Paylaş
Bir de irticayı tartıştılar... Cumhurbaşkanı'nın, Genelkurmay Başkanı'nın, kuvvet komutanlarının, üniversite rektörlerinin, giderek artan bir irtica tehlikesinin var olduğunu söylediklerini; oysa hükümetin bir irtica tehlikesinin olmadığını iddia ettiğini ifade etti konuşmacılar.
Zaten bir irticanın varlığını hiç kabul etmedi, etmez ki bugünkü hükümet ve onun liberal destekçileri!.. Bir kısmı 'zulüm' der laik rejime; bir kısmı da 'normalleşme' diyor laik Cumhuriyet'in altının oyulmasına.
PKK ve yandaşları, terörizmi kabul ettiler mi hiç? Onlara göre ya özgürlük savaşçısıdır masum insanları katledenler, ya gerilla.
Uzatmaya gerek yok aslında.
80 yıldır olup bitenler, herkesin sicilini ortaya koyabilmek için yeterli bence. Bağımsız, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti karşıtlarının bir kısmı iktidarda şimdi, bir kısmı da dağlarda.
Halil ÖZTÜRKMEN-Avukat
Eğitimsiz çağdaşlık
HAZİRAN ayında TÜSİAD'ın hazırlayıp Başbakan’a sunduğu rapor, gerekli ilgiyi uyandırmadı. Gazetelerin ara sayfalarında 2-3 kelimeyle geçiştirildi veya hiç yayınlanmaya gerek bile görülmedi.
Neden önemsenmedi ve umursanmadı? Neden haber değeri taşımıyordu? Çünkü haber, siyasi veya magazinsel değildi ve toplumun ilgisini çekmemesi doğaldı.
Raporda, Türkiye'nin alt etmesi gereken en önemli sorunun eğitimsizlik olduğu, bu sorun aşılırsa birçok sorunun kendiliğinden halledileceği ve en başta mecburi eğitimin 8 yıldan 11 yıla çıkarılmasıyla gereken adımın atılması gerektiği gibi çok önemli tespitler ve öneriler bulunmaktaydı.
Bir manken kızımızın kepçe kulaklarını Japon yapıştırıcıyla geriden tutturup sonradan hastanelik olması veya bir plak yapımcısının televizyonlardan karısını boşayıp sevgilisiyle evleneceğini açıklaması ve bunun için yayın yoluyla karısından özür dilemesi, medyanın ve toplumun önemli bir kesiminde TÜSİAD'ın raporundan çok daha fazla yankı uyandırdı. Bu konuda yorumlar yapıldı, teoriler üretildi. Tabii bütün bunlar bir anda olmuyor. En önemli sebebi, yine söz konusu raporun içinde mevcut: Eğitimsizlik, okumamak, çağdaşlaşamamak...
Milli Eğitim Bakanlığı'nın araştırmasına göre, bir yılda bir Japon 25 kitap okuyor. Bir İsveçli 10, bir Fransız 7 kitap okurken, 6 Türk'e bir kitap düşüyor. Bir Alman yılda kitap için 122 dolar harcarken, milli gelir oranına göre bizim 10 dolar harcamamız lazım, ama biz kişi başına kitap için 45 sent harcıyoruz.
Kitapsız ve eğitimsiz çağdaşlaşma olur mu? Olmamış ve olmayacak bir şeyi herhalde Türk toplumunun da oldurması mümkün değil.
Ya okumaya veya eğitime gerekli önemi vereceğiz ya da dünya liginde bulunduğumuz yerde kalmaya mahkûm olacağız. Ve eğer böyle giderse, gelişemememizin müsebbibi olarak yabancıları gösterip topu taca atmaya galiba daha çok devam edeceğiz...
Sefa SAFİ-Avukat
Bizim suçumuz esmer olmakmış
AB'nin Erasmus değişim programı gereği AB-Türkiye İlişkileri ve Sorunları konusunda üç konuşma yapmak üzere İspanya'nın Zaragoza Üniversitesi’ndeyim.
Burada konuştuğum öğretim üyeleri ve yerel politikacılar, AB üst düzey yöneticilerinin Türkiye'yi oyaladıklarını ve Türkiye'yi üye olarak alacaklarına inanmadıklarını söylüyorlar. "Sizin suçunuz, bizim gibi esmer olmak. Bizi tam 12 sene müzakere ettikten sonra üyeliğe kabul ettiler. AB, Hitler'in üstün ırk teorisine benzeyen bir politika izliyor ve AB'yi sadece Hıristiyan ve beyaz ırktan ülkeler için düşünüyor" yorumunu yapıyorlar.
Son derece ilginç.
Korkarım sonunda İsmet Paşa'nın yıllar önce dediği gibi yeni bir dünya kurulacak ve Türkiye o dünyada yerini alacak.
İspanyol dostlar, Türkiye için bu yeni dünyanın Rusya ve İran olacağını düşünüyorlar.
Yrd. Doç. Engin ÜNSAL
Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Gizli irtica
İRTİCA yok diyenlere o kadar çok örnekler sıralayabiliriz ki. Örneğin, ilkokullara yardımcı kitap diye tavsiye edilen 'Belirli Günler ve Haftalar' şiir kitabının yazarı Osman Sevim... Öğrencilere belirli hafta ve günlerle ilgili şiir bulmada yardımcı olan bir kitap diye çıkarılmış. Kitapta Atatürk ile ilgili, Cumhuriyetimiz, bayramlarımızla ilgili haftalar yok. 19 Mayıs, 29 Ekim, 23 Nisan, 10 Kasım hiçbirine yer verilmemiş. Bir de 23 Nisan Haftası'nı; Kutlu Doğum Haftası ile kutluyorlar. Bu da son yıllarda alternatif kutlamalardan biri. Herkes böyle bir örnek söyleyebilir.
'İrtica varsa söyleyin, gerekeni yaparım' diyenlere duyurulur.
Ayşe ÇINAR-ANTALYA
Biliyor musunuz
- RİZE SSK Hastanesi'nde tedavi gören annesine iyi bakılmadığını öne sürerek görevlilere saldırdığı için 2004 yılında görevden alınan AKP Kalkandere İlçe Başkanı Aşır Mutlu'nun kardeşi Barış Mutlu'nun, AKP Rize İl Başkanı (eski imam) Hasan Karal'ı evinin önünde sahur vaktinde silahla vurduğunu; Karal'ın ikiz kızlarının tedavi edildiği hastaneye kaldırıldığını...
LDP'nin seçim ittifak önerisi
BESİM Tibuk'un eskiden liderliğini yaptığı Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Cem Toker dün beraberinde Genel Sekreter Turgay Davaz ve Liberal Avrupa Derneği Başkanı Özcan Aslan birlikte ziyaretimize geldi. Toker,
"Kafamızda bir anda bir kıvılcım parladı; bizim gibi 12 parti barajın altında, gelecek seçimlerde ha 9.9, ha 0.9 oy alsak niye kumda oynayacağız. Bu nedenle bir ittifak öneriyoruz."
- Nasıl?
- Düzen partileri ile bir ilke çerçevesinde bir araya gelip, bencilliği, egolarımızı, kişisel çıkarımızı bir yana bırakarak, AKP'ye karşı bir güç oluşturmak istiyoruz. Olur-olmaz bilemem, ama biz tarihi bir görev üstlenmek istiyoruz. Sağda ANAP'dan sonra DSP'nin de bu ittifakın içinde olmaları gerektiğini düşünüyoruz. Yani hem sağ, hem de sol liberalleri bir araya getiren bir ittifak.. Esas sağ-kolu bir kenara bırakıp, ülke bütünlüğünü korumak... Parlamentoda Prof. Emre Kongar'ı da, Doğu Perinçek'i de görmek gerekiyor.
- Kimlerle görüştünüz bugüne kadar
- İki gün önce DSP Genel Başkanı Zeki Sezer ve ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu ile ayrı ayrı görüştük. Görüşlerimizi paylaştık. İki partiyi de temel taşı, koruyucu kolonlar görüyoruz. Yapay yakınlaşmalarla bir araya gelinemeyeceğini düşünüyoruz. Bu nedenle kendi çapındaki önderler Tantan, Yaşar Okuyan, Yaşar Nuri Öztürk ve Perinçek'le konuşacağız bundan sonra.
Hiç olmazsa prensipte anlaşıp bir masa etrafında bir araya gelelim...
- Kaçlı bir ittifak söz konusu olabilir?
- Yaptığımız çalışmalara göre, 10'lu gibi olabilir. Yani ANAP (Erkan Mumcu)
DSP'den (Zeki Sezer) sonra SHP (Murat Karayalçın), Yurt Partisi (Sadettin Tantan), Halkın Yükselişi Partisi (Prof. Yaşar Nuri Öztürk), Hürparti (Yaşar Okuyan), ÖDP (Hayri Kozanoğlu), Aydınlık Türkiye Partisi (Tuğrul Türkeş), Bağımsız Cumhuriyet Parti (Prof. Mümtaz Soysal), İşçi Partisi (Doğu Perinçek) ve TURKUAZ Hareketi (Ali Müfit Gürtuna) ile yapacağımız görüşmelerde, asgari müştereklerde birleşebilir miyiz diye bakacağız. Rejimle kavgası olmayan partilerle bir arada olabileceğimizi düşünüyoruz.
- Ortak amaç...
- Cumhuriyet ilkeleri ve temsili demokrasi olacak. Türkiye'de 20 milyonun oyunu hiçe sayan bir irade olamaz. Ülke kötü yolda gidiyoruz.
- DTP ve Genç Parti...
- Önce kendilerini şaibelerden arındırmaları gerekiyor. Şu anda bu partilerden randevu talebimiz olmayacak. Kamu vicdanının biraz da sesine de bakmak gerekiyor.
- SP
- O da soru işaretidir.
- BBP...
- DYP ile anlaşacağını yolunda bilgiler var.
- Peki böyle bir ittifakta lokomotif parti veya önder lider kim olabilir?
- Lideri onlara bırakabiliriz. Ancak DSP'nin adı altında biz seçime girebiliriz. AKP'yi ikna etmek biraz zor gibi gözüküyor. Erkan Mumcu'ya göre, AKP başkanlık sistemine doğru gitmek istiyor. Yürütme ve yasayı tek elde tutmanın çok tehlikeli olduğunu görüyoruz.
- Peki böyle bir ittifak %10 barajını aşabilir mi?
- Sanıyorum iyi bir kampanya ile bu mümkün olabilir; bir sinerji ile alternatif yaratabiliriz. 55-60 vekil meclise girebilir. Bizim kontenjanda bir iddiamız yok, DSP ve ANAP, bunun 20'şerini alabilir. Bizlere de birkaç adaylık kalabilir. Doğu Perinçek'i, Prof. Emre Kongar niye parlamentoda olmasın?
- Gökkuşağı denilebilir mi ittifaka?
- Güneş ışığının 7 rengi var; ancak bunlar arasında siyah yok.
Biz son seçimlerde 100 bin, DSP ile 100 bin oy aldı.
(Bu arada bir dostumuz söze girerek, Erkan Mumcu şu an 'daha başka, poker oyuncusu gibi elindeki kağıtları hiç göstermiyor, diyor.)
- Sizin bu projeniz yarın seçim arifesinde gündeme gelirse, başka partiler sizi dışlayarak bu öneri etrafında bir araya gelirlerse...
- Hazırladığımız 'LDP 'Cumhuriyet İlkelerinin' korunması ve temsili demokrasinin gerçekleşmesi için baraj altında kalan partilere seç im ittifak önerisi' metnimizi 3 Ekimde noterden onaylattık. Birde şunu söylemek isterim; geçenlerde bir Hırvat'la karşılaştım, %10'luk barajı duyunca Türkiye için güldüler.
İTTİFAK ÖNERİ METNİ
LPD'nin seçim ittifak önerisi metni şöyle:
"GEREKÇELER: Cumhuriyet tarihimizde bugüne kadar sağ veya sol görüşte, farklı siyasi ideolojileri savunan parti veya partilerden oluşan 57 hükümet ülke yönetiminde söz sahibi olmuştur.
Ancak geçmişte ülkeyi yöneten hiçbir hükümet politikaları, kasım 2002 seçimlerinde tek başına iktidara gelen AKP hükümeti kadar ülkenin Anayasal kurumlarını karşısına almamış, o kurumlarla mevcut hükümet kadar ters düşmemiş, böylesine bir çelişki yaşamamıştı.
Bir diğer yandan, Cumhuriyet tarihimizde yine AKP hükümeti döneminde olduğu kadar toplumun her kesiminde mevcut hükümetin ve yerel uzantıların ülkemizi dini kural ve inançlara dayalı politikalarla yönetmek istediği görüş ve inancı yaygınlaşmamış, halkımızı endişeye sevketmemişti.
Mevcut iktidara 2002 seçiminde aldığı %34 oya karşılık TBMM'de mutlak bir çoğunluk veren adaletsiz ve temsili demokrasiyi hiçe sayan seçim sistemi, yüz binlerce hatta milyonlarca oy alan partilere TBMM'de tek bir koltuk dahi vermemiştir. Dolayısıyla, oy kullanan seçmenlerin %45'inin hür iradesi meclise yansıtılamamıştır.
ÖNERİMİZ: Güncel kamuoyu anketlerinde %10 seçim barajını geçmesi olası görünmeyen siyasi partilerin program ve siyasi ideolojilerini bir kenara
bırakarak, asgari müşterek olan 'Cumhuriyet ilkelerinin korunması ve ülkemizde temsili demokrasinin gerçekleşmesi' için Genel Başkanlar düzeyinde bir araya gelerek, ortak belirlenecek bir parti çatısı altında seçim ittifakını görüşmelerini önermekteyiz.
SONUÇ: Teklif ettiğimiz genel başkanlar toplantısı sonucunda mutabık kalınacak genişletilmiş seçim ittifakının gerçekleşmesi, kamuoyunun uzun zamandır aradığı demokratik uzlaşı ve alternatifi Türk Milletine sunacaktır. Siyasi görüş, ideoloji ve beklentilerini bir kenara koyarak, tehdit altında gördükleri Cumhuriyetin temel ilkelerini korumayı asgari müşterek kabul eden siyasi partilerin bu seçim ittifakında mutabık kalmalarının geniş halk kitlelerinin, medyanın, aydınların ve anayasal kurumların arayış içersinde oldukları alternatif siyasi oluşum beklentilerini karşılayacağına inanıyoruz."
CHP Büyükşehir Meclis grubu seçiminde 'iktidar' kazandı
CHP Büyükşehir Meclis Grubunun, Şişhane'deki il binasında saat 22.00'de yapılan seçimlerinde, bir ay önce istifa eden grup başkanvekili Kemal Akar yeniden kazandı.
Akar, bazı imar planlarına karşı grupta bazı üyelerin aleyhte oy kullanılmasını güvensizlik sayarak başkanvekilliğini bırakmıştı.
Büyükşehir Meclis çalışmalarının başlamasıyla yeni dönem için yapılacak grup seçimleri, bir süredir CHP kulislerini hareketlendirmişti.
İl yönetimi, ihraçlar dolayısıyla güçlenmeye başlayan muhalif kanadın yönetime gelmesini engellemek için her yola başvurdu.
Ancak muhalifler, seçimin baskı altında gerçekleştirildiğine ilişkin tepki gösterdiler.
Akar (Beşiktaş), 71 kişilik CHP grubundan 42'sinin oyunu alırken, karşısına çıkan muhalif aday Kemal Bozan (Avcılar) 25 oyda kaldı. Daha önce muhalif kanat, ihraçlara karşı 41 imzalı bir bildiri yayınlamıştı. Dün akşamki oylamada da en az 35-38 arasında oy çıkacağı bekleniyordu.
Oylamaya bazı üyelerin gelmediği, bazılarının oylama listesinde adlarının bulunmadığı ve bazılarının ise il yönetimi tarafından 'caydırıldığı' öne sürüldü.
Oylamanın saat 20.00 yerine hiçbir açıklama yapılmadan daha sonraki saatlere sarkması karşısında bir muhalif üye "Bunun sebebi bazı üyeleri ikna çabasıydı" dedi.
BEN NE DERSEN O OLUR
Beyoğlu'dan bir üye "Seçim demokratik olmadı, çünkü üyeler büyük baskı altında tutuldu. İl Başkanı Şinasi Öktem, 'gözlemci' konulması önerisini redderek 'Ben ne dersem o olur' diye bastırdı. İl yöneticilerini masaya dizdirerek sayım yaptırdı. Buna demokratik seçim denir mi?" diye tepkisini dile getirdi.
Peki grup yönetimi bundan sonra rahat çalışır mı?
"İl yönetiminin sultasındaki yeni grup yönetimi eskisi gibi rahat bir çalışma ortamı bulamaz. Muhaliflerin, İl'in dikte ettiği bazı kararlara karşı sert muhalefet yapılacağı artık bilinmelidir. Ama sonucu biz galip sayılır bu yolda muhalefet diye yorumlayabiliriz" dedi.
SARIGÜL YOKTU
Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül oylamada yoktu. Çünkü Sarıgül'ün adı 'Hazirun cetveli'nde yer almıyordu. Bazı üyeler, Sarıgül'ün 'gönlü'nün partinin ağabeysi sayılan Kemal Akar'dan yana olduğunu öne sürdüler. Sarıgül, seçimden önce iftar çadırında gazetecilere 'Genel Merkez ve İl'in tüm baskılarına karşın CHP'de demokrasi kazanacaktır. Partide, demokratik CHP'yi isteyenlerin oranı %49'dur" demişti.
Daha önce partiden ihraç edilen ancak yargı kararıyla geri dönen Zeki Çakır'a da oy kullandırılmadığı dikkati çekti.
Son olarak bir başka muhalif üye "Daha güçlü bir aday çıkartabilseydik iktidar yenik düşebilirdi" dedi.
CHP il örgütü, Büyükşehir'deki seçim kadar bundan sonraki genel seçimler için benzer gayreti ve 'enerjiyi' gösterebileceğine inanıyor musunuz?
(Bu arada hakkında ihraç istemi bulunan ancak yargıdan 'tedbir' kararını kaldırıp görevine iade edilen Büyükçekmece İlçe Başkanı Dr. Ali Şeker, icra kararıyla görevine dönmek üzere dün öğle saatlerinde il yönetimine başvurdu. İcra memuruyla İl binasına giden Ali Şeker, il yöneticilerini bulamayınca tebligat çalışanlara yapıldı... Şeker'in, bugün ilçe yönetimini devralamazsa, ilçe binasına icra memuru ile gireceği öğrenildi.)
Roche, hastaların ölüm sebebini hızla değiştirtti
"ÇETE oluşturmak oluşturmak ve ihaleye fesat karıştırmak' iddiasıyla
Ağır Ceza'da davası süren Roche ilaç firmasının, insan hayatını hiçe sayan bir uygulaması daha ortaya çıktı. Onu bildirmek istiyorum" diyor Emine Algan... Bilindiği gibi Algan, Roche haberi ile 2005 Sedat Simavi ve Nokta'nın 'Doruktakiler' ödüllerini aldıktan sonra gazetesinden ayrılmak zorunda bırakılmıştı. 'Hırsız-Polis' dizinin senaryo ekibinde çalışan Algan'ın gönderdiği bilgiler şöyle:
"İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren Roche davasına yeni giden bir dosya, insan sağlığının yıllardır nasıl hiçe sayıldığını bir kez daha çarpıcı biçimde ortaya koydu. Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü, Roche yönetici ve çalışanlarının e-mail yoluyla yaptıkları iç yazışmaları çözdü ve bir raporla mahkemeye gönderdi. E-mail’lerden birinde, vizite raporunda yazan ölüm nedeninin, bir Roche çalışanı tarafından değiştirildiği belirtiliyor.
Çete davasının sanıklarından eski Roche Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Demir’e ait yazışmalardan birinde, çeşitli hastanelerde Roche ilacı kullanan hastaların takibe alındığı ve sonuçların rapor edildiği yer alıyor. Hasta sayısı, hastane ve doktor isimlerinin de bulunduğu yazışmada 6 doktorun katıldığı bir vizite raporu var. Raporda, 'Diyaliz çalışmasında takibimizde olan 2 hasta EX olmuştur. (Ciddi hipotansiyon şikayetleri olmaktadır.)' Ardından Gökhan Demir'in ifadeleri geliyor. Demir, bu raporu sakıncalı bulmuş olacak ki şöyle diyor: "CRF’de (vizite raporu) vericinin ölüm nedeni bölümü bulunmaktadır. Bu sayfanın değiştirilmesine ve yeni halinin CRF’lere takılmasına karar verildi. Buna göre X (bir Roche çalışanı) yeni sayfaları Sürat Daktilo'ya yaptıracak ve elimizdeki dosyalara bu sayfalar takılacak.”
7 HASTA EX, 3’Ü ÇALIŞMA DIŞI
Yazışmalarda yer alan bir başka klinik çalışma raporunda da 22 hastanın tedaviye alındığı, 10 hastanın tedaviyi bıraktığı yazıyor ve neden bıraktıkları şöyle açıklanıyor: "7 hasta ex, 3 hasta çalışma dışı."
Diyaliz ve kanser hastalarında kullanılan ilaçlardan sorumlu genel müdür yardımcısı Gökhan Demir'in kişisel bilgisayarından aktarılan e-mail’lerde, vizite raporları ayrıntılarıyla yer alıyor. Başka firmaların ilaçlarının da kullanıldığı anlaşılan hastaların izleme raporlarından birinde yine şöyle bir ifade yer alıyor: "Tedavisine yanıt vermeyen ya da relaps gelişmiş olan KHC (kronik hepatit C) hastalarında Pegıntron Rib. Kombinasyonu (başka bir firmaya ait ilaç). Bu çalışmaya da 6 hasta alındı ve 10'a tamamlanacak."
Takibe alınan hastaların kullandığı ilaçlar nedeniyle mi yoksa başka bir nedenle mi öldüğünü söylemek, sadece bu raporlara bakarak elbette mümkün değil. Ancak bir ilaç firmasının, vizite raporunda hastaların ölüm nedeni yazdığı için bu sayfayı değiştirmesi ve yeni halini, doktorların da 'olur'u ve imzasıyla rapor ettirmesi, açıklanması ve sorgulanması gereken bir durum. Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürlüğü’nün, yazışmalardaki bu bölümlere yıldız işareti koyarak 'çok çok önemli' diye düştüğü not da bu nedenle mahkeme dosyasına girdi.
ŞİFRELER POLİSTEN GİZLENDİ
Roche şirketindeki yasadışı uygulamalara karşı çıkan ve işine son verilen eski Satış İdaresi Müdürü Veysi Mungan ve avukatı Ayhan Erdoğan, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na, polisin raporunu da ekleyerek yeni bir suç duyurusu yapacak.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş’un isteği üzerine Organize Suçlar Şube Müdürlüğü, 13.8.2004’te Roche şirketinin merkezine baskın düzenlemiş ve çuvallar dolusu belgeye el koymuştu. Bu belgeler arasında 20 adet yedekleme kartuşu da bulunuyordu. Kartuşların çözülebilmesi uzun zaman aldı. İstanbul’da çözülemeyince Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gönderildi. Burada da uzun süre çalışıldı ve gerekli programlar bulundu. Ancak bu kez de dosyaların açılması için şifre gerektiği anlaşıldı. Roche firmasından şifreler istendi, firma bir yıla yakın oyalama taktiği uygulayarak şifreleri vermedi. Sonunda mahkeme kararıyla şifrelere ulaşıldı. Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Müdürü Mutlu Ekizoğlu başkanlığındaki 10 kişilik ekip bir yıl çalışarak yüz binlerce e-mail kaydını inceledi. Sonunda suç ve suç unsuru teşkil eden 416 e-mail tespit edildi. Buradaki bilgilerle bir inceleme tutanağı düzenlenerek savcılığa gönderildi. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın bir sonraki duruşması 22 Aralık’ta yapılacak."
Türkiye tiyatrosuz mu kalacak
ÖZEL Tiyatro Yapımcıları'ndan: AB’ye aday olan Türkiye'de henüz bir tiyatro yasası yoktur. Oysa Avrupa ülkelerinin tümünde bir tiyatro yasası vardır; ve özel tiyatrolar- çeşitli uygulama biçimleriyle- devlet desteği altındadır. Çünkü çağdaş olmanın zorunlu koşullarından biri de kültür ve sanatın o ülkedeki durumuna-gelişmişliğine bağlıdır.
Türkiye’de ise özel tiyatrolara devlet desteği yöneticilerin iki dudağı arasında olmuştur yıllardır. AB uyum yasaları çıkartılırken özel tiyatrolara devlet desteği unutuluvermiştir. Devlet yöneticileri bir süre önce, en kısa zamanda tiyatro yasasını ve devlet desteği konularını meclise götürecekleri üzerine söz vermişlerse de, ne yazık ki henüz somut bir adım atılamamıştır.
Bizler iyi niyetli sözlere-yaklaşımlara inanmakla birlikte; geçen zaman-yaşanan süreç de göz önüne alındığında- bu yaşamsal denli önemli sorunların bir an önce çözümlenmesi gerektiği kanısıyla, bunları topluca gündeme getirmek istiyoruz.
Bu nedenle Tiyatro Yasası ve Devlet Desteği konularını görüşmek üzere 07 Ekim cumartesi (bugün) 13.00’te Hadi Çaman Tiyatrosu’nda bir toplantı düzenlenmiş bulunuyor. Basına da açık olacak toplantıya Yıldız Kenter, Ali Poyrazoğlu, Rutkay Aziz, Hadi Çaman, Müjdat Gezen, Dilek Türker, Ferhan Şensoy, Tuncay Özinel, Zafer Diper başta olmak üzere tüm özel tiyatro yapımcılarının katılımları beklenmekte...
Özel Tiyatro Yapımcıları
Yobazlar yaylaya çıkamaz
AYDER Turizm Ticaret Limited Şirketi'nin Genel Müdürü Selami Haşimoğlu, okurumuz Leyla Erden'in 'Yobazlar yaylada' (5.10.2006) başlıklı yazısı için şöyle diyor:
"O gün konser alanında sadece 2 tane büyükelçi vardı, başka turist yoktu.
Yine yazınızda bu turistik yerde "Yöre ve çevresindeki oteller, tesisler ve her yerde (gözünüze sokulurcasına kocaman tabelalarda) 'İçki içmek yasaktır' yazıyordu." diyorsunuz. Büyük bir talihsizlik yada kasıtlı bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ayder'de 3-4 lokanta içkisizdir. Hiçbir yerde içki içmek yasaktır diye yazmaz. Eğer bölgede özellikle toplumun ortak kullanımına açık yerlerinde neden içki satılamadığını merak ediyorsanız ve merakınızda samimi iseniz bu konuda size bildiklerimi ve fikirlerimi sunabilirim."
Paylaş