadın istihdamı paketi diye sunulan ama kadın emeği sömürüsüne dayanan; kadını düzenli, güvenceli işler yerine, anneliğe ve ev kadınlığına hapseden; kısmi zamanlı düşük ücretli sermaye çalışanı yapan bu pakete karşı kadınlar sözünü sokakta söyleyecekler.

MESAJ PANOSU

HÜRRİYET Yazı İşleri’nin daha sonra da Hürriyet Yurtdışı Yayınlar Servisi’nde sayfa sekreteri olarak çalışan arkadaşımız Fikret Demir’in aramızdan ayrılışının 1. yılı nedeniyle ailesi tarafından Esenler, Atışalanı, Çıldır Yukarıcanbaz Derneği’nde 24 Kasım Pazar günü 14.00-16.00 arasında mevlit okutulacaktır.

OKUYUNUZ

Haberin Devamı

İzmir’in talanını şimdilik Bornova Belediyesi’nin açtığı dava durdurdu
TÜRKİYE’de herkesin yararlanması gereken kamu alanlarının talanı artık açık açık yapılmaya başladı.
Bu anlayışa karşı zorluk çıkaran CHP’li belediyeleri aşmak için 2.5 yıl önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kuruldu.
Bakanlık istediği kentte istediği imar planlarını yapma yetkisine sahip. Bu yetki nedense tamamen CHP’li belediyelerin olduğu kentlerde kullanılıyor.
Hedef kentlerin başında ise İzmir var. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yanı sıra kentteki 30 ilçe belediyesinden 29’u CHP’li.
Son aylarda İzmir’de çok enteresan gelişmeler yaşanıyor.
Sanki birileri düğmeye bastı ve İzmir’deki kamu arazileri merkezi Hükümet tarafından adeta pazarlanmaya başladı.
Kamu arazilerinin yoğunlaştığı yerlerin başında Bornova ilçesi geliyor.
Karayolları, DSİ, Zeytincilik Araştırma Enstitüsü ve TEDAŞ gibi kamu kurumlarının Bornova’da 500 dönümün üzerinde arazisi var.
Tamamının satışı planlanıyor.
İşe Karayolları İzmir Bölge Müdürlüğü’nün de içinde bulunduğu 54 bin ve 27 bin metrekarelik arazilerle başladılar.
İmar planlarında ‘Bölgesel Park’ olarak görünen bu araziler satış için Özelleştirme İdaresi’ne devredildi.
Özelleştirme İdaresi, arazilerin rantını artırmak için imar planı değişikliği yaparak 2 emsal ve 10 kat yapılaşma hakkı verdi. Üstelik ticari seçenek de serbest bırakıldı. Yani AVM yapma izni bile verildi.
Bornova Belediyesi kendisine sunulan bu planı üç kez geri çevirdi. Ancak Özelleştirme İdaresi kendi plan yapma yetkisini kullanarak planları kabul etti. Bornova Belediyesi işin peşini bırakmadı. Plan değişikliklerine karşı Danıştay’a dava açtı.
Bu dava daha sonuçlanmadan Özelleştirme İdaresi satış ihalesini gerçekleştirdi.
İstanbul’da Taksim ya da Gülhane Parkı neyse Bornova’daki Karayolları arazileri de imar plan değişiklikleri yapılmadan önce oydu.
Bornova Belediyesi satış ihalesi ile ilgili olarak da Danıştay 6’ıncı Dairesi’ne yürütmeyi durdurma davası açtı.
İşte bu davada önceki gün belediye lehine karar alındı. Danıştay, bilirkişi raporları gelene kadar yürütmenin durdurulmasına karar verdi.
Yani yürütme denen konu arazilerin satışı.
İzmir Bornova’da 500 dönümlük alanın talanına karşı ilk raundu şimdilik Bornova Belediyesi kazandı.
Ancak kamu arazilerinin satışı konusunda merkezi idarede bu iştah varken bir ilçe belediyesinin tek başına yürüttüğü mücadele ne kadar yeterli olur bilinmez.
O yüzden hepimizin Bornova Belediyesi’nin bu mücadelesine omuz vermesi şart.
Ben kendi adıma İzmir’deki talanın engellenmesi konusunda sonuna kadar takipçi olacağımı açıkça söyleyebilirim.

Haberin Devamı

Akaydın-Menderes yine karşı karşıya geliyor

AKP’nin Büyükşehir adayları belli olurken, en büyük çekişmenin Antalya’da olacağı anlaşılıyor. CHP’li
Prof. Dr. Mustafa Akaydın’a karşı seçimi kaybettikten sonra milletvekili olan Menderes Türel’in yeniden adaylığı kesinleşirken, gene eski rakibi ile yarışacak.
AKP’nin Büyükşehir’lerde belli olan adayları şöyle:
İstanbul: Kadir Tobaş (Belediye Başkanı)
Ankara: Melih Gökçek(Belediye Başkanı)
İzmir: BinaliYıldırım (UlaştırmaBakanı)
Bursa: Recep Aktepe (Belediye Başkanı
Konya: Tahir Akyürek (Belediye Başkanı)
Kayseri: Mehmet Özhaseki (Belediye Başkanı)
Manisa: Hüseyin Tanrıverdi (Milletvekili)
Balıkesir: Edip Uğur (Milletvekili)
Gaziantep: Fatma Şahin (Kadın ve Aile Bakanı)
Mersin: Ahmet Zahteroğulları (Kadın Bakanlığı Müsteşarı)
Erzurum: Recep Akdağ (Eski Sağlık Bakanı)
Antalya: Menderes Türel (Antalya Milletvekili ve bir önceki Belediye Baqşkanı)
Sakarya: Zeki Toçoğlu (Belediye Başkanı)
Şanlıurfa: Ahmet Eşref Fakıbaba
Kocaeli: İbrahim Karaosmanoğlu

Klasik belediyecilik anlayışı dönemi kapandı

ÇANKAYA’da, tıpkı Kadıköy ve Beşiktaş’da olduğu gibi oylarımızı yüzde 68, 69’lara taşıyabiliriz. Ben bu başarı öyküsüne talibim. Farkımız nasıl bir Çankaya hedeflediğimiz. Dünya değişti; değişiyor. Artık yepyeni bir siyaset anlayışı, yeni bir yönetim modeli var. Bu yeni dünyada yerel yönetim anlayışımızı da değiştirmek zorundayız. Artık hayata bir pencereden bakan değil; hayatın kendisi olan bir anlayışı sahiplenmek zorundayız. Klasik belediyecilik anlayışı dönemi kapanmıştır. Vatandaş yol, kaldırım, çöp, temizlik gibi hizmetlere zaten tam ve eksiksiz olmalı gözüyle bakıyor. Artık toplum hizmet kalitesi ve yaşam standardı olarak daha yüksek talepleri dile getiriyor. Bu nedenle bizim hedefimiz dünya ölçeğinde yaşam standardına ve hizmet kalitesine sahip bir Çankaya’yı kurmak. “İyi ki Çankaya’da yaşıyorum.” dedirtebilmek. Ekibimiz ve projelerimizle hazırız.
Çankaya’nın potansiyelini ve kaynaklarını nasıl artıracağımızı biliyoruz. Dünya’yı tanıyoruz; finansman noktasında hibe ve kredi imkanlarından, uluslararası cazibe merkezi olmanın ne demek olduğuna kadar bilgi sahibiyiz. Özel sektörü nasıl değerlendirmemiz gerektiğini biliyoruz. En önemlisi de kafamız doğru çalışıyor.
Biz yeni nesil CHP’liler olarak, sosyal demokrat bir belediye nasıl olur sorusunun cevabını vermek istiyoruz. Biz kafamızla ve yüreğimizle halkın ve hakkın yanındayız. Kentin yarattığı rant o kentindir; yani halkındır. AKP rantı yandaşına, bir avuç azınlığa akıtıyor ve kentleri talan ediyor. Biz kentin yarattığı rantı; ben buna değer demek istiyorum; bu değeri halka, kamu hizmetine akıtacağız.
İkincisi katılım ve şeffaflığın esas olduğu bir modeli hayata geçireceğiz. Çoğunlukçuluğa karşı çoğulculuğu, ötekileştirmeye karşı eşitliği, dayatmaya karşı katılımı esas alacağız. Kimseyi ötekileştirmeden tüm halkımızın belediyesi olacağız. Sevene de, sövene de gideceğiz ve söveni de kazanacağız. Proje demokrasisi ve katılım demokrasisi adı altında projelerimiz var. Teknolojiyi de en iyi şekilde kullanacağız.

BABADAN OĞULA MI GEÇİYOR MESELESİ...

Bence bakış açısı kimin oğlu olduğun değil; işi hakkıyla yapıp yapamayacağın olmalıdır. Siyaset birisinin sizi itekleyerek bir yere getireceği bir alan değil; böyle bir durumum da yok. Çünkü siyasetin ve halkın terazisi var. Bu terazi sizi ölçer, biçer ve bir yere oturtur. Ben bilgime, yüreğime güvenerek, kendime güvenerek bu yola çıktım. Mustafa Kemal aydınlığına, tam bağımsız Türkiye şiarına inanan, sosyal demokrat değerlere bağlı bir yurtseverim. AKP’nin çağdışı zihniyetine karşı, halka hizmet için siyasete giren bir insanım. Mülkiye ve Columbia Üniversitesi mezunuyum. 27 yaşında Başbakan Müşavirliği, 36 yaşında Petrol Ofisi Genel Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundum. Siyasete yeni girmiyorum. 2011 Genel Seçiminde Ankara 2. Bölge’de Milletvekili adayıydım. Bilim Kültür Platformundan Genel Başkanımızın PM listesinde yer aldım. Haram lokma, kul hakkı yemedim. Kimseyi ötekileştirmedim. Dünyaya bu gözle bakıyorum.
Talip olduğum yer de belediye başkanlığı, yani mazereti olmayan, çok çalışılması gereken ve sonuçta halkın terazisinde hesaba çekileceğim bir görev. Bu dönemde siyaset yapan gençlere değil; siyasete girmeyenlere sormak lazım diye düşünüyorum. Türkiye’nin içinde bulunduğu ağır koşullarda hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız. Ben tüm eski siyasetçilerin çocuklarını, her yurtseveri siyaset yapmaya, AKP’ye karşı mücadele etmeye çağırıyorum. Alper TAŞDELEN

Satıldık, uyanın!..

DEMOKRASİ, laiklik, hukuk, özgürlük ve topraklar, haraç mezat gitti. Politik mezar soyguncuları, düne kadar her şeyi gizlemeye ve saptırmaya çalıştılar; bugün, maskeye de ihtiyaç duymuyorlar. Toplumun her kesiminde mevzi tutan yandaşlar sürüsü, bütün ömürleri boyunca olduğu gibi, kişisel çıkarlarının ardı sıra koşmayı sürdürüyorlar.
Sinsilik pis bir karakterdir ve küçük demokrasi ülkelerinde bunların nesli tükenmez. Her şeyleri düzmece... Onları, kaçınılmaz şekilde sefillikle bitecektir.
HEPAR, büyük bir fikrin ilanıdır, halk için genç bir harekettir. Lidersiz kalan ulus öksüzdür. ‘Hak’, özgürlüğün çocuğudur.
Böylesi uyku bulaşıcıdır, kalın bir duvardan bile geçer. Gevşek ve uyuşuklara gök gürültüsü ve şimşek gerekir. Kartalın tiz çığlığına kulak ver, uyuyanlar arasından çık!.. HEPAR’a yazılı.
Bir ülkeyi zayıf, korkak, bencil ve tabansızlardan arındırıp yükseltecek olanlar, o ülkenin erdemli insanlarıdır.
Osman PAMUKOĞLU-Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanı

Yazarın Tüm Yazıları