‘BEN bir polisim; birkaç gün önce bir kapkaç olayında (Kadıköy’de) polisin vatandaşa olan tepkisini yazıyorsunuz. Vatandaş çok haklı ama bizim durumumuz niye gündeme gelmiyor?
İstanbul’da 25 bin polis var; bunların yeterli olup olmadığı dünüşülmüyor.
Aracı eski mi, değil mi, arızalı mı, değil mi? Benzini var mı, yok mu? Karakoldaki kadrolar yeterli mi, değil mi? Bilmiyorsunuz tabii... Herkes mali şube, narkotik, terör, asayiş, güvenlik ve trafik gibi şubelerde çalışmak istiyor. İmtiyazlı polis olmaması lazım. Torpilini bulan karakollardan kaçıyor. Vatandaş 155’i ararsa, karakola giderse tabii yetersiz personelle karşılaşmış oluyor.
Vatandaşın ilk başvurduğu yer karakoldur. Ne derler ‘karakol, mahallenin aynası’dır.
Polise yılda bir takım kumaş veriliyor; 50-60 milyonla kim elbise dikiyor? İki yılda bir parka ve ayakkabı olur mu? Dünyanın hangi ülkesinde polis copunu, kelepçesini ve bunların kılıflarını, armalarını kendi cebinden alıyor? Devlet bunları ödemez, ‘Git Mercan Yokuşu’nda satılıyor’ deniliyor bizlere...
Bir şey daha söyleyeyim; polis vatandaşın canını-malını korurken, 1 milyardan fazla tabanca parası ödediğini kim biliyor? Düşünün bizlerin çoğunun maaşı bu kadar; kira mı versin, çocuk mu okutsun?
Sosyal hayatı yoktur; Polisevi’ne çay içmeye gidemez, çünkü polisten başka herkes vardır. Tabii bunları polisler için söylüyorum. Hele çalışma saatlerimiz 12-12 (şube)/12-24 (karakol) AB yasaları geliyor ama Avrupa’daki meslekdaşlarımızın çalışma saatleri gündeme bile getirilmiyor. Lojmanlar da yetersizdir ama evi ve durumu iyi olanlar buralarda nasıl otururlar bilmeyiz.
Bize ‘ikinci bir emre kadar...’ dendi mi, biz biteriz. Eşinizi ve çocuklarınızı ne zaman göreceğiniz belli değildir.
Şimdi AB’ye uyum için çıkartılan CMUK var... 1 Nisandan itibaren tam uygulanacak. Siz o zaman polisin görün halini... Polisin eli kolu bağlı olacak artık. AB kriterlerine göre neredeyse polis suçlu; suçlu haklı olacak! Bu nedenle vatandaşımız hiç kızmasın, polis kamu adına görevini yapamayacak artık.
Size bir olay anlatayım:
Geçenlerde Kağıthane’de Atatürk İlköğretim Okulu’nun önündeki şüpheli araçta iki kişinin görülmesi üzerine durum polise bildirilmiş. Gelen ekip, çifti uygunsuz yakalıyor; kimlik kontrolu yapıyor. Ve sonuçta, nasıl bir ifade ve tutanak hazırlandıysa bir polis tutuklanıyor.’
Sorunlar uzayıp gidiyor; son sözü şöyle oluyor:
‘Müdür ve amirlerimiz bizlerin haklarını, sorunlarını niye anlatamıyorlar, savunamuyorlar!’
‘150 milyar ver CHP’ye aday ol’
ANTALYA, Kemer’de günlük yayınlanan ‘Kemer Gözcü’ Gazetesi geçen ekim ayında MHP Kemer İlçe Başkanı Mustafa Gül ile bir röportaj yapmış... Kemer’in sorunları ve siyasi çekişmeleriyle ilgili çarpıcı açıklamaların yer aldığı dört gün süren röportajın son gününde ‘Gül: CHP için yapılan pazarlığı açıkladı’ başlığı yer alıyor.
Gül’ün ailesi, Kemer’de daha önce CHP’de siyaset yapan tanınmış bir aile.
Yerel gazeteye yaptığı açıklamaları ilginç... Son CHP Kurultayı’na katılmadan yüksek oy alarak Parti Meclisi’ne giren sanatçı Şahnaz Çakıralp’in babası Avukat Mehmet Çakıralp’in yerel seçimler öncesinde kendisine gelerek şöyle dediğini ileri sürüyor:
‘150 milyar lira ver, ben Deniz Baykal ile görüşüp seni CHP’nin adayı yapayım. Ben bu memlekette Deniz Baykal’la 15-20 sene siyaset yaptım, bu işler benim için çocuk oyuncağı. Bir telefon açar gereğini söyler, hallederim.’
Gazetede yer alan anlatıma göre Gül, daha önce MHP’den adaylık sözü alıyor. Bu nedenle de Çakıralp’in teklifini ‘Biz sözümüzden dönmeyiz’ diyerek geri çeviriyor. Ve ‘Ben Çakıralp’e 1 milyar bile vermem. Baykal’ın bende telefonu var, gerekirse açar konuşurum’ diyor.
Gül, bütün bunlardan Baykal’ın haberi olup olmadığını bilmediğini de ekliyor. İddialara yer veren ‘Kemer Gözcü’nün Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yenigün, bu sözlere Çakıralp’ten bugüne kadar bir açıklama gelmediğini söylüyor. Yerel örgüt tarafından gazeteler, CHP Genel Merkezi’ne gönderilmiş; ancak bir araştırma ve soruşturma yapıldığı duyulmamış bugüne kadar... Bu arada Mehmet Çakıralp, 28 Mart’tan sonra da Kemer’de 15 günde bir ‘Demokrat’ adlı bir gazete çıkarıyormuş.
GÜNÜN SÖZÜ
‘(‘Türkiye Nereye Sürükleniyor? İkinci Sevr’e Hayır’ mitinglerine başlayacaklarını açıklarken..) AKP iktidarı döneminde bizi biz yapan, bizi güçlü yapan, milli, manevi ve ahlaki değerlerimizde, büyük erozyon ve tahribat başladı. Bu tahribat kadar tehlikeli olan husus, bu konuda toplumsal duyarlığın azalması ve tepkisizliktir. Milli Görüş olarak halkımızın ayağa kalkmasını ve hükümetin bu duyarsızlığına tepki gösterilmesi istiyoruz.’
(SP Genel Başkanı Recai Kutan)
Biliyor musunuz
ANKARA’da Enerji Bakanlığı’nda başlatılan 2. enerji operasyonu çerçevesinde gözaltına alınan işadamı İbrahim Selçuk’un; ANAP’lı Halil İbrahim Özsoy’un Sağlık Bakanı, Mehmet Demirel’in ANAP Ankara İl Başkanı olduğu dönemde 2. başkan olarak görev yaptığını, Ankara Sağlık Müdürlüğü’ndeki kimi ihalelerde yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarında adının geçtiğini, bu nedenle Sağlık Müdürü Eyüp Özeren’in görevden alınarak hakkında dava açıldığını; bunları yazan gazetecilerin Selçuk tarafından tehdit edildiğini...
TRT, Başbakan Erdoğan’ın Güney Asya ziyaretini ‘felaket bölgesine Başbakan düzeyinde ilk ziyaret’ olarak nitelerken, Kanada Başbakanı Paul Martin’in bölgeye giden ilk başbakan olduğunu, hatta 15 Ocak günü uçağının Esenboğa’da yakıt ikmali yapması sırasında Enerji Bakanı Hilmi Güler ile görüştüğünü...
MESAJ PANOSU
ULUS’taki TRT binasını iki ay öncesine kadar jandarma koruyordu; şimdi polis... Birkaç hafta bekleyen polis otosu sonra kayboldu. Jandarma zamanında binayı çevreleyen demir çitleri bir kamyon yıkmıştı. Aynı gün arabanın çıkartılıp çitlerin onarıldığına şahit oldum. Şimdi bir Peugeot benzer kazayla çitleri yıktı;ancak çitler hala yerde ve müdahale eden tek bir kişi yok.
Melda SERTOĞLU
İETT otobüslerinde Akbil karşılığı para alıyor artık; 100 bin lira da komisyon... Şoförler para alıp üstünü verirken vakit kaybediliyor. Duraklarda yolcu bekleniyor. Peki bu kadar vakit kaybedildiğine göre otobüslere tahsilat yapacak bir muavin niye konulmuyor?
Gülnur ÇELEBİ
SAĞLIK Bakanı Recep Akdağ, hastanelere gizli fahri müfettiş tayin edecekmiş. Eğer tutarlı bir iş yapmak istiyorsa gerçek müfettişlerin elini kolunu bağlamaktan vazgeçmelidir. Hangi hükümet gelirse gelsin devletin memuru olan müfettişin bağımsız olarak çalışmasını engelliyor. Raporlarını görmezden geliyor, gereğini yapmıyor. Sonra da kalkıp müfettişleri suçluyorlar. Ayıp ayıp!