Paylaş
1952 doğumlu ve dört çocuklu Güneş, Cemil Çiçek gibi Yozgatlı... Yasa gereği bakanlıklarından ayrılan A. Aksu ile C. Çiçek, Yozgat'ın Sarıkaya ilçesinde tanışıyorlar ve siyasette kader birliği yapıyorlar. Çünkü o dönemde Çiçek ilçede avukatlık yaparken, Aksu da kaymakamlık görevinde bulunuyor. Aynı memleketin çocuğu olan yeni Bakan Güneş, çeşitli yerlerde kaymakamlık yaptıktan sonra bakanlıkta da bazı görevlerde bulunuyor. Personel Genel Müdürlüğü görevinde iken 28 Şubat sürecinde görevden alınıp merkeze kaydırılıyor. AKP geldikten sonra 1.12.2000'de Şırnak Valiliği'ne atanıyor. Cizre Devlet Hastanesi'nde diyaliz ünitesinin çalışmadığı gerekçesiyle başhekim Mehmet Fırat'ı azarlaması ve "Mahiyetimde çalışıp da yanlış yapanlara hesap sorarım" demesiyle gündeme düşüyor. 31.12.2005'te de Kayseri Valiliği'ne getiriliyor ve Gül'e pek yakın bir 'bürokrat' oluyor.
Ve 'Yozgatlılık' kendisine Bakanlık yolunu açıyor Güneş'e...
Kayseri'den bir okurumuzun sorusu güzel:
"Tarafsızlık adına 'şaşırtan' bir tasarruf değil mi?"
Erman Hoca, yemeği Frankfurt'ta yemek istiyor
MİLLİYET yazarı Hasan Cemal'le Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda girdiği iddiayı kazanan Hürriyet yazarı Erman Toroğlu "Bu yemeği Frankfurt'taki Schwarze Stern lokantasında yemek istiyorum" dedi.
"Hasan Cemal futbol da oynamış... Futbol oynamanın gözlemcilik anlamında büyük avantajları vardır. Benim gibi yıllarca 1. ligde oynarsanız bazı şeyleri çok net görürsünüz. Bunda benim Ankara'da yaşamamın büyük etkisi vardır. Altı yaşındayken babamla Kızılay'da ünlü 555K eylemini gördüm; itfaiyeden su yedim. İki ihtilal gördüm. İsmet Paşa ile çekilmiş 20'den fazla fotoğrafım vardır. Bir de ben uçakla gezmem, halkın içine girerim. Cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde enteresan şeyler olacak dedim, doğru çıktı. Tabii bunun bir sebebi vardı. Ankara, Ankara'dan başka, İstanbul'dan başka görülür. Hasan tatlı çocuk, futbola düşkün. Milli Takımımızın son maçlarını birçok spor yazarından daha çok takip etti. Ismarlayacağı yemeği de Frankfurt'ta yemek istiyorum."
Biliyor musunuz
- 12 Mayıs pazar günü Ankara'da Büyük Anatolia Oteli'nde yapılacağı açıklanan LDP Büyük Kongresi'nin son anda genel merkez binasına alınmasının dikkat çektiğini...
- LDP Genel Başkanı Cem Toker'in, AKP'nin bireysel siyasi hatalar sonucu fethedilme kararı almasından üzüldüklerini belirterek "serbest piyasa ekonomisini ve her çapta girişimciyi savunan tek partinin LDP olduğunu" ileri sürdüğünü...
- TAŞDELEN beldesine %65 ile seçilen Anavatan'lı belediye başkanı Hüseyin Avni Sipahi'nin, örgütten gelen "milletvekili ol" baskısı karşısında "Şimdilik gelecekte Ümraniye belediye başkanlığına hazırlanıyorum" dediğini...
- 4 yıl içinde 5 kez görevden alınan ve her seferinde yargı kararıyla geriye dönen Sultanahmet Camii imam hatibi Osman Nuri Bedir'in sol bir partiden aday olmak üzere görevinden istifa ettiğini...
- AKP İl Başkanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu ile birlikte il yönetiminden istifa eden 4 kadın aday arasında ismi dikkat çeken 'Harward'lı' Sunay Karamık Özbek'in, kendisi de aday olacağı belirtilen Cüneyt Zaptsu tarafından önerildiğini; AKP'nin Meclise 40 kadın aday taşıma amaçında olduğunu; adaylık teklif edilecekler arasına Leyla Alaton'un da isminin geçtiğini...
- İSTANBUL Küçükçekmece ve Büyükçekmece Kaymakamlarının AKP'den adaylığı soyunduklarını..
- SP'nin Türkiye ölçeğinde başörtülü 10 kadın aday göstermeye karar verdiğini; İstanbul İl Başkanı Osman Yumakoğulları'nın istifa ettiğini...
- YSK'nın, YP, MP ve Müdafai Hukuk Partisi'nin seçime katılamayacaklarına ilişkin kararına karşı yaptıkları itirazları reddettiğini...
- BAĞCILAR'da 4. dönem belediye başkanlığı sürdüren ve Erdoğan'dan 'kıdemli' sayılan Feyzullah Kıyıklık'ın İstanbul veya Çorum'dan; İstanbul Orman Bölge Müdürü Faruk Çebi'nin AKP İstanbul 3. bölgeden adaylığını açıkladığını...
- BATI Trakya Türk azınlığı davasının savunucularınan Hüsnü Serdarzade'nin vefat ettiğini..
Bir öneri
BİR grup okuyucumuz diyor ki:
CHP çatısı altında ortak liste ile DSP, SHP, ÖDP, İHP ve TKP Meclis'e girmelidir.
DSP'de 'birleşme' sanıcısı
CHP ile DSP'nin birleşme girişimleri beklendiği gibi kamuoyunda olumlu bir hava yarattı... Baykal'ın verdiği 'ödünle kapı açıldı; DSP'ye getirilen 'kapatılma' koşulundan vazgeçildi.
Ama esas olan iki partinin Parti Meclislerinden çıkacak karar.
DSP'de dün günboyu bunun sıkıntısını yaşadı. DSP, birlikteliğin öteki sol partilere de önerilmesini istiyor.
CHP'li vekiller ise yeni DP ve MHP'nin Meclise girmeleri karşısında şanslarının daha az olacağını düşünüyorlar.
Tedirginlik duyuyorlar.
Yönetim kademelerinde DSP'nin 62, CHP'nin de 80 üyesi bulunuyor.
Esas çözümsüzlük burada başlıyor.
Bu nedenle, birleşme ile kararlar partilerin yetkili kurullarından nasıl geçecek diye soruluyor.
DSP'liler "Baykal bize, Kemal Derviş ve İsmail Cem'e yaptığı gibi kandırıp sonra da kazık atabilir mi?" endişesini taşıyorlar ve diyorlar ki:
"Diğer partilerin ağırlıklı olduğu illere DSP'li adaylar verilirse, bir hakkaniyet olur mu? Bir eşitlik sağlanır mı?"
Gene de Baykal'ın, 'DSP operasyonu' CHP açısından büyük bir 'başarı' sayılabilir.
Kamuoyu bunu olumlu karşılayabilir.
Ancak madalyonun öbür yüzü de var.
DSP, baştan CHP'nin olumsuz tavrı üzerine Hikmet Çetin, Celal Doğan, Erol Çevikçe, Onur Kumbaracıbaşı ve Mustafa Sarıgül gibi isimlerle temas halindeydi.
Baykal'ın devreye gidip 'taviz' vermesiyle bu oluşum sekteye uğramış oldu.
Yine de Baykal ve Zeki Sezer'in mitinglerden sonra böyle bir girişime başlamaları olumlu sayılabilir.
DSP il başkanları dün Ankara'da bir araya geldi.
TAN'IN AÇIKLAMASI
Genel Sekreter Ahmet Tan, açıklamasında pek açık vermedi:
"İl Başkanlarını izlenimlerini aktardılar. Ama il başkanlarının karar alma sürecinde yerleri yok, bize hissiyatlarını anlattılar."
Acaba nasıl bir 'hissiyat' acaba?
Tan, milletvekilliği dağıtımında pazarlık var mı biçimindeki bir soruya şöyle yanıtladı:
"Kesinlikli pazarlık yok, süreç devam ediyor."
Bir partili bize "Mumcu-Ağar birleşmesinden önce Baykal bu işi daha önce, mitinglerden de önce gerçeklemeliydi" diyor.
SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, dünkü konuşmalarında "Esas yapılması gereken solda bir programla büyük gücü toplayabilmektir" diyor.
Eski Bayındırlık Bakanlarından Onur Kumbaracıbaşı ise, "Deniz Beyle bir birleşme olmaz" derken, 10 Aralık hareketinin sözcüsü Prof. Burhan Şenatalar "Güçlü bir birlikteliğin bir anlam taşıyacağını, dışlayıcı olunmaması gerektiğini söylüyor.
AKP 'sanık' bürokratlarını Meclis'e kaçırıyor
AKP kadrolaşma yok diyordu.
Takiyeciliği milletvekilliği adaylığıyla ortaya çıktı; hakkında 'suç' dosyası olan olanları TBMM'ye taşımaya çalışıyor.
'Dokunulmazlık' zırhına büründürüyor.
Kim bu isimler?
En başta laik Cumhuriyete karşı yazıları ve eylemleriyle dikkati çeken Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer...
Görevden aldıklarını yargı kararına karşın geri döndürmediğinden hakkında mahkumiyet kararı olan
Milli Eğitim Bakanı Müsteşarı Prof. Necat Birinci...
Tüpraş ihalesinde hisselerin Ofer'e satılması nedeniyle hakkında dava açılan Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci...
Bunlar gibi hakkında 'sakat durumları olan 'yandaş' bürokratlar 'koruma' alınmış olmuyor mu?
THY Samsun'u ihmal etmiş
"BEN sık sık Samsun'a gidip gelirim. Bu havaalanının teknik eksiklerini, personel yetersizliğini görünce üzülüyorum. THY'nin her istasyonunda standart olarak bulunması gereken hizmetler yok. On-line check-in, Bussines Class, bagajsız yolcu kontuarları ve bunun yanı sıra işlem yaptırmaya gelen diğer yolcular için olması gereken kontuarların Samsun'dan başka Kayseri ve Konya'da olmadığını görüyorum. Özel firmalar büyük gelişme gösterirken, THY nasıl geriletir? Koca Samsun'da bir uçak dolusu yolcuya bir iki personelle hizmet verilir mi? THY'den hiç kimse Samsun'a gidip bu sorunları görmüyor mu?"
Seçmenler 'dikkat'...
SEÇİM listeleri bu sabahtan itibaren askıya çıkarılıp, 21 Mayıs Pazartesi 17.00'de kadar kalacak.
Bu süreçte, 22 Temmuz tarihine kadar doğmuş olan gençler, seçmen kayıtlarını yaptırabilecek ve oylarını kullanabilecekler. Adres değiştirenler de bu süreçte nakil işlemi yaptırabilecek.
Yazlıklarında oy kullanmak amacıyla 'nakil' alacak olan seçmenlere önemli bir uyarı da şu:
'Geçici' nakil işlemi yaptıranlar, ellerindeki bu belgeleri ancak 9-21 Mayıs tarihleri arasında, yani yazlıklarının bulunduğu muhtarlıklara başvurup kayıt olabilecekler.
Yoksa bu belgeyi alıp 21 Mayıs'tan sonra karşı muhtarlığa götürüp kayıt olmak isterlerse 'geçmiş ola...'; oy kullanamayacaklar.
CHP-DSP'ye CDU-CSU örneği
ACABA CHP ve DSP Almanya'dakı CDU-CSU partileri gibi ortak çalışıp seçime gidemez m?
İki partinin birleşmesine bile gerek yok. Tek liste CHP-DSP olarak çıkarlar ve hiç bir kaybı da olmaz. Artık parti yönecilerinin kendi çıkarlarını bırakıp Türkiye'nin çıkarlarını düşünmeleri zamanı geldi de geçiyor bile. Bu genel seçimde de yapılabilir yörel seçimlerde de artık kişisel
kaprislerınızden vaz geçın Onur Öymen bir çok ülkede görev yaptı onun bu işleri bilmesi gerekir.
Her şey geç olmadan şunlara bir dur deyin.
Mahmut KOÇAK-ALMANYA
Sizce kime oy vermeliyim
HEMEN hergün Hürriyet'i ve siz dahil yazarları (İnternet'ten) okumadan rahat edemiyorum. Tabi diğer bazı gazete ve sitelere de göz atacak zaman bulabiliyorum. Yaşım 63 emekli eğitimciyim. Gündemi aralıksız takip ettiğim için de güncel ve politik olayları doğru okuyabildiğimi ve kendi çapımda iyi analiz edebildiğimi de sanıyorum.
Reformist ve küresel değişimlere uygun ekonomik politikaları fikren desteklediğimden geçen seçimde Özal'ın manevi mirası olmasınnın hatırına "kerhen" ANAP'a oy vermiştim. Gelecek seçimde ne yapacağımı ve fikrimi soranlara ne diyeceğimi düşünüyorum. Türkiye'de şeriat tehlikesi olduğu iddiasını çok abartılı hatta maksatlı buluyorum. Hergün toplumun içindeyim. Oldukça muhafazakar insanların bile böyle bir özlemi olduğuna tanık olmadım.
Öte yandan AKP'nin büyük hatalarına ek olarak CHP'nin kışkırtıcı politikalarının demokrasiyi zedelediği inancındayım. "Laiklik" kavramının tek başına sürekli öne çıkarılmasının -halkın algısı ile de örtüşmediği için- yarardan çok zarar getirdiği, bunun sonunda ise laikliğin önemli bir toplum kesimi için "din dışılık, "din karşıtlığı" şeklinde anlaşıldığını üzülerek görüyorum. Halbuki insanlar hem "laik" hem de dindar olabilmelidir diye düşünüyorum. Çünkü biz okullarda yıllar boyu laikliği "din işlerini devlet işlerine karıştırmama" diye özetlenecek ifadelerle anlattık. Özellikle CHP'nin katkısı ile bu gün geldiğimiz noktada başını şu ya da bu şekilde örten birinin ve onun eşinin kesinlikle laik rejimin karşısında ve büyük ihtimalle şeriat yanlısı olduğu kanaati topluma empoze edilmiş olmuyor mu?
AKP ekonomik çıkmazların ardından toplumun sarıldığı bir can simidi olmuştu. Bu konjonktürde çok daha iyisini yapabilecekken hataları nedeniyle bir yere kadar ekonomik istikrarı sağladı, AB kapısını araladı. Paradan altı sıfırın atılabileceğine kimse inanmıyor, kangrenleşen enflasyonun % 10'lar düzeyine inmesini kimse hayal edemiyordu. Bu gün beyaz eşya fiyatları iki yıl öncesine göre daha düşük seviyede. Şöyle ya da böyle ekonomide göreceli de olsa güven ortamı vardı, gerileme tehlikesi görülmüyordu.
Ya şimdi ne olacak? Meydanlarda haykırdığımız "laiklik ve demokrasi" sloganları nasıl karnımızı doyuracak? Siz de DSP-CHP birlikteliğinden çok fazla şey beklemiyor musunuz? CHP tek başına gelir veya bir koalisyon ortağı olursa hangi kadro ile hangi ekonomik reformları hayata geçirecek? İşsizlik nasıl azaltılacak? Sosyal güvenlik kara deliği daha da büyüyecek, 100 milyar Dolara dayanan ihracat duraklayacak mı? Yabancı sermaye geri mi gidecek, özelleştirme yerine kamulaştırma mı yapılacak?
NEDEN CHP'YE OY VERMEMELİYİM
Kıbrıs sorunu buz dolabına kaldırılıp AB projesi gördüğümüz hoş bir rüya olarak mı kalacak? Ya güneydoğu? Ayrışmaya giden süreç geri döndürülemez bir şekle mi bürünecek? Azınlıkları potansiyel düşman, AB'yi bizi bölmeye çalışan bir şer cephesi mi sayacaklar? Halbuki ben AB standartlarının önemli bir bölümünün çocuklarım ve torunlarım için güvence, Ortadoğululuk sallapatiliğinin, tembelliğinin, kafa yapısının sonu sayıyorum.
Neden CHP'ye oy vermeliyim diye düşünüyorum bu sorulardan sonra. Önümüzdeki kısa sürede bu soruların bir vehimden ibaret olduğuna beni kim inandıracak. Sayın Haluk Koç ve Kemal Anadol demeyeceksiniz her halde.
Bana göre ekonomimiz ne kadar güçlenir, toplumun refah düzeyi ne kadar yükselirse demokrasimiz de o derece gelişir, rejim asker vesayetine gerek kalmadan kendini tehlikelerden koruyabilir. Öyle ise ekonomiyi çağdaş bir anlayışla, keskin dönüşlerle sarsmadan yönetecek, piyasanın güvenini kazanıp insanların yüzünü güldürecek politikaları art arda uygulamaya koyacak bir kadroya benim oyum helaldir.
Ne yazık ki şu sırada böyle bir oluşumu ufukta göremiyorum. İşin en üzücü yanı da CHP’nin gerçek bir sosyal demokrat olmaktan uzaklaşıyor, giderek toplumun önemli bir kesimine yabancılaşarak 'devlet partisi' görüntüsünü içselleştiriyor olması. Sizce kime oy vermeliyim?
M.AKAY-İZMİR
Sol birlik üzerine...
YENİ bir seçim sürecine girilmesiyle, sağda ve solda siyasi birlikteliklerin oluşturulması çalışmalarına başlanıldı. Liberal sağda bu sağlandı. Solda ise bu konuda önemli mesafeler alındı. Bir aksilik olmazsa, sonuca ulaşılacak gibi... Son tahlilde aynı dili konuşanların, aynı şeyi düşünenlerin; ayrı siyasi kurumlar içinde olmasının da çok fazla anlamı yok zaten...
1980’den sonra solda yaşanan birleşme süreçlerini bilen bir kişi olarak, bu konuda geçmişte yaşanılanları ve bugünkü birleşme çabalarının önemine kısaca değinmek istiyorum. 1980’den sonra ilk birleşme SODEP’le HP arasında yaşandı, bu birleşmeden SHP meydana geldi. Ama bu birleşmeden, TBMM’de, iktidar olma anlamında, siyasi bir güç oluşmadı. Daha sonra SHP ile CHP birleşti, bu birleşmeden de umulan sol siyasi yarar elde edilemedi. 27 yıllık süreç içinde bu birleşmelerden yarar uman sol kitleler; hep hayal kırıklığı yaşadılar. 2007 genel seçimi öncesinde, sol kesim, ‘sol iktidar’ özlemi içinde ve bunun gerçekleşmesini arzuluyor. Matematikte 1+1 her zaman 2 eder. Bu değişmez. Ama siyasi birleşmelerde oy oranlarının toplamı her zaman sahip olunan oy oranlarının toplamını vermiyor veya daha büyük bir rakamı doğurmuyor. Bunu geçmişte iki sefer, iki sol partinin birleşmesinde tanık olduk. (Büyümenin esası; birleşmeyle birlikte kitlelere verilecek olan mesajların sosyolojik içeriklerinde ve içinde bulunulan toplumsal sürece uygun düşen politikaların savunulmasında yatıyor)
Ama bugün, CHP ile DSP arasındaki birleşmenin önceki birleşmelerden farklı bir sonuç doğuracağının somut belirtileri bulunmaktadır. Çünkü ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve toplumsal koşullar bunu gerekli ve zorunlu kılıyor. Daha önce de kitleler solda (ve sağda)birleşme istiyordu. Önceki istekler, kitlesel gösteri boyutunda seslendiril(e)mediği için bu istekler siyasi liderler tarafından pek fazla dikkate alınmıyordu. Şimdi ise ülkenin sahip olduğu belli hassasiyetler göz önüne alınarak ortaya konulan kitlesel boyuttaki bu istekler; solda (ve sağda) birleşmenin gerekliliğini ortaya koydu. CHP ile DSP arasında sağlanmak istenen birlikteliğin daha da güçlü olabilmesi için SHP-ÖDP ve İP’nin de bu birliktelik içinde yer alması mutlaka sağlanmalıdır. Gelinen bu noktada; sol birlikteliğe güç verecek olan her kişi ve kurumla işbirliğinden kaçınılmamalıdır. Bu seferki sol siyasi işbirliğinin, matematiksel olarak büyümeyi sağlayacağı, birleşmeden/işbirliğinden yarar umanları sevindireceği ümit ediliyor. Umutların ve özlemlerin, gerçeğe dönüşmesi dileğiyle…
Nevzat Çağlar TÜFEKÇİ
nevzatcaglartufekci@mynet.com
İSKİ'nin kuraklığa karşı İstanbul'da ne gibi önlemler almalı?
İSKİ'nin teknik kadrolarında uzun yıllar görev yaptım. Son olarak, İşletmeler Genel Müdür Yardımcısı iken, isteğimle emekli oldum. Bu yıllar zarfında, su yönetimi, barajlar ve arıtma tesisleri ile doğrudan ilgilendim. Bu konularda,yurtdışında da eğitim aldığımı belirtmeliyim.
Bütün bunları şunun için söylüyorum:
İstanbul'un bir damla suya ihtiyacı olacağı günler uzak değil! İSKİ'den gelen son bilgiler su rezervlerinin, daha mayıs ayı başında olmamıza rağmen %50 doluluğa indiğini göstermektedir. Bu son derece vahim bir durumdur.
İstanbul için, bugüne kadar olan tecrübelerimiz göstermiştir ki, mart ayı başı itibariyle kaynaklar mevsime dolu girdiğinde, normal şartlarda (İstanbul'un iklimsel şartlarında) mevcut su ile Eylül sonuna, Ekim sonuna kadar idare etmek kabil olabilir.
Kuraklık ve sıcak aylar buharlaşmaları da buna eklenirse olacakları düşünmek bile istemiyorum.
Terkos gölünün, Elmalı barajlarının ve bentlerin kuruduğu dönemleri bizzat yaşadım.
Bugün için Meteorolojik veriler, bu yılın kuraklığı ve bunların ışığında İSKİ kaynaklarının şu andaki durumları dikkate alınarak ileri doğru yapılacak projeksiyonda kötünün ötesinde günlerin bizleri beklediğini söylemek abartma olmaz.
İki üç ay evveline kadar 300 gün daha yetecek miktarda su bulunduğunu, görevden alınan Genel Müdür, her vesile ile rahatça söylüyordu. Gerçeğe uymayan bu beyanı, şimdilerde İSKİ'den yapılan son açıklamalar yalanlamaktadır. Zira, barajlardaki su seviyeleri, gerçek durumu ortaya koymaktadır.
O halde ne yapmak lazım? Ne gibi önlemler alınabilir ?
TEDBİRLER NE OLMALI
1- Orta ve uzun vadede; Melen çayı projesinin öncelikli ünitelerini, her türlü imkanı zorlayarak bir an evvel hayata geçirmek,
2- Kısa vadede; 'su ekonomisi' uygulamak.... Derhal bir su kesintisi programı yapılarak uygulamaya geçmek, vatandaşa gelinen bu noktada işin ciddiyetini radyo ve TV'lerle anlatmak (böyle bir dönemden geçerken İngiltere'de posta pullarının üzerine bile 'Save water' damgası vuruluyordu.)
3- Okullarda öğrencileri,bu konuda acilen eğitmek,ve onları su ekonomisinin gerekliliğine inandırmak
4- Bahçe sulama ve araba yıkamalarını yasaklamak
5- Özellikle okul ve hastahanelerde, tuvalet rezervuarlarının ve muslukların çoğu bozuk olduğu için sular boşa akar gider. (Yapılan araştırmalarda, İstanbul'da orta ölçekte bir tek okuldan bu yolla günde boşa giden su miktarı su miktarı 15 m3 civarındadır. Olay İstanbul çapında düşünüldüğünde ve hastaneler de gözönüne alındığında, gereksiz kayıpların ne büyük boyutlarda olduğu kolaylıkla anlaşılır. Okul ve hastane yöneticilerini bu durumdan sorumlu tutmak...
6- Tek sayaçla su kullanan aboneleri sayaçlarını mutlaka ayırmak: (Müşterek su, tüketiminde,("nasıl olsa herkes dilediği gibi su kullanıyor ben de kullanırım' zihniyetiyle su tüketiminin ayrık sisteme göre % 30 fazla olduğu saptanmıştır.)
7- Çok su tüketimini düşürmek için suyun m3 fiyatını arttırmak.... Bir tek abone için ayda 15 m3 kadar ucuz tarife uygulamak, fazlası için, ucuz tarifenin 3 ya da 4 katı bir bedel almak.
Elbette daha başka önlemler de düşünülebilir.
Sonuç... Geçmişte yaşananları iyi bilen ve bunların sıkıntı ve stresini çekmiş bir kişi olarak ve Büyükşehir Belediye Başkanını ve İSKİ yetkilerini, testi kırılmadan uyarmayı bir görev bildim.
Sevil ÇALIŞKAN
Paylaş