Paylaş
Bunun belirgin işareti, MKYK’nın yeni isimlerle güçlendirilmesi olarak ortaya çıktı. Genel Merkez’in ağırlığının hükümetin önüne geçmesi. Özeti, taban siyaseti daha da ağırlık kazanacak. Delege ve milletvekillerini heyecan ve telaşa sürükleyebilecek bir tablo. Genellikle diğer partilerde olduğu gibi ‘tayin’ yöntemiyle parlamentoya geldiklerinden ‘lidere’ karşı çıkmak gibi bir güçleri yok; dolayısıyla kongrelerde ne tartışma, ne de kavga oluyor.
2010’da bir erken seçim haklı olarak düşündürüyor partilileri. Her şey “tek ses ve nefes”in iradesiyle oluyor. Dolayısıyla Erdoğan, 1363 oyun -1’i geçersiz- 1362’sini alabiliyor. (2. kongrede de 1332 oyun -2’si geçersiz- 1330’unu almıştı.)
Koşulsuz biat mı, sevgi mi?
Erdoğan “usta” bir siyasetçi... Salona müthiş hâkim; konuşması akıcı ve zaman zaman da coşkulu. Ve özgüvenli ve rahat.
‘Lider sultası’na karşı aday olabilmek pek cesaret işi değildir.
(2006’daki kongrede genel başkan adaylığı için dilekçe vermek isteyen bir partilinin nasıl yaka paça salondan çıkarıldığı unutulmamıştır sanırız. O kişi sonra AİHM’ye gitmişti, sonra ne oldu, bilmiyoruz.)
SİVAS’IN BATISI DOĞUSU
Başbakan, partisinin 7 yıllık icraatının önce bir bilançosunu sundu.
Farklı zeminlerde söylediklerinin toplu bir özetiydi bu. Muhalefet pek gündeminde yoktu. İsim vermedi ama CHP ve MHP’yi “Sivas’tan öteye geçemeyenler...”, (MHP’yi ayrıca “kafatasçı”), DTP’yi de “Sivas’tan batıya geçmeyenler” olarak nitelendirdi. Şu sözleri de, dolaylı bir şekilde CHP’ye ve askere miydi?
“Bu partiye toplumdan kopuk olan elitler yön veremez, bu partiye millete küçümseyerek bakan seçkinler rota çizemez. Bu partiye milletin hukukunu ayaklar altına alan çeteler sirayet edemez.”
2002 ve 2009 MİLATLARI
48 sayfalık konuşmasında Başbakan, bizce iki “milat”tan söz etti:
1- 3 Kasım 2002 seçimleri: “Bu tarihten itibaren bu ülkede siyaset tarzı, yönetim anlayışı, demokrasinin standardı, devlet-millet kaynaşması köklü şekilde değişmiştir” diyor.
2- ‘Açılım miladı’: “(Kürtlerle ilgili) Geçmişte yanlışlar varsa onu bir kenara koyalım. Bu topraklarda kimsenin bir başkasını ötekileştirmeye, dininden, mezhebinden, milliyetinden, etnik kimliğinden ötürü bir başkasını dışlamaya, hor görmeye hakkı olamaz.”
Erdoğan daha sonra bütün vatandaşların aynı statüde olduğunu ve “herkesin eşit ve 1. sınıf vatandaş olduğunu” yineledi.
AÇILIMIN İPUÇLARI YOK
Erdoğan’ın “açılım” için neler söyleyeceğini dikkatle izlerken, sadece Baykal ve Bahçeli’nin değil kamuoyunun beklediği hiçbir şey yoktu konuşmasında...
Ayrıca Erdoğan’ın “M. Âkif Ersoy, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal ve Nazım Hikmet..(den sonra) Bitlis’li Said-i Nursi, Ahmedi Hani, Ahmet Kaya, Cem Karaca, Sabahat Akkiraz, Tatyos Efendi” içinse “Bu isimler olmazsa Türkiye’nin dilsiz, ruhsuz, maneviyatsız, renksiz ve kokusuz kalır”
sözlerinin ‘açılımla’ ilgisi
olabilir mi?
- MHP eğilimli bir delege “Salonda bu kadar çok Türk bayrağı vardı ki, Ozan Arif’ten, hatta Aşık Mahsuni ve Neşet Ertaş’tan da söz edebilirdi” dedi bize.
AKP’de Kürt sorunu üzerine senaryolar
AKP’lilerle de konuştuk; bu konuda kulislere yayılan değişik yorumlar dinledik.
Tayyip Bey’in 2. miladının tarihi esas tarihi 29 Mart yerel seçimlerinin öncesi ve bugüne kadar geçen süredir. İlk çıkışı ile DTP’yi ‘açılım’ konusunda
hazırsızlık yakaladı. Öcalan’dan, DPT’li milletvekillerine kadar herkesi şaşırttı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile Kürt siyasetini iyi götürdü. Muhalefete karşı ‘ince’ taktikler yürüttü. Bir anlamda “Güneydoğu’da yerel seçimlerde çoğunluğu sağladınız. Demokrasi diyordunuz, işte size demokrasi...” dedi. Dedi de ne oldu? Kongrede de beklenen bir bir ‘yol haritası’ çıkmadı.
Bu ‘açılım’ süresiz ve ii ucu açık bir şey midir?
Öcalan zaten kendini kurtarma durumunda; “5 yıl sonra tahliye olur muyum?” derdinde. DTP’lilerin bu konuda kendi politikaları olmadığı gibi güçlerinin de zayıf olduğu biliniyor. Dizginler sonunda Erdoğan’ın eline iyice geçti. Arkada ABD, İngiltere ve İsrail, PKK’yı bekliyor; Barzani ve Talabani de. Bu durumda PKK savaşacak mı, yoksa silah bırakacak mı? Bakın hükümet bu arada bir şey yaptı; Suriye sınır kapısında vizeyi kaldırdı. Irak’tan gelipSuriye üzerinden gelenlere bir bakmak lazım. Gelenler arasında kimler vardır diye...
‘Açılım’ konusunda Erdoğan’ın sık sık vurguladığı gibi geri dönüş yok.
Bu bakımdan ‘karşı’ tarafa mesaj kesin: Ya çözersin, ya çözülürsün!
Eğer %10 barajı düşürülmezse, ‘bağımsız’ seçilip DTP’ye girenleri bu kez AKP sıralarında görmek kimseyi şaşırtmamalı.
Atatürk bir kez
BAŞBAKAN iki saat süren konuşmasında Atatürk’ten “AK Parti, Türkiye’yi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün belirlediği muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmaya kararlıdır” derken bir kez söz etti. İki kez de “Türk halkı” dedi.
- Kongrenin ana başlığı da “Biz birlikte Türkiye’yiz” sloganı idi.
Geçen iki kongreye göre, türbanlıların sayısı daha azdı. Delegelerin şıklığını vurgulamak gerekir. Erdoğan’ın AKP’sinde, Özal’ın ANAP’ının izleri daha belirginleşmişti.
- Başbakan ‘milli birlik’ sürecini başlattıklarını anlattığı sıradao klasik “Alevisi, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i...” cümle kalıbına ‘Roman’ları da ilave etti....
‘Anadolu hamuru’ değiller mi zaten
BAŞBAKAN’ın vurgu yaptığı isimler arasında, üzerinde durulabilecek isimlerden biri de Kurmançe lehçesi ile divan yazan (Mem-u zin) bir mutasavvuf olan Ahmet Hani... Kendi tarifi ile ‘İman yükü’ taşıyan, Kürtçülüğü öne çıkarmayan Said-i Nursi bulunuyor.
Her ikisinin de bu gün gelinen noktada, bu toprakların ortak değeri, olduğunuifade etmek açılıma ne kadar katkı sağlar?
Mevlana’dan Nazım’a kadar uzanan bu listedeki isimlerin ‘Anadolu hamuru’nun değerleri olduğunu kim tartışabilir?
Selami KANDEMİR
GÜNÜN SÖZÜ
“Sayın Başbakan, geçmişteki yanlışları unutalım, yeni bir başlangıç yapalım, bu üzümü beraber yiyelim diyor.”
(S.ÖZKER)
Paylaş