Olmasaydı Sevr olacaktı; oldu, Atatürk’le Cumhuriyet oldu

“Olmasaydı da olurduk” diye başlık atanlara neden sitem edip kızıldığını anlayamadım!

Haberin Devamı

Onlara teşekkür etmemiz gerektiğine inanıyorum. Hep kolaya alıştırdık kendimizi. Cumhuriyet’in bizlere sağladığı her türlü imkân, fırsat ve nimeti babadan kalan miras kabul ettik ve hep hazırdan yedik ve yemeğe de devam ediyoruz. Allah’tan bir gazete bize hatırlattı. ‘da’ yerine ‘ne’ koyarak o söylemi şöyle sunayım:
“Olmasaydı ne olurduk?” Herhalde en iyisinden Sevr Anlaşması neyi öngördüyse o olurduk. İç Anadolu’ya sıkışmış bir avuç verimsiz toprakta şu anda Afganistan veya şansımız yaver gittiğinde Pakistan benzeri, yoksul, geleceği olmayan bir ülke ve millet olamamış bir topluluk.

NE OLURDUK

En iyisinden dedim. Çünkü 2. Dünya Savaşı sonrası o da kalmayabilir; Bursa-Afyon-Uşak’ta oturan sınır komşumuz Yunanlar, Ankara’ya gelmiş, Kuzey Doğu’da Ermeniler Kayseri’ye yerleşmiş, barış ve demokrasi yanlısı Kürt kardeşlerimiz sayesinde ve de savaş galibi Fransa-İngiltere ve ABD’nin himmet ve gayretleriyle Türkçeden Kürtçeye geçmiş olurduk. Nasılsa Selçuklu atalarımızın resmi dili Farsça, Osmanlınınki ise bol Arapça ve Farsça, üstü az Türkçeden oluşan paçal bir dil idi. O gazete sağ olsun. Hele biraz düşünün, “Olmasaydı ne olurduk?” Kısa hikâyesi aşağıda... İtilaf Devletleri 22 Nisan 1920 de Osmanlı hükümetini Paris’te toplanacak barış konferansına davet ettiler. Padişah, eski sadrazam Ahmet Tevfik Paşa’nın başkanlığında bir heyeti Paris’e gönderdi.
Paris’te barış şartlarını öğrenen Ahmet Tevfik Paşa, İstanbul’a gönderdiği telgrafta barış şartlarının “devlet mefhumu ile kabil-i
telif olmadığını”
(devlet kavramı ile bağdaşmadığını) bildirerek görüşmelerden çekildi. 22 Haziran’da İstanbul’da toplanan Saltanat Şûrası, Paris’e Sadrazam Damat Ferit Paşa başkanlığında ikinci heyeti gönderdi. Eski Maarif Nazırı (Eğitim Bakanı) Bağdatlı Mehmed Hadi Paşa, eski Şûra-yı Devlet (Danıştay) reisi Rıza Tevfik Bey ve Bern Sefiri Reşat Halis Bey’den oluşan bu heyet, 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması’nı imzaladı. Antlaşmanın o dönemde, kısmen veya tamamen yürürlüğe girip girmediği hâlâ tartışma konusudur.Bu tartışmayı noktalayan ise Mustafa Kemal ve arkadaşları olmuştu. Olmasaydı Sevr olacaktı; oldu, bugünkü Cumhuriyet oldu.Bülent AKARCALI

Haberin Devamı

Devlet ‘gevşek’ davrandı 89 kadın daha öldü

Haberin Devamı

CHP Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan, kadına karşı şiddetle ilgili soru önergesine 5 aydır yanıt alamayınca yeni bir soru önergesi hazırladı. Bilgehan, “Önergede kadına şiddetle ilgili verileri istemiştim. Yanıtı beklediğimiz bu beş aylık dönemde 89 kadın daha öldürüldü” dedi.
Bilgehan, Bakan Fatma Şahin’e yönelttiği soru önergesinde, kadına karşı şiddetin önlenmesi için İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülkenin Türkiye olduğunu, ayrıca geçen yıl 8 Mart’ta bu konudaki düzenlemenin yasalaştığını hatırlattı. Buna rağmen şiddetin durmadığını belirten Bilgehan, yasanın yürürlüğe girmesinin ardından kaç kadının koruma talebinde bulunduğunu, kaçının koruma altındayken öldürüldüğünü sordu. Bilgehan, “Söz konusu yasanın ilgili maddelerinde mülki amirlerin yerine getirmesi zorunlu olan koruyucu önlemler bulunmaktadır. Bu önlemleri gerekli ve etkin biçimde almadığı için hakkında soruşturma açılan ya da idari-adli cezai işlem uygulanan kaç kamu görevlisi vardır?” dedi.
Bilgehan
, 25 Kasım Kadına Karşı Şiddet Günü’nün yaklaştığına işaret ederek çağrı yaptı: “Kadına karşı şiddet, çok vahim bir tablo oluşturuyor. Yasal önlemlerin yeterli olmadığı bir kez daha anlaşıldı. Bakanlığın verilerine göre bu yılın ilk 10 ayında 136 kadın öldürüldü. Kadın örgütlerine göre ise bu sayı 189’dur. Kadına karşı şiddetin önüne geçebilmek için ülke çapında etkili olacak politikalar bir an önce yaşama geçirilmeli.”

Haberin Devamı

Devlet, simidi sübvanse etsin

ATAKÖY’den Süleyman Tosun’un susam zammına ilişkin bir önerisi var: Son günlerde ‘susam’ fiyatının aşırı yükselmesi nedeniyle simidin fiyatının
1 liradan 1.5 liraya çıkarılacağı yolunda haberler yayınlandı. Halkımızın birçoğunun öğlen saatlerinde simit/çay ile geçiştirdiğini kaale alırsak, dünya meşhuru simidimizin zamlanması mantıklı görülemez. Halbuki ‘devlet yardımı’ ile bu zam farkı kapatılıp tüketiciye yansıması önlenebilir. Avrupa’nın birçok devletinde muz, kahve çekirdeği ithalatlarında ve daha bunun gibi önemli gıda maddelerinde olduğu gibi, devlet ‘suspanse’si uygulanarak ‘susam zammı bahane edilerek’ simitteki fiyat artışı önlenebilir diye düşünüyorum.
Ne diyorsunuz?

Haberin Devamı

BİLİYOR MUSUNUZ?

TÜRKİYE’nin 30. büyükşehri Ordu’da, AKP tarafından yapılan temayülden AKP İstanbul Milletvekili Enver Yılmaz’ın, eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ile eski Grup Başkanvekili Eyüp Fatsa’ya açık ara fark attığını; bu arada Eyüp Fatsa’nın; gazetecilerin İdris Naim Şahin’in Başbakan’ın sınıf arkadaşı olduğunun hatırlatılması üzerine “Ben de asker arkadaşıyım” dediğini...
Eski DSP il başkanı ve
CHP Gaziosmanpaşa Belediye meclis üyesi İnşaat Müh. Mehmet Yüceer’in, 1 Aralık Pazar günü yapılacak temayül yoklamasına aday adayı olarak katılacağını...
CHP İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, AKP Genel Merkezi’nin parti örgütlerinin yanı sıra bakanlıklara da yazılı talimat göndererek Twitter’da hangi konuların nasıl eleştirildiğini anlattığı iddialarını bir soru önergesiyle Başbakan’a sorduğunu, aynı konuda CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ın da Başbakan’a, “Dershanelerin kapatılması lehinde tweet atmaları konusunda AKP personeli memurlara emir verebilir mi?” dediğini...

Haberin Devamı

Çanakkale’de ilk soruşturma

ÇANAKKALE Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Rektörlüğü’nün izin vermesiyle, Gezi Parkı eylemleri sırasında, rektörlük önünde ‘Duran Adam’ eylemi yaparak kitap okuyan Prof. Talat Koç, Doç. Ekrem Tufan, Doç. Murat Gümüş, Doç. Ahmet Kamil Tunçel ve Öğretim Görevlisi Ömer Faruk Kırnıç hakkında soruşturma açıldı. Soruşturmayı Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Dekanı Prof. Olcay Hisar’ın yürüteceği açıklandı.

OKUYUNUZ

Ankara CHP’de adaylık savaşı

CHP Ankara’da herkes Çankaya’ya kitlenmiş durumda, partililer varsa yoksa Çankaya ile yatıp, Çankaya ile kalkıyorlar.
Şu ana dek, 28 aday adayına bir de memur bir isim eklenmiş. Genel Başkan Yardımcısı Perihan Sarı’yı da listeye eklersek, 30 aday ile Çankaya, Türkiye genelinde CHP’de en çok talibin olduğu ilçe.
Hatta İlçe Başkanı Mehmet Perçin’in bile adaylığı gönlünden geçirdiği belirtiliyor...
Sincan, Altındağ, Pursaklar, Polatlı, Kazan, Çubuk gibi AKP’nin güçlü olduğu ama seçmen sayısının yoğun olduğu ilçelerde ise CHP’nin şimdilik aday adayı bile yok. İşte bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun Çankaya adayları içinden özellikle
bazı genç isimleri, bu dış ilçelere kaydırması da söz konusu...
Keçiören’de ise aday var heyecan yok.
Yenimahalle’de ise mevcut Başkan Fethi Yaşar’ın adaylığı artık kesin gibi ama CHP seçmeninin güçlü olduğu bazı mahallelelerin, Çankaya’ya kaydırılması Yaşar’ın koltuğunu da riske atmış durumda.
Önseçim yapılan iki ilçeden Etimesgut’ta örgüt umutsuzken, Mamak’ta ise MHP’nin güçlü bir isim çıkarması sonrası, CHP’nin AKP’den belediyeyi geri alması sözkonusu...
Ankara’da ise Milletvekili Aylin Nazlıaka, Haluk Koç ve Bülent Kuşoğlu’nun isimleri gündemde. Bir başka iddialı aday adayı ise Mülkiye’nin genç dekanı Prof. Dr. Yalçın Karatepe olarak konuşuluyor...
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun danışmanı PM üyesi Ekrem Kerem Oktay’a ise, ‘sonkale Çankaya AKP’ye yakın ismin, en yakın danışmanına mı kaldı’ diye tabandan tepki var. Örgütten tepki alan bir diğer isim ise, Melih Gökçek’e karşı Karayalçın’la birlikte aday olup, oyların bölünmesine yol açan, eski Çankaya Belediye Başkanı Doğan Taşdelen’in oğlu, Alper Taşdelen.
Genel Başkan Yardımcısı Perihan Sarı’yı ise CHP’li müteahhit Gürsel Erol’un desteklediği kulislerde yankılanıyor...
Son olarak Kılıçdaroğlu’nun ise mevcut isimler içinden kendisine en yakın gördüğü, belediyecilik tecrübesi olan ve Çankaya’yı iyi tanıyan bir ismi atayacağı tahmin ediliyor.

Kürt sorunu nasıl oluşmaz!

KÜRT sorunu yok” demekle yok olmaz. Çok doğru bir tespit. Ancak ondan daha doğru bir tespit var.
“Kürt sorunu vardır” demekle Kür var edilir.
Kürt sorunu nasıl çözülmezden evvel”Kürt Sorunu nasıl oluşmazdı”ya bakalım.
Eğer fakir Anadolu insanını fedakarlıkları ile okumuş olan aydınlarımız, ilim adamlarımız, siyasetçilerimiz, halkımıza;
“Dünyanın menfaat odağı olan bu coğrafyada yaşamanın bir bedeli vardır. Bu bedel birlik ve beraberlikle top yekün çok çalışmakla ödenir. Bu bedel aşkla şevkle ödendiği takdirde en az, en ileri ülkeler seviyesinde kalkınır tam bağımsız oluruz. Emperyalist emellere set çekeriz. Böylece hiç kimse bizimle harbi göze alamaz ve tanrının bahşettiği bu coğrafya da ebedi yolculuğumuza devam ederiz. Yüce Atatürk‘de bu gerçeği görmüş ve muassır medeniyet seviyesini emretmiştir. Aksi halde yok olup gitmek kaderimiz olacaktır.”
Mealindeki dünya gerçeğini söyleseler ve onları bilinçlendirip inandırsalardı. Ve sonuçta Hakkari’den Edirne’ye, Kars’tan Muğla’ya top yekün kalkınabilseydik. Ve bu şekilde kendiliğinden oluşacak bir mensubiyet duygusunu gerçekleştirebilseydik hangi etnik grup sorun yaratırdı?
Eğer aydınlarımız milli olabilselerdi, eğer politikacılarımız ilim adamlarımız ilmi esas alıp tarihimizdeki ibretlik hatalarımızdan ders alsalar ve dini, siyasi ve şahsi menfaat saplantılarına göre değil, gerçekçi şekilde halkı aydınlatsalar ve icraatlerini ülke-millet menfaatleri istikametinde yapsalardı, hangi etnik ünite sorun yaratırdı. Kim bizi bölmeye parçalamaya teşebbüs edebilirdi?
Kürt sorununun halli için illa parçalanma dayatılıyor. Biz bu flimleri Sevr anlaşmasından önceki tarihimizde tekrar tekrar yaşamadıkmı? Okullarda bu konuları okuduğumuzda hayretler içinde kalıp “atalarımız bu hataları nasıl yapmış” demedik mi? Tarihinden ders almayan bir milletin yaşamaya hakkı olabilir mi?
Ne yapmalı?
Kurulması dayatılan Kürt Devletinin ABD’nin Ortadoğu’daki menfaatlerinin ikinci bir bekçisi olmaktan öteye geçmesi mümkün değildir. Dolayısı ile, Kürtler için şimdikinden daha iyi bir vaziyet söz konusu olamayacaktır.
Allah torpil geçerek Anadolu’ya büyük nimetler bahşetmiştir. Yeraltı yerüstü her şeyimiz vardır. Güneşimiz, senede 3-4 mahsul alınacak toprağımız, disipline edildiği takdirde 100 milyonun protein ihtiyacını karşılayacak balıklı denizlerimiz vardır. Tek eksiğimiz helva yapma iradesidir. Eğer bu coğrafyada yaşamak istiyorsak, müsbet ilmi esas almalı, helvayı yapacak iradeyi göstermeliyiz. Hemen şimdi... Zira yarın çok geç olacaktır. Bir sağduyu ortaya çıkıp bu gerçeği, Edirne’den Van’a, Kars’tan Muğla’ya, yerde ve havada yaşayan tüm canlılara bangır bangır bağırarak tebliğ etmeli ve icraate başlamalıdır. İlla Samsun ufuklarını gözlemeye gerek yoktur. Aksi halde bu topraklarda yaşama ayrıcalığına sahip olamayız.
Bu toprakları bize bırakmazlar.
Zeki ÖZEN- Em. asker

İlk Meclis de mi bölücü idi

İLK
Meclis’te kullanılan ve zabıtlara geçen ‘Kürdistan veya Lazistan Mebusu’ gibi ifadeler baz alınarak, bu ifadelerin ilk meclisde kullanılması nedeni ile, halen de kullanılmasında sakınca olmadığı veya ilk Meclisinde mi bölücü olduğu yolundaki ifadeler üzerine bir açıklama yapan Hukukun Egemenliği Derneği Genel Başkanı Av. A. Erdem Akyüz, bu ifadenin geçerli olmadığını ifade etti.
Akyüz “Unutmamak lazımdır ki ilk Meclis, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıldığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin işgal altında bulunduğu, Türkiye’nin yokeldilme tehlikesinin yaşandığı bir dönemde görev yapmıştır. O zamanın şartlarının nazara alınması gerekir. Bütün bunlara rağmen ilk Meclis Türkiye’nin ülkesi ve milleti ile bölünmez birlik ve bütünlüğünü simgeleyen ‘Misak-ı Milliye Sınırlarını’ kabul etmiş ve bütün milletvekilleri bu ilkelerde birleşmişlerdir” dedi.
Akyüz devamla “Ayrıca ilk Meclisde pek az kullanılan ve çok ender olarak geçen ‘Lazistan veya Kürdistan’ sözcükleri, aynen şimdi kullanıldığı şekli ile örneğin ‘Sivas Millletvekili, Edirne Milletvekili’ gibi bir şehir adını belirtmek için kullanılmıştır. Hiç bir şekilde ayrı bir coğrafi bölge veya yapılanma anlamında kullanılmamıştır. Şimdilerde kulanılmakta olan ‘Kürdistan’ ifadesi ile en ufak bir benzerliği yoktur” şeklinde açıklamalarda bulundu.
İl ve İlçe isimlerini değiştirilmesine de dikkat çeken Akyüz “Son bir hafta içinde, 10 il ve 53 ilçe adının değiştirilmesi yolunda kanun teklifleri verilmektedir. Bu tekliflerde Tükçe’de bulumayan “w, q, w” gibi harfler ve gene harflerin üzerinde Türkçe’de bulunmayan “^,-“ gibi işaretler kullanılmaktadır. Kimse tarafından bilinmeyen ve kullanılmayan, yabancı kökenli ve farklı bir dile ve lehçeye dayanan bu isimlerin Türkiye Cumhuriyeti’nin İdari ve Mülki yapılanmasına verilmek istenmesi ciddi bir tehlikedir. Anayasa ve kanunlara açıkca aykırı olan bu eylemler hakkında hiç bir işlem yapılmaması düşündürücü olmaktadır” diye konuştu.
Bütün bunlarun yanında Anayasa’da yer alan özel güvenceye bağlanan ‘İnkılap Kanunlarının’ değiştirilmek istenmesi ayrı bir tehlike kaynağıdır. Anayasada sayılan bu kanunlar arasında bulunan ‘Tekke ve Zaviyelerle Bunlara ait Ünvanların Kaldırılmasına’ ait kanun ile “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun’un” kaldırılmak istenmesi bunun göstergesidir. Netice olarak, bazı isimlerin kullanılşması meselesine, ilk Meclis dahil edilerek yapılan yorum yanlış ve yanıltıcı olacaktır” açıklamasını yaptı.

Yazarın Tüm Yazıları