Paylaş
Bilge devrimci Atatürk, -yaklaşık 1000 yıl sürmüş olan- bu ‘dil köleliği’ne son vermiş, Türk ulusunu duru, anlaşılır, iyemli dili, Türkçesiyle yeniden buluşturmuştur.
Bu nedenle “Bilge Önder Atatürk’ün birbirinden anlamlı devrimlerinin en görkemlisi dil devrimidir” diye düşünürüm.
Konuyu, Türk çocuklarına Osmanlıca öğretme çabasına girilmesine getireceğim.
Türkçemizde bir deyim vardır: Dili dönmemek...
Bu deyim, bir kişinin bir sözcüğü doğru biçimde sesletemeyişini anlatır. Düzgün konuşamayanlar “dilim dönmedi” gibi bir nedensiye (bahaneye) sığınırlar.
Bilge Önder Atatürk, dil devrimini gerçekleştirmeseydi, ulusal kimliğimizden duyutsuz biçimde -bir dil olmadığı gibi hiçbir ulusun anadili de olmayan, Osmanlı’nın uydurmacası- “19 yamalı bohça Osmanlıca”yla yazıyor, konuşuyor olacaktık.
Aşağıdaki ‘laf’ları dilimizde döndürüp duracaktık. Sözde değil gerçekten dilimiz dönmeyecekti.
Us sağlıklarının yerinde olduğu konusunda kuşku duyduğum “Osmanlıcacı şûracılar”a sormak isterim: Döndürün bakalım dilinizi dönecek mi?
Dalga aşındırması yerine itikâl-i bahri,
Bellek yerine levh-i hâtır,
Anadili yerine lisan-ı mader zad,
Yatalak yarası yerine deküb-i tüs,
Onikiparmakbağırsağı yerine emay-i isna aşer,
Güne doğrulum yerine teveccüh-i ilezziyâ-iş şems,
Üstçene kemiği yerine azm-i fekki süfla,
Kalça kemiği yerine azm-i harkafa,
Çiçekli bitkiler yerine zât-ül-ilkaah-üz-zâhire,
Gereği düşünüldü yerine icabi lede’t-teemmül,
Bitişik çanakyapraklılar yerine mütelâsık’ül vereykât-ı tüveyiye,
Alyuvarlar yerine küreyvat-ı hamra,
Akyuvarlar yerine küreyvat-ı beyza,
Doğal kaynaklar yerine menabi-i tabiiyye,
Size olan bağlılığımı bildiririm yerine arz-ı ubûdiyyet ederim demeye çalışın bakalım, diliniz dönecek mi?
Bilge Önder Atatürk görkemli dil devrimiyle, ulus bilinci yoksunlarınca Türkçemize çakılmış, orada çürümüş paslı çivileri söküp atmıştır.
Dil devrimi, yalnızca Türkçemizi değil, dilimizi de bir bukağıdan (pranga) kurtarmıştır!
Saygın ulusumuz Türk çocuğuna bu bukağının yeniden takılamayacağını bilmeli, bu gerici girişime dur demelidir.
Tarık KONAL
CHP’nin kendi yolunu kapatmaya hakkı yoktur
30 Mart’tan bu yana 9 ay geçti. 9 ayda CHP’nin 3 belediyesinde patlak veren 3 olayda da CHP sınıfta kaldı... Önce, Beşiktaş Belediyesi’nde olanlar kamuoyunun gündemine düştü. CHP’nin kalesi olan Beşiktaş 30 Mart’ta Sarıgüllere ve TDH’lilere ‘hediye’ edildi. Murat Hazinedar, Beşiktaş Belediyesi’ni atamalarla ‘aile şirketi’ne ve ‘hemşeri derneği’ne çevirdi. Beltaş işçilerini sendikasızlaştırma girişiminde bulundu. Sendikal haklarına ve örgütlerine sahip çıkan Beltaş işçilerini süründürttü. Şişli’de seçimle işbaşına gelen belediye başkanı Hayri İnönü tehdit edildi. Şişli’de olanlarla ilgili medyada yer alanların dışında ortalıkta bin bir iddia dolaşıyor. CHP ne yapıyor? Ne yazık ki seyrediyor? Kılıçdaroğlu, hiçbir tereddüt göstermeden Yalova Belediye Başkanı’nı ‘tedbirli’ olarak disiplin kuruluna vermeliydi. Anında Yalova’ya gelerek o caddede konuşarak Türkiye’de ‘yeşil’i korumak için mücadele eden herkesten özür dilemeliydi; yapmadı/yapamadı...
Hiç kimsenin Gezi direnişini itibarsızlaştırmaya hakkı yoktur.
Hele hiç kimsenin Gezi’nin katillerine meydanı boş bırakmaya, kendi yolunu kapatmaya hakkı yoktur. Siz hiç CHP yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Veli Ağbaba’nın olanlarla ilgili bir açıklama, olaya el koyma girişimi yaptığını gördünüz mü? CHP’nin bu ‘hatalar’ı, bu ‘yanlışlar’ı yapmaya hakkı yok. Önümüzde zorlu bir seçim var; CHP bütün yüklerinden kurtulmak zorunda...
Kılıçdaroğlu, cesaretle olayların üstüne gidip bunlarla hesaplaşabilmeli...İ.Ü.
Alkan’dan ağır eleştiriler
ZAMAN yazarı Ahmet Turan Alkan, ‘Hizmet’in gazetesi Bugün’e konuşmuş; son zamanlarda AKP ve Erdoğan’a karşı yapılmamış ‘hokkalı’ eleştiriler getiriyor. Diyor ki: “Erdoğan, ‘Hizmet’e imreniyor... Erdoğan, kendi cemaatini oluşturuyor. Hizmet hareketinde dramatik kopuşlar olmadı... AKP ufalacak... Davutoğlu, Başbakan olacak son kişiydi... Polislere Çin işkencesi yapılıyor... 2015’te olabilir, 2015’ten sonra da olabilir; artık koalisyonlar dönemi başlayacak... Halk, Gezi’de darbeye inandırıldı... Zehirli politika güttüler.... İntikam ve inat politikası izlendi... İstihbarat teşkilatı partileşiyor... 25 Aralık Erdoğan’a ulaşabilirdi...”
Son aylara kadar böyle geniş boyutlu bir eleştiri yapan var mıdır?
BİLİYOR MUSUNUZ
TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu’nun, 3. havalimanının neden birçok meslek disiplini açısından mümkün olmayan ya da yanlış bir proje olduğunu, odaların ve üniversitelerden biliminsanlarının hazırladığı raporu bugün 11.00’de Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Konferans Salonu’nda kamuoyuna açıklayacağını...
TBB tarafından, TMMOB ve bağlı meslek odalarının düzenlediği kasımda yapılan ‘Enerji ve Hukuk’ konulu sempozyumun ‘sonuç bildirgesi’nin bugün Türkiye Barolar Birliği’nde Başkan Prof. Dr. Metin Feyzioğlu tarafından açıklanacağını...
TURHAN Selçuk’un çizgileriyle ‘Candide ya da İyimserlik’ sergisinin 11 Aralık-11 Ocak arasında Karaköy Schneidertempel Sanat Merkezi’nde açık olacağını...(www.schneidertempel.com)
MESAJ PANOSU
ŞÛRA’da talep edilen (Osmanlıca, kokteyl vs. gibi konularda) bunları aynı ‘şeriatçı’ planın adımları olarak görmek kolay; kolaydan öte hemen akla gelecek şey; zaten öyle olduğunu tahmin ediyorum.
(Murat BELGE)
CUMHURBAŞKANIMIZI çok seviyorum; adam gibi adam. Saygısını gördüm. Ayakta dinledi beni. Düğmesini kapatmıştır. (Kibariye)
İŞİN gerçeği şudur: Osmanlı maliyesi olmayan ve maliye ilminin gelişmediği bir devlettir. Yine işin gerçeği, Osmanlı’da en büyük müşteri ‘Saray’ idi.
(Zahit ATAM)
Tarihte karanlık hep defolup gitmiştir
O KARANLIK, farklı yollarla zorlayıp aydınlık penceresinden girse de, aydınlığın evrensel kapısından defolup gidecektir; tarihte bu hep böyle olmuştur.
Düşünün; karanlık yolcuları, otelcilik ve turizm meslek liselerinin derslerinden ‘Alkollü İçki ve Kokteyl Hazırlama’dersini çıkarma kafasında...
Ve bu öneri, komisyonda önce reddediliyor, ardından akşamki oturumda kabul ediliyor..
Yakındır; meyveleri ve ekmekleri kabul eden midelere de yasak getirmeleri. Çünkü, bilindiği gibi meyveler, ekmekle yenirse, midede fermente olup alkole/şaraba dönüşmektedir.
Bir efsanedir anlatılır; “Köy halkı, değil alkol, sigara bile içmemektedir, fakat köyde akciğer kanseri salgın haldedir. Hiçbir doktor bunun nedenini anlayamamış. Uzun uğraşlardan sonra neden bulunmuş; köy üzüm üreticisiymiş ve yoksul köy halkı sürekli ‘üzüm ekmek’ yiyormuş.”
Kahrolsun meyveler ve ona izin veren mideler!
Bu karanlıktan kurtulacağız ve aydınlığı gezegenimizde egemen kılacağız, yeter ki Türkiye’miz kendine düşen aydınlık savaşındaki evrensel görevini yerine getirsin.
CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar, “Alkollü kokteyl dersi kalkaacak mı? Ders programı turizm sektörünün ihtiyaçlarına mı, bir sendikanın taleplerine göre mi şekillenecektir? Akıl ve bilim nerede?” diye sorduğunu da belirtlmeleyim.
Şevket ÇORBACIOĞLU
Yargıçlar Sendikası’na dahi hayat hakkı yok
YARGIÇLAR Sendikası’nın dün yaptığı açıklama şöyle:
“Her geçen gün hukuk ve demokrasiye yönelik yeni bir saldırı ortaya çıkmakta ve bu saldırılar artarak sürmektedir.
Hukuk ve demokrasiye saldırının yeni adımı, Yargıçlar Sendikası’na açılan kapatma davası olmuştur.
Yargıçların örgütlenme hakkının korunduğu uluslararası sözleşmeler uyarınca, bu sözleşmelere taraf olan diğer ülkelerin hepsinde yargıç ve savcılar bu sözleşmelere dayanarak sendikal olarak örgütlenmişken ve örgütlenmedikleri ülke kalmamışken, Türkiye’nin taraf olduğu bu sözleşmelerin üstelik Anayasa’nın 90/son maddesine rağmen görmezden gelinmesi ve Yargıçlar Sendikası’na hiç bir gerekçe de gösterilmeden açılan davanın, dünyada hukuk ve demokrasi düzeyi en geri ülkelerde bile örneği bulunmamaktadır.
Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve egemenliği mücadelesi veren herkesi, tüm demokratik kitle örgütlerini, hukuk ve demokrasi mücadelesi için el ele diyerek, Ankara 11. İş Mahkemesi’nde bugün 10.35 te yapılacak kapatma davasında destek ve dayanışma için birlikte olmaya çağırıyoruz.”
(Not: Prof. Dr. Tolga Yarman, “Değerli üstat Omer Faruk Eminagaoglu ve yiğit yargıç arkadaşlarının sonuna kadar yanlarındayız” diyor mesajında)
Paylaş