Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini hazırlayan savaş ve barış aşamalarıyla devrim ve demokrasiyi kapsayan süreç iyi irdelenmeli ve esaslıca incelenmelidir. Akıl ve insaf ölçütü içinde ele alınan her olay nesnel olarak tarihte yerini bulur.
‘Gül ve Tavus ülkesi’ olarak tanımlanan
Makedonya Cumhuriyeti'ne yerel yönetici sıfatıyla ve kültür etkinliklerine katılmak üzere birkaç yıl önce gittim. Dağılan
Yugoslavya'nın kan ve ateşinden kendini alabildiğince sıyırmaya çalışan
Makedonya, etnik kesimlerin çatışmasını önlemeye çalışıyordu. Dışarıdan ise
Yunanistan'ın hoyratça baskıları altındaydı.
Resmi bir program içinde
Manastır kentine gezi kararlaştırılmıştı. Hükümette yer alan
Türk kökenli ve Sosyalist Parti üyesi Kültür Bakanı
Güneri İsmail de yanımızdaydı.
Atatürk'ün okuduğu
‘askeri idadi’ ziyaret edilecekti. Son derece iyi korunmuş ve müze durumuna getirilmiş okula ulaştık. Görkemli bir yerdi.
Türkiye'nin kurucusunun okuduğu sınıfa girerken; büyük kapının her iki tarafında yer alan ve camekánlarda sergilenen kıyafetler çok ilgimi çekti. Bir tarafta
Mareşal üniforması ve kılıcı diğer tarafta silindir şapkasıyla birlikte smokini duruyordu. Müze müdürü açıklama yaptı. Tüm
Makedon halkının olduğu gibi
Türkiye'deki Büyükelçi
Troyan Petrovski'nin de
Atatürk hayranı olduğunu,
Anıtkabir'deki kıyafetlerinin aynen kopya edilerek buraya konulduğunu ve özel bir ışınlanmayla hafif eskitilerek orjinaline yaklaştırıldığını belirtti. Açıklamasını şöyle bitirdi:
‘‘Makedonya, büyük Atatürk'ü topraklarında okutmaktan dolayı mutlu ve gururludur.’’
Aynı anda aklımdan geçen şuydu: ‘‘Müze müdürü, gurur ifade ederken gözleri yaşardı ama benim ülkem
Türkiye'de bir kesim;
Atatürk'e anlaşılamaz karşıtlıklarla, bilinçsiz tepkilerle, hınçla dopdolu...’’
Lozan Antlaşması nedeniyle, resmi bir çağrı kapsamında bu kez konuşmacı sıfatıyla
İsviçre'ye ulaştığımda heyecanlıydım. Öyle ya,
Türkiye Cumhuriyeti'nin
‘hukuksal’ varlığını tanıyan bir antlaşmanın imzalandığı yerdeydim.
‘Quichy’ şatosunun hemen yanında, elinde bir albüm bulunan yaşlıca bir bayan
‘‘Bu albümü sizlere göstereceğim ama elinizi sürmeyeceksiniz’’ dedi.
ATATÜRK VE İNÖNÜ
Bayan
Müller'in özenle çevirdiği sayfalarda
İsmet Paşa'nın güleç yüzü,
TBMM heyeti ve diğer konferans katılımcıları beliriyordu. Başlarımızı uzatarak izledik. Bayan
Müller, ‘‘Lozan'ın ve İsmet İnönü'nün değerini iyi biliniz’’ şeklindeki uyarısını da eksik etmedi.
Atatürk ve
İnönü bu ülke bağrından çıkmış iki seçkin kişiliktir. Ömürleri engin yurtseverlik çabalarıyla geçmiştir. Ama her ikisi de
Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan birtakım insafsız, aymaz ve sapkın kalemlerin ve dillerin hedefleri olmuşlardır. Saldırganlar,
Manastır'daki müze müdürü ve
Lozan'daki bayan
Müller kadar değer tanır, saygın ve bilinçli olamamışlardır. Yazık olan ve şaşılması gereken de budur.
Av. Ertuğrul KAZANCI
ADD Genel Başkanı Kültür ve Turizm’de 42 birimden 26’sı vekaletle yürütülüyor
KÜLTÜR ve
Turizm Bakanlığı'nda neler olup bittiğini uzun süredir izliyoruz.
Ağustosu saymazsak bu yıl turizm sezonu ölü geçti... Sadece
‘kültür’de fark edilecek şekilde, tarihi kazılarla ilgili çalışmalarda geçen yıllara oranla belirgin bir faaliyet gözleniyor. Asıl önemli olanı
‘milli sektörümüz’ün bilançosu; deniz ve güneş için kaç milyon turist geldi,
Hazine'ye ne kadar döviz girdi?
Tarihi mekánlarımızı görmeye gelenlerin sayısı neden azalıyor; yoksa yağma nedeniyle mi? Ayrıca turistlerin içinde
Irak, İran, Kosova, Saray Bosna ve
Bulgaristan'dan gelenlerin oranı ne?
Bakan
Erkan Mumcu bu rakamları elbette açıklayacaktır.
Ama bugünkü yazının konusu
‘‘kadrolaşma''.
Bir turizmci gönderdiği faksta
‘‘Size bir liste gönderiyorum. Sanırım sizin tanıdığınız birçok isim göreceksiniz. Bu kişilerin ortak paydası ise Fethullahçılık... Bunların çoğunun atama kararnamesi Cumhurbaşkanı'ndan geri dönmüştü!’’ diyor.
Uzun listede ilginç isimler var.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 42 biriminden 26'sının vekaletle yürütüldüğü dikkat çekiyor. Bunlardan bazılarının gönderilen kararnamelerinin
‘köktendinci' diye geri gönderildiği biliniyor.
DİNCİ KADROLAŞMA
Bakanlığın beş müsteşar yardımcısından dördü de
(İbrahim Atalay, Alpay Pasinli, İsmail Kökbulut ve
Ali Alp) vekaleten görev yapıyor. Teftiş Kurulu Başkanı
Mehmet Ölçel, APK Kurulu Başkanı
Mustafa Büyük, Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri
Şükrü Demiryürek de aynı durumda. Diğer daire başkanlarını merak ediyorsanız onları da yazalım:
Osman Nalbant (Güzel Sanatlar),
Tuncel Acar (Milli Kütüphane),
Tolga Tüylüoğlu (Dış İlişkiler ve AB Koordinasyon),
Gülser Bayar (Personel Daire),
Hacı Hafız Kendigelen (İdari ve Mali İşler),
Remzi Buharalı (Devlet Opera ve Balesi),
K. Lemi Bilgin (Devlet Tiyatroları),
Cesim Çelebi (Döner Sermaye İşletmeleri),
Selami Karaibrahimgil (Tanıtma),
Raci Karaca (Tanıtma),
Fethullah Gündüz (Tanıtma),
Mehmet Akyapı (Enformasyon ve Değerlendirme),
Cemal Tekkanat (Reklam ve Seyahat Geliş- Tanıtıcı Yayınlar),
Cengiz Dönmez (Gösteriler ve Kongreler),
Levent Kırcan (Kont. Krl.),
Muzaffer Yavuz (Seyahat Acentaları),
Hakan Yazıcı (Tesisler ve Deniz. Turizmi),
Cihangir Cihanoğlu (Proje İnşaat).
Birleştirilmiş iki bakanlıkta bütün işlerin vekaleten atanan kişiler tarafından yürütülmek istenmesinin sonuçları ne olur? Ama bu durum herhalde pek olağan bir şey değil. En önemlisi
‘atama' sözcüğünün içeriğine aykırı bir uygulama.
‘‘Vekalet’’le amaç kadrolaşma... İmam hatiplilere yol verme.
Peki
‘turizmi' bilen, buna layık kamu personeli nerede?
MESAJ
KAMUOYUNDA bisikletli savcı olarak tanınan
Kayseri Yeşilhisar Cumhuriyet Eski Savcısı
İsmet Tuncer, 4 yıldır bitirilmeyen davasını protesto etmek ve 19 Eylül'de
Kayseri Develi Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmasına yetişmek için yarın ikinci kez
İstanbul'dan bisikletiyle yola çıkıyor.
(0 532 724 72 81)
AZİZ Nesin artık yok. Üzerinde çocukların koşuştuğu bir bahçenin kimsenin bilmediği bir köşesinde uyuyor. Çok sevdiği çocukları için kurduğu vakıf ise zor durumda; yardım bekliyor.
Mehmet Sözen-İSTANBUL
(Nesin Vakfı-
0212 783 60 51-58, YKB Çatalca Şubesi Hesap Numarası: 1030154-9)