Paylaş
Irak’ta Türkmenlerin yaşadığı Emirli’yi (Amerli), sözde, PKK’lı keskin nişancılar temizlemiş! Siyasi iktidar IŞİD’i terör örgütü olarak ilan etmeyince, PKK’nın itibarı tavan yaptı.
AKP iktidarının IŞİD’e lojistik destek yaptığı, artık dünyanın kabul ettiği temel gerçek haline geldi. Çünkü şimdiye kadar “Hayır böyle bir şey yok” diyen olmadı.
BM’ye üye hemen hemen tüm ülkeler, IŞİD’in terör örgütü olduğu konusunda birleştiler. Ama ne hikmetse, Davutoğlu ve Erdoğan hâlâ terör örgütü diyemedi.
PKK’nın Meclis’teki temsilcisi Selahattin Demirtaş ise; “Türkiye, PKK’ya silah yardımı yapmalı” dedi. Gerekçesi de, PKK’nın IŞİD ile savaşıyor olmasıdır.
Medya bölünmeden yana olunca, her geçen gün PKK itibar ve meşruiyet kazanıyor. Türkiye kendisini IŞİD’e karşı savunamıyor. PKK, Türkiye’yi savunuyor. Dolayısıyla, Türkiye PKK’ya silah versin.
Düşünebiliyor musunuz, Türk insanını getirdikleri yer, neresi oldu?
PKK’yı silahsızlandırmayacağız, silahlandıracağız.
Sen, IŞİD’e terör örgütü demezsen, Meclis’inden PKK ile “muhataplık yasası” çıkarırsan, PKK da kahraman olur. Bu ülke, bu iktidarı başında taşıyamaz. 49 insanımız hâlâ IŞİD’in elinde esirdir. Unutturmaya çalışıyorlar.
Davutoğlu, IŞİD canavarından söz etmiyor. Hatta muhalefet, bilhassa Kılıçdaroğlu, IŞİD canavarından söz etmiyor.
Ama Suriye’ye bu canavar saldırıp, Suriye’yi kan gölüne döndürdüğünde, kalkıp Esad’a katil diyebilmişti.
AÇILIM TÜRK İNSANINI ÇÜRÜTÜYOR
İktidarıyla muhalefetiyle birlikte ‘açılım sevdası’na düşünce, ister istemez PKK kahraman mertebesine yükseliyor.
Açılım Türkiye’yi Türk insanını çürütüyor. Kimliğini bulanıklaştırıyor. Ülkesinin ve kendisinin çıkarlarını göremez hale sokuyor.
PKK’ya silah bıraktırmak üzere çıkılan açılım sürecinde, şimdi PKK’yı nasıl silahlandıracağız aşamasına geldik.
Org. Necdet Özel “Bölünme kırmızı çizgimizdir” diyor. Diyor ama öyle bir yere doğru gidiyoruz ki, bölünmeyi ordunun da durduramayacağı bir yere...
Bu siyasi iktidar döneminde, devlet darmadağın edildi.
Kimin adliye memuru, kimin savcı, kimin hâkim olduğu belirsiz hale geldi.
Kurumlar yıkıldı, kişiler öne çıktı.
Öyle bir yere geldik ki, PKK, IŞİD ile savaşsın ve bizi bir beladan korusun!
Açılım sürecini destekleyenler, bölünmeyi meşrulaştırmaya çalışanlardır.
Açılım süreci sürdükçe, meşrulaşıyor, itibarı artıyor. Terör-devlet ilişkisinin ne olacağı bulanıklaşıyor.
Türkiye’nin bu hale gelmesinde, iktidar kadar açılımı destekleyen muhalefetinde vebali çoktur.
Keşke ülkenin hiç muhalefeti olmasaydı da, millet kendi başının çaresine baksaydı.
Açılım süreci bölünme sürecidir. Türk halkını kendi çıkarları için direnemez hale getirme operasyonudur. Dışarıdan (Irak’tan, Suriye’den) bir tehdit oluşuyor. Ülkenin güvenlik güçleri ortada yok. Ordu ne yapacağını bilmiyor. Türk halkı tehdide karşı uyarılmıyor. Bu durum sürdürülebilir bir durum değildir.
Bölünmeyi ve geriye kalan Türkiye’ye, Yeni Türkiye denilmesini içime sindiremiyorum.
Bülent ESİNOĞLU
‘Sivas’tan sonra bir tek ben varım’
Çat Belediye Başkanı da aday
ARİF Hikmet Kılıç, Erzurum’un Çat ilçesinin CHP’li belediye başkanı. Tanıdık bir isim; son yerel seçimlerde Şişli’deki otel, turizm ve inşaat işlerini kardeşlerine bırakıp “Çat’ı Şişli’ye çevireceğim” sloganıyla, ’şıh’ diye tanınan AKP adayının 2660 oyuna karşılık 2983 oyla başkan olunca Erzurumluları şaşırtmış Kılıç... Çatlı işadamlarıyla bir araya gelip Çat’a ‘başkan’ ararken, kendisini bir anda belediye başkanlığında bulmuş...
Erzurum’un CHP’li tek belediye başkanı sayılıyor. 1950’lerden beri CHP’nin kazandığı ilk belediye de Çat’mış... Peki “Neden” bu telefon? “Ben PM’ye adayım...” dedi, biz de dinledik kendisini:
“CHP’de Sivas’tan öte benden başka kimse yok. Adaylık için altı ay önce geldim. Çat’ta bugüne kadar hiçbir değil başkan meclis üyemiz bile yok. CHP’li muhtar bile yok...”
Peki, altı aydır belediye başkanısın?...
Yaptıklarım ayrı, ama üzüldüğüm bir taraf var. Bugüne kadar hiçbir partilimiz beni aramadı, “Nasılsın, orada neler yapıyorsun ya da sana yardımımız olabilir mi?” diye soran olmadı. Ne bir parti yöneticisi ne de bir milletvekili gördüm buralarda... Güneydoğu’da, Doğu’da yokuz. Onların sesini duyuracak bir politikacımız da yok. 20 bin nüfuslu ilçemizde sesimizi çıkarıyoruz artık. Adaylık için çalıştım, inandım. Oralarda ismimize olan güvenden dolayı başarılı olduk. Maaş almam, yoksullara burs veririm. Parti büyüklerimizden kimseyi tanımazdım. Bizim desteğimiz gariban halk... Bu nedenle CHP bayrağını çekmek üzere PM’ye aday olmaya karar verdim. Buralardaki partimizle ilgili başıboşluğu, uyuşukluğu kaldırmak istiyorum.
PROF. KAMİL OKYAY SINDIR
(Bu arada İzmir’den bir gazeteci dostumuz dedi ki; “Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır’ı, Genel Merkez’in dikkatine sunarım. Donanımlı bir adamdır; tarım ve çevre konusunda duyarlılığını Genel Merkez’e hatırlatırım; onu yeniden aday yaptırmayan Aziz Kocaoğlu’dur. Hem Bornova’ya hem İzmir’e yazık etmiştir. Genel Merkez kadir kıymet bilmelidir. Bir bilimadamı olarak orada bulunmalıdır.”)
GÜNÜN SÖZÜ
“DAVUTOĞLU’nun kullandığı “restorasyon” kelimesi, ülkede yaşanmakta olan yıkımın kararlılıkla sürdürüleceğinin ilanıdır. Önümüzdeki günlerde ülkenin karşı karşıya kalacağı yıkımın adıdır. Restorasyon demek, Fransız Devrimi’nin insanlık için büyük kazanımlarını yok etmek demektir. Restorasyon demek gerileme demektir, karşı devrim demektir. Restorasyon demek ‘özgür olmaktan’, ‘köle olmaya’ dönmek demektir. Restorasyon demek ‘Ben hiçbir şeyi değiştirmeyeceğim’ demektir. Ve sözde Başbakan Davutoğlu, hamisinin kopyasıdır.”
CHP Genel Başkan
Yardımcısı Veli Ağbaba
CHP ve melezleşme…
CHP, tarihi itibariyle kurucu parti sıfatını taşıyor, milli mücadeleyi örgütlemiş, işgal altındaki toprakların istiklalini kurtarmak için milli müdafa hareketi olarak başlamış ve zaman içinde siyasi bir fırkaya dönüşmüş, II. Dünya Savaşı’nın harbinin sonuna kadar da tek parti olarak ülkeyi yönetmiş bir siyasi geleneğe yaslanıyor… Modern Türkiye’nin kurucu ve hedeflediği değerleri altı ok olarak simgeleştirmiş ve dönemsel gel-gitlere rağmen umdelerini muhafaza etmeye çalışmış bir parti… Bilimsel gelişme ve bireysel akıl rehberliğinde kamusal ve toplumsal hayatın düzenlenmesini politikalarının temeli yapmış… Dinin toplumsal ve kamusal hayatı düzenlemesini öngören siyasal hareketlerin yapay muhalefeti ile, ‘dini hassasiyetin’ eksik olduğu ithamlarına muhatap olmuş ve samimi dindarlar tarafından bu bakımdan rezervde tutulmuş... Merkez sağ ve daha sağında yer tutan partilerin din üzerinden istismar politikalarına rağmen inanmış bir seçmen tabanında konsolide olmuştur… Yakın geçmişte, seçim endişeleri ile iki kritik açılım ile pozisyon değiştirmeyi denemiştir. Birincisi, 12 Eylül yasaklı dönemin sonunda, geçiş sürecinde, Kürt siyasi hareketini kendi listesinden parlamentoya taşıma riskini üzerine almış ve yemin töreninde, Kürtçü siyasilerin ihanetine uğramıştır... Bugün açılım adı altında, ‘terör’ ile yapılan müzakerelerden seneler önce,CHP geleneği, doğrudan parlamento yolunu açacak bir açılıma cesaret edebilmiştir. İkinci açılım ise yakın zamanlarda, önce çarşaf daha sonra da "türban" üzerinden, anayasanın laiklik ilkesi bakımından tartışmalı simgeler ve zihniyetler üzerinden, mütedeyyin muhafazakarlara yakınlaşma çabasına girmiştir. Kürtçü siyasetin, terörü bir kaldıraç olarak kullanma tehdidi altında, bağımsızlığını kaybetmiş olması ve dindar kesimlere daha kolay nüfuz edebilen AKP gerçeği karşısında, her iki açılım da beklenen sayısal desteği getirmemiştir. Son cumhurbaşkanlığı seçiminde, bu defa, enternasyonal bir ‘İslamcı’ profil üzerinden aday denemesi yapılmış ve yine umulan netice alınamamıştır.
Sonuç olarak, CHP, kendi geleneği dışındaki açılımları denemiş ve siyasal bakımdan, "melezleşme" dışında bir kazanım edinememiştir..
CHP'nin karşısındaki temel sorun şudur, kendi geleneğine sahip bir parti olarak, çekirdek seçmenini tahkim ederek, doğru siyasetleri takip mi edecektir, yoksa, dönemsel açılımlarla, konjonktüre yenilip, giderek CHP melezleşen bir parti olarak tarih sahnesinden çekilecek midir? Örgütlü siyaset, sadece şimdiki zaman dilimi ile ilgili bir kategori değildir.
S.Ö.
CHP Gençlik Kolları’nın açıklaması
‘Hedefler Beyannamesi’
1- Partimiz bu yeni dönemde toplumun dinamiklerini iyi okumalı, halk hareketlerinin siyasi önderliğini yapabilecek ortak bir hayali ortaya koymalıdır. Sınıfsal içeriği emek hareketlerine yatkın olan Cumhuriyetçi anlayışı topluma anlatmalı ve 2015 Genel Seçimlerindeki iktidara bu yoldan ulaşılmalıdır.
2- Temel hak ve özgürlükler geliştirilerek özgürlükçü bir Anayasa çalışması başlatılmalıdır. Siyasi Partiler Yasası düzenlenerek sembolik bir seçim barajı getirilecek çalışmalar ön plana çıkmalıdır. Bu yolla ezilen tüm kimlik ve sınıfların temsilcileri meclise taşınarak eşit temsil hakkı sağlanmalıdır .3.Yine ezilen tüm kimliklerin üzerindeki kısıtlamaları kaldırmak temel hak ve özgürlüklerin bir gereğidir. Hangi din, mezhep, dil ve etnik kökenden olursa olsun tüm yurttaşların sadece anayasa üzerinde “eşit haklara” sahip insanlar olarak değil toplum içinde de bu güvence ve huzur içinde yaşamaları sağlanmalıdır. Partimiz bunun öncülüğüne daha kararlı bir politikayla devam etmelidir.
4- Barış süreci ne Kürt Hareketi olarak kendisini tanımlayan siyasi yapıların tekelindedir, ne de gerici AKP faşizminin. Feodalizmden beslenen ve gerici unsurları içinde barındıran bu hareketler Kürt halkının yıllardır süren mücadelesini etnisite ve din kavramları arasına sıkıştırmış, Kürt halkı üzerinden kendilerine siyasi rant sağlama derdine düşmüşlerdir. Kürt sorunu ne feodal gericilikle ne de sınıflar arası barışla çözülebilir. Kürt sorunu, sınıfsal mücadelenin geliştirilmesi ve kültürel farklılıkların korunması ve geliştirilmesiyle çözülebilir.
5-Türkiye’nin dış dünyada onurunu zedeleyen tutumlara karşı keskin ve net bir anlayışla aynı kararlılıkla cevap verilmeli ve milli mücadeledeki ruh yeniden canlandırılmalıdır. Türkiye’nin üye olduğu kuruluşlarla olan ilişkisi yurttaşının onurunu koruyacak bir tutumda yürütecek politikalar devam etmelidir.
6-Türkiye gerici krallıklar ve emperyal güçlerle ittifak yerine mazlum halkların yanında olmalı ve bu halklara saldıran 21. yy.’dan nasiplenmemiş; insanlık yoksunu çetelere verdiği desteğini geri çekmelidir. Bu noktoda partimizin izlediği politika daha ön plana çıkmalıdır.
7- Kürecik üssü kapatılmalı ülkemizin NATO üyeliği tartışmaya açılmalıdır. Dış politikada ülke menfaatleri gözetilerek bu politikaları ikame edecek politikalar geliştirilmelidir.
8-Filistin mücadelesi sol bir mücadele olarak doğmuş ve Türkiye toplumunda destek bulmuştur. Ancak Amerika’nın bölgede uyguladığı Siyasal İslam Politikaları Filistin iç barışını tehdit etmiş, Filistin halkını ikiye bölmüştür. Aynı Siyasal İslam bugün Ortadoğu coğrafyasını kana bulamaktadır. Bu görüş ve düşünceler doğrultusunda daha net kavramlar ortaya konulmalıdır.
9- ”Bütün ümidim gençliktedir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” söylemini tam anlamıyla hayata geçirecek politikalar uygulanmalıdır.
10- Sınıflar arası barışı tamamen içselleştiren ve adil bölüşümden yana olmayan bir anlayış bizi yalnızca liberalizm prizmasına götürecektir. Ezilen emekçi sınıfını göz ardı eden bu vahşi tüketim çağının sonunun yaklaştığı açıktır. Soma,
Yatağan, Greif, Şişecam gibi direnişler gençliğin hiç aldanmadığının ve tarihsel haklılığının ortada olduğunun göstergesidir.
11-.Kamu kaynakları ve harcamalarını disiplin altına alacak sistem önerileri geliştirilmelidir. Sanayileşme, kalkınma politikasının esasını oluştururken, farklı bölgelere dengeli biçimde yaygınlaştırılacak ve çağdaş sanayi toplumuna geçiş bu şekilde sağlanacaktır.
12- Öncelikle Doğu ve Güneydoğu olmak üzere ülkenin yetersiz kalmış bölgelerine milli kalkınma planları ve toplumsal geliştirme projelerinin uygulanmasına dair politikalara öncelik verilmelidir.
13-Gelir dağılımında adaletsizlikleri giderici bir maliye politikası geliştirilmelidir. Maliye politikası araçlarından olan vergilemede az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınması noktasında kararlı bir tutum sergilenmelidir.
14- Eğitim sistemi gençlerin yetenek ve yönelimlerine göre yeniden yorumlanmalı, gençleri yarış atı gibi gören rekabetçi anlayış son bulmalıdır. İstihdamın sağlanmasında öncelikli olarak, mesleki eğitime önem verilerek ara eleman ihtiyacını karşılayacak politikalara öncelik verilmelidir.
15-Çiftçiyi, borçlandırarak üretimden uzaklaştıran tarım anlayışı son bulmalı. Tarım kooperatifleri canlandırılmalı, işlevsel hale getirilmelidir. Yerinde üretim ve tarımsal sanayi desteklenerek çiftçinin emeğinin karşılığını alması noktasında hükümete karşı olan sert tutum devam etmelidir.
16-Ülkemizde emeğin değeri kutsanmalı, eşit yurttaşlık anlayışı üzerinde durulmalı, sosyal devlet düzeni yeniden kurulmalıdır. Parası olmayanın okuyamadığı ya da hastane kapısından dönmediği eşitlikçi ve refahı paylaşan bir toplum tahayyülü hayata geçirecek somut önerilerimiz ön plana çıkarılmalıdır.
17-Toplumun temel ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılandığı ve yurttaşların temel ihtiyaçların piyasa gibi kazanç hırsına terk edilmemiş bir sistem yine hep birlikte yaratılmalıdır.
18-Geçmişte kırdan kente göç etmiş yurttaşlarımızı kentsel dönüşüm belasından kurtararak yerinde dönüşüm uygulamasını hayata geçirmeli, kültürel doku korunarak ve halkımızı kan emici konut idarelerinin eline düşmekten kurtarmalıyız.
19-Nüfusun yarısının 30 yaş altı gençlerin oluşturduğu Türkiye’de gençler özgürce örgütlenebilmeli ve karar alma süreçlerine doğrudan katılabilecek politikalar geliştirilmelidir. Gençlerin kapasitesini geliştirecek programlar desteklenmeli, genç kadın ve engelli gençlerin ihtiyaçları dikkate alınarak Türkiye’de eğitimden sağlığa, spordan sanata, “Bütüncül Gençlik Politika” önerisi oluşturulmalıdır.
20-Tüzüğümüzde yer alan ‘Gençlik Kotası’ ibaresi önümüzdeki dönem yapılacak tüzük çalışmasında ‘Gençlik Kolları kotası’ olarak değiştirilmelidir. Gençlik örgütümüzdeki örgüt emekçisi arkadaşlarımız desteklenmelidir.
21-Türkiye’deki gençlik örgütlenmelerinin önündeki en büyük engel ne yazık ki Siyasi Partiler Yasasıdır. Siyasi partiler yasasının değişmesi gerekliği üst kurullarımız tarafından öncelikle bu noktadan doğru eleştirilmelidir.
22-Yüksek öğrenim gören gençlerin barınma, burs ve istihdam gibi ihtiyaçlarına yönelik politikalar oluşturulmalıdır.
23-Halkı doğrudan etkileyen HES, maden, nükleer santral gibi konular bölge halkının refanrandumuna sunulmalıdır. Buna karşın alternatif enerji kaynakları desteklenerek geliştirmeye yönelik politikalar oluşturulmalıdır.
24-Tüzüğümüzün öngördüğü Gençlik ve Kadın Örgütlerine verilmesi gereken %10’luk bütçe artırılmalıdır. Tüm üst kurullar tarafından Gençlerin ve Kadınların reel bütçeleri onaylanmalıdır.
25-Parti içi işleyiş mekanizmalarımızda ön seçim yöntemi partimizin tüm adaylıklarında başat yöntem olmalıdır.
26-Partimizin tüm yönetim kademeleri Türkiye’nin yaş ortalamasına çekilmelidir.
İrfan İnanç YILDIZ- CHP Gençlik Kolları Başkanı
Paylaş