'Paldır-küldür' siyaset anlayışı

ANAVATAN'da, Erkan Mumcu'dan önce 11 ay kadar genel başkanlık yapan ilk Çevre Bakanı ve Bakırköy Belediye Başkanı Ali Talip Özdemir görevden ayrılırken şöyle demişti:

"Anavatan'ı, Özal mezardan çıksa da bundan sonra kimse kurtaramaz. Anavatan'ın misyonu bitmiştir."
Bugün "Türkiye'ye yazık oldu" diyor.

DP'nin bütünleşmesi ve büyümesi için tarafların 'kuşkulu çabaları'na karşın, bir güven duygusu oluşturulamadı. Liderler kendiçevrelerindeki sorunları aşamadılar; torbadan bir 'cin' çıkartamadılar. Şeffaf bir şekilde 'ortak aklı' kullanamadıkları içinumut olamadılar, bir sinerji yaratamadılar.

Ne yazık ki son gelişmeler 'partiler demokrasisi'nin Türkiye'de nasıl bir çıkmaz içine sürüklenmiş olduğunu gösterdi.
Çünkü DP'yi bir çekim merkezi haline getirerecek bir projeleri yoktu;özverili bir yaklaşımları yoktu.

Siyasi çevrelere göre, AKP'nin cumhurbaşkanı, Anayasa ve referandum konusundaki kendi açısından 'akıllı' oyunları karşısında karşı taktikgeliştirilemedi.

AKP'liler bu manzaraya gülüyordur; "Arazimize yöneleceklerdi ama birlikteliği beceremeyerek 'paldır-küldür' gittiler" diye...

DP'nin adı ve amblemi konusunda hukuk açısından bir önlem alınmaması, 'kap-yut' anlayışına dönük çabalar, birlikteliğin bu kadar 'basit'e indirgendiğinin bir göstergisi değil mi? Hele son anketler, yeni oluşumun henüz %10 barajını aşabilecek bir yapıda olmayacağının farkedilmesi karşısında, bir tarafın 'müstakbel nişanlıyı' hafife
alması, ötekinin de 'eyvah elimdeki mal-mülkler gidiyor' diye endişeye kapılması, merkez sağın bütünleşme girişimlerini hazin bir şekilde sonuçlandırdı.

KAÇAN KAÇANA...

Gemiyi önce İlhan Kesici terketti. ANAP'ın, 1883'teki kurucu üyesi Mesut Yılmaz ve arkadaşları, 24 yıllık partilerini terk etti; Cavit Kavak, Turgut Yılmaz, Sühan Özkan, Lütfullah Kayalar, Nejat Arseven, Cengiz Altınkaya...
Aynı şekilde DYP kanadından M. Ali Bayar, Hasan Subaşı, Bahattin Şeker, Deniz Ülkü Arıboğan, Saffet Arıkan Bedük, Pınar Eczacıabaşı,Binhan Oğuz ve de Orhan Keçeli...

Bir de ellerinden Mehmet Sağlam, Ahmet İyimaya, Saffet Kaya, Sabahattin Karakelle ve Faruk Septioğlu'nu AKP'ye kaptırdılar.

Siyasi tarihciler, 4 Haziran için "siyaset internete kilitlendi ve demokrasi askıya alındı."

'Neferler meydana iniyor'

ADAYLAR belli olduktan sonra her zaman listelerin sıralaması üzerinde büyük bir 'kaynaşma' ortaya çıkar; özellikle de CHP'de... 70 milletvekilinin çıkacağı İstanbul'da örgütten bazı isimlerin ilk sıralarda yer almaması eleştiri konusu oldu. Bazı partililer de "Baykal, en iyi harmanı yaptı" dedi.

İstanbul 1. bölgede (Kadıköy) İl Başkanı Şinasi Öktem 8.; eski yardımcısı Emin Korur Kalender 11. sırada yeraldı. Ankara Çankaya bölgesinde 'ağır toplar'a yer açabilmek, hem de Mehmet Moğultay'ın muhtemel bağımsız adaylığına karşı Alevi kökenli Bayram Meral (6) ile Alman Türk Dostluk Federasyonu Başkanı Ali Kılıç (13) konuldu.
Meclis'teki çalışmaları ile dikkat çeken Berhan Şimşek, 9'dan 12'e indirilmesi muhalif çevrelerde 'hoşnut' karşılanmadı. 9. sırada yeralan Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Vekili Dr. Mustafa Zengin'in, Baykal'ın oğlunun arkadaşı olduğu belirtildi. 14. sıradaki gazeteci Adil Özkol, İsmail Cem'in genel başkanlığı yaptığı ve daha
sonra CHP'ye katılan YTP kontenjanından listede yeraldığı belirtildi.

DSP iki kontenjanını, Kadıköy'den kullandı; bunlar daha önce aynı bölgede 1995 ve 99'da vekil seçilen, eski bakan, gazeteci Ahmet Tan (3) ile sosyolog Ayşe Jale Ağırbaş (4) oldu.

KADIKÖY'DE RAKİPLER

24 milletvekilinin çıkacağı 1. bölgede güçlü isimler yeralıyor; ANAP'tan Başbakan Erdoğan ile bu kez Eskişehir'e kaydırılan Kemal Unakatın'ın yerine konulan Ertuğrul Günay... Bu ikilinin karşısındaCHP'den İlhan Kesici ile Algan Hacaloğlu, DYP'den Nevval Sevindi ile Faik İçmeli; SP'den Recai Kutan ve Bahri Zengin bulunuyor. ANAP daha
adayları belirleyemedi.

ŞAHİN GİTTİ, YAZICI GELDİ

- 2. bölgede CHP'den Mehmet Sevigen ile Mustafa Özyürek ilk ilk sırayı oluştururken, 7. sıradaki Hasan Fehmi Güneş bir sıra düşürülürken, 7. sıraya Beşiktaş Belediye Meclis üyesi Çetin Soysal konuldu. Bihlun Tamaylıgil 6'dan 3. sıraya yükseltildi. Eski milletvekili, iş hukuku öğretim üyesi Engin Ünsal 9. ve Beyoğlu eski Belediye Başkanı Hüseyin Aslan 10. ve eski Nevşehir milletvekili Cemal Seymen de listede dikkat çeken isimler.

Aynı bölgeden AKP'de, Erdoğan'ın eski avukatlarından Hayati Yazıcı, 5. sıradan bu kez 1. sıraya geldi; Murat Başesgioğlu 2'nciliği korudu.

2002'de listenin başında yer alan M. Ali Şahin'in bazı çıkışlarından ötürü Fatih'teki tarikatların tepkisini çekince Antalya'ya gönderilmesi ilginç karşılandı. Egemen Bağış, 9'dan 4'e, Nimet Çubukçu da 13 'den 3 sıraya yükseltildi.

MÜEZZİNOĞLU 5.SIRADA

- 3. sırada AKP'den Abdülkadir Aksu ve İdris Naim Şahin'in karşısında CHP'den Şükrü Elekdağ ile Hasan Macit (DSP) bulunuyor. Bu listede Prof. Esfender Korkmaz ile eski DSP'li Erdoğan Toprak (8) ile 1980
öncesi Niğde Senatörü A. Emre İleri bulunuyor. 10. sıradaki Sultanahmet Camisinin Başimamı Osman Nuri Bedir (10) ile 6. sıradan 11. sıraya inen Zeynep Damla Gürel de bu listede yeralan isimlerden...

AKP'den, İl Başkanı Mehmet Müezzinoğlu 5'nci, yeni transfer Reha Çumuroğlu 6.; Bağcılar Belediye Başkanı Feyzullah Kıyıklık da 10. sırada yeralırken, İnci Özdemir ile Cengiz Kaptanoğlu'nun liste yoktular.

Siyasi tırpan

- İstanbul'da CHP aday sıralamasında Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen'in etkili olduğu öne sürülüyor.
- 2002'de Sivas'tan milletvekili gösterilen Büyükşehir eski Belediye Başkanı Prof. Nurettin Sözen'in, bu kez İstanbul'dan aday olmak istediancak listelerde adı yeralmadı.

- CHP'nin son kurultayında Mustafa Sarıgül'ün ve Zülfi Livaneli'yi destekleyen muhalif kanattan 52'ye yakın milletvekili tırpan yedi.

- TÜPRAŞ eski Genel Müdürü Hüsamettin Danış, İzmit'ten yaptığı adaylık başvurusu dikkate alınmadı.

- 'TURKUAZ Hareketi'nin lideri Ali Müfit Gürtuna hiçbir partiden aday olmadığını açıkladı.

- NAZLI Ilıcak, başvurusuna rağmen AKP'den aday gösterilmedi.

'Sıcak Gündem: Buzların Erimesi'

BM örgütü 1972 yılında İsveç'in başkenti Stockholm'de 133 ülkenin katılımı ile düzenlediği zirvede, 5 Haziran tarihinin 'Dünya Çevre Günü' olmasını oybirliği ile kabul etti.

2007 yılının Uluslararası Kutup Yılı olması nedeniyle bu yılki Dünya Çevre Günü'nün ana teması, 'Sıcak Gündem: Buzların Erimesi' olarak belirlendi.

Bu tema doğrudan ülkemizi kapsamıyor gibi görünse de küresel ısınmaya bağlı bu etkileşimin Türkiye'deki yansıması şu ana kadar kuraklık, su kıtlığı, ani yağışların neden olduğu seller ve heyelanlar, ürünlere büyük zarar veren dolu yağışları ve erken başlayan orman yangınları olarak gözlemlendi.

- ENERJİ-TARIM-SU

TEMA Vakfı, küresel ölçekte kullanılan iklim değişikliği senaryolarının bölgesel ölçeğe indirgenmesi ve
sonuçlarının incelenmesinin, enerji, tarım ve su kaynaklarımızın yönetimi ve planlaması açısından büyük önem taşıdığına inanıyor. Bu nedenle ülkemizin olası iklim değişikliği sürecine uyum sağlaması çalışmalarına katkı sağlamak üzere çalışmalarını bu üç ana başlık üzerinde yoğunlaştırdı.

- DEĞİŞEN İKLİM DEĞİL

TEMA Vakfı, hazırladığı 'TEMA Vakfı Isıl Enerji ve Elektrik Üretiminde Güneş ve Rüzgar Enerjisinin Kullanımının
Artırılmasına Yönelik Bireysel ve Kurumsal Teşvik Sistemlerinin Kurulması' konulu rapor ile; enerji verimliliği ve artan yerli yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının fosil yakıt alımlarını azaltarak dışa olan bağımlılığı azaltacağına ve yerli kaynaklarınkullanımının ülkemizin yarattığı ekonomik değerlerin ülke dışına gitmesini engelleyeceğine dikkat çekiyor.

Enerji verimliliğini sağlayan ve yenilenebilir enerjilere dönüşümü en erken ve etkili biçimde gerçekleştiren ulusların küresel ekonomide rekabet gücüne sahip olacakları belirtilen raporda, enerji kaynaklarında ne kadar az dışa bağımlı olunursa politik karışıklıklar ve ekonomik krizlerden de o kadar az etkilenileceği belirtiliyor.

- SU YASASI

Son 20 yıl içinde yürütülen yanlış uygulamalar, göz yumulan kaçak kuyu açma ve atık suları akarsulara boşaltma gibi
hukuksuz davranışlar nedeniyle yeraltı ve yerüstü sularımızın kalite ve miktarında ciddi azalmalar olduğuna dikkat çeken TEMA, su politikasını belirleyecek Su Çerçeve Yasası'nın hayata geçirilmesi gerektiğini belirtiyor.
TEMA Dünya Çevre Günü ve Haftası'nı çeşitli etkinliklerle kutluyor.

Biliyor musunuz

- RUMELİ ve Balkan Türkleri Federasyonu'nun bir açıklama yaparak üyeleri Ayhan Bölükbaşı'nın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Spor A.Ş. Genel Müdürlüğü görevinden haksız ve etik olmayan bir şekilde alınmasını kınadığını ve bu konuda Tayyip Erdoğan ve Kadir Topbaş'a protesto telgrafları çekildiğini...

PANO

- ANKARA'da imalat yapan bir firma temsilcisiyim. Mersin ATAŞ'ta bir işim vardı. İnanamadım, tesiste 50-60 köpek başıboş geziyor. Bu nasıl iştir? Bundan İl Sağlık Müdürlüğü, Çalışma Müdürlüğü'nün haberi yok
mu? Salgın hastalık olmaz mı? Uyuz, kuduz vb. Bir personeli köpek ısırdığı söyleniyor.

Mersin yerel yöneticileri bu durumdan haberdar değil mi?
A.G.

Çarpıtma uzmanlığı

SON günlerde her konunun çarpıtıldığı ülkemizde "Çarpıtma Uzmanlığı" da moda oldu! Bu yeni bir meslek mi diye sorarsanız, evet, olabilir. Çünkü her konunun söz gelişi; siyaset, hukuk, yönetim ve eğitim konularının ayrı ayrı çarpıtma uzmanlığı görevine soyunmuş, kerameti kendinden menkul kişiler var bu alanlarda! Ben en çok, hukuku
tersinden okuyup yorumlayanların (ki; bunun örneklerini mecliste son dönemde çokça gördük), siyaset analisti adıyla televizyonlarda boy gösteren numaracı cumhuriyetçilerin, numaralarına bayılıyorum. Sırf eğlenmek ve gülmek için (aslında ağlanacak halimiz var tabii de) bunların çıktığı belli televizyon kanallarını izliyorum. O abuk yorumları çıkaran kafaların nasıl çalıştığı ve işlerine nasıl bu kadar bağlı olduklarını da açıkçası takdir ediyorum!

Şimdi dünyadaki "çarpıtma uzmanlığı"alanında veciz örnekler vereceğim. Fransız Le Monde gazetesi analistlere dayanarak da; " Türkiye'de yaşanan krizin asıl nedeninin, din değil, eski ve yeni elitler arasındaki güç paylaşımı olduğunu öne sürmüş!" Bu yorum size de çok tanıdık geldi değil mi? Sanki bu cümleleri biz burada daha önce de
duymuştuk! Sophie Shihab imzalı yazının, Türkiye'deki hangi analistlerden  akıl aldığını Sophie hanıma sormak gerek! Dahası bu sivri zekalı yazar; Türkiye'de düzenlenen dev gösterilere katılan ve sayıları milyonlarla ifade edilen laikler için aslında "uyanan çoğunluk" değil, "gerçekte azınlık"tır buyurmuş! Türkiye'de yaşanan krizin "halkın çoğunluğunu, kadınların sokağa başı örtülü çıktığı banliyöler ile, diğer illerdeki halkı pek ilgilendirmediğini" öne sürerken, bu vatandaşların, gösterilerin rövanşını sandıkta alacağını da yazmış! (Bu da çok tanıdık bir iddia, öyle değil mi?) Sanki Sophie hanım, yorum yapmıyor da, parti propagandası yapıyor gibi! Ben de kendilerine küçük bir hatırlatmada bulunayım:"Her gördüğünüz başörtülü, aynı partiye oy vermiyor Sophie'ciğim. Siz kendi ülkenizdeki Afrika kökenli müslümanlara bakınız!" Yazıdaki çarpıtmalardan biri de; "Türk Ordusunun PKK'ya yönelik sınır ötesi operasyon ile "her zamankinden daha çok tehdit ettiğini" öne sürmüş olmasıdır. Bu salak yazarın daha yakın zamanda Ankara'nın göbeğindepatlayan bombayı ve yıllardır her gün hain pusularda ölen ya da sakat kalan askerlerimizi görmezlikten gelmesine şaşırmıyorum. Ama kendisine bir salağın bile cevaplayacağı soruyu sormadan edemeyeceğim: "Paris'in
göbeğinde bombalar patlasaydı ve her gün Fransa'nın belli bir bölgesinde askerleri ölseydi neler olurdu acaba?" Amerika'da ikiz kuleler vurulunca neler olduğunu gördük! Ama Amerikan Ordusunun Orta Doğuyu kana bulamasını ne hikmetse Sophie hanım gibiler "tehditkar" bulmuyor! Bu da garip bir çelişki ya da riyakarlık olarak adlandırılabilir.

LE MONDE'UN GARİPLİĞİ
Türkiye'de düzenlenen gösterilere katılan laiklerin aslında azınlık olduğunu yazan Le Monde, "gösterilere gitmeyen, ama evine bayrak asarak destek olan diğer laikleri" hesaba katmıyor gibi. Üstelik bu gösterileri de askerlerin planlayıp düzenlediğini iddia ediyor!

Doğrusu buradaki çarpıtma uzmanlarının artık iyi bildiğimiz yorumlarının aynısını yazmak anlı şanlı Le Monde' ye yakışmamış!

Türkiye'deki anketlerin Türklerin yüzde 39'unun Genelkurmay' ın Nisan' daki müdahalesini onayladığını, bu oranın üniversite çevrelerinde yüzde 52'ye yükseldiğine dikkat çeken gazete bir konuda çok yanılıyor!

Bu ülkede en güvenilir ve en sevilen kurum "Ordu" dur. Bu ülkenin kurucusu Atatürk'de o ordunun bir mensubudur! Türkiye'de anketler uzunca bir süredir gerçekleri çarpıtma ve toplumu yönlendirme konusunda kullanılır oldukları için, artık güvenilir olmaktan uzaktır.

Gelelim yazının en çarpıtılmış, en salakça yazılmış bölümüne; Müslüman dünyasında benzeri olmayan "Laik otoritarizm" ve de karşıtı olarak "İslami demokrasi"den söz ediliyor! Sophie' ciğimin anlayamadığı
"Laiklikle demokrasinin ayrı kavramlar olamayacağı ve laikliğin demokrasinin teminatı olduğudur! İslami demokrasi olmaz, çünkü İslam bir dindir ve bütün dinler gibi dogmatiktir. Mutlak ve tartışmasız birinancı ve itaati ister. Oysa modern toplumsal yaşamda yani laik demokratik hukuk devletlerinde tartışma ve inanç özgürlüğü vardır. Bu
yüzden "İslami demokrasi" kavramı yanlıştır ve bize uymaz!

S. Aysel BEREKE-ANTALYA

Darüşşafakalılardan, İHL eski Başkanına tepki...

ANTALYA İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği'nin 27.5. 2007 Pazar günü düzenlediği 'Pilav Günü'nde yaptığı konuşmada "Diğer okullarda fuhuş var, uyuşturucu var, İHL'lerde bunlar yok. Bugün İHL'ye çocuğunu gönderen de, orada okuyan gençler de birer kahramandır" diyen ÖNDER İmam Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği eski başkanı İbrahim Solmaz'ı şiddetle kınıyoruz.

140 yılı aşkın bir süredir varolan bir eğitim seferberliğinin ürünü olan biz Darüşşafakalılar, İmam Hatip Liseleri dışında kalan bütün bir eğitim dünyasını, öğrenci, öğretmen ve velileri karalayan bu ifadeleri, bölücü ve ötekileştirici zihniyetin bir ürünü olarak görüyoruz.

Kem söz sahibine aittir diye karşılık vermeyi bile, sözkonusu rencide edici karaçalmaları hiç bir camia ve mensubuna layık bulmadığımızdan kullanmıyoruz.

İMAM HATİP Mİ YETİŞTİRİYOR, ORDU MU KURUYOR

Başta ÖNDER İmam Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği, Antalya İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği Yönetim Kurulları olmak üzere bütün İmam Hatiplileri, sözkonusu şahsı kınamaya, sözkonusu şahısla aralarına kalın sınırlar çekmeye çağırıyoruz. Bunu yapmadıkları taktirde ifadelerin vebali üzerlerinde kalacaktır.

Okul Müdürü Ali Özerten'in "Bütün İHL'liler biraraya gelerek tek yumruk olacaklardır" ifadesinin ise, bir eğitimciye yakışmadığını söylemek durumundayız. Bir eğitimci, eğitim ve yumruk kavramlarını birbirini dışlayan iki kavram olarak ele almak zorundadır. Özerten, imam ve hatip mi yetiştiriyor, ordu mu kuruyor?

İmam Hatip Okulları, Hanefi-Sünnî Müslümanların dinî vecibelerini yerine getirmelerini sağlamak üzere imam ve hatip yetiştirmek üzerekurulmuş okullardı. Laik bir devletin bu tür okullar açmasının laikliğe uygun olup olmadığı tartışmasını bir kenara koyalım... Söz konusu okullar hızla amaçlarından uzaklaştırılmış, süreç içinde imam
ve hatip yetiştiren okullardan dinî eğitim veren okullara dönüştürülmüştür.

Düşüncemiz odur ki bu yozlaşma ve içerik değiştirme, bütünüyle Tevhid-i Tedrisat Kanununa (Öğretim Birliği Yasası) aykırıdır ve bu aykırılık, İbrahim Solmaz'ın ifadelerinde en kötü yansımasını bulmaktadır.

Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk mezunlar/yetişenler derneği olan Darüşşafakalılar Derneği olarak, Öğretim Birliği Yasasına bütünüyle aykırı bu ikili durumun ortadan kaldırılması için gereğinin yapılmasını talep ediyoruz.

Darüşşafakalılar Derneği Yönetim Kurulu
www.darussafaka.org.tr
Yazarın Tüm Yazıları