Paylaş
Söz konusu kavramlar uygar demokrasilerin yapıtaşları, onlarsız bir demokrasi tasavvuru söz konusu edilemez. Son dönem Türkiye’si, bu kavramların içi boşaltılarak ve iktidarın hedeflerine ulaşmak için kullanılmaları davalarına tanık oldu, bu davalar, hukukun üstünlüğü yerine dijital delillerin üstünlüğü ve gizli tanık tezgâhları üzerinden kurgulandı. Hukuk devleti tahrip edildi, sandık sonuçlarına yaslanarak demokratik toplum gerekleri hiçe sayıldı ve sonuç olarak, devlet erki yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının pençesine düştü.
Devlet zarar gördü, toplumsal barış hasara uğradı ve en büyük zararı da kurumsal olarak komuta kademesi ‘tırpanlanan’ TSK gördü... Türkiye olağanüstü bir karmaşa dönemine girmişken, TSK biz bu kavgada taraf değiliz mealindeki yayınladığı bildiri ile Türkiye gerçeklerinin ne kadar dışında olduğunu göstermiş oldu...
Türkiye’de artık kimse, kendi mensuplarına yapılan operasyonu (Başbakan’ın en yakın danışmanı, yargının TSK’ya operasyon yaptığını açıkladı), karargâhında tam siper izleyen komutanların ne düşündüğünü merak etmiyor. Bu toz duman içinde, sade suya tirit yazılı açıklama yapmak, rüzgâra karşı “teşaşür eylemek” gibi bir icraat, itibarı iyice zedeleme tehlikesi taşıyor, milletin gözbebeği olan bir kurumun bu kadar sahipsiz bir halde olması insanı üzüyor.
Türkkan’dan Bozdağ’a ‘hassas’ soru
MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, Başbakan Erdoğan’ın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan’ın “Ellerinde nur mu var, topuz mu?” yazısında, Gülen Cemaati’ne yüklenerek, orduya ‘kumpas’ kurulduğu iddiasını TBMM’ye taşıdı. Türk-kan, Adalet Bakanı Bozdağ’a bu iddiaya katılıp katılmadığını sordu ve “Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Askeri Casusluk gibi davalar ordunun içinin boşaltılması olarak yorumlanabilir mi? Bu davaların tekrar görülmesi gündemde midir?” dedi.
’Erbakan’ın yazısı’ mizansen...
NECMETTİN Erbakan’ın uzun yıllar basın danışmanlığını yapan, Milli Gazete’nin Ankara Temsilcisi Mustafa Yılmaz “Be hey dünkü çocuk!” başlıklı yazı üzerine aradı ve şunları söyledi:
“Bu yazı bize de geldi, görünce şaşırdık. Bütün arşivleri taradık. Biz de yakınındaki ‘abi’lerimize sorduk; hiçbiri böyle bir şeyi hatırlamadı. Böyle bir kitap ya da çalışma bulamadık. Ne yazık ki, internet yolu ile böyle tuzaklar kuruluyor.
Bu arada Erbakan Hocamızın geride bıraktığı notlardan oluşan ve kendi kaleminden davasını, ideallerini, mücadelesini bulacağınız ‘Davam’ isimli eseri gönderiyorum. ‘Davam’ Erbakan’ın kendi kaleminden mücadelesi, hedefleri, idealleri ve yaşadıklarını anlatıyor.”
Derin bir araştırma yapmadan bu yazıyı kullandığımız için biz de ‘yemiş’ olduk. Özür dileriz. Bu konuya eğilen birçok okurumuzdan Suphi Düşkün galiba en doğrusunu yazmış:
“Erbakan Hoca’nın kehaneti adlı yazı, internet ortamında eğlence amaçlı hazırlanmış bir mizasendir” dedi.
TÜVTÜRK’ten açıklama
TÜVTÜRK Araç Muayene İstasyonları şu açıklamayı yapıyor: “Son zamanlarda çağrı merkezimize gelen şikâyetlerde, araç sahiplerinin internetteki reklam ve tanıtıcı metinler ile bazı sitelere yönlendikleri ve bu siteler aracılığıyla aldıkları araç muayene randevularının karşılığında da ücret ödedikleri (15 TL gibi...) belirlenmiştir. Araç muayene randevuları www.tuvturk.com.tr internet sitemizden ve 0850-222 8888 numaralı çağrı merkezimizden bugüne kadar ücretsiz olarak verilmekte olup, bundan sonra ücretsiz olarak verilmeye devam edilecektir.
Bunun dışında hiçbir internet sitesi ile bağımız veya işbirliğimiz bulunmamaktadır. Araç sahiplerini bu internet siteleri ile ilgili uyarmak ve randevularını internet sitemiz ve çağrı merkezimizden ücretsiz alabileceklerini hatırlatmak isteriz.
Ankara, İstanbul’dan neden daha pahalı
İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi toplu taşıma araçlarında kullanılan kartlardan 7 TL alırken, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin aynı özellikteki kartı 40 TL gibi fahiş bir fiyattan satmasını kınıyor, bu konuya gerekli hassasiyeti göstermenizi rica ediyorum.
Yerel seçimlerin yaklaştığı bu dönemde, verilecek promosyon ve reklam giderleri bu kartlardan mı karşılanacaktır?
Adem KANDEMİR-ANKARA
Günün Sözü
“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer. Sular çekilince de karıncalar balıkları yer. Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir. Çünkü kimin kimi yiyeceğine “suyun akışı”
karar verir...”
(Afrika Atasözü)
AKP’li adaylar seçmenlerinden nasıl oy isteyecekler? Bu kez, Başbakan’a değil bana mı oy verin diyecekler? (N. KURT)
Park Otel’de bir kez daha yürütmeyi durdurma
PLANLAMA ve şehircilik esaslarını, tarihi dokuyu ve silueti yok sayacak şekilde 24 yıl önce yapımına başlanan ancak kentin siluetini bozacağı gerekçesi ile bugüne kadar alınan yargı kararları sonucu birçok kez inşaatı durdurulan Park Otel; 01.04.2011 tarihinde onaylanan planlar ile yeniden gündeme geldi.
TMMOB Şehir Plancıları Odası konuyu yeniden yargıya taşındı. Devam eden yargı sürecine rağmen inşaatı tamamlanan ve hukuksuzca hazır hale getirilen Park Otel davasında, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 27.06.2013 tarihinde aldığı yürütmeyi durdurma kararı 23.12.2013’de Oda’ya tebliğ edildi. Oda yaptığı açıklamada, ”TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi olarak kentimizde kamu adına yürüttüğümüz hukuk mücadelesini üzerimizdeki tüm baskılara rağmen sürdüreceğimizi, kent suçlarının takipçisi olmaya devam edeceğimizi bir kez daha hatırlatırız.”
AKP ve CHP ‘temiz’ aday arıyor?
YEREL yönetimler için açıklanan bazı adayların ‘tartışmalı veya şaibeli’ çıkması, AKP ve CHP’de titiz bir çalışmayı ‘temiz’ siyaset gerek olduğunu gösterdi.
Ankara ve İStanbul’da Büyükşehir adayları açıklandı. Sıra ilçe adaylıklarına geldi. Ancak hukuki ve ahlaki sonuç doğuracak bir çok adayın olması ve ciddi uyarıların ortaya çıkması dikkat çekti.
Partiler bunun üzerine yeniden bir ‘elemeye’ gidiyorlar. Aday açıklama süreçi bu nedenle geçikiyor.
İstanbul’da aday ‘seçimi’ çalımalarında kıran kırana bir yarış sürüyor. CHP’de İstanbul İl Başkanı Oğuz Kağan Salıcı ile Mustafa Sarıgül arasındaki aday tespitinde anlaşmazlık çıktığı ortaya çıktığı bildirildi. Sarıgül’ün Salıcı’ya “Çocuk” dediği kulisleri dalgalandırdı. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu’nun her ikisini de Ankara’ya çağırdı ve taraflar arasında bir uzlaşı noktası buldu.
Tekirdağ ve Edirne’de mevcut başkanlarla seçime gidilmesi durumunda ‘kayıp’ yaşanacağı belirtilirken, bu örgütlerden ‘önseçim’ çağrısı geliyor. Büyükçekmece, Ataşehir, Beşiktaş, Bakırköy’le ilgili sıkıntının yaşandığı öğrenildi. Zonguldak’ta, Haluk Koç bir adayda ısrar edince önseçim kararı alındı.
Çankaya’da da aynı durum yaşandı.
AKP’ye gelirsek... İstanbul Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu hizmeti olduğu kadar adaylığı parti içinde tartışılıyor. Develioğlu, Teşkilat Balşkanı Ekrem Erdem’e yakınlığı ile biliniyor. Hakkındaki ciddi iddialar öne çıkarılıyor. 18 uygulaması ile bir çok bölgenin yeşil alana dönüştürülmesi, parsel bazında imar artışları yapılması;
Sıtkı Eresin’e ait bu arsanın 18 uygulaması ile yok pahasına gittiği öne sürülüyor.
CHP, Beykoz’da ise adaylık karakola değil, mahkeme salonuna düştü. İlçe Başkanı olup önseçimde ilk sırayı alan ve 10 ilçe arasında adaylığı ilan edilen Hızır Yılmaz’ın eski İlçe Başkanı Nagahan Akan’a hakaretten maddi tazminata mahkum olduğu ortaya çıktı. Hızır Yılmaz’a tehditten ceza davası da açan Nagaha, CHP Genel Merkezine gitti. Bir oy farkla ilçe başkanlığını kaptırdığı Hızır Yılmaz’ı şikayet etti. İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin eşliğinde Anrkara’ya giden Akan;, Tamaylıgil, Oran ve Sarı’ya, ‘Kaba ve küfürbaz olup da kadınlara hakaret eden bir kişi bizi temsil edemez’ diye şikayetini yeniledi.
Cumhuriyet’in savcısı kimdir ve ne iş yapar
LOZAN’da doktora yaptıktan sonra Atatürk tarafından hukuk reformu yapmakla görevlendirilen Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, savcılar için ‘Cumhuriyet Savcısı’ unvanının isim babasıdır.
Ata’nın huzurunda ‘hukuk reformu’ için fikir fırtınası yapılırken, Bozkurt çok tepki alır ve sıkıştırılır;
“Neden sadece Savcılara Cumhuriyet Savcısı denilir?
Cumhuriyet Başbakanı,
Cumhuriyet Bakanı,
Cumhuriyet Müsteşarı,
Cumhuriyet Valisi,
Cumhuriyet Büyükelçisi olmuyor da,
Neden Cumhuriyet Savcısı?
Savcılara neden bu imtiyaz?
Atatürk, Bozkurt’a “Ne diyorsun?” diye sorar.
Bozkurt’un cevabı çok net olur;
“Çünkü öyle zaman olur ki, cumhuriyeti korumak için Başbakan’dan, Bakandan, Müsteşardan, Validen, Büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir. İşte o hesabı soracak olan Cumhuriyet Savcısı’dır.”
Atatürk, gülümseyerek hoşnut kaldığını belli eder ve “Devam et Bozkurt” der.
Cumhuriyet Savcısının bu Cumhuriyeti korumak ve kollamak yetkisi hukuk reformuna ve Atatürk’ün yorumuna kadar uzanır.
Bugün Cumhuriyet Savcısı üzerinde şimşekler çaktırılırken, şimdiye kadar olmayan şeyler olmaya başladı.
Cumhuriyetin Savcısının yazılı emrini dinlemeyen Adli Kolluk görevlileri soruşturma Devlet Büyüğünün(!) çocuğuna uzandığında operasyon yapmayarak ‘suç’ işlemişlerdir. Bu opersayonun sekteye uğramasına neden olanlardan kim hesap soracak tabi ki Cumhuriyet Savcıları... (Danıştay, Adli Kolluk yönetmeliğindeki değişikliklerin yürütmesini durdurdu)
Bu anının bir kez daha hatırlatılması gerekliydi.
Sağır kalplere, kör gözlere, aymaz beyinlere saygıyla duyurulur.
Mehmet GÜRER-ÇAYYOLU
Tantan: Savcıların önünü kesmeyin!
TÜRKİYE, ne olduğunu kimsenin bilmediği operasyonları konuşurken ilk kez gündeme ben getirdim: Türkiye’de üç algı oluştu. AKP devleti, Cemaat devleti, KCK devleti… Ve o günlerde bu açıklamalarımı görmek istemedi. Neden? Çünkü, ittifaklar, ilişkiler ve menfaat bozulmamalıydı! Bugünse savcılar ‘Paralel devletin adamı’ olarak itibarsızlaştırılıyor! Bu, cambaza bak denilerek, yolsuzluk ve rüşvet operasyonun önünü kesmektir.
İşte gerçekler:
Yıllarca hep ben söyledim: Kara para ekonomisi, kaçakçılık ekonomisi, terör ekonomisi, yolsuzluk ekonomisi, kumar ve fuhuş ekonomisiyle yönetiliyoruz.
Devletin temel altyapıları yeniden inşa edilmeli dedim anlamak istemediler. Her yerde anlattım, alt yapı ne demek? diye! Alt yapı, bütün kurumların yerli olması demektir. Kurumların yabancı istihbarat servislerinden bağımsız hareket etmesi demektir.
Halk Bankası gerçeği de alt yapının nasıl yerli olmadığının örneğidir. Uluslararası alanda iktidarı Halk Bankası üzerinden nasıl itibarsızlaştırdılar, gördünüz?
Ve hep söyledim: Bugün, PKK 100 milyar dolarlık servete ulaştı. Bölgede devlet yok ve halk korkudan, aynı zamanda organize suç örgütü olan terör örgütünün esiri.
Yukarıda saydıklarımıza bakın: Bugün her yerde bu cümleleri kuruyorlar. Herkes, ABD’yi yeniden keşfetti. Besleme aktörler, sözde aydınlar harekete geçti. Yine kirli bilgilerle halkı kandırmaya çalışıyorlar. Nasıl mı? Ortada bir yolsuzluk soruşturması yok mu? Var! Ortada Savcıların isyanı yok mu? Var! Ve o savcılar ‘Paralel devletin adamı’ olarak itibarsızlaştırılmıyor mu? Bu, cambaza bak denilerek, yolsuzluk ve rüşvet operasyonun önünü kesmektir.
Hep söylüyorum: Devlet tektir! Bin yıllık geleneğimize meydan okunmaktadır. İçişleri Bakanı olduğum dönemde namuslu ve vatansever arkadaşlarımla hep şunu söyledik: “Kişi ve kurumları soyanlar, er geç halka geri döneceklerdir, kaçışları yoktur. Bu pislikleri temizleme kararlılığındayız.”
NE YAPMALI?
Bundan sonrası için vatandaşın bu işe sahip çıkması gerekiyor. Bu işin sağlıklı bir şekilde, hukuk zemininde ve adli zeminde yürütülüp bu kirliliklerin ortaya çıkması bakımından; vatandaşın hangi siyasi görüşte olursa olsun o siyasi görüşteki kirlilikleri tasfiye etmesi için çalışma ve çaba içerisinde olması lazım. Çünkü Türk siyaseti, iktidarı ve muhalefeti ile bir kirlilik ve kimliksizlik içinde ve bu durum Türkiye’yi, Türk milletini boğuyor adeta. Kendi içinde ayrışmaya doğru sevk edilirken; özellikle Cumhuriyet’in kurucu felsefesi, bu ülkenin yönetimini halka ve gençliğe teslim ettiği anlayışı ortadan kalkmak üzere. Tamamen totaliter ve lidere tabi bir anlayışa doğru sürükleniyor Türkiye. Aslında kuruluş felsefesi, halkın özgürce idaresini kullanarak kendi kendini yönetmesidir. Bugün gelinen nokta şudur: Halkın özgürce iradesini kullanamadan, hangi ayrışma içerisindeyse o lidere tâbi olarak yaşamaya devam etmesi söz konusudur. Kendi iradesini liderlerine -tâbiyet anlamında- teslim etmesi olarak önümüze çıkıyor. İşte yüz yıl sonra gelinen nokta budur.”
Paylaş