Paylaş
Özdemir, Siemens Şirketi’nin global ve yerel kimlikleri sebebiyle kitabı Türkçe ve İngilizce olarak iki dilde kaleme almış. Osmanlı dönemi Türk-Alman ilişkileri üzerine uzmanlığı bilinen Tezçakar kitabında, Siemens Şirketi’nin Osmanlı ve erken Cumhuriyet topraklarında yürüttüğü faaliyetleri Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi ve Siemens Şirket Arşivi’nden çıkardığı 1856-1942 tarihli daha evvel ulaşılmamış, yayımlanmamış resmi belgeler üzerinden ele alıyor.
Yazar kitabında araştırması sırasında ulaştığı, Gazi Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Kostaki Musurus Paşa, Charles William Siemens gibi önemli imzaları taşıyan içeriği ilk kez gün ışığına çıkan 58 adet arşiv evrakının tıpkıbasımlarına, Osmanlı alfabesinden Latin alfabesine transkripsiyonlarına, günümüz Türkçesine sadeleştirilmiş hallerine, İngilizce çevirilerine de yer veriyor.
Üç kıtaya yayılmış olan Osmanlı coğrafyasının ve erken Cumhuriyet topraklarının endüstriyel gelişimine Siemens üzerinden bir okuma yapıyor. Osmanlının ilk kara ve denizaltı telgraf hatlarından telefona, ilk demiryollarından, ilk elektrik santralından fabrikalara iletişim, ulaşım, enerji ve endüstri, şehir ve bina teknolojileri, insan kaynağı ve eğitim, savunma, sağlık olarak isimlendirip yedi başlık altında tasnif ettiği hizmetlerin geniş Osmanlı coğrafyasının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi bölgelerine hangi tarihlerde ulaştığını anlatıyor.
Tezçakar’ın ortaya çıkardığı yeni bilgiden bazı başlıklar: Basra Körfezi Telgraf hattı (1873), Trablusgarp Telgraf Hattı (1904), Dolmabahçe Elektrik Santralı (1906), Zeytinburnu Siemens Çelik Döküm Ocakları (1892). Meraklıları satışa sunulmayacak olan 430 sayfalık kaynak kitap mahiyetindeki bu önemli çalışmaya üniversite kütüphanelerinden ve araştırma enstitülerinden, dijital versiyonuna ise internet üzerinden ulaşabilecekler.
Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Sultan V. Mehmet Reşat’a hediye ettiği yemek vagonundaki lansmanda araştırmacı- Yazar Behice Tezçakar Özdemir’in dışında Siemens Türkiye’nin CEO’su Hüseyin Gelis endüstri 4.0 ve dijitalleşme; ekonomist Mahfi Eğilmez ise ilk sanayi devrimlerini konu aldığı birer konuşma yaptı.
ALMAN KÖKENLİ TÜRK ŞİRKETİ
TEZÇAKAR, anlatımını literatürde halihazırda var olan bilgileri yani bilinenleri derleyerek değil, daha evvel arşivlerinden çıkarılmamış pek çok belgeyi, bilgiyi ve fotoğrafı literatüre kazandırarak yapıyor.
18 yıllık birikimiyle bu konuda araştırma yapan Tezçakar, Türkler ve Almanlar arasında her dönem kopmadan süren ilişkiyi, Siemens Şirketi üzerinden hatırlatıyor.
165 yılı aşkın süredir mühendislikte mükemmellik, inovasyon, kalite ve güvenilirlik yönüyle öne çıkan uluslararası bir teknoloji şirketi olan Siemens Türkiye olarak ‘Alman kökenli bir Türk şirketi olduğunun altını çiziyor yöneticileri...
CEO Hüseyin Gelis “CEO 2013 yılında Almanya tarafından gündeme taşınan Enrdüstri 4.0 ile birlikte, bu vizyonu Türkiye’de tanıtmak ve ülke stratejilerinin belirlenmesi için çalışmalarımızı sürdürüyor” diyor.
SIEMENS'İN TÜRKİYE'DEKİ İLKLERİ
OSMANLI’da ilk telgraf (1856), Türkiye’de ilk enerji santralı unvanına sahip santralı; Dolbahaçe Gazhane Santralı (1906), ilk elektrikli tramvay (1914), Kızılay’a X-R(ay cihazı hediye edilmesi (1917), ilk hidroelektrik santral (1929), Boğaziçi Köprüsü Elektrifikasyonu (1973), Türkiye’nin en yüksek hızlı treni’ (2013), İlk H Class türbin (2015)
GATA'DA 'ŞEFKAT' KALMAMIŞ
TSK mensuplarına hizmet veren GATA’lar, 15 Temmuz’dan sonra Sağlık Bakanlığı’na devredildi. Ama işler iyi gitmiyor. Bakanlığa bağlandıktan sonra adı ‘Sultan Abdülhamid Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ olarak değiştirilen Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Haydarpaşa Eğitim Hastanesi oldu.
Ben emekli bir subayın kızıyım. Son aylarda ‘vahim’ bir durumla karşılaşıyoruz. Bu ciddi bir sorun olarak ortaya çıkmış. Önceden yüzde 5 olan sivil hasta kabulü yüzde 100’e çıkarılınca, doktorların hastalarla ilgilenme süreleri doğal olarak düşmüş... Bu konuda hastaların şikâyetleri artınca çıkan tartışmalar sonunda doktorların ne dediklerini biliyor musunuz? “Sizinle konuşacak vaktimiz yok!... Sağlık Bakanı bizzat gelip, her hastaya sadece üç dakika ayıracaksınız dedi.”
Bu ne demektir? Hastanın şikâyetini anlatamayacağı bir süre... Bir kere hiç şefkat kalmamış... Biraz konuşmak isteseniz doktorlar dışarı atmakla tehdit ediyor. Sağlık Bakanı’nın böyle bir talimat vereceğine pek ihtimal vermiyoruz ama yoğunluktan böyle bir şey varsa da bu ‘uygulamaya’ acil çözüm bulunması gerekmiyor mu?
ERDOĞAN 'ARENA' KONUSUNDA HAKLI
SAYIN Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan Bey, şu spor alanlarına arena demekten vazgeçin demiş. Yerden göğe haklıdır. Arena, spor dünyasındaki şöhreti kötü olan bir kelimedir. ‘Arena’, Latince kum kelimesinden gelir. Roma’da gladyatörlerin dövüştüğü ve birbirlerini halkın gözleri önünde hunharca öldürdükleri yerlerdi. Araba ve at yarışlarının yapıldığı yerlere hipodrom denirdi. Arenalarda, kumun görevi akan kanın emilerek kolay temizlenmesini sağlamaktı. Arenalardaki kum çok beyaz olduğundan göz kamaştırırdı. Bu nedenle, Plinius’un ‘Doğa Tarihi’ adlı eserinde anlattığı gibi, imparator Neron kanlı gladyatör oyunlarını bir zümrüt aynadan seyrederdi. Tayyip Bey ayrıca dilimize de sahip çıkmamızı tembih etmiş. Ona da bir bravo. / A. M. Celal ŞENGÖR
NEDEN 12 YIL DAYATILDI
EĞİTİM İş Sendikası Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’a soruyor: “Doğru karar aldınız ancak eğik el yazısı çocuklarımıza neden 12 yıl dayatıldı. 2005 yılında birleşik eğik el yazısı kararı alındığında tüm eğitim bilimciler, STK’lar, öğretmenler bu uygulamanın yanlış olduğunu söyledi. Ancak bakanlık bildiğini yaptı. 12 yıl boyunca, 15 milyon öğrenciye yapılan bu olumsuz uygulamanın sorumluları kim ya da kimlerdir? Hesap sormak gerekmez mi? Okuma-yazma eğitiminde 2005 öncesinde olduğu gibi tümdengelim yöntemine dönülmelidir. Milli Eğitim Bakanlığı kaş yaparken göz çıkaran bu tür uygulamalardan bir an önce vazgeçmelidir.
Paylaş