ODTÜ ormanı uygarlık yolu

ODTÜ, eşdeyişle, bu topraklarda bilim deyince aklımıza gelen ilk ve en önemli kurum, o kurumun öğrencileri ve pek seçkin hocaları adeta bir felaketle karşı karşıya.

Haberin Devamı

Ankara Büyükşehir Belediyesi, üniversite ormanına izinsiz ve hukuksuz bir biçimde gece yarısı girip binlerce ağacı sökerek ‘öldürdü’. Bu duruma direnen her statüden ODTÜ’lüler gaz ve tazyikli su ile def edildi, bununla da yetinilmeyip gözaltına alındı. İktidara yakın pek çok medya kuruluşu tarafından ‘terörist’ ve ‘marjinal gruplar’ olarak tarif edildiler.
ODTÜ gibi bir kurumu korumak, kollamak ve geliştirmek, oradaki hoca ve öğrencilere gözümüzün bebeği gibi bakmak gerekirken onları üzecek ve yoracak biçimde hırpalıyor olmanın ayıbı tarih önünde hepimize ait olacaktır.
ODTÜ’nün kendisi bir uygarlık yoludur ve ‘Anadolu Aydınlaması’nın çağdaş menşeidir. Yunus’lar, Mevlana’lar birikimine, bilimsel-teknolojik birikimi dahil ederek ‘Anadolu Aydınlanması’nın devasa bir eksiğini onaran ODTÜ ile uğraşmanın ne ulaşım, ne de yerel siyasetle bir ilgisi olabilir.
Ankara’nın göbeğinde, ‘bilimsel düşünce’nin var olması, hangi etnik, dini, mezhepsel ve ideolojik kökenden olursa olsun gençlerin bilimsel düşünceyle buluşması, bu buluşmayı ‘Anadolu İnsanı’na yayması belli ki rahatsızlık yaratmakta, ‘modern ulaşım ve kentçilik’ bahane edilerek ‘ODTÜ = Geri kafalılık’ algısı yaratılmaya çalışılmaktadır.
Mesele yol değil ‘Uygar ve Bilimsel ODTÜ’den duyulan rahatsızlıktır. İktidarlar gelip geçer, belediye başkanları da... Ama ikinci bir ODTÜ yaratılamaz. Bu nedenle hiçbir iktidar ve belediye başkanı bu toprakların, bu ülke insanının çağdaş bilimle buluştuğu ODTÜ’yü hırpalayamaz.
‘Gezi Ruhu’ ve gençler buna nasıl cevap verir bilemem ama tarihin cevabını şimdiden biliyorum: Kara Günler...S.T.

Haberin Devamı

‘Millet’ yerine ‘ümmet’ bilinci yerleştirilirse aidiyet duygusu kaybolur

İLKOKULLARDA çocuklarımıza okutulan “Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan andın kaldırılması, Türk milletine, Türklük ruhuna, Cumhuriyetimize ve atalarımızın bize bıraktığı milli değerler ile mirasa ihanettir.
İddia edildiği gibi “Türklük” ve “Türk milleti” sözcüklerinin etnisiteyle ve ırkla alakası olmayıp, bu kavramlar, dil, tarih ve ülkü birliğine dayanan bir bilinç/şuuru yansıtmaktadır. AKP iktidarı öğrenci andını kaldırarak bir taşla iki kuş vurmayı amaçlamıştır.
Birincisi, PKK ile sürdürdüğü müzakere bağlamında terör örgütüne en büyük tavizi vermiştir.
İkincisi, Türklük şuurunu ve ulus-devleti yok etmek, millet direncini ve bilincini ortadan kaldırmak ve bunların yerine ümmet bilincini yerleştirmeyi hedefleyen planının bir aşamasını uygulamaya koymuştur.
Hükümet, Türk milletini adım adım Türklük şuurundan, milli değerlerinden, “asabiyesinden”, yani aidiyet duygusundan uzaklaştırıyor, Türk adını ve TC’yi nerede görülürse kaldırıyor. Şunu zihnimize kazımamız lazım. “Türklük” ve “Türk milleti” aidiyet duygusunu özünde barındıran ulus-devlet olgusu Türkiye’nin varlığıyla eşanlamlıdır. Aidiyet duygusunu yitiren toplum tarih sahnesinden silinip gider. İçinde bulunduğumuz ortamda esas yok edilmek istenen ulus-devlettir. Yani bugün Türk milletinin ateşle imtihanı hedef tahtasındaki ulus-devleti korumaktır.
Halkımız büyük şairimiz Mehmet Akif’in şu dizelerine kulak vermeli:
“Ey dipdiri meyyit (ölü) ‘iki el bir baş içindir’/Davransana, eller de senin baş da senindir /His yok, hareket yok, acı yok... leş mi kesildin?/Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin”.
Evet halkımız derin gaflet uykusundan uyanmalı, kimliğine sahip çıkmalı ve bu gidişe meşru yollardan “Dur” demelidir.
Şükrü ELEKDAĞ
Emekli Büyükelçi

Haberin Devamı

Hastayım haklarım var

HASTA haklarını gözeten dernekler yarın bir araya geliyor.
‘Hastayım Haklarım Var’ adlı zirvede, sağlık politikalarında söz sahibi olması gereken tüm taraflar tartışmaya davet edildi. Türkiye’de ilk defa, hastalar, hasta haklarını gözeten dernekler, aktivist, sivil toplum liderleri, doktorlar, sağlık çalışanları, devlet, sigorta ve hastane temsilcileri, ilaç şirketleri kamu çıkarları için bir araya geliyor. Kadıköy Belediyesi işbirliği ile yarın 10.00’da Caddebostan Kültür Merkezi’nde (CKM) gerçekleşecek. Kaçırmayınız deriz.

Oktay Ekinci ve Metin Sözen’e Kars Belediyesi’nin ayıbı!

OKTAY Ekinci’nin ölümüyle Kars hem yetim, hem öksüz kaldı.
Çünkü o Kars’ın hem anası, hem babası gibiydi. Bu öylesine bir tanımlama, bir övgü gibi algılanmasın; gerçekten de öyleydi.
Selçuklu, Osmanlı ve Rus mimarisi ile bezenmiş bir kent olan Kars’ın dokusunun, geçmişteki sığ bakış açılı idarecilerin, paralı eşrafın elinde heba olup gitmesinin önü, onun verdiği mücadele ile alınmıştır. Gerek Balkan gerek Doğu Anadolu için gerçek bir dram olan 93 Harbi’nden sonra (1877-1878) Elviye-i Selase’yi (Kars, Ardahan, Batum) savaş tazminatı olarak alan Ruslar, Hollanda’dan getirttikleri mimarlara Osmanlı’dan aldıkları nakit tazminatlar ile Kars ve Sarıkamış’ın şehir olarak planlamasını hazırlayarak büyük askeri tesisler ve resmi binalar yaptırmışlardır. Tüm binalarda, içlerindeki sırrı bugün bile çözülemeyen, üzeri fayanslar ile kaplı özel ısıtma sistemleri (Peç) mevcuttu.
Mülga Eski Eserler Kanunu’ndan sonra çıkartılan yasa bile, Kars’ın o zengin askeri ve sivil mimarisini korumaya yetmiyordu. Çünkü mevcut yasadaki kriterlere göre korunması gerekli taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlığı sayılabilmesi için söz konusu yapıların 19. yüzyıl sonuna kadar yapılmış olması gerekmektedir (Madde 6/a). Kars’ta bulunan bu mimari şaheserler
1800’lü yılların sonu-1900’lü yılların başında yapılmış olmalarına rağmen bu yasanın çerçevesi içerisinde sayılmıyordu. Yani yasaya göre onlar korunması gerekli taşınmaz niteliğinde değildi ve özellikle merkezde bulananlar kolayca yıkılabilir ve yerlerine apartmanlar, alışveriş merkezleri yapılabilirdi.
Kars’ta bulunan Rus, Ermeni, Rum ve Baltık mimarisinin özelliklerini taşıyan bu dönem yapılarının birbiri peşi sıra, yıkılıp ortadan kaldırıldığı böyle bir dönemde, Oktay Ekinci, Prof. Metin Sözen ve arkadaşlarıyla Eskişehir Üniversitesi bünyesinde başladığı bir çalışma ile, bu değerlerin ‘taşınmaz kültür varlığı’ olarak aynı yasanın 6/b maddesi bendi uyarınca, tescil edilmesi için uğraşırken tüm ailesini ve Kars’ın rant odaklarını büyük bir cesaretle karşısına aldı.
Bu çalışma ve gayretlerin sonucunda, 19. yy’dan sonra 20. yy’ın başlarında yapılmış olan bu binalar, korunması gerekli kültür varlıkları olarak ilan edilmiş; böylece 300’ün üzerindeki bina yok olmaktan kurtulmuştur. Keşke bu binaların üzerine “Bu bina değerli hemşerimiz Yük. Mimar Oktay Ekinci tarafından kurtarılmıştır” tabelaları asılsa. Bu çalışmalarının sonunda, Rus dönemi yapıların bulunduğu Kars, kentsel sit ilan edilmiştir.
Naif Alibeyoğlu döneminde Kars belediyesi, bir vefa örneği göstererek, Oktay Ekinci’nin ve Metin Sözen’in adlarını Kars’ta iki caddeye vermişse de, sonraki belediye yönetiminin ilk önemli icraatı(!) sokaklara verilen bu isimleri kaldırmak olmuştur. Dilerim bu ayıplarını şimdi telafi ederler.
Oktay Ekinci’nin Kars sevdası, onun Kars Koruma Kurulu’na atanmasıyla doruğa ulaşmış; bu kez gözden kaçmış, dipte köşede kalmış, hoyrat bir el tarafından yıkılmaya; yerine ucube beton yapılar yapılmaya aday tarihsel kültürel yapıları kurtarmayı sürdürmüştür. Dönemin belediye başkanı bu sayede Kars Kalesi’nin etrafında bulunan tüm gecekonduları ev sahibi yaparak boşalttı ve kaleyi Osmanlı dönemindeki heybetine kavuşturdu.
Yöreye son armağanları; Molokan Mezarlığı da içinde olmak üzere, Kars-Çakmak köyünde bulunan tüm yapıları ve aynı şekilde, Selim ilçesinde bulunan Molokan değirmenini de yasadaki “ait oldukları dönemin sosyal, kültürel, teknik ve ilmi özellikleri ile seviyesini yansıtan her türlü kültür varlığı“ maddesine dayanarak “Korunması Gerekli Kültür Varlığı” ilan ettirerek, koruma altına aldırmayı başarmak olmuştur.
Yazık oldu Oktay Ekinci’den önce tahrip edilen değerlere: Döneminin tek örneği olan Rum Kilisesi, tarifsiz güzellikteki Saat Kulesi, 16 pencereli beyaz istasyon binası, 12 havarilerin yerine konması imkânsız saat ve çan kulesi, şeker fabrikası olarak kullanılan bina, doğu sineması olarak kullanılan eski katedral, Rusların zamanında bira fabrikası olan büyük değirmen, Demir köprünün karşısındaki iki katlı doğum evi binası, Çakmak Tepe’de askeri alandaki bulunan revir önündeki Rus sağlık görevlileri ansına dikilmiş anıtı ve daha niceleri.
Mimari tarihi Kars’ı Oktay Ekinci’den önce ve Oktay Ekinci’den sonra olarak ikiye ayıracaktır.
Bu kahraman aramızda yok artık. Kent yöneticilerinin onun varlığı döneminde hak ettiği ilginin onda birinin göstermedikleri bu kültür insanına son görevlerini yaptıklarını söyleyemiyoruz. Bilmiyorum cenazesi sırasında, gelen çelenk selinin içinde, Kars’tan gelen bir çelengini gören oldu mu? Kars bu kadarcık bir vefayı olsun göstermeliydi.
Prof. Dr. Bingür SÖNMEZ ve Av. Erkan KARAG-Sarıkamış Dayanışma Grubu

Haberin Devamı

Uyan Çankayalı; Gökçek, sizi kandırıyor!

ASKİ’nin vatandaşlara haber vermeden 3. günü bulan su kesintisini protesto etmek amacı ile CHP Çankaya İlçe Başkanlığınca ASKİ Genel Müdürlüğü önünde İlçe Başkanı Mehmet Perçin tarafından okunan basın açıklamasının ortasında Belediye Başkanı Melih Gökçek’in adamları ile ASKİ’nin demokrasiden nasibi almamış personeli tarafından partililerimize saldırarak basın açıklaması dağıtmaya çalışmışlardır. Tüm engellemelere rağmen basın açıklamasını tamamlayan İlçe Başkanımız Mehmet Perçin AKP’nin ileri demokrasi anlayışının belli olduğunu ve bu durumu yadırgamadığını ifade etmiştir.
Evet, Mehmet Perçin ne diyor:

“Çankaya’da 3 gündür su kesintisi yaşanıyor. Çankayalılara önceden haber verilmeden yapılan su kesintisi, 3. gününde artık akıllara soru işareti olarak yer etmiştir. Acaba ASKİ daha geçen ay günler süren su kesintisini bu ay da yaparak geleneksel su kesintisi günlerini mi başlatmıştır. Arıza onarım bahanesiyle bayram sonu Ankara’ya dönen Çankayalıları sürprizle karşılayan Büyükşehir, bir gecede ODTÜ arazisine girerek amacına ulaşabiliyor da pompa istasyonundaki arızayı mı gideremiyor?
Gece yarısı ODTÜ baskınını gerçekleştiren belediye ekiplerinin kendisine de sürpriz yaptığını iddia eden Melih Gökçek, kentine sahip çıkan Çankayalıları arıza onarım bahanesiyle su kesintisi yaparak cezalandırmak mı istemektedir?
Ankara’nın parasını pulunu sonuna kadar tüketen, yetmezmiş gibi uçuk su faturalarıyla Ankaralıları canından bezdiren Melih Gökçek, ODTÜ arazisine girecek güce sahip de, olabileceği önceden tahmin edilen ve buna göre bir planının programının olması gereken arızaları giderecek güce mi sahip değil?
Kaldı ki son teknoloji donanımlarıyla övünen Ankara Büyükşehir Belediyesi, arızasını 3 gündür gideremediği pompa istasyonunda nasıl bir teknoloji kullanmaktadır?
9 günlük tatil sonrası mesaisine gidecek Çankayalıları, susuz bırakan, bir bardak suya, ıslak mendillerle temizliğe mahkum eden Gökçek, bir türlü oy alamadığı Çankaya’ya ceza mı kesmektedir?
Yoksa ASKİ’nin sitesinde arıza ha düzeldi ha düzelecek, su ha verildi ha verilecek diyerek Çankayalılarla dalga mı geçmektedir.
Üstelik su dağıtımında yetki tamamen kendisindeyken telefonla ASKİ’yi arayan vatandaşları Çankaya Belediyesi’ne yönlendiren ve Çankaya Belediyesi ile vatandaşları karşı karşıya getirmeye çalışan Büyükşehir Belediyesi’nin Çankaya’ya kastı var mıdır yok mudur? Bunu sorgulamak lazım.
Sayın Melih Gökçek, sen ne yaparsan yap Çankayalılar Ankara sevdasından, kentine sahip çıkmaktan vazgeçmeyecektir. Sen her ne kadar iktidar partine şirinlik yapmaya çalışırsan çalış, Çankaya’yı her fırsatta cezalandırmaya çalışırsan çalış, senin cezanı da Çankayalılar, Ankaralılar kesecektir…
Mehmet PERÇİN- CHP Çankaya İlçe Başkanı

Yazarın Tüm Yazıları