Paylaş
‘Rahmetli Huntington’ artık rahat uyuyabilir. Tezleri gerçek oluyor.
Başbakan Erdoğan, Ergin Saygun’u hastanede ziyaretinden önce, emekli orgeneralin ‘Balyoz’ kitabını okusaydı, şu satırlara rastlayacaktı:
“Bugüne kadar kurulmuş Türk devletlerinin tamamını yine Türkler yıkmıştır. Yani kendim ettim kendim buldum meselesi. Yine aynı istikamette gidiyoruz, hızla. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti can çekişme noktasına getirdik. Buradan nereye götüreceğimiz de meçhul. Hayırlısı.”
Kerem Çalışkan’ın bu analizi ilginç bir çalışma süzgecinden geçirmiş; 1993’lerden beri gelişen durumu bugünkü tablo ile örtüştürüyor. Gelişme sürecini adeta haritalandırıyor.
“Türkiye Cumhurbaşkanlığı internet sitesinin sol üst köşesinde 16 Türk devletini simgeleyen 16 köşeli bir yıldız vardır. Sitede 16 devletin listesi ve yaşam süreleri yer alır. Buna göre Türk bayrağı altında simgelenen son Türk devleti Osmanlı Devleti’dir (1299-1922). Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti buna göre Türklerin kurduğu 17. devlettir” dedikten sonra “Şimdi Saygun Paşa’nın uyardığı şekilde hızla bu son Türk devletini de yıkmaya mı gidiyoruz?” diye soruyor ve yanıtını yine kendisi veriyor: “Başbakan Erdoğan’ın başkanlık sistemine endeksli anayasa ve devlet düzeni değişikliğine bakarsanız, evet!”
Peki bu aşamaya nasıl gelindi? Türkiye’nin Atatürk’e dayalı ulus-devlet modelinin yıkılmasını en çok kimler neden istiyordu?
Bu tartışma yeni değil. Erdoğan bu noktaya kendiliğinden gelmedi. 1996’dan beri ABD ve İsrail’e yakın bazı çevreler İslam dünyasına, Ortadoğu’ya ve
Türkiye’ye yeni bir düzen vermek için uğraşıyorlar.
Kim bu çevreler?
Bu soruya yanıt aradığımız zaman karşımıza öncelikle Samuel Huntington (1927-2008) çıkıyor.
1996’da ‘Medeniyetler Çatışması’ kitabını yayınlayan Huntington, Atatürk’e en çok kızanlardan biriydi. Çünkü Atatürk, Huntington gibi ‘Hıristiyanlığa dayalı medeniyet’ fikrine bağlı Batılıların anlayamayacağı şeyi yapmıştı. Müslüman bir toplumdan laik-batıcı, demokratik bir toplum yaratmıştı.
İşte Huntington’ın itiraz ettiği buydu. Huntington’a göre Türkiye yüzünü, kendisini asla kabul etmeyecek olan AB’den çevirmeli, Ortadoğu’da İslam dünyası liderliğine oynamalıydı.
Huntington bu yüzden Atatürk’e çok kızıyordu. Onun tümüyle reddedilmesini ve Türkiye’nin kendi Osmanlı-İslam mirasına dönmesini istiyordu.
O günlerden bugüne... Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıp, yerine bölge coğrafyasını kucaklayan İslami renkli yeni bir devlet kurmak istiyor. Yüzünü Doğu’ya ve bölgeye dönüyor.
‘Rahmetli Huntington’ artık rahat uyuyabilir. Tezleri gerçek oluyor.
En çok cami ve mescidi Ermeni yurttaşımız İstepan Aratan yaptı
TÜRKİYE Anıtlar Derneği, 1993’teki bir toplantısında, yurdun muhtelif yerlerinde yaptığı cami, mescit gibi dini ve anıtsal projeler ve uygulamalarla Türk sanatına büyük hizmetlerinden ötürü, Yüksek Mimar (D.G.S.A) İstepan Aratan’a gümüş bir madalya ve bir teşekkür beratı vermişti. 1929 doğumlu olan Aratan, başarılı bir mimardı. Aynı zamanda Ermeni cemaati Getronagan Lisesi’nde ve Bağlarbaşı Ruhban Okulu’nda uzun yıllar matematik dersleri verdi.
Ülkesine anıtsal projeler kazandırdı; en tanınan çizimleri Şişli Camisi ile Nimet Abla Camisi, Söğütlüçeşme Camisi’dir.
Bu bilgileri kaçımız biliyoruz? Ama okurumuz H.S. bunu hatırlatırken, Cumhuriyet döneminde Aratan kadar hiçbir Müslüman mimarımızın projesi veya çizimi yoktur” dedi. Daha sonra Başbakan’ın bir açmazına dikkat çekiyor: “Başbakan, bundan bir süre önce Çamlıca projesini açıklarken, gazetecilerin ‘Uluslararası bir yarışma açılamaz mıydı?’ sorusuna şu karşılığı veriyor: “Süre kısa değildi. Cami mimarisinde Müslüman olmayanların o ruhu yakalaması zor. Mimarın, neyi, niye yaptığını ortaya koyması, anlatması lazım. Sinan böyle baktığı için 600’ü aşkın eser bıraktı. Batı’nın ruh dünyasında bize ait bazı kültürler yok. Dolayısıyla caminin ruhunu vermeleri çok kolay değil”.
Peki, Ermeni vatandaşımız İstepan Aratan’ın projelerine ne diyeceğiz?
Almanya’nın Köln şehrinde DİTİP tarafından yapılmakta olan Avrupa’nın en büyük camisinin projesini kim yaptı? Kilise mimarı Alman uyruklu Paul Böhm.
Niye hep kendimize yontuyoruz.
Kart, Telekom’un peşini bırakmıyor
KONYA Milletvekili Atilla Kart, zor konuları Meclis’te gündeme getirmeye devam ediyor. Son olarak Telekom’un özelleştirilmesi, Suriye ve Katar ilişkileri bunların en önemlisi. “Türkiye’yi ‘iletişim, güvenlik, istihbarat’ konularında bağımlı hale getiren; temel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasına yol açan Telekom özelleştirmesiyle ilgili siyasi ve ekonomik gelişmelerin araştırılması amacıyla, CHP’li bir milletvekilleriyle birlikte bir araştırma önergesi verdi: “İhmal, görevi kötüye kullanma ve suiistimal iddiaları, bu yöndeki ilişkiler ve bulgular, yakın tarihte elbette bir şekilde dile gelecek ve sorgulanacaktır. Bu konuda şeffaf ve açık olmak zorunluluğu vardır.”
Biliyor musunuz
- CHP Antalya Milletvekili Av. Gürkut Acar, yükseköğrenim öğrencilerinin kredi borçlarını TBMM gündemine taşırken, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, kredi geri ödeme dönemi başlayan ancak ödeme yapmayan öğrenci sayısının 506 bin 617 olduğunu, öğrencilerin borcunun da 3 milyar 751 milyon TL olduğunu bildirdiğini...
- SİNOP Milletvekili Engin Altay’ın, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a, “Genel Sağlık Sigortası’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte çocuklarını askeri okullara veren velilerce karşılanması Bakanlığınız için bir görev zafiyeti değil midir” diye sorduğunu...
- BDP’nin son İmralı ziyaretinin, “Türkiye’de artık Türk olmanın zorunlu hale geldiğini gösterdiğini” belirten YP Genel Başkanı Sadettin Tantan’ın, Türkiye’yi üç devlet algısının yönettiğini savunarak, “Bunlardan birincisinin AKP devleti, ikincisinin PKK/KCK devleti, üçüncüsünün de cemaatler devleti olduğunu” iddia ederken “Mali-ekonomik gösterge, önümüzdeki süreçte ‘başkanlık’ savaşında kimden yana tavır alacak, göreceğiz. Aslında çökertilen helal ve alın teri sermayesinin örgütlenme ve hukuk zemininde ayağa kalkma zamanı gelmiştir” dediğini...
- CHP Milletvekili İhsan Özkes’in, Niğde’nin Bağlama ilçesindeki ‘Cuma Buluşması’ adlı veli toplantısına karşı çıkarak, “İki okulda 300, belediyenin 500 kişilik salonu varken, camide böyle bir toplantının maksadı, mevkilerini pekiştirmek veya terfi etmek isteyen kimi memurların iktidara yaranmak için çanak tutmalarıdır” diye tepki gösterdiğini...
Paylaş