Paylaş
Çünkü kadınlarımız 92 yıl önce kabul edilen Medeni Kanun (Türk Yurttaşlar Yasası) ile toplumsal yaşamda görünür olmanın, birey ve yurttaş olmanın ilk adımını attılar.
Şeriat hukukunu silip ortadan kaldıran, kadının binlerce yıllık boyun eğmişliğini ve ikincilliğini sarsan 1926’nın Medeni Kanunu, Türk hukukunu özel hukuk alanında, dinsel hukuk sisteminden çıkarıp kara Avrupa’sı gurubuna geçirdi.
Bu Kanun, Atatürk Devrimi’nin temel taşlarından biri olarak, Türk Aydınlanması’nın ve Çağdaşlaşmanın adeta dinamosu ve itici gücü oldu. Mustafa Kemal, bu özgün atılımın müjdesini daha 1923’de Bursa’da halka yaptığı bir konuşmada vermişti: “Yeni Türkiye, ne zamana ne de ihtiyaca uymayan Mecelle’nin hükümlerine bağlı kalamaz. Hukuk kurallarımızı da en uygar uluslar derecesinde iyileştireceğiz. Yüz sene, beş yüz sene, bin sene evvel yaşayan bir toplum için yapılan yasalarla bugünkü toplumları yönetmeye kalkışmak gaflettir, cehalettir” demişti.
İşte 1926’nın Türk Medeni Kanunu, bu gaflet ve cehaleti aşmak için, İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak hazırlandı. Dönemin genç Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, Kanunun başlangıcında yer alan ‘Gerekçe’de aydınlanma felsefesinin izlerini taşıyan şu görüşleri dile getirdi:
‘Mecelle’nin kuralı ve ana çizgileri dindir. Halbuki insanlık yaşamı her gün hatta her an esaslı değişikliklerle karşı karşıyadır... Kanunları dine dayanan devletler, kısa bir zaman sonra ülkenin ve ulusun ihtiyaç ve isteklerini karşılayamazlar. Çünkü dinler değişmez hükümler belirtirler. Yaşam yürür, ihtiyaçlar hızla değişir... Esaslarını dinlerden alan kanunlar, uygulanmakta oldukları toplumları indikleri ilkel dönemlere bağlarlar ve ilerlemeye engel belli başlı etkenler ve nedenler arasında bulunurlar.”
Mahmut Esat Bozkurt’un bu değerlendirmesi, Batılı anlamda hukuk sayılmayan ve günlük yaşam için yönergeler sunan şeriat hukukunu yadsıyan bir iradeyi yansıtmaktaydı.
Devrim’in yürekli Adalet Bakanı Bozkurt’un bazı tarihsel gerçekleri, yeni kurulan laik Cumhuriyet için yaşamsal önemlerini göz önünde bulundurarak vurguladığı bir belge olan ‘Gerekçe’ metni, ne yazık ki Fazilet Partili üyelerin (Nazlı Ilıcak, Mehmet Ali Şahin...) önergesi ile Kanun’dan
çıkarılmıştır. (12.01.2001)
Onlar, her zamanki iftira yöntemlerini kullanarak, Bozkurt’un gerçekte ‘Devrim’in ruhunu açıklayan ‘Gerekçe’ metninde “İslam’a küfür niteliğinde. İslam dinini rencide edecek ifadeler bulunduğunu, bunun Müslümanları incittiğini” öne sürmüşlerdi.
Bizler, Mustafa Kemal Atatürk’ü, Mahmut Esat Bozkurt’u ve devrimci arkadaşlarını, her zaman olduğu gibi bu 17 Şubat’ta da sevgi ve saygı ile anıyoruz.
Prof. Dr. Necla ARAT
Kadın Araştırmaları Derneği Başkanı
Günün sözü
“Eleştiriye kapalı her düşünce cehaletle eşdeğerdir. Çünkü yalnızca cehalet gözleri kapalı inanmayı tercih eder.”
Emine SUPÇİN
Baykal’ın Cumhuriyet değerleri
CHP’deki ‘melezleşme’ hallerinden duyduğu rahatsızlık ve genel konjonktürün, işleri ‘karakola’ götürür seviyede aleyhimize cereyanı, Baykal’ı harekete geçmeye zorlamış gibi, süreç analizi yerine durum tespiti yaparak, ortak sorumluluk alanlarını öne çıkarıyor. Demokrasiyi kurallarına göre oynayan devlet anlayışında, dönemsel olarak rezerv, kenarda duran politik kimlikler her zaman itibar görürler. Bilinir ki, an gelir, ihtiyaç hasıl olur. Türkiye’de, sandık sembolü üzerinden demokrasi devşirildiği için, işin içinde olgunlaşmış kimliklere hoyrat davranma geleneği ve sayılara meftun bir anlayış geçerliliğini korumaktadır.
‘Sandığa gömme’ bir dönemin moda deyimi olarak, belirli çevrelerde hâlâ geçerlilik taşır.
Öncesi ve sonrası arasında yapılacak sağlıklı bir mukayesede, iç ve dış politik maliyet bakımından, ‘sandığa gömme’ eyleminin, getirisi ve götürüsü, demokrasi envanterimizde yerini almaya devam ediyor. Tarihi yazan ‘hattat’ın hükmü değil, ‘zaman’ın hükmü önemlidir. Baykal’ın Cumhuriyet değerleri üzerinden çizdiği Ortadoğu tablosu önemlidir. Eski başbakanların, bakanların, Türkiye için emek harcamış kimliklerin, söyleyecek sözleri olmalıdır.
Kürt meselesi gibi zorlu bir sorunu ‘akil insanlar’ üzerinden çözmeye çalışan iktidar aklının, kurt kapanına alınmış Türkiye için ‘istişare’ yapması gereken başka ‘akıl’lar da olmalıdır.
Ülke tarihlerinde, yarınların bugünlerinden önemli olduğu anlar vardır, Türkiye olarak böyle bir zaman dilimindeyiz.
Bu arada sosyal medyaya bakılırsa, Baykal’ı eleştiren de oldu, öven de... Ama bunu belirtmek gerekiyor; Baykal’ın bu topluma bir görevi var üç ciltlik ‘Cumhuriyet Tarihi’ni yazmak. Baykal yazmaz, iyi anlatır. İlgili yayınevine şimdiden haber verelim.
Belediye başkanı sonunda patladı
BALIKESİR Valisi Mustafa Yaman ile Balıkesir Belediye Başkanı, AKP’li Edip Uğur arasındaki alttan alta süren çekişme nihayet patladı. Önceki gün icraatlarını anlatırken, soru-cevap kısmında “Vali ile aranızda çekişme mi var?” sorusu karşısında Edip Uğur, her şeyi ortaya döktü ve “Vali Mustafa Yaman’ı ‘nitelikli dolandırıcılıkla’ suçladı.
Bir AKP’li ile bir bürokratın ilk kez bir çatışması basında yer aldı.
Uğur ile Yaman’ın ilişkilerinin bir yıla yakın bozuk olduğu belirtiliyor. Çekişme önce geçen yazdan beri Balıkesir yerel basınında yer almaya başlandı.
Biz de geçen ekimde, 15 Ekim’de “Balıkesir Valisi ne ‘yaman’ valiymiş!” diye yazdık. ‘Yeni Söz’ gazetesi ‘Valiye zor sorular’ başlığı altında çeşitli iddiaları gündeme taşıdı. Bunların içinde en ilginci Vali’nin makam araçları için 10 ay içinde 25 ton motorin harcadığı, Ankara’da EPDK’da hukuk müşavirliği görevinde bulunan eşini ve Kırklareli Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olan kızını, hafta başlarında götürüp hafta sonlarında getirdiği belirlendi. Vali hakkında o kadar çok dosya var ki... ‘Yaman Vali’ nitelemesini hak etmiş görünüyor! Bu konuda hazırlanan iddiaların İçişleri Bakanlığı’na iletildiği, il örgütünden genel merkeze bilgi yollandığı öğrenildi.
Ondan sonra Vali hakkındaki iddialar kamuoyunda yazıldıkça, Yaman’ın kontrolünde iddia edilen ‘Haber10.com’ sitesinde de Belediye Başkanı’na dönük iddialar yer almaya başladı. Belediye Başkanı Edip Uğur’un asılsız iddialar nedeniyle çok rahatsız olduğu belirtildi. Vali’nin yatırımlarını engellediğini üstü kapalı olarak söylerken, Cumhurbaşkanı ve Genel Merkez’e bu konuda bilgi verdi. Vali’nin görevden alınmasını istediği iddia edildi. Edip Uğur’un son olarak önceki gün “Vali hem partimize hem Balıkesir’e zarar veriyor” demesi siyaset sahnesine bomba gibi düştü. “Ben biri ANAP’ta, dört dönem milletvekilliği yaptım. AK Parti’de 7 yıl genel başkanlık yaptım. 30 yıldır siyaset yapıyorum, böyle vali görmedim” demesinden sonra şimdi Vali’nin görevden alınıp alınmayacağı merak edilmeye başlandı.
Bu arada Edirne Valisi Dursun Ali Şahin’in de 25 Aralık’ta emekli olduğu ve yerinin halen boş tutulduğu biliniyor.
Paylaş