Şimdi de plaka hırsızlığı başladı

VARLIK Mahallesi’nde oturan bir başkent sakiniyim. Toplu taşımayı tercih ettiğimden dolayı otomobilim, genellikle evimin önünden geçen Tanzimat Caddesi üzerine park halinde duruyor.

Evimin bulunduğu nokta Ankara Valiliği’ne 250 metre uzaklıkta. 26 Ocak Cumartesi sabahı otomobilime binmek için evimden çıktığımda otomobilimin plakalarının yerinde olmadığını gördüm. Ön ve arka plaka, tutturma aparatları ile birlikte sökülüp götürülmüştü. Vakit kaybetmeden polise haber verdim. Beni, aracımla birlikte emniyete davet ettiler. Karakol’da gerekli işlemler yapıldı ve konu ile ilgili tutanaklar tanzim edildi. Şimdi bu evraklarla Trafik Tescil birimine gidip plakalarımı yeniden bastıracağım.

Tabii olay bununla bitmiyor. Şehir eşkıyalarının, o plakalarla yapabilecekleri beni tedirgin ediyor. Benim üzerime kayıtlı olan plakalar ile bir hırsızlık olayına karışabilirler, OGS’den kaçak geçiş yaparak faturasını bana çıkartabilirler ya da en iyimser hali ile trafikte plakaya ceza yazılmasına neden olacak kusurlu davranışlarda bulunabilirler.

Ben konuyu emniyete bildirmiş olsam da yukarıdaki durumların başıma gelmemesi için bir neden yok. Elimdeki tutanak beni kısmen rahatlıyor fakat çalınan plakalarım ile bir suç işlendiğinde suçsuzluğum ispatlanana kadar zanlı muamelesine tabi olacağım.

Başkentlileri uyarmak istiyorum. Plaka hırsızları kol geziyor... Valiliğin 250 metre uzağında, bütün gece polis ekiplerinin devriye görevi yaptığı bir noktada bile hiç çekinmeden plaka çalabiliyor ve sonra sizi ömür boyu sürecek bir paranoya ile başbaşa bırakabiliyor. Araçlarınızın plakalarını bir kez daha vidalatın, mağdur olmadan önleminizi alın...

Erdem SEVGİ

Annelere sağlık yatırımı gelecek için emin yoldur

UNİCEF’in Genel Direktörü Ann. M. Veneman, geçen hafta Cenevre’de geleneksel ’Dünya Çocuklarının Durumu 2008’ raporunu açıklandı. Ankara’da da açıklanan rapora göre, ’Sağlıkta Entegre Stratejilerle Çocukların Yaşamı Kurtarılabilir.’

Veneman açıklamasında şöyle diyor:

"Annelere, yenidoğanlara ve çocuklara yönelik temel hizmetlerin topluluk düzeyinde entegrasyonuyla ve ulusal sağlık sistemlerinde kalıcı iyileşmeler sağlanmasıyla, her gün meydana gelen 26 binin üzerindeki 5-6 yaş çocuk ölümlerinin çoğu önlenebilir. UNİCEF’in yeni raporu, örneğin yalnızca anne sütüyle besleme, bağışıklama, haşereye karşı ilaçlanmış cibinlik kullanımı ve A vitamini takviyesi gibi, son yıllarda çocuk ölümlerinin azaltılmasına katkıda bulunmuş basit, maliyetine katlanılabilir ve yaşam kurtarma açısından etkili önlemlerin olumlu sonuçları hakkında bilgi vermektedir."

Raporda zatürree, ishal, sıtma, ileri derecede akut malnütrisyon ve HIV gibi hastalık ve sorunların yıkıcı etkilerinin hafifletilebilmesi açısından gerekli önlemler ve tedaviler ve bunlara erişilebilmesi için daha çok şey yapılması gerektiğini belirtiliyor.

Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Dr. Margaret Chan da şunları söylüyor:

"BM’nin çocuk sağlığı için koyduğu hedeflere ulaşmak istiyorsak, sağlık sektöründeki yatırımların artırılması belirleyici önem taşımaktadır. Bununla birlikte, sağlık sistemleri henüz zayıfken bile belirli ilerlemeler sağlanabilir. Birçok ülkede uygulanan yenilikçi programlar, her çocuğa bir seferde ve belirli müdahalelerden oluşan bir paketle ulaşılmasını öngören entegre yaklaşımların kısa sürede olumlu sonuçlar verebileceğini göstermektedir."

Dünya Bankası İnsani Gelişme Ağı Başkan Yardımcısı Joy Phumaphi "Çocuk yaşatmanın yalnızca insan hakları bakımından değil, kalkınma bakımından da bir zorunluluk olduğunu" vurgulayarak

"Çocukların ve annelerin sağlığına yapılacak yatırım, hem sağlam bir ekonomik karar, hem de bir ülkeyi daha iyi bir geleceğe taşımanın en emin yoludur" diyor.

(Daha fazla bilgi www.unicef.org/sowc08 sitesinden alınabilir)

Açım aç...

"SAYIN Başbakanım, açım aç... Biliyormusunuz ben açık; şu anda ekmek paramı kazanmak istiyorum. Çalışıp vergimi vemek istiyorum. Düzgün bir vatandaş olarak yaşamak istiyorum. Ama açım..."

(Hulki Cevizoğlu’nun programına CHP Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt adını vererek programa katılma olanağı bulabilen, eşi türbanlı Ahmet Keser)

İslami örtünme emri türbana dönüştürüldü

"TÜRBAN üniversitelerde serbest olmalı mı?
" tartışmasında aynı zamanda, "Acaba türban İslam’i bir kıyafet mi?" sorusunun cevabını da aramalıyız.

Gerçekten türban İslami bir kıyafet mi?

Bizce her türban şekli İslami değildir.

1- Örtünme, İslam’ın bir emridir. Allah’ın bir farzıdır. Ama İslam’ın ve İman’ın, ’vazgeçilmez şartı’ değildir.

2- Türban adı altında özellikle genç kızlarımızın dar ve vücut hatlarını belli eden kıyafetler bırakın İslam emrini, muhazakar yani töreye uygun kıyafetler bile değilidir...

Nedir İslami kıyafet?

Giyim-kuşamınla tahrik etmeyeceksin. Bakış ve sözlerle davetkar olmayacaksın. Yürürken, konuşurken cinsel tercih ve arzunu ortaya koymayacaksın.

Emir budur.

Peki türbanı giyen her insan bu katagoride mi?

Bin defa hayır.

Erdoğan türbanı, "simge olsa ne olacak?" sözleriyle belki de ilk defa yerine oturttu.

Zaten bu türban şekli rahibe kıyafetlerine benzemektedir. Turgut Özal ile İhsan Doğramacı’nın Halil Şıvgın ve Mehmet Keçeciler’in ortak icadıdır.

Bedeli de Bilkent arazileri, evleridir.

Bu kıyafet Devlet eski Bakanı Ahmet Karaevli’nin hanımefendisi, Nahide hanımın başörtü şeklidir.

O dönemde de Tayyip Erdoğan’ın mensubu olduğu Milli Görüş mensupları Turgut Özal’ı, ’İslam’ı sulandırmakla suçluyordu.’ RP ve Milli Gazete, Özal’a ateş püskürüyordu.

M.H.
Yazarın Tüm Yazıları