Paylaş
Amerika'da 15 sene yaşadım ve bu sürenin büyük bir bölümünde emlak sektörünün içinde bulundum, doktoram da Amerikan hukuku (JD) olduğunda çok iyi biliyorum ki bu mortgage denen meret (ki bence teneşirvade daha uygun bir deyim), milletimizin mutluluğunu gölgeleyecek ve bir çok yeni parçalanmış aile yaratacaktır. Bunu ben medyum olduğum için söylemiyorum, uygulanmış halini gördüğüm ve bizzat yaşadığımdan söylüyorum. Şimdi size sistemin nasıl islediğini, hepimizin rahat anlayabileceğimiz düzeyde, hukuki olmayan bir üslupla anlatayım.
Diyelim ki bir ortadirek diye tabir edilen vatandaşın 20 milyarı var, ev 120 milyar ve kalan 100 milyar için mortgage almak istiyor, banka bu 20 milyarı vatandaştan ön ödeme olarak alacak, sonra toplam parayı satıcıya ödeyerek bu evi vatandaş namına ama banka ismine satın alacaktır, ama banka bunu almadan evvel önce evi aşağıdaki ekstra külfet gerektiren aşamalardan geçirerek kendini garantiye alacaktır.
1. Eksper incelemesi, (alınmakta olan ev gerçekten bu kadar eder mi? Eğer eksperin raporuna göre etmezse, banka bu evi almaktan vazgeçebilecek ve vatandaşa ‘başka bir ev bul, bu ev bizim kriterimize göre uygun değil’ diyebilecek.)
2. Eksper incelemesinde uygun bulunduğu takdirde banka bu başvuruyu bir avukata verip bankayı garantiye alacak sayfalarca maddenin olduğu, ve vatandaşın hiç bir zaman okuyamayacağı, veya okusa da anlamayacağı bir deste kağıt halinde hazırlatacak.
3. Bu aşamadan sonra evi değerinin çok üstünde bir değere sigortalatacak çünkü (yine banka kendini garantiye almak ve doğabilecek her hangi bir zararda banka sigorta şirketi ile bir sorun yaşamak istemediğinden sigorta şirketi de ona üzerinde gerekli gereksiz her şeyin bulunduğu gereksiz şişirilmiş bir sigorta satacaktır ki o da kar etsin. Hem nasıl olsa bu fahiş sigorta ücreti mortgage ücretine eklenmekte ve vatandaş bir de sigorta şirketleri tarafından banka aracılığıyla soyulmaktadır.) Vatandaş bunun farkına ne yazık ki varamamakta çünkü banka bu parayı vatandaştan istememekte büyük bir ustalıkla bunu aylık faize eklemekte, sigorta ücretini bile faizlendirmektedir).
4. En son olarak da banka bunu en az 20-30 yıla yayarak kendinin en karlı durumda olması için başvuru sahibine önce (örneğin 30 yıllık mortgage ta ilk 15 yıl) faizleri ödetecek durumda ayarlanmış bir sözleşme ile tescil ettirecektir.
BANKA DAHA DA ZENGİNLEŞECEK
Bankalar kısa dönemli borçlardan fazla para yapmazlar ’ne kadar uzun müddet banka için o kadar çok para’ demektir. Yani borcumu erken kapatayım derseniz, öyle yağma yok, hem bankaya erken kapatma cezası %2 ödeyeceksiniz, hem de bir de üstüne diyelim ki 2 yıldır ödediğiniz aylık vadeleri kaybedeceksiniz çünkü onları sadece faiz olarak kabul edecektir. (Örnek vermek gerekirse, evin değeri 120 milyar ise 2 yıl ödemiş olmasına rağmen, vatandaş bankaya 120 milyar ve üstüne bir de ek olarak %2 ödeyecek demektir, o ana kadar ödemiş olan 2 yıllık ödemeler ise tamamen banka karı olarak bankayı daha da zenginleştirmiş olacaktır.)
İŞTE CAN ALICI NOKTA
Şimdi ise asıl can alıcı noktaya geçmek istiyorum. Bu konunun ismi 'parayla dövme'... Bu Amerikan sisteminin en uzman olduğu konudur. Vatandaş bankalar tarafından nasıl parayla dövülür diye merak ediyorsunuzdur. Hemen anlatayım. Amerikada mortgage ile ev aldığım ve bire bir yaşadığım için burada da aynısı olacağından eminim. Malum bizim fotokopi özelliğimiz ünlüdür. Benim Amerikalı bankacı yönetici bir arkadaşım vardı, ve onun söylediği şu söz çok önemliydi. Ben hala bunu hatırladıkça Amerikan sistemine ‘yuh’ çekerken, Türkiye’de de bunun gerçekleşmiş olması beni bir Türk vatandaşı olarak çok üzüyor. Arkadaşım aynen şöyle demişti:
AMERİKAYI ARKADAŞIM NE DEDİ
"Bankaların en büyük karı insan hatalarıdır, yani yıl sonunda banka karlılık değerlerinde oranlardan en büyüğü insan hatası ve bu hataların en fazlası ise mortgage ile ilgili olanlardır. Mortgage uzun olduğundan hata sayısı ve oranı diğerlerine göre çok daha fazladır."
BİR AY GECİKİRSE
Neden böyle olduğunu size anlatayım, çünkü gerçekten ibret verici... Mortgage’ı aldığınız banka size şöyle bir sistem uygulayacak. Diyelim beklenmedik bir olay oldu ve Allah korusun, aylık ödemenizi bir gün geciktirdiniz, ya da daha kötüsü 1 ay geciktirdiniz her insanın başına gelebilecek bir durum değil mi? Ama banka hiç bir zaman böyle düşünmez ve karlılık esastır. Banka sizden çok acımasız gecikme ücretleri ve faizleri talep edecek (bunlar tabii ki o imzaladığınız kağıtlarda var, ama siz okumadınız) ve zaten zor durumda bulunan siz bunu hiç ödeyemeyecek halde bırakılacaksınız, banka ise bu işten hiç zarar görmeyecek ve aksine çok karlı çıkacaktır, çünkü bu durumda foreclosure (yani bankanın sizi polis zoruyla, diyelim 8 yıldan bugüne kadar her ay düzenli ödeme yaptığınız yerden çıkarması ve bu evi haraç mezat sizin çıkarınız hiç bir şekilde gözetilmeden ve bankanın kendi borcu kadar bir ücrete satması) demektir. Sizin çıkarınız neden gözetilmez biliyor musunuz çünkü evin sahibinin siz olduğunu zannediyorsunuz ama aslında banka ve evin gerçek sahibinin evi her nasıl isterse satma hakkı var, siz hiç bir şey yapamazsınız. Böyle büyük dramlar yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
MORTGAGEZEDELER
Bir düşünün kendi evinizde kiracı olarak oturduğunuzu fark etmenizin dramının üzerine, sizin ödediğiniz (takriben normal rayiç ev kiralarının 2 katı civarı olan fahiş vade) ödemelerin hiç bir kuruşunun ana paraya gitmediğini ve bankayı zenginleştirdiğinin anlaşılması dramı, bir de üstüne bankanın size hiç bir toleransta bulunmayıp, bu kadar yıl oturduğunuz, yıllarca ev sahibi olma hayali ile bir sürü para ödediğiniz sıcak yuvanızı zor kullanarak sattığını!.. Türk milleti böyle bir zulmü kaldıracak yapıya sahip duygusuz insanlar topluluğu değildir. Türk aile yapısına böyle bir darbe ise kesinlikle indirilmemelidir. Böyle zor bir durumda çocukların yaşayacağı güvensizlik ortamı ve dram ise çabası, bu mortgagezedeler kaçınılmazdır ki daha sonra toplum için de bir yük ve problem teşkil edeceklerdir. İntiharlar, adam öldürmeler ve hapisteki insan sayısı, stres ve mutsuzluk kesinlikle artacaktır. Türk hukuk sistemi ise açılacak bir çok ekstra mali ve diğer yeni dava yükü ile boğulacak ve zaten yoğun olan sistem devlet eliyle çok daha fazla yükü çekme zorunluluğunda bırakılacaktır.
EV SAHİBİ OLABİLME ZULMU
Amerikadayken İrlanda asıllı ama Amerika’da doğmuş olan bir arkadaşımın babası ölmüştü, arkadışım tek çocuktu ve babası ona 15 yıllık mortgage’ı miras olarak bırakmıştı. Çocuk kara kara düşünüyor, babasına küfür edip duruyordu. Ben istemeden bu saçma olaya için için gülmüştüm, ve Türkiye’de herkesin en azından bir evi böyle bir zulme girmeden olabilir, ve böyle trajikomik olaylar bizde olmaz diye düşünmüştüm. Geleceği görememişim meğer... Ülkemizde de artık annemiz ve babamız bize borçlarını miras olarak bırakacaklar gibi görünüyor, çünkü mortgage alındığında bankanın imzalattığı onca kağıt içinde bu borcun mortgage alan kişinin ölümü durumu da varislere yansıyacağı da belirtiliyor. Peki diyelim ki varis olarak ödemiyorum dediniz, ki bu en tabii hakkınız. Bu sadece bankaların ekmeğine yağ sürecektir, düşünün 15 sene boyunca babanız her ay kendinin sandığı evinize bir sürü para ödemiş ve siz bunun hiç bir değeri olmadığını ve bu evin sizin olmadığını öğreniyor, ve babanıza size borç ve dert bıraktığı için dua yerine beddua ediyorsunuz. Halbuki bunda babanızın pek bir suçu yok, o sadece iyi niyetle bir evi olsun istedi aslında, fazla parası yoktu ve mortgage’dan yararlandı; o kadar... Bence burada suç sistemde ve bu sistemi getiren ve alelacele geçiren hükümette ve buna hiç itiraz etmeyen muhalefette de tabii ki...
HEP BANKALAR KARLI
Bu işten en karlı çıkacak grupların başında doğaldır ki bankalar geliyor. Her fırsatta parayla dövecek ve karlılıklarını katlayacak olan onlar çünkü, ikinci grup ise sigortacılar olacaktır, çünkü zorunlu olarak mortgage veren banka, sigortacılara her evi her tür felaket durumunda kendini korumak amaçlı çok yüksek rayiçlerle sigortalandıracaktır. Üçüncü şanslı grup ise avukatlar, çünkü yine banka her geciken ödemede avukatlara bunun tahsili için devredecek ve avukatı mortgagezede ile uğraştıracaktır, avukatlar ise bu tip problemli durumlarda ücretlerini Amerika’da yaklaşık 4 kat arttırırlar, zor durumda olan borçlu ise bir de üstüne bunu ödemek durumu da bırakılır ve ödenmediği takdirde de, avukat bunu ev açık arttırmada satıldığı zaman direkt bankadan talep edeceğinden problemsiz para kazanır. (Bunu bir nevi araba kaskosu gibi düşünürseniz daha rahat anlaşılacaktır, arabanızı çarptınız diyelim, yaptırmak istiyorsunuz ve arabanızın kaskosu var. Eğer her hangi bir tamirciye kaskoyu kullanmadan yaptırırsanız 10 liraysa, aynı durumda kaskonuzu kullanırsanız aslında 40 liraya yaptırıyorsunuz, bu şişirme paranın sizden çıkmayacağı için itiraz etmeyecek ve pazarlık da etmeyecek olan kasko şirketinden çıkacağından kaçınılmaz olacaktır.) Yani ülkemizin avukatları daha kötü insanlar olacak, ama daha zengin olacaklardır. Dördüncü karlı çıkacak kesim ise hükümet olacaktır, çünkü ilk 2 yılda gayrimenkul alımlarında büyük bir suni artış gerçekleşecek ve bu da ekonomiyi çok iyi yerlere taşıyabilecektir. Ama 2-3 yıl sonra gerçeği anlamaya başlayacak olan vatandaşın dramı ve tepkisi de ekonomide durgunluk olarak geriye dönecektir. Bu işten en az kar eden kesim ise ortadirek üstü vatandaş ki o da bu sistemi doğru kullandığında fayda sağlayabilir. Ülkemizde bu tip vatandaşların oranı ise gerçekte %10’u geçmez. Bunlar zaten parası olup’ta mortgage kullanıp birden fazla ev alıp, satarak kısa dönemli kar edebileceklerdir. Ama zengin daha zengin, mortgage sistemini kullanıp da bir ev sahibi olmak isteyen normal vatandaş ise mutsuz, dertli ve/veya topluma problem haline dönüşecektir.
NİFAK TOHUMLARI
Netice olarak kendimize millet olarak şunu sormamız lazım. Daha paraya dayalı bir sistem ve buna bedel olarak mutsuz insanlar ve aileler yaratmak istiyor muyuz? En önemli olan aile değerlerimizin içine dolaylı olarak ve tam olarak araştırılmadan başka ülkeler yapıyor diye, bizim aile yapımıza uygunluğunu tartışılıp, görüşülmeden ve topluma net olarak bunun getiri ve götürüleri açıklanmadan nifak tohumları mı ekiyoruz? Türk kültürüne ve aile yapısına mortgage sistemi benim kanaatimce çok uygunsuz ve bizim gibi duygusal ve ailesine bağlı bir toplumda kutsal olan evimizin huzuru, sıcaklığı ve güveni mortgage sistemi ile büyük yara alacak gibi görünüyor. O nedenle vatanımıza hayırlı olsun diyemeyeceğim.
M. Miral URAL
Cezayir Anıtı unutulmasın
SAYIN Aytaç Durak... Fransa Parlamentosu 'Ermeni Soykırımı'nı(!) kabul ettiğinde, siz bir açıklama yaparak en kısa zamanda 'Cezayir Soykırımı' anıtını Adana’ya dikeceğinizi söylemiştiniz. Bu açıklamanız bazı gazetelerde büyük puntolarla yer almıştı. Böylece ben dahil büyük bir kitlenin hayranlığını kazanmıştınız.
Sayın Başkanım, ne oldu? Anıt yapımından niye vazgeçtiniz? Bunu da gazetecilere açıklayın, onlar da büyük puntolarla bizlere aktarsınlar. Böylece büyük puntolarla bir günde hayranlık kazananları, biz de büyük puntolarla bir günde defterden silelim.
Halit Edip ÖZCAN
Emel Hocam, sigaraya iyi örnek olmadı
24 Şubat günü internete girip 'Frankfurter Allgemeine' gazetesine göz attığımda AB Sağlık Komiseri Markos Kipriano, cuma günü AB'de alınan 'lokantalarda sigara yasağı' kararı için "Karar yetersiz, her yerde yasak olmalı" diyor. (Yani yasak, yalnız lokantalarda değil her yerde olmalı, demekte...)
Biz üç kardeşten belki ikisini tanırsınız Mehmet Ali ve Ahmet Taner, hiç birimiz sigara içmedik. Rahmetli babamız da çok içmezdi, yine de 60 yaşında tümüyle bıraktı sigarayı.
Ankara'nın en eski kulübü 19 Mayıs Tenis Kulübü'nün 37 yıllık üyesiyim. İki hafta önce bir pazar akşamı, televizyonda futbol maçı seyretmeye gittim.
Yeni seçilen başkan Prof. Emel Sezgin'e (Ankara Ziraat Fakültesi Süt Bölümü öğretim görevlisi) salona girdiğinde "Kutlarım artık hiçbir yerde sigara içilmez" dediğimde, "Hayır karar aldık burada sigara içilecek" demesini şaka sandım. Birden sigara kokusu duydum, arkada kendisinin sigara yaktığını ve o salonun duvarındaki 'Sigara içilmez' yazısının kaldırılmış olduğunu gördüm ve kulübü terk ettim.
Birkaç yıldır AB ülkelerine gitmiyorum, fakat duyduğuma göre stadyumlarda da sigara içilmiyormuş. Kendisi, öğrenicilerine ve spor yapan gençlere örnek olması gereken sayın hocanın, spor yaptığı kulübe "bunu" getirmesi beni çok rahatsız etti...
Mahmut Tankut KIŞLALI- İnşaat Y. Müh.
Biliyor musunuz
- KADİR Topbaş'ın, Beyoğlu Belediye Başkanlığı döneminde imardan sorumlu başkan yardımcılığı yapan, bu dönemde de başta Boğaziçi olmak üzere imar konularında İDO'nun binasında, danışmanlığını yapan Fethi Turgut'un, Kasımpaşa Zindanarkası'ndaki evinin geçen hafta soyulduğunu, hırsızların sadece para almalarının dikkat çektiğinin belediye kulislerinde dillendirildiğini...
- BÜYÜKŞEHİR'in Yatırımlardan sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Mevlut Vural'ın, Çatalca Kültür Merkezi'ni ziyareti sırasında Albayraklar'dan kiralanan 34 DU 6547 plakalı Audi marka makam aracının, şoförün anahtarı üzerinde bırakması nedeniyle çalınıp aracın hâlâ bulunamadığını...
Neyin birliği neyin vakfı
BAHÇELİEVLER'deki kanala düşen çocuk olayında, ilgili müteahhidin Birlik Vakfı kurucularından olduğunu yazıyorsunuz. Birlik Vakfı'nın eski başkanlarından Yaşar Karayel'nin şu anda Bayındırlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, eski başkanlardan Bahattin Cebeci'nin Başbakan Başdanışmanı, Prof. Erman Tuncer'in de Kadir Topbaş'ın danışmanlığını yürüttüğünü biliyor musunuz?
Bunun gibi bir çok isim bürokraside etkin görevlerde, çoğu da işadamı olarak bu iktidardan ihale alıyorlar. Zaten bu vakıf hangi iktidar gelirse gelsin (Özal, Demirel, Çiller, Yılmaz, Erbakan) hemen pozisyon değiştirip yandaş olabilmektedir. Bu vakfı hiç unutmayın.
S.K
Mesaj Panosu
- BOĞAZİÇİ Köprüsü'nde Renault Kangoo marka araçlara geçiş izni verilirken Peugeot Partner marka araçlara neden izin verilmiyor? Aynı özelliklere sahip bu iki araçtan birine 'geç', diğerine 'dur' demenin mantıklı bir izahı var mı?
Serhat DÜKEL
- BOĞAZİÇİ Üniversitesi'nin ana kapısına yakın meydandaki başıboş köpeklere bir çözüm üretilsin lütfen! Öğrenciler her gün ısırılma korkusu yaşıyor. İnsanlar sokakta yürüyemez oldu. Belediye hiç görmez mi?
Tezcan ÇAYOĞLU-RUMELİ HİSARÜSTÜ
Afyon'da hayali 'Kar Vadisi' tartışmaları
18.2.2007'de köşenizde yayınlanan Kar Vadisi ve Doç. Sait Açba ile ilgili yazılarınızı dikkatlice okudum. Ben Sezer Turizm'in çocuklarımla birlikte sahibiyim. Afyon-Emirdağ'da başlayan ticari hayatımı şimdi Antalya-Çolaklı'da devam ettiren 42 yıllık hukukçu ve hukuku ticari işler için değerlendiren birisiyim.
70 yaşıma kadar hep doğruların yanında oldum.
Biri İstanbul'da, üçü Çolaklı'da olmak üzere dört otelimiz var. 600 çalışanımızla turizm sektöründe hizmet veriyoruz. Devletle en ufak bir ilişiğimiz yoktur. Sadece namuslu vergi mükellefiyiz. Devletten ne arazi aldık, ne tahsis ne de arazi...
Ben Doç. Sait Açba'yı hiç tanımazdım, ta ki Bizi Afyon'a yatırım yapmak üzere davet edene kadar.
Bundan 8-10 ay önce Açba bizim namuslu, yatırımcı bir vatandaş olduğumuzu istihbar etmiş. Bizi telefonla aradı. Kendisi ile İkbal tesislerinde buluştuk. Bize Kar Vadisi diye anılan yer ile İkbal'in bitişiğindeki yerle yatırımı için teklif getirdi. Birlikte arazileri gezdik.
Uzun uzun düşünüp bu yörelere yatırım yapmayı şimdilik düşünmediğimizi bildirdik. Hatta İkbal Otel'in bitişindeki yeri biz kabul etmeyince Sarar Konfeksiyon'un sahibi Cemalletin Sarar'a teklif ettiler. O da önce olumlu baktı fakat sonra vazgeçti. Bildiğim kadarıyla Afyon'daki tüm işadamlarına teklif götürmüşler.
Fethi Yılmaz SEZER
GÜNAH VE KADER HALKASINI KIRALIM
BİZLER; Afyonumuzun etrafını çevreleyen 'günah' ve 'kader' halkasını kırmak
için uğraşımıza çok büyük katkıda bulundunuz.
Havaalanımızın sivil uçuşlara açıldığında, Afyonumuzun değerli iş adamlarımızın önün açılacağını inanıyorum. Afyon için dış yatırımcıya gerek olmadan yurt dışındaki ve İstanbul'daki hemşehrilerimin yatırımları sonucu ilk yılda 3000 gencimize iş imkanı sağlayacaktır.
Afyon ekonomisinin kalbine giden tıkalı damar olan havaalanımız sivil uçuşlara açıldığında Afyon ekonomisi sağlığına kavuşacaktır.
Bundan sonra Afyon'lu hemşehrilerim önüne gelen listeye değil, kendi temsilcilerini seçmede daha da seçici olacaklardır .
İsmail ÖZDİLEK
Taşocaklarına itirazımız var
TÜRKİYE Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Antalya Şubesi, doğa severlere sesleniyor:
"Şehrimizin dört bir yanında bulunan güzelim ormanlarımızı, görkemli dağlarımızı, şirin köylerimizi ve yakın geleceğimizi tahrip ve tehdit eden taş ocaklarına karşı gelin hep birlikte ' taş ocaklarına hayır!' miting yapalım!
Bildiğiniz gibi Antalya’da taş ocakları artık doymak bilmiyor ve ne yazık ki yaşam alanlarımıza da hiç durmadan saldırıda bulunuyor.
Şu anda Kurşunlu’da, tüm Türkiye’nin tanıdığı Kurşunlu Şelalesi'nin kurumasına neden olabilecek su kaynağının üzerinde bulunan binlerce kızılçam, Doyran’da 2000’in üzerinde kızılçam, elmalı sedir ormanlarında binlerce sedir ağacı, Gebiz’de yine binlerce gencecik kızılçam ve gencecik kızılçam fidanları, Alanya’da Kargıçay kenarındaki çınarlar ve kızılçamlar, Serik’te, Aksu’da yine ormanlarımız onlarca taş ocağı nedeni ile bir bir yok oluyor. Ve yine dağlarımız ve yine dere yataklarımız ve yine köylerimiz de yavaş yavaş tarumar ediliyor.
Eğer Antalya’da bu kıyım bir an önce durmazsa şehrimizin en önemli doğal kaynaklarından biri olan ormanlarımız yok olacak ve küresel ısınmanın da boyutu dayanılmaz bir noktaya gelecek.
Bilindiği gibi küresel ısınmanın %49’u enerji kullanımından, %24‘ü endüstrileşmeden, %13 tarımdan, %14’ü ise ormansızlaşmadan kaynaklı olarak meydana geliyor.
Oysa doğadaki eşsiz değer olarak ormanlarımız, insanı şaşırtan, zenginleştiren ve yaşama arzusunu güçlendiren estetik bir değer olarak bizlerin korumasını bekliyor. Doğa severler olarak bu taş ocaklarına durun diyelim. Gelin hep birlikte ormanlarımızın tahribini önlemek için halen çalışır durumda bulanan taş ocaklarının hemen kapatılmasını isteyelim.
Gelin hep birlikte bu tür kötü uygulamalara neden olan yürürlükteki Maden Kanunu'nun
değiştirilmesini ve taş ocaklarının, halkın görüş ve düşüncelerini dikkate alarak demokratik bir uygulama yaratan ÇED Yönetmeliğinin kapsamına yeniden alınmasını isteyelim,
Ve gelin hep birlikte Antalya ormanlarını tahrip edecek olan 1627 adet Taş ocağı tahsis izin ve ruhsatlarının iptal edilerek küresel ısınmaya karşı doğal değerleri korunmasını en yüksek ve gür sesimizle hep birlikte mitingimizde haykıralım.
Sayın doğa severler, bizler 17 Mart 2007 Cumartesi günü bir araya gelerek 'Taş ocaklarına hayır' mitingi yapmayı öneriyor ve gelin hep birlikte çalışalım diyoruz."
Paylaş