ETİLER MKM’de üç gün süren ’İstanbul’un Su Politikası Sempozyumu’ vardı. Sempozyumun konuları, kendi içinde panellerle zenginleştirilmişti. CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın düzenlediği etkinliğe bilim adamlarının katılımı hayli yüksekti. 46 öğretim üyesinden 36’sı bilgiler sundu; 10’u da ’poster’lerle çalışmalarını sergilediler. Çalışmaların hepsi de çok ilginçti; şimdiye kadar bir anlamda ’yağmaladığımız’ suya ne kadar ’muhtaç’ kalacağımızı yeni yeni öğrenmeye başladık.
Haberin Devamı
Türkiye coğrafyasının beşte birinde (Zonguldak-Muğla çizgisinin batısı) nüfusun neredeyse üçte ikisinin (45-50) yoğunluk kazanmaya başlamasıyla İstanbul ve Marmara Bölgesi’nin ’sudan’ çok çekeceğini de... Hele "Kuzey kutbu bu yaz eriyebilir" haberleri gelmeye başladıktan sonra...
Bu sempozyumu DSİ ve İSKİ’den izleyenler olsaydı keşke... Ama AKP anlayışı ’sen-ben’ ayrımcılığına dayandığından, sempozyumdaki yeni ve taze bilgiler onları hiç ilgilendirmiyor galiba.
Bilim adamları, tümü çevre sorunlarına ilişkin kalıcı ve etkin çözüm projeleri hazırlanması için bilimle siyasetin birlikte çalışması gerektiğini vurguladılar.
Yani öğretim üyeleri ile siyasetçiler bir araya gelecek?
’Seçilmişler’in, ’atanmışlara’ karşı bir saygısı var mı?
Aslında hiç olmamalı... Siyasetçi, önce bilim adamından öğrenecek, sonra önerisini getirerek uygulamaya geçirtecek.
GÜNÜN SÖZÜ
"Büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler ise kişileri konuşur."
(Hyman Rickover)
’İstanbul’un Su Politikası Sempozyumu’nun bildirileri, Rüstem Pehlivan, Abidin Tekcan ve Hasan Emre tarafından kitaplaştırılmış. İçinde önemli bilgi ve belgeler bulunuyor suya ilişkin...
İstanbul Ergene’yi, isteyen Dicle ve Fırat’ın yarın elimizden nasıl çıkacağını, İstanbul’da yaşanacak su sıkıntılarının neden kaynaklandığını öğrenebilir. İl Başkanı Gürsel Tekin, "Sempozyumun bu kadar ilgi göreceğini tahmin etmemiştik" diyerek sempozyumda konuşulanları da kitaplaştıracaklarını bildirdi.
(Başbakan’ın dün, bu sempozyuma yönelik eleştirileri bu ilgiden olsa gerek...)(www.susempozyumu.org)
Neler konuşuldu
- İstanbul’da son 50 yılda açılan derin su kuyularının sayısı 20.000 dolayında. Kuyuların yaklaşık % 85’inde kanalizasyondan kirlenmeye işaret eden yüksek oranda nitrat bulunuyor.
- İstanbul’da çekilen yeraltı sularının yerine rezerv su toplanmalıdır. Barajlarda depolanan sular buharlaşıyor.
- DSİ eski Genel Müdürü Mümtaz Turfan, çarpıcı bir tablo koydu ortaya... AKP’nin DSİ’de 2500 yetişmiş uzmanı yerinden ettiğini söyledi. Ne oldu; yandaşlara kadro yaratıldı.
- DSİ ile büyükşehirlerin su yönetimleri (Örneğin Ankara gibi) arasında yatırımlar nedeniyle tartışma çıkıyor. Bunu önlemek için Türkiye’de bir Su Birliği kurulmalıdır.
Trakya’nın suyunu İstanbullu alamaz
TÜRKİYE’nin en önemli ’orman’ hocalarından Prof. Doğan Kantarcı, herkesin gözünü Trakya ve Istranca dağlarına diktiğini tepkisel bir dille anlatıyor: "Ben bir Trakyalı olarak bu suları vermeyeceğiz. Bizim binlerce dönüm buğdayımız, ayçiçeğimiz, kavun, karpuz, domates biberimiz var. Bu sular alınırsa bunlar üretilmez, kurur. Türkiye’nin en verimli toprakları çölleşir. Sonra bilir misiniz, Trakya’nın yeraltı suları, içme suyu için en güzel sudur. Granitlerin arasından süzülerek gelen su, tatlı ve lezzetli oluyor. Yani 1. sınıf sudur Trakya suları... Biz bu suyu yeraltından çıktığı gibi içeriz... İstanbullular ise barajlarda toplanan suların arıtılmasıyla içebilir. 1980’lerde bir yanlış yapıldı; Çorlu ve Çerkezköy’e kurulan kimyasal yıkamaya dayalı tekstil fabrikalarıyla bu coğrafyayı mahvettik. Ergene Nehri bugün zehir akıtıyor. Bu nehirde en ufak bir bakteri bile yaşayamıyor, hayat yok. Türkiye-Bulgaristan arasında Rezve Deresi’nin suyu da İstanbul’a götürülemez. Bu sular Karadeniz’e dökülmezse, denizde yaşam nasıl sürdürülebilir olacak. Bakın balık türleri kaça inmiş."
Kol kola maç mı
ERMENİSTAN Devleti ve Ermeni diasporası Türkiye’yi uluslararası platformlarda sıkıştırabilmek için her yolu kullanmaya devam ediyor. Hatta Ermenistan’a atanacak olan ABD Büyükelçisi soykırımı tanımadığı için veto yiyor. Bizim hükümetimizin ise kapalı kapılar ardında vermediği taviz kalmıyor. Peynir soytarılığı, Erivan-Antalya charter uçuşların başlaması ve Türkiye’deki kaçak çalışan Ermenistan vatandaşlarının sayısının artması durumun vahametini yeterince gösteriyor. ABD’nin isteğiyle kısa süre içinde Sayın Başbakanımız veya Sayın Cumhurbaşkanımız Türklere küfreden Ermenistan Devlet Başkanı’yla kol kola maç seyredecektir. Eminim bu sırada, sözde soykırımın tanındığı ile ilgili açılamayı da gecikmeden yaparlar.Zafer ÖZGÜR
Karabük Belediye Başkanı Tekin’in 2 sözüne parladı
YAZAR Latife Tekin, Karabük’te endişelendi mi? Evet "Bir anda Madımak’ı hatırladım" diyor. Tekin önceki akşam yaşanan olaydan sonra Safranbolu’ya, oradan da İstanbul’a geldi. Daha sonra da Bodrum’a gitti Tekin... ’Sanatın, felsefenin, bilimsel düşüncenin ekoloji ile buluştuğu ’düşünce çiftliği’ dediği Bodrum Gümüşlük Akademisi’nin Genel Sekreterliği’ni yürütüyor.
Tekin, Karabük’ten ayrıldıktan sonra Belediye Başkanı AKP’li Hüseyin Erer’in, yaşananlar için özür dilediğini duyduğunu bize söyledi. Karabük’te başkanın basın toplantısını izleyen bir meslektaşımıza ’özür durumu’nu sorduk: Erer’in, "Olayların olmasından ötürü özür dilerim" dediğini, hatta bu özrünü Latife Tekin’e getirerek ’hanımefendiden de’ dediğini anlattı. Bazen ’sinirlilik’ nelere mal oluyor, görüyorsunuz. Özetle; Latife Tekin’in iki sözü başkanı etkilemiş olabilir:
1- "Aşağılık bir enerji politikası var bu hükümetin" demesi...
2- "Kadınlarımız kapatılmış.Şimdi böyle bir durumda Karabük’e geldim.Karabük’te ne olduğunu yürüdüğüm anda gördüm.Burada kadınlara ne yapıldığını gördüm" diyerek kadınların türbana sokulduğuna dikkat çekmesi.
Saldırgan olaydan sonra Latife Tekin hangi duyguları yaşadı: "Korktum...Ben hayatımda böyle bir şey yaşamadım.Canlı yayınlarda AKP’nin politikalarını aynı tarzda eleştiriyorum, hem de şakır şakır... Her yerde de konuşuyorum. Ancak ben hayatımda böyle bir şey yaşamadım.O nedenle Madımak’ı hatırladım, dedim."