Paylaş
Papa Franciscus da Demirbaş’ın ellerini bırakmadan yanıt veriyor bu talebe:
“Allah sizinle olsun. Çabalarınız önemli.”
Bu, Vatikan’da bu güne kadar pek değil, hiç rastlanmayacak bir görüntüydü. Çünkü, Diyarbakır’dan bir heyet ilk kez Vatikan’a kabul edilip Papa’yla görüştü.
İşin öyküsü de ilginç.
Esas felsefe öğretmeni olan Demirbaş, bir yıl önce Sur Belediye Başkanı olduğu sırada her din ve etnik kimlikten kişileri bünyesinde barındıran Kırklar Meclisi ile Papa’yı Vatikan’da ziyaret için randevu istiyor. Bu yıl da randevuya olumlu yanıt geliyor ve Demirbaş, 11 kişiden oluşan Kırklar Meclisi heyeti ile Vatikan’a gidiyor.
Kimler yok ki Diyarbakır’dan ilk kez Vatikan’a giden heyette; Ortadoğu’nun en büyük Ermeni kilisesi olarak bilinen Surp Giragos Ermeni Kilisesi Vakfı Başkanı Ergün Ayık, Süryani Meryem Ana Kilisesi Başkanı Can Şakarer, Keldani Kilisesi Vakfı Başkanı Yusuf Karadayı, Türkmen Alevi Dedesi Hasan Baykut, Din Adamları ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Zahit Çiftkuran, Bokark Şeyhi Nakşi Sayar, 1925 Kürt isyanının lideri Şeyh Said’in torunu Muhammed Akar ve Duhok Belediye Başkanı Şevket Muhammed Osman...
Demirbaş ve Kırklar Meclisi heyeti, Vatikan’da Papa tarafından çarşamba günleri yapılan ayini protokolde kendilerine ayrılan yerden izliyor.
Papa ayine katılan onbinlerce kişiyi selamlıyor, Manisa’nın Soma ilçesindeki maden faciasında yaşamını yitirenler için dua ediyor ama Diyarbakır’dan gelen heyeti de unutmuyor. İki kez “Diyarbakır’dan gelen heyeti selamlıyorum” diyor.
DİYARBAKIR SURLARI
Ayin bittikten sonra yaşanılanları anlatıyor Demirbaş:
“Bizi protokole oturttular. Bir yanımda Arjantin’in ruhani lideri vardı. Diğer yanımda Rusya’dan gelen başka bir ruhani lider. Bazı devlet yetkilileri de bulunuyordu protokolde. Zaten bizim de protokolde hangi koltukta, hangi sırada oturacağımız belliydi. Papa kardinalleri kabul ettikten sonra aşağıya indi ve yanımıza geldi. Elimi tuttu. Ben tercüman aracılığıyla Türkiye’deki çözüm sürecine destek istediğimizi, barış sürecinin devamı için dua etmesini, artık insanların ölmemesi gerektiğini söyledim. ‘Kültürler Sokağı’ oluşturduğumuzu, bunun bir yaşam projesi olduğunu ve Kırklar Meclisi’nin de bunun bir iradesi olduğunu anlattım. Diyarbakır surlarının UNESCO’ya aday gösterilmesi ve korunması konusunda katkılarını istedik.”
Demirbaş, Papa’ya bir de Ortadoğu’da farklı inançlardaki insanlara saldırılar ne kadar yanlışsa Avrupa’da da İslamofobi’yle yapılan saldırıları da yanlış bulduğunu aktarıyor. Sonra da bütün bu söylediklerini anlatan iki sayfalık İngilizce bir mektup veriyor.
Diyarbakır Kırklar Meclisi heyetinin Papa’ya verdikleri hediyeler arasında Kürt motifleriyle dokunmuş bir kilimin yanı sıra, sibernetik alanın ilk kurucusu kabul edilen Cizreli fizikçi, robot ustası İsmail Ebul İz Bin Rezzaz El Cezeri’nin yaptığı robotları anlatan bir kitabı hediye ediyorlar.
Görüşmeden sonra Diyarbakır heyeti Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi Kenan Gürsoy’u da ziyaret ediyorlar. Felsefe kökenli büyükelçiyle görüşmeyi ve izlenimlerini aktarıyorlar. Büyükelçi Gürsoy’dan, Diyarbakır’dan Vatikan’a gelen ilk heyet olduklarını öğreniyor. Ulaşabildikleri bilgiye göre Diyarbakır’dan ilk ama Türkiye’den üçüncü kişiler Papa’yla görüşen; Mustafa Sarıgül ve Fethullah Gülen’den sonra...
ÇOK DİLLİ BELEDİYECİLİK
Yani sonuçta Diyarbakır’ın Kırklar Meclisi sonunda Sur’un sınırlarını aşıp Vatikan’a kadar gidiyor. Bölgede “çok dilli belediyeciliğin” öncüsü olan, farklı etnik, din ve mezheplere belediyecilik anlayışında yer veren Demirbaş, çalışmalarıyla Amerikan Kongresi üyelerinden, Vatikan’dan, Belçika Parlamentosu’ndan ödül alıyor ama aynı çalışmalar nedeniyle Türkiye’de 483 yıl hapis cezası istemiyle yargılanıyor.
Aslında Diyarbakır’ın barış talebi Vatikan’a kadar gitti ama bizzat hükümet tarafından başlatılmakla övünülen “Barış Süreci” de şu anda tümüyle ortadan kalkmış durumda. Şimdi bunu kimse söylemeye ya da susan silahları yeniden ilk ateşleyen kişi olmaya cesaret edemiyor ama sürecin tümüyle rafa kalktığı, PKK’nın durduğu geri çekilmeyi yeniden başlatmadığı, hatta önümüzdeki günlerde tersine bir sürecin işleme ihtimalinin olduğu da şu anda az bilinen bir gerçek.
Vatikan’daki görüşmede Diyarbakır heyeti “barış duası” bekledikleri Papa’yı kentlerine davet etmeyi de ihmal etmiyor.
Anlaşılan, Demirbaş başkanlığındaki heyetin bu ziyaretinden sonra Diyarbakırlıların beklentileri artacak; bir, kentlerine Papa’nın, bir de “kalıcı barışın” gelmesini bekleyecekler.
Didim turizmden çıktı ‘açık cezaevi’ olacak
AYDIN’a, yılların turizm kenti Didim’in başına neler geliyor biliyor musunuz?
Didim ‘turizm’ bölgesi olmaktan çıkarıldı, çünkü artık içte ve dışta hiçbir turizm etkinliğine çağrılmıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Didim’i artık turizm kenti olarak görmüyor. Standartlarda yer vermiyor, tanıtımlarda es geçiyor.
Neden bütün bunlar yapılıyor, üvey evlat sayılıyor:
Didim artık ‘cezaevi’ kenti oluyor.
Didim’in girişinde, ‘kapatılan’ Özel İdare’ye ait denize sıfır 4 bin dönümlük bir alanda açık cezaevi yapılacak.
İçişleri Bakanlığı kararıyla, Türkiye’nin en az suç işlenen kentine büyük bir cezaevi yapılıyor.
Milet uygarlığı ağlıyor; hem tarih, hem coğrafya anlamında...
Didimliler, “Bizi katletmeyin, Altınkum’a yazık etmeyin” derken, buranın da İçişleri Bakanlığı’na devrini öğrenmemişler mi!.. Bir kez daha kahrolmuşlar.
Baykal kadar Süheyl Batum’un adı da akıllarda kalsın...
MHP’nin ‘çatı adayı’ Köksal Toptan mıdır?
CUMHURBAŞKANI aday arayışları sürüyor, CHP Genel Başkanı, işe esnaftan başladı, ‘Siftah sizden bereket Allahtan’ dedi, sanırsın, bakliyat ticareti yapıyor. MHP lideri, daha yüksek seviyede temaslarını sürdürüyor, eski cumhurbaşkanları ile istişare ediyor, çatıdan bir aday tespit edip halka kabul ettirmenin hesapları içinde. Eski cumhurbaşkanları ne diyorlar bilinmiyor; herhalde, ‘olursa benim gibi biri olsun’ diyecek halleri yok.
Başbakan Çankaya eteklerinde ileri geri yapıyor, yeni yaptırdığı kaşhaneye bakılırsa, başbakanlığı da yedekte tutuyor gibi. Belki de gününü kaşhanede, geceyi de Çankaya’da geçirmeyi planlıyordur, gönül bu.. CHP gurubundaki eğilim yoklamasında bazı isimler zikredilmiş. İsmi geçenlerin hepsi değerli kimlikler, herkesin yolu açık olsun, CHP gurubu içinde Prof. Dr. Süheyl Batum ismi gündeme gelmiyor. Batum, Galatasaray Lisesi ve Sorbon Hukuk mezunu, akademik kariyeri insan hakları alanında, dekanlık ve rektörlük yapmış, akademik dünyaya da yakın bir isim... CHP’de Genel Sekreterlik de yaptı, parti üst kurullarında görev yaptı/yapıyor, siyasi birikimi bakımından da sıfır noktasında değil. Cumhuriyet değerleri üzerinden radikal ve hatta sert bir söylemi var, bazı mefhumları esnetmiyor, adlı adınca, cumhuriyet kültürü içinden dillendiriyor, savunuyor.
Başbakanın siyaset tarzı belli, siyaset tarihimizin en kutuplaştırıcı ve kendisi gibi olmayanları, en dışlayıcı figürü, kendi dünyasının retoriğini kuralsız kullanıyor. Batum da kendi ‘kırmızı çizgileri’ konusunda taviz vermeyen bir tavır içinde, lafı evelemiyor, gevelemiyor. Siyasi ve özel hayat bagajında safra yok, cumhurbaşkanlığı yarışının bir tarafında Başbakan olacaksa, karşı taraftaki adayın da kendi kültüründe bir donanıma sahip olması gerekiyor. İkisi de hemen hemen aynı yaştalar, görüntüleri ve hitabetleri seçim meydanlarına uygun, biri alaylı, diğeri akademisyen, İmam Hatipli Başbakan etrafındakilere göre yeni Türkiye’yi temsil ediyor, Galatasaray’lı ve Sorbon’lu Batum, aynı takıma göre eski Türkiye’yi temsil ediyor. İleri demokratlara göre, Türkiye’deki mücadele, eski ile yeninin mücadelesi. Seçimi yapacak olan da millet. Akıllarda bulunsun dedim... Bir de, MHP’nin ‘çatı adayı’nın, AKP’li eski Bakan Köksal Toptan olduğunu...
En önemlisi de muhalefet Deniz Baykal’ı hiç ihmal etmemelidir.
Çünkü Türkiye’yi en iyi bilen bir siyasetçi olan Deniz Baykal’ı...
Ormandan Çekmeköy’e pis su akıyor
3. KÖPRÜ inşaatının Çekmeköy şantiye sahası içerisinde kanalizasyon patlağı var. 3 aydır sağa sola akıyor. Çekmeköy Belediyesi’ne üç-dört kez ihbarda bulundum. Zabıta ilgilendi. Yapılacak diye de bilgilendirdiler. Maalesef pis su ormandan Çekmeköy’e doğru akıyor. Bu zihniyetin ormanları nasıl pervasız kullandığını varın siz hesap edin.
Fikret ÖZDEMİR
Yanmaz köpük, Çayırhan’da kullanılırken, Soma’da neden kullanılmaz; pahalı diye mi?
TÜRKİYE Taş Kömürü İşletmelerinden (TKİ) emekli İş Güvenliği uzmanları TV’lerde koruyucu bir malzemeden söz ettiler. Bu malzeme hava ve gaz kaçaklarının önlenmesinde boşluklar doldurularak kullanılan bir köpük imiş, yanmama özelliği en üst düzeyde ve alev iletkenliği hiç yokmuş.
TKİ tüm işletmelerinde bunu kullanıyormuş. Soma’daki ocak Park Enerji’nin
iken benzer bir yangın çıkmış, sorun çözülmüş.
Park Termik A.Ş. (Turguy Ciner) Çayırhan Kömür ocaklarında bu malzemeyi kullanmaya devam ediyormuş.
Kaynağımın ismini verirsek zarar görür.
Çok güvendiğim bir kaynaktır.
Soma Holding’in bunu maliyet artırıcı bir harcama olduğunu düşünüp kullanmadığı açık.
Şevket ÇİZMELİ
Alevi köyüne teğet geçen devlet !
KAÇ gündür basından ve sosyal medyada alevi köyüne teğet geçen devlet olgusu paylaşılmaktadır.
Soma’da meydana gelen maden katliamı sonrası ölen işçilerden 11’nin Kınık ilçesine bağlı bir alevi Köyünden olması ve devlet adına yetkililerin hiç birinin bu köye uğramaması tartışılmakta.
Oysa ki biz devletin Alevi kelimesine karşı bir alerjisi olduğunu bilmiyoruz değiliz…
Devlet...
Alevinin cem evini teğet geçer.
Alevinin Semahına teğet geçer.
Alevinin cenazesini teğet geçer.
Alevinin cemini teğet geçer.
Alevinin 12 İmam orucu olan yası matemini teğet geçer.
Alevinin niyazını teğet geçer.
Alevinin kurbanını teğet geçer.
Alevinin namazını teğet geçer.
Alevinin inancını teğet geçer.
Alevinin zorunlu din dersi uygulamasına karşı olan talebini teğet geçer.
Alevinin eşit yurttaşlık hakkı istemini teğet geçer.
Alevinin diyanet işleri başkanlığının lav edilmesi isteğini teğet geçer.
Aleviye atılan iftiraların kitaplarda, çeşitli platformlarda dillendirenlere karşı açılan davalarda teğet geçer.
Dersim 38 büyük alevi katliamının arşivlerinin açılması, devletin tazminat ödemesi ve özür dilemesi talebini teğet geçer.
Maraş katliamının gün yüzüne çıkarılması sorumlularından hesap sorulması talebini teğet geçer.
Sivas Katliamı davalarının zaman aşımına uğratılmaması çabasına teğet geçer.
Gazi ve Ümraniye’de katledilenlerin faillerinin cezalandırılmaları talebine teğet geçer.
Son olarak bir yıl önce Gezi direnişi sırasında bilinçli bir şekilde hedef gözetilerek öldürülen ‘Gezi şehitleri’nin katillerinin bulunup yargılanması sürecine teğet geçer.
Devlet neye teğet geçmez biliyor musunuz?
Türk İslam Felsefesine teğet geçmez.
Devleti yönetenlerin eş dost kayırmalarına teğet geçmez.
Devletin mallarını peşkeş çekmeye teğet geçmez.
Rüşvet ile yakalananlara teğet geçmez.
Din adına insanlara kıyanlara teğet geçmez…
Zengine teğet geçmez.
Din istismarcısına teğet geçmez…
Yani işin özeti Alevilerin istem talep ve hak arayışlarına teğet geçen devlet bütün mekanizmasıyla baskı zülüm ve ölümlerde bırakın teğet geçmeyi tam isabet eder.
Çetin DÜZCE
Futbol Kulüpleri’nin Soma’ya vaatleri, Van depremi gibi ‘palavra’ olmasın!
SPOR Kulüpleri Başkanlarının, Soma ziyaretlerindeki vaatlerine fazla inanmıyorum. Çünkü 2011’de yaşanan Van depreminden sonra, Kulüpler Birliği Vakfı, yani 1. Lig’de mücadele eden 18 takımın başkanlarından oluşan futbol vakfı 2011 Van depremi sonrasında yaptıkları ilk toplantıda Van’a okul yaptırma kararı almışlardı, Bu okulun 18 sınıftan oluşacağı her sınıfın ismine bir kulüp ismi verileceği, okulun 2.000.000 TL’ye mal olacağı, bu projeyi Türkiye’nin en büyük kulüpleri olan FB, GS, BJK, TS 150’şer bin TL, diğer 14 kulübün ise kulüp başına 100’er bin TL katkıda bulunarak okul yaptıracaklarını kamuoyuna
ilan etmişlerdi.
Bu vaatleriyle kamuoyunun takdirini kazanmışlardı.
Aradan üç yıl geçmesine rağmen Van halkına verilen söz hala yerine getirilememiştir. Şu an da Kulüpler Birliği Başkanı, spor dünyasının duayeni, Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav’a soruyorum:
“Sayın Başkan bu okulun halen temeli bile atılmamıştır; neden? Acaba kulüp başkanları verdikleri sözden caymışlar mıdır? Lütfen kamuoyunu bilgilendirir misiniz?
Çünkü Van Valiliği size okul alanı bile tahsis etmişti; hem van halkına, hem kulüplerin taraftarlarına sözler verildi.
Bu ülkede verilen sözün bir karşılığı olmayacak mıdır?
Bunu hatırlatmamın nedeni, şu anda Soma faciasına giden kulüp başkanlarımızın, verdiği vaatlerin iyi niyetli olduğunu ve gerçekleşmesini diliyoruz. Bu vaatlerin takipçisi olmamız gerekiyor.
Soma’yı ziyaret eden BJK Başkanı Fikret Orman’ın “Soma’da hayatını kaybeden şehitlerin ailelerine 60 ev yapacağız” sözünün arkasında durup durmayacağını anlayacağız.
Umarım BJK Başkanı bu sözünü yerine getirir... Van halkına verilen sözler gibi havada kalmaz.
Ayrıca Rizespor’un, Soma’da şehit olanların ailelerine 150 bin TL bağış yapacaklarını açıklaması da gerçek olur.
Spor kulüplerinin vaatleri, bazı ‘siyaseatçilerin’ palavraları gibi havada kalmamalı, gerçeğe dönüşebilmeli.
İ.İ.Ü.
Paylaş