Paylaş
Soral, kitabında PKK Lideri Abdullah Öcalan ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hangi zeminde buluştuğunu ve Türkiye’ye dayatılan ‘Kürdistan’ kartının şifrelerini gözler önüne seriyor.
Bölünmenin eşiğinde bir ülke Türkiye. Emperyalist merkezlerin ve onların işbirlikçilerinin büyük rüyası ‘Kürdistan’! Sevr’den bu yana bitmek bilmeyen bir oyun...
Cumhuriyet’in kuruluşundan beri Kürt milliyetçiliği adeta bir isyan enstrümanı oldu. İsyan çıkaranların tamamı, Şeyh Said, Seyid Rıza hep feodal düzen içinde toprak ağalığını, şeyhliği ve mollalığı kullanarak o bölgede hükümdarlık kurdular.
Cumhuriyet ve bütün devrimler, toprak reformu girişimleri bu ağaları, beyleri, şeyhleri tarih boyunca rahatsız etti. Ellerindeki hükümdarlığı kaybedecekleri için sürekli kanlı isyanlar çıkarttılar ve çıkarmaya devam ediyorlar. “Şayet davamızda başarıya ulaşırsak, ABD’nin 51. eyaleti olmaya hazırım” diyen Mesut Barzani’nin babası Mustafa Barzani, sonra PKK hepsinde düzenek aynı...
Bölünmeye giden yolun kilometre taşları...
Dış güçler her dönemde olduğu gibi bugün de etnik milliyetçileri kullanıyor.
Ekonomist Bartu Soral, Türkiye’nin kıstırılmak istendiği “kapanı” yazdı. Bölünmeye doğru adım adım giden yolun kilometre taşlarını ve pek çok sorunun yanıtını belgeleriyle gözler önüne seriyor Soral... Sözde demokrasi, özgürlük, insan hakları savunucusu görünümündeki TESEV, Soros, Sezgin Tanrıkulu, Osman Kavala ve Etyen Mahçupyan’ın açılım sürecinde oynadığı rolleri bütün çıplaklığıyla anlatıyor.
Ve AKP’nin BM’den aldığı 37 milyon dolarlık Birleşmiş Milletler Fonu’nu ‘Kürt açılımı’ için kullanma noktasına getiren olaylar silsilesini tüm ayrıntılarıyla sunuyor.
“Tarihteki Kürt milliyetçiliği isyanlarını nasıl okumalı? ABD ‘Kürdistan kurarken, bir yandan PKK’yı mı destekledi? Genelkurmay raporları, Uğur Mumcu ve Eşref Bitlis suikastları neyi işaret ediyor.”
(www.bartusoral.com.tr)
Saldırganı içeriye hangi AKP’li soktu
BİR kadın okur diyor ki:
“Ben Kılıçdaroğlu’na saldırı yapılmadan biraz önce bir milletvekili ile görüşmek üzere yeni odalarının bulunduğu binaya gitmek istedim. Adımı yazdıramadım; sistem bir hatadan dolayı girmedi. Güvenlik görevlisi, milletvekilinin sekreterini aradı ve “Birisi gelsin misafirinizi alsın” dedi. Milletvekiline haber verdiler, o da sekreterini gönderdi, kapıdan beni teslim aldı... Yani orada kimse elini kolunu sallayarak istediği yere gidemiyor. Daha önce de Meclis’e gittim, bu işler çok sıkı... Kılıçdaroğlu’na saldıran kişi de öyle elini kolunu sallayarak girmemiştir oraya, mutlaka birisi yardım etmiştir. Bu milletvekili de olur. AKP üyesi olduğu açıklandığına göre kendisini hangi milletvekili içeri sokmuştur. AKP bu sorunun yanıtını nasıl verecektir?”
Cumhurbaşkanlığı seçimi ve ramazan
Tatil yörelerinde oy kullanılamaz mı
AĞUSTOSTA cumhurbaşkanlığı seçimleri olacak. 28 Haziran’da başlayacak Ramazanın temmuz ayına denk geldiğini düşünür iseniz, ağustos ayında insanlar büyük bir çoğunlukla ya memleketlerinde veya tatillerini geçirmek isteyecekleri farklı yerlerde olacaklar.
Bu durum, katılımı şimdiden etkileyecek en ciddi faktörler arasında yer alıyor. Çift basamaklı bir seçim için kaç kişi tatilde bulunduğu yerden üstelik iki defa, oy kullanacağı fertleri yanına alıp, seçime katılması gereken merkeze oy kullanmaya gidebilir.
Diğer olumsuzlukların yanı sıra, böyle bir gayretin seçimde oy kullanmak isteyen katılımcılar üzerinde oluşturacağı ciddi bir maliyet boyutunu göz ardı edemeyiz.
Bu bir mahalli seçim değil, genel seçim ise hiç değil... Acaba yetkililer seçmen kartına sahip kişilerin ilan edilen tarihlerde bulunacakları yerde oy kullanabilmeleri için gerekli koşulları oluşturamaz mı?
Levent MAZLUMOĞLU
Eyüp’ün hakkını yemeyin
“BEN bir dönemin, AP-Demirel döneminin İstanbul’daki ünlü ismi ‘Ciğerci Osman’ın yeğeni Ferzan Özer’im. CHP Eyüp belediye başkan adayıydım. İlk günden itibaren Eyüp’te soluksuz bir çalışma içine girdim. Az bir fark ile Eyüp belediye başkanlığını maalesef kaybettim. AKP’nin kazandığı 25 belediye arasında % 40 geçen iki ilçe vardır; Eyüp ve Üsküdar. AKP’nin kalesi gibi görünen Eyüp’te 90 bin üstünde oy aldım. Hatta iptal edilen oylarımız da kuvvetli olduğumuz mahallelerdendir. 2009 senesi yerel seçimde % 32.31 alan CHP, 2014 yerel seçimlerinde % 40’ın üstüne çıkarak tarihinde en yüksek oyu almıştır. Böyle olmasına rağmen bu konu hakkında köşenizde yazmamanız beni üzdü. Umarım bu seçim sonuçlarını değerlendirirsiniz.”
PANO
CUMHURBAŞKANI adayımız... DP kurucusu, Meclis Başkanı Refik Koraltan’ın yeğeni, Sanayi Bakanı Nuri Bayar’ın oğlu, İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Kemal Aygün’ün torunu, diplomat, eski Washington Büyükelçiliği Müsteşarı eski DYP-DP’li Mehmet Ali Bayar, muhalefetin ortak adayı
olarak çıkarılmalıdır.
NecmettinDÖNMEZ-İnşaat Müh. BAKIRKÖY
(DÜNKÜ Baykal ve Köşk yazısı üzerine) BAŞBAKAN asla eski borcunu unutmaz ve “Gel Baykal sen cumhurbaşkanı ol!” der. Allah aşkına iyi misiniz? Şaka mı yapıyorsunuz? Hiç anlamadım.
Mustafa AKAR
Devlet yönetimi dine-örfe değil, hukuk kurallarına bağlıdır
DEMOKRASİNİN, çağdaşlığın, insan haklarının ve özellikle kadın haklarının güvencesi olan laiklik ilkesinin Anayasa’da ilk adımı 10 Nisan 1928 tarihinde atılmış, 1924 Anayasasında yapılan değişiklikle “Türk Devleti’nin Dini, Din-i İslamıdır” (md. 2) kuralı ile milletvekili yemininden “Vallahi” (md. 16, 38) sözcüğü ve “Ahkam-ı Şer’iyenin Tenfizi” (md. 26) kuralı Anayasadan çıkarılmıştır. Atatürkçü düşünce sisteminde laiklik, yalnızca din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını öngören bir ilke değil, aynı zamanda dünya sorunlarına akılcı ve bilimsel bakış açısı getiren, hukuk kurallarının temel alındığı bir yaşam biçimidir.
Laiklik, demokrasinin temelidir. Demokratik, laik bir hukuk devleti de kadın haklarının güvencesidir.
Bu nedenle, 30 Mart’ta yapılan yerel seçim sonucunda Bingöl’de yeni göreve gelen AKP’li Belediye Başkanının yaptığı ilk toplantıda “Belediye başkan yardımcılığına bayanları getirmeyi düşünmüyoruz. Dinen ve örf’en de bu uygun değil” sözleri Anayasanın laiklik ilkesinin ihlalidir.
Çünkü Türkiye, demokratik laik bir hukuk devletidir, devletin yerel yönetimleri de “dine–örfe” değil hukuk kurallarına dayalı olarak yönetilmelidir.
“...Seçim zamanında gece gündüz, toplumun din ve örf gibi kurallarını gözetmeden kadınları çalıştıran, kapı kapı dolaştıran, seçim koordinasyon merkezlerinde gece geç saatlere kadar toplantı yaptıran bir anlayışın, bugün çıkıp kadını geri planda tutmak adına mazeretler ileri sürmesi tam anlamıyla bir çelişkidir..’’ açıklaması yaparak mücadele eden kadınları destekliyoruz.
Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği olarak, dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeler göz önünde tutulduğunda laikliğin korunmasına bugün her zamandan çok gerek olduğuna inanıyor, laikliği zedeleyecek her türlü girişimin ülkemizi çağdaş uygarlık yolundan geriye götüreceğini görüyor ve laikliği özenle korumaya her zamandan fazla ihtiyaç olduğunu kamuoyuyla paylaşıyoruz.
Nazan MOROĞLU- TÜKD Genel Başkanı
Torosgaz’ın ‘sistem böyle’ uyanıklığı; cezaya ceza kesiyor
BURDUR ve Isparta’nın doğal gaz dağıtımını yapan Torosgaz’ın faturasını ödemeyenlere uyguladığı yöntem isyan ettiriyor. Uygulamanın EPDK kurallarına aykırı olduğu öne sürülüyor.
Burdur’dan Aysel Gümüşlü’ye Kasım 2013 tarihli 18 liralık faturayı ödemeyi geciktirdiği için 28 liralık açma/kapama cezası kesildi. Bu arada gaz kesme tutanağı da düzenlendi. Gümüşlü, kış aylarını Antalya’da geçirdiği için hem cezadan haberi olmadı hem de doğalgazın kesildiğinden.
Ancak Torosgaz elemanları 24 Şubat’ta gelip ikinci kez gaz kesme tutanağı hazırladı. Oysa gaz zaten kesik olması gerekiyordu. Zaten fatura da gaz tüketimi ‘Sıfır’ olarak görünüyor. Bu arada önceki ceza faturası ödenmediği için 28 liralık bir ceza faturası daha düzenlendi.
Hiç kullanmadığı halde gazın iki kez kesildiğinden ve iki kez de ceza geldiğinden habersiz Gümüşlü ailesinin Torosgaz yetkililerine yaptığı itirazlara, “Sistem böyle. Git nereye şikayet edersen et” yanıtı verildi.
Ortada gaz tüketimi olmadığı halde ceza faturası ödenmediği için ikinci kez ceza faturası düzenlenmesi, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun (EPDK) internet sayfalarında da belirttiği kurallarına uymuyor.
Birincisi gazı kesilen abonenin başvurusu üzerine gaz tekrar verilmesi gerekir.
Kars TUİK’te kadrolaşma uğruna 8 can gitti; peki ne yapıldı?
KARS’ta 7 kişinin öldüğü TUİK olayıyla ilgili olarak emekli bir bürokrat okurumuzu dinliyoruz:
“19 Mart 2014 tarihinde Kars TÜİK Bölge Müdürlüğünde son derece korkunç bir olay meydana geldi. Bir kurum personeli 6 arkadaşını öldürdükten sonra kendisi de intihar etti.
Kars Valisi Eyüp Tepe, Kars’ta bugüne kadar böyle bir olay görülmediğini söylemiş. Bize göre de değil Kars’ta dünya da bile eşine ender rastlanacak bir olaydır. Ne yazık ki ülkemizde üzeri kapatılmaya çalışılmakta, basit bir cinnet geçirme olarak değerlendirilmektedir. Yine sayın vali açıklamasında psikologların personeli ve esnafı dinlediğini, olayı anlamaya çalıştıklarını ifade etmişlerdir.
Sayın Valimize şunu ifade etmek isterim; olay anlaşılmayacak gibi değildir. Yeter ki araştırılsın. Kurumda uzun yıllar bölge müdürlüğü görevi yapmış birisi olarak ben de dinlenmemi talep ediyorum.
Baştan ifade etmem gerekir ki; bu olay bugünün değil, 11 yıllık yanlışlar zincirinin, Kars TÜİK’te duvara tosladığı bir öfke patlamasının sonucudur. Hoşgörüsüz ve ceberrut anlayışın hazırladığı hazin sondur.
Asıl üzerinde durulması gereken, bu olayın neden başka bir kurumda değil de TÜİK’te yaşandığıdır.
YARGIYI YANILTANLAR
Sayın Cumhurbaşkanı devlet denetleme kurulunu görevlendirmeli, TÜİK incelemeye alınmalıdır. Ayrıca TBMM’de olayı gündemine almalıdır. 11 yıldan beri TÜİK’te yaşanan zulüm, baskı ve kıyım rezaletinin personelin psikolojisi üzerinde yarattığı tahribatın boyutu ortaya konulmalıdır.
Mağdurların ifadelerine başvurulmalıdır. Her biri bir tahrik unsuru olan Soruşturma ve kovuşturma dosyaları yeniden incelenmeli, düzmece belgelerle yapılan hukuksuzlukların hesabı sorulmalıdır.
Merhum bölge müdürü Mehmet Tolon’un Danıştay’ın kararında işaret ettiği gibi Kocaeli veya yeni kurulan bölge müdürlüklerine verilmesi gerekirken neden Kars’a verildiğinin, ‘boş bölge müdürlüğü yok’ cevabıyla yargıyı yanıltanlar yargı önüne çıkarılmalıdır.
KIYIMA TABİ TUTULANLAR
Kuruma yıllarını vermiş bürokratların kadrolaşma uğruna nasıl kıyıma tabi tutuldukları, soruşturmalar, cezalar, adli ve idari mahkemelere sevk edilerek zulme uğramalar açığa çıktığında bu olayın neden TÜİK’te yaşandığı da anlaşılacaktır.
Başkan yardımcılarını, daire başkanlarını, bölge ve şube müdürlerini yıldırmak amacıyla, insanlık dışı bir uygulamayla Ankara Dikmen’de kazan dairesinin altına dolduranların kimler olduğu açığa çıkarıldığında, bu derece öfke birikmesinden başka bir sonuç beklenmeyeceği de anlaşılacaktır.
Beş aydan beri devam eden amir memur sürtüşmesine çözüm bulmak gerekirken, TÜİK’in klişe uygulaması olan ceza vererek gerginlik yaratmanın olaydaki rolü ortaya konulmalı, sorumluların yakasına yapışılmalıdır.
AKADEMİ MEZUNU GÜREŞÇİ HOCASI
İnsanı yok sayan, kendinden görmediği herkesi değil kamu görevlisi, insan bile kabul etmeyen bir yönetim anlayışı ancak böyle bir son hazırlayabilirdi.
İnsan kaynakları yönetiminin önemli bir bilim dalı, hatta bir disiplin olduğu çağımızda, uzmanlardan, akademisyenlerden oluşan binlerce TÜİK personelin kaderini bir spor akademisi mezunu güreş hocasının eline bırakan bir anlayış başka nasıl bir son hazırlayabilirdi?
Hayatının baharında yitip giden, geride kederli aileler ve boynu bükük evlatlar bırakan 7 günahsız insanın sorumlularını başka yerde aramaya gerek yok. TÜİK’in 11 yıllık personelle ilgili iş ve işlemleri incelendiğinde her şey ortaya çıkacaktır.
OLAY ÖRTÜLEMEZ
Bu işin üzeri örtülemez. Ölenlerin yakınlarına yardım toplamadan önce olaya sebebiyet verenlerin ortaya çıkarılması gerekir. TÜİK uygulamalarından mağdur olmuş birisi olarak ben de olayın takipçisi olacağım, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacağım. 11 yıldan beri kurumun haksız uygulamaları nedeniyle mağdur olan tüm arkadaşlarımızı da suç duyurusunda bulunmaya davet ediyorum.
şimdilik yapılacak tek şey Kars’taki sorunu çözmede basiretsiz davrandığı anlaşılan, Kars’a sürgün ettiği bölge müdürünün huzursuzluk çıkaran şahsın Kars’tan alınması taleplerini dikkate almayan, atamadan sorumlu başkan yardımcısının açığa alınması ve hakkında soruşturma başlatılmasıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın olaya ilgi göstermesi, Devlet Denetleme Kurulunu görevlendirmesi ve TBMM’nin olaya el koyması ile birlikte bu olayda sorumluluğu olanların adalet önünde hesap vereceklerine inanıyorum.”
Rus Karikatürist, Putin için ne dedi
Türkiye Barolar Birliği ile Karikatürcüler Derneği’nin ‘Avukatlar Haftası’ kapsamında Ankara’da gerçekleştirdiği etkinliklerin ilki olan ‘Adalet ve Mizah’ başlıklı panelde Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Karitürcüler Cem Koç, Cihan Demirci, Mikhail Zlatkovsky (Rus), Alessandro Gatto (İtalyan) ve Muhitttin Köroğlu ilginç konuşmalar yapmışlar.
Rus çizer Zlatkovsky ülkesiyle ilgili önemli bilgiler vererek, 2000 yılından beri Rusya’da mizahın ve hicvin bittiğini, bunun da nedeninin Putin yönetimi olduğunu söyledi. Söyleşiden sonra Barolar Birliği Sergi Salonunda başta Ankara, İstanbul ve İzmir olmak olmak üzere dünyanın 28 ülkesinden 123 karikatürcünün birer karikatürüyle katıldığı ‘Uluslararası Adalet Karikatürleri Sergisi’ açıldı.
Paylaş