BİR özel TV kanalı, yeni başlayacak bir programı için başvurular almaya başladı.Her tarafı kameralarla çevrili bir evde, haftalarca sürecek bir yarışma sonunda, en fazla kim kilo verirse birinci olacak.Kilo vermenin yarışma haline sokulması çok tehlikeli bir şey. Bu gözetleme evinden birinciler değil, cenazeler çıkabilir. Kilo vermek, fazla kilosu olan bir insana tabii ki sağlık kazandırır, ancak uygun bir program içinde olmak şartıyla. Kısa zamanda fazla miktarda kilo verilebilmesi için uygulanan çok düşük kalorili rejimler oldukça tehlikelidir. Böyle rejimlerin arkasından kalp krizleri ile ani ölümler ortaya çıkabilir. Bu tür rejimler ancak aşırı kiloların çok daha fazla risk yarattığı hallerde, hızlı diyetin riskleri göze alınarak doktor kontrolünde, hatta daha da doğrusu hastane gözetiminde uygulanmalıdır.Zayıflama diyetleri de bir tedavi yöntemidir. Kişinin bünyesine uygun bir şekilde, yavaş ama uzun süreli uygulanmalıdır.Sanıyorum neredeyse tüm medya organlarında, her önüne gelenin diyet tavsiye etmesi, bu konunun da bir magazin malzemesi, bir reyting aracı halinde düşünülmesine yol açtı. Ancak sayın yetkililerden ricam, bu tehlikeli oyunu başlamadan durdurmaları.Dr. Gündüz TEZMENHükümet kimden yanaFATİH Cami’nin avlusunda kürsü kurup toplanan kalabalığın önünde Atatürk’e hakaret eden, devlet büyüklerini aşağılayAn ve şeriat bayrağı açarak cihat çağrısını yapan Yılmaz Çelik adındaki yobaz bozuntusunu polis görmemiş, eylemi engellememiş.İki gün sonra Bilecik Bozüyük’te içlerinde DEHAP’lıların bulunduğu, camlarında APO posterleri asılı otobüsler, sağduyu sahibi Bozüyüklü vatandaşlar tarafından önleri kesilerek durdurulmuş, slogan atanlar linç edilmek istenmiş.Ama polis hemen devreye girmiş, çağrılan jandarmanın da yardımıyla, havaya uyarı ateşi açılarak terörist başı APO için gösteri düzenleyenler linç edilmekten kurtarılmışlar.İşte çok düşündürücü iki olay.İnsanın aklına haklı olarak iki soru geliyor.Hükümet kimden yana?Fahir TANER-TEKİRDAĞNe tuzağı! Tuzağı kendimiz kuruyoruzTERÖRÜN Karadeniz’e kaydırılacağı mesajının ardından Trabzon Maçka’da bir karakola saldırı düzenlendi. Bir polis memuru yaralanırken bir Suriye vatandaşı ölü olarak ele geçirildi. Hayret ki ne hayret... Adam terör örgütüne katılıyor, Trabzon Maçka’ya geliyor, karakola saldırıyor, ölü olarak ele geçiriliyor. Biri kaçıyor, etkili takip sonrası yakalanıyor, bakıyoruz o da Suriyeli. Ardından DEHAP denen ve benim bölücü bir oluşum olarak adlandırdığım (parti tabirini onlar için kullanmak istemiyorum) kuruluşun Nusaybin İlçe Başkanı, daha önce ölü olarak ele geçirilen Suriyeli teröristin cenazesinde tutuyor, ‘Bu bizim şehidimizdir... Şehidimize sahip çıkalım’ diyor. İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı bu sözlerin ardından bu şahıs hakkında ne işlem yaptı; siz bir şey duydunuz mu Allah aşkına? Ondan sonra ‘tuzağa dikkat’... Asıl tuzağı biz kendimiz kuruyoruz. Süratli işleyen bir hükümet olmazsa, süratli çalışan savcılar, hákimler olmazsa daha çok tuzaklar kurulur. Nusaybin’deki bu adam da o kadar rahat ağzına geleni söyler.Bir de durumu tersinden düşünelim; bir Türk vatandaşı Suriye’de terörist bir faaliyete katılsa ve öldürülse, biri de sağ olarak yakalansa, Suriye Dışişleri Bakanlığı, Şam Büyükelçimizi çağırıp bir nota vermez mi? En azından bir açıklama yapmamız istenmez mi? Bizim Dışişleri Bakanlığı ne yaptı Maçka’daki olayın ardından, bir şey yaptı mı? Ahmet Rasim BALLIKESEN‘Meriç abi bunu sen mi yazdın’‘M. Murat Tungar-E. Büyükelçi’ imzasıyla çıkan ‘Bana yamuk yapmayın’ (4.9.2005) yazısı üzerineBakırköy’de ‘Ella Paris’ adlı çantacı dükkanının sahibi Gökçen Uçarkanat ‘Bana haksızlık yapılıyor’ dedi. Bize mertun@mynet.com adresinden gelen iddialar üzerine şöyle konuştu:‘Bundan doğru değil. Spor yazarı Mehmet Meriç Tunca’nın eşi Canan Hanımla geçen Temmuz’da kısa bir ortaklığımız oldu. Sonra hisseleri bana devrettiler. Karalama ile dolu bu yazı çıktıktan sonra bunu Zeytinburnu’nda aynı sitede oturduğumuz Mehmet Meriç Tunca mı yazmıştı diye düşündüm. Kendisini telefonla aradım, ‘Meriç abi bu yazıyı sen mi yazdın?’ diye sordum. Hemen ‘Arama beni kızım...’ diyerek telefonu yüzüme kapattı. Sonraki telefonlara da çıkmadı. Daha sonra oturduğumuz blokun önüne gittim ve 1. kattaki dairesine dışardan ‘Meriç abi’ diye seslendim, ses vermedi. 10 dakika sonra ise polis geldi, ‘Siz kapıyı tekmeleyip, tehdit ediyormuşsunuz!’ dedi. Şaşırdım, yanımda annem ve yeğenim vardı, böyle bir tavrım da hiç olmadı. Demek ki beni şikayet etmiş. Daha sonra karakola gittik, şikayetimi bildirdim. O da ‘İspat et’ dedi. Sonunda karşılıklı olarak şikayetçi olduk. Ben bu yazının Mehmet Meriç Tunca tarafından yazıldığından şüphelendim. Kendi ismindeki MERiç ve TUNca’dan ‘mertun’ e-mail adresini kullandığı için M. Murat Tungar imzasını o yazıya attığını düşünüyorum. Ayrıca kendisinin mertun@mynet.com adresini uzun süreden beri kullandığını biliyorum. Böyle bir haksız itham karşısında savcılığa suç duyurusunda bulunacağım.’Bir 12 Eylül anısı12 Eylül’de okulların sınıf başkanları bile görevden alındı. 12 Eylül 1980 darbesi yapıldığında ben, 15 yaşında idim. Aydın, Koçarlı Ticaret Lisesi 2’nci sınıfına başlayacaktım. 1. sınıfta ‘sınıf başkanı’ idim. Usul gereği; 1. sınıfta başkan olan 2. yıl okul açıldığında seçimler yapılana kadar ‘sınıf başkanlığı’nı sürdürürdü. Ben de okul açıldığında bu görevi yapmaya hazırlanırken, idareden yapılan açıklamayla sınıf başkanlarının da görevden alındığı bildirildi. Doğrusu şaşırmıştım. Darbe yapıldığında Cumhurbaşkanı’ndan tutun da mahalle muhtarına kadar bütün yöneticilerin görevden alındığını veya değiştirildiğini biliyordum da okullardaki sınıf başkanlarının bile değiştirileceği aklıma gelmemişti. Evet 12 Eylül’de okullardaki sınıf başkanları bile görevden alındı! Anlayacağınız, ben de böylece ‘12 Eylülzede’ olmuştum. Sonra ne mi oldu? Tabii ki sınıf başkanları da atamayla getirildi. Ta ki çok partili hayata geçene kadar. Atananlar da okul idaresinin ‘bir dediğini iki etmeyecek’ tipte insanlardı. Bu da çok anlamlıydı. İşte bu gerçek; gerçek olduğu kadar da komik anımı sizlerle paylaşmak istedim. Bu tarihi gerçek, kayıtlara geçsin istedim. Merak ettiğim konu ise bu emrin okullara kimin tarafından verildiğiydi. Okul yöneticilerinin işgüzarlığı mıydı, yoksa Milli Eğitim Bakanı’nın bir emri miydi? Yoksa bu emri de Kenan Evren mi verdi?Ercan DOLAPÇI Araştırmacı‘Şoför Abbaslar’ o kadar çok kiNAHÇIVANLI gazeteci Doç. Dr. Eflatun Neimetzade Beyefendi’nin Abbas isimli sürücüyle yaşadığı ‘Kimseden korkum yok, istediğin yere şikáyet et!’ diyaloğunu biz de bir hekimle yaşadık. Ateşli hasta olan eşimi ağustosta Dikili 2 No’lu Sağlık Ocağı’na götürdüğümde oradaki uzman erkek doktor (adını vermediler) kapı önünde sıra halinde bekleyen 50 yaş üstü 5-6 kadar hastaya, saat henüz 10.20 iken ‘Artık hasta bakmıyorum, sigara molası veriyorum’ dedi. Kendisine eşimin ateşinin yüksek olduğunu, ishalden dolayı bekleyemeyeceğimizi, mesai saatlerinin ‘9.00-12.00 / ....’ olarak yazıldığını söylediğimde, ‘Kamyon şoförleri bile mola veriyorlar, tuvalete gideceğim, var mı diyeceğiniz, bakmıyorum!’ diye bağırdı ve istediğimiz yere şikáyet edebileceğimizi söyledi. Biz orayı terk ederken kapıyı çarptı.Görüldüğü gibi biri şoför, diğeri hekim, ikisi de kabadayılık noktasında buluşabiliyorlar. Bu durumu Sağlık Müdürlüğü’ne de bildirdik. Ancak sonucun ne olduğunu bilmiyoruz.Köşeniz vasıtasıyla bu kişilere tepki gösterilmesini, teşhirlerini ve mağdur insanlara destek verilmesini talep ediyor, ‘Şoför Abbas’ ve o hekim gibi insanları nefretle kınıyorum.Fatma SAYARAvanta istemiyoruz2002 yılının nisan ayından beri yatalak olan 75 yaşındaki babam, İskenderun SSK Hastanesi ile Adana Balcalı Hastanesi arasında dolaştırılıp eziyet ediliyor. İlk olarak gönderildiğimiz İskenderun SSK Hastanesi’nin raporu Ankara tarafından kabul edilmedi, sonra bizi tekrar Adana’ya havale ettiler, yine kabul edilmedi. Rapor geçen ay dördüncü defa reddedildi. Parmağında eğrilik var diye malulen emekli olan piyano sanatçısını düşünürsek bunun ölçüsü nedir, bilmiyoruz? Sağlık Bakanlığı, Türkiye’nin en büyük hastanelerinden olan Balcalı’nın raporunu nasıl reddedebiliyor... Avanta malulen emekliliği istemiyoruz; ama hakkımızı almak için de ölümü beklemeyelim.Nihat MİÇOOĞULLARI İSKENDERUNO orman, o kişiGÖKTÜRK beldesi, Bolluca ve Cebeci ormanlarına iş makinası sokarak 1994 yılında yüzlerce noktada su arayan, dönümlerce ormanlık alanda orman vasfını yok eden, buna karşılık önemsiz miktarda kira ve ağaç bedeli ödeyen ‘o kişi’ye, yeniden yüzlerce noktada su izni verilmekte ve şu anda ağaç kesimi yaptırılmaktadır.Ormanlarda genelgelere göre sondaj ile su aranması gerekirken, hafriyat makinaleriyle dikey ve yatay yarma yaparak su aramasına nasıl izin veriliyor? Ormanla ilgili yetkililerin, asli görevlerinin ormanları korumak olmasına karşılık bu zatı korumalarının cevabı var mıdır?R.Ç.- GÖKTÜRKMESAJ PANOSUKASIMPAŞA Kaptanpaşa İlköğretim Okulu bahçesini polis hiç kontrol etmez mi? Çocuklar top oynarken, bir yanda ‘dumanaltı’ olanlar var. Ayrıntı vermek istemiyorum. Üst düzey polisler belki okur bunu... İsim saklıALİBEYKÖY-Yeşilpınar’da 27.8.2005’te 34 EMT 75 plakalı araç, aracıma çarptı. Araç sahipleri bir taksiye binerek kaçtılar. Çarpan aracın yüzde yüz suçlu olduğuna dair rapor tutuldu. Ancak aracın içinden çıkan poliçenin sahte olduğu sigorta şirketince belirlendi. Maddi hasarını karşıyalacak taraf bulunamadı. Benim mağduriyetimi ortadan kaldıracak bir yasal düzenleme var mı? Kemal Ö. KORKMAZ