Savcılara görev

ANKARA'dan Av. Nurettin Kaptan, ‘‘Size önemli bir konudan söz edeceğim’’ diyerek anlatıyor:

‘‘Recep Tayyip Erdoğan ve Ali Müfit Gürtuna hakkında, soruşturma iznine gerek olmadığına ilişkin karar verdiğinde 7.11. gün ve 5922 sayılı itiraz dilekçesiyle Danıytay 2. Daire'ye başvurdum.

Tarih; 7.11.2001 idi.

Bu dilekçemi, 'rejimin sahibi vatandaş' kimliği ile vermiş ve itirazımı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun önceki gün açıklanan gerekçelerine dayandırmıştım.

Bu konuda kesin, nihai karar verilmesinin, usul ve yasalara aykırı olduğunu, izne zaten gerek bulunmadığını, Danıştay 2. Daire kararının yok hükmünde olduğunu, ortadan kaldırılması gerektiğini ileri sürdüm.

Danıştay 2. Daire Başkanı Sabri Coşkun, 12.11.2001 gün ve 2.D.1606 sayılı 'özel' kararıyla biraz tatlı sert, biraz da sitemkar şu yanıtı gönderdi:

'Danıştay görevinin ve yetkisinin ne olduğunun bilincindedir. Düşüncelerinizin önemli bir bölümü TBMM'yi ilgilendirir. Önerdiğiniz yöntemlerin memur yargılamasının Danıştay incelemesi aşamasında hukuken uygulama olanağı yoktur.'

İÇİŞLERİ BEKLETTİ

Benim vatandaş olarak bundan başka yapabileceğim bir şey yok. Kanadoğlu, yasaları uygulayan bir savcı olarak görevini yerine getirdi. Şimdi kurul Kanadoğlu'nun talebine uygun karar verecek ya da reddedecek.’’

Ne karar çıkabilir?

-
Umarım, yanlış Danıştay'dan döner. Çünkü Danıştay 2. Daire'nin, soruşturma izni vermediği suçlar çete kurma, ihale yolsuzluğu, zimmet, rüşvet gibi eylemleri kapsıyor. Kanadoğlu ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na da yazı gönderdiği için görev Ferzan Çitici'ye düşüyor. Hukuk devleti işliyorsa, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başsavcısı her şeyi 'iddianeme' gibi ortaya koyduğuna göre top artık İstanbul savcılarında.

‘‘Siyasi oyun’’ lafları arkasına sığınmaya kalkışan Tayyip Erdoğan'a söylenecek tek söz var:

‘‘Buyrun yargıya’’

Erdoğan
ve Gürtuna ile ilgili dosyaların yargıya geç gönderilerek zamanaşımına uğramasında İçişleri Bakanlığı'nın hiç ihmali yok mudur acaba?

Özel Vakıflar kamuyu yağmalıyor


İSTANBUL Bostancı'daki 170 dönüm üzerine kurulu PTT Hastanesi ballı yermiş.

1999 Temmuzu'nda ‘‘PTT hastanemizi peşkeş çektirmeyiz’’ diye seslenmiş sendika ve PTT çalışanları... O zaman seçime gidilirken, siyasi güçlerin burasını bazı özel üniversitelere 'tahsis' etmek istemesine karşı çıkmışlardı.

O zaman yazdık, çizdik; hastane kurtuldu.

Şimdi 'Zaman'dan öğreniyoruz ki; hastane yine yağmaya hazırlanıyor. Ulaştırma Bakanı Oktay Vural tarafından 2.10.2001'de görevden alınan PTT eski Genel Müdürü Dursun Dağaşan, hastanenin bakanlık tarafından kamuoyundan gizlenerek oldu bittiyle satılmak istendiğini ileri sürüyor. Vural ise tam tersine söz konusu hastanenin Dağaşan'ın mütevelli heyet başkanlığını yaptığı Posta Sağlık ve Eğitim Vakfı (PSEV) tarafından devralınmak istendiğini söylüyor.

İşin aslı şu; Demirel daha önce bu yerin Kadir Has veya Maltepe Üniversitelerine verilmesini düşünüyordu. Ancak eski Bakan Enis Öksüz bir vakıf kurarak yerin kaptırılmasını istemiyordu. Vakıf da bu nedenle kurulmuştu. Ancak şimdiki Bakan Vural ise, hastane yerini bu vakıftan kurtarıp, bu yere göz diken bazı üniversite ve vakıflara verilmesine yönelik hazırlık yapıyor.

Vakıflar'ın özel çıkarlara alet edilmemesi gerekiyor. Ama hangi iktidar gelirse gelsin; siyasetçisi de, bürokratı da devletin gayrimenkullerine 'sulanıyor'.

Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un kurduğu 'Türk Sağlık ve Eğitim Vakfı' (TÜRKSEV) Yalova Termal Tesisleri'ni böyle yutmadı mı? Ayrıca bu firmaların hologramları, Sağlık Liselerine başvuru kılavuz ve sınav ücretleri ile kamusal güç siyasi yatırıma dönüştürülüyor, kimse rahatsız olmuyor.

Türkiye sanki yağma Hasan'ın böreği...

İtalya aşağılıyor


İTALYANLAR iyice düşman oldular bize... İstanbul Başkonsolosluğu'na turistik vize için başvurdum. Numara verdiler; dedikleri gün gittiğimde 'çıkmadı' dediler. 'Ne zaman çıkar' dedim; 'Bekleyeceksiniz' dediler. Kendimi aşağılanmış saydım. Vize kuyruğundakiler bezdikleri için çıt çıkarmıyorlar. Bir vize için 18 gün beklenir mi?

Nedir bu İtalyanlar'dan çektiklerimiz; Apo'dan, Roma'dan...

M.E.-İSTANBUL

Tacı kim çaldı


DÖRT ay kadar önce Tekirdağ Müzesi'nden Trakya Odyris Kralı Kersepleptes'in paha biçilmez som altından meşe (kral) ve sarmaşık (rahip) dalından taçları ile üzerinde Afrodit ve Eros betimlemesi bulunan yüzükle süs boncukları çalınmıştı.

Bunlar Tekirdağ Müze Müdürü M. Akif Işın tarafından 1997'de Karaevli Köyü'ndeki tümülüste bulunmuştu.

Soygundan sonra müze bekçisi Behiç Özer ortadan kaybolmuştu. Ancak Tekirdağ Asayiş Şube ekipleri, iz sürerek sanığı İstanbul'da saklandığı evde yakalandı.

2341 yıllık taç ve yüzüğün bulunması sevinçle karşılandı.

4 kişinin yaptığı soygunun arkasında bekçi dahil 7 kişi bulunuyor.

Peki kim bunlar; yakında öğreneceğiz.

Torpilden ezildim


ANADOLU Üniversitesi Büro Yönetimi ve Sekreterlik bölümü mezunuyum. Bursa Belediyesi'nin BURULAŞ şirketine ‘bölüm sekreterliği’ işi için başvurdum. Aradıkları özellik Büro Yönetimi ve Sekreterlik MYO mezunu olunmasıydı. Gönderilen cevapta deneyim, eğitim, lisan, yaş veya iş pozisyonu uygunluğuna yeterli bulunmadığım yazıyordu. TV'de ‘‘10 bin kişi başvurdu, 4 bin kişiyi ilkokul mezunu olduğu için eledik’’ diyorlar. Boşuna mı bu eğitimi aldım?

Sınavdan geçirilmeden 'uygunsuz' kararı nasıl veriliyor? Başvurular neye göre değerlendiriliyor?

Torpilli insanların altında ezilmekten bıktım.

Deniz YILMAZ-BURSA


GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.’’

(Atasözü)

MESAJ


SSK prim borcu affı gündemde. Bundan önce çıkarılan prim affında; yalnızca işverenler düşünülüp, isteğe bağlı olarak prim ödeyenler af kapsamına dahil edilmediler. Dolayısıyla da yasadan istifade edemeyip mağdur oldular. Hiç olmazsa bu seferki tasarıya bizlerin de dahil edilebilmesi için ilgililere sesleniyoruz.Ali YILMAZ-İSTANBUL
Yazarın Tüm Yazıları