Paylaş
Avrupa Konseyi'ndeki görevi biten Mevlüt Çavuşoğlu'nu yeni bir görev mi bekliyor
Ve ne diyor ve ne yazıyor bazıları:
2020 Olimpiyat Oyunları için en güçlü aday İstanbul.
Adaylardan Roma ve Madrid ekonomik krizin pençesinde.
Tokyo ise yaşadığı deprem ve tsunaminin yaralarını sarmakla meşgul.
Bu şartlarda, yıldızı parlayan Türkiye açısından İstanbul adına 2020 çantada keklik gibi. Ancak kazın ayağı hiç de öyle değil.
Bu kararı, 2013 Eylül ayında (Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) 113 üyesi verecek. Olimpiyat adaylığını geri çekmedikleri sürece, bu diğer üç başkent ile yarışacağız.
Lobi ve kulisi en güçlü ülke 2020’yi alır götürür.
Siz istediğiniz kadar, “Tesis yaptım, yasa çıkardım, Başbakanımız istiyor” deyin, bu 113 kişinin her biri farklı düşünceler ve tercihlerle oy kullanabilir.
Oylama öncesinde yapılacak kulis çalışmaları için 20 ay kadar zamanımız var.
Peki, lobi ve kulis faaliyetleri açısından Türkiye’nin durumu nedir?
Buraya nasıl geldik.
FEDERASYON BÜTÇELERİ
Öncesinde de yazmıştık, hatırlayın; Spor Bakanı Suat Kılıç, “Frene bastım” diyerek federasyonların para kaynaklarını kesmişti.
Federasyonlar, uluslararası organizasyonlardan kaynaklanan dış borçlarını ödeyemez hale geldiler.
Spor Bakanı Kılıç, bu konudaki talep ve telkinlere sırt çevirmiş, “Bana gelmeyin” diyerek federasyon başkanlarına kapılarını kapatmıştı.
Hatta, federasyonlardan dış borçlarıyla ilgili rapor isteyen ve bu konudaki talepleri dile getiren bizzat Başbakan’ın atadığı Bakan Yardımcısı Yusuf Tekin’i bile pasifize etmişti.
Türkiye’den alacaklarını tahsil edemeyen uluslararası spor örgütleri bu gelişme üzerine, “Daha bize olan borcunuzu ödeyemez haldesiniz, olimpiyat sizin neyinize?” demeye başlamışlardı.
Zira, 2020 olimpiyatlarının verileceği şehir için oy kullanacak 113 kişinin bizden parasını tahsil edemeyen uluslararası spor örgütleriyle bağlantılı olduğunu unutmayalım.
Bu arada bir saptama yapalım. Ankara kulislerinde dillendirildiğini siyasetçi-sporcu bir kaynaktan duyduk.
“Bazı spor otoriteleri, 2020 Olimpiyatlarını önemseyen Başbakan’ın, tıpkı AB Bakanı gibi en azından 2013 Eylül ayına kadar görev yapacak bir Olimpiyat Bakanı atamasının isabetli olacağını düşünüyorlar.
‘TAM BİR KULİSÇİ’
Bununla kalmayıp, “Olimpiyat Bakanı kim olmalı?” sorusunun cevabını da veriyorlar:
Mevlüt Çavuşoğlu.”
Neden! Muhatabımız diyor ki:
“Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanı olarak iki yıl görev yaptıktan sonra, 23 Ocak’ta bu görevini devreden Çavuşoğlu’nu, “Tam bir kulisçi” olarak niteliyorlar. Çavuşoğlu’nun ilk kez Türk ve Müslüman kimliğiyle AKPM Başkanı seçilmesinin çok başarılı bir kulis faaliyeti olduğu örneğini veriyorlar.
Olimpiyat için kapı-kapı gezecek, uluslararası alanda tanınan ve ikna gücü yüksek birine ihtiyaç olduğunu vurguluyorlar.”
Evet, bu adresi de net olarak gösteriyorlar.
Kuşkusuz, 2020 Olimpiyatları İstanbul’a alınırsa bu ülkenin kalkınmışlığının ve gelişmişliğinin bir göstergesi olacak.
Cumhuriyet’in ilk 100 yılı içine bir olimpiyat katabilmek hepimizin ortak düşü değil mi?
GÜNÜN SÖZÜ
“Her gün bir reformla eğitim yönetilemez.”
TED Başkanı Selçuk PEHLİVANOĞLU
Fransa 134 yıl geriye gitti
ATATÜRK, 1923 yılında Cumhuriyet’i ilan etmeden önce, okumuş olduğu başucu kitaplarından biri olan İsmail Hakkı Babanzade’nin Hukuk-u Esassiye (Anayasa Hukuku) kitabının 25. sayfasında bulunan Fransız düşünür Montesquieu’den alıntı bir cümlenin altını çizmiş ve kitabın kenarına kendi el yazısıyla 1923’ten 1789 Fransız ihtilali tarihini çıkarıp ‘134 yıl evvel’ cümlesini yazmıştır. Yani 1923’te Fransa’dan 134 yıl geride olduğumuzu ifade etmişti. (Kitap Cumhurbaşkanlığı Köşkü kütüphanesi Atatürk kitapları bölümü 620 No’da kayıtlıdır.)
Devrimleri hızla gerçekleştirdik ve övündüğümüz ve gurur duyduğumuz Cumhuriyetimizi kurum ve kuralları ile oluşturduk. Fransa Senatosu’nun almış olduğu bu ‘soykırımı inkâr edenlere ceza uygu-laması’kararıyla Fransa Cumhuriyeti 134 yıl geriye gitmiştir. Fransız düşünürlerin, aydınlarının bu ‘tarihi geri gidişi’ sessiz ve derinden takip etmeleri onların açısından daha da acı vericidir.
Şinasi AKAY
Tarih Eğitimcisi
Kültür yağması değil ihmal
AUGUST ve Pedro, Albuk ailesinin halen Kars’ta yaşayan iki ferdi... Annesi Olga’nın babası Rus, annesi Eston asıllı. Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra kurulan Karacaören köyünü birkaç yüzyıldır vatan edinmişler. Eston, Rus ve Litvan kökenli ailelerin kurduğu köyde Türkmenlerle kardeşçe yaşamışlar. Yoksulluğun vurduğu Anadolu’daki büyük göç dalgası Karacaören’de yaşayan bu aileleri de etkilemiş. Polonezköy’ün yanısıra Rusya, Estonya ve Almanya’ya göç etmişler. Kulaklarda Türkçe okudukları İncil’i, arkalarında mezarlıklarında yatan ölüleri ve evlerini. Yani hayatlarını bırakarak...
Beş nüfuslu Albuk ailesi Kars’ta yaşamaya devam ediyor. Anneleri Olga (69) geçtiğimiz günlerde vefat etti. Vasiyeti üzerine cenazesi eşi Frederik’in şehir merkezine neredeyse karışan Karacaören köyü Alman Mezarlığı’na defnedilmiş.
Agust ve Pedro Kars’ta yaşadığı için mutlu. Ama mutlu işsizlerden. Mali durumları yerinde olmadığı için harap olan mezarlığa bakım yapamıyorlar. Üstelik Kars Şeker Fabrikası alanında kalan mezarlık fabrikanın koruma alanından çıkınca hayvan otlağı haline gelmiş, harap olmaya başlamış. Kars Belediyesi alandaki çam ağaçlarını sökerek, şehir merkezine taşımış. Define arayacağız diye mezar soygunculuğu yapanlar da işin çabası.
Durumu ‘Türkiye’de yaşamak güzel, ama ölmek zor’ diye özetlemek mümkün. Tacettin Durmuş’un objektifi ile mezarlık tahribatı gayet güzel belgeliyor.
Paylaş