Paylaş
Bu güzelim coğrafyada böyle bir ‘katliam’a dünyada bir anket yapılsa kimse ‘izin’ vermezdi; burasını yağmalamayın, ‘palavra’ ÇED raporlarla İstanbulluları kandırmayın, Terkos yakınındaki 70’ten fazla irili-ufaklı gölet alanına hafriyat doldurmayın diye uyarırdı.
Biliyor musunuz, İstanbul’da yıllık hafriyat cirosu 500 milyon TL...
İstanbul bu kadar susuzluk çekmeye adayken bu su nasıl denize akıtılır?
Bilimadamları, kömür ve taşocakları nedeniyle oluşan boşlukların zamanla yükselen bu temiz yağmur sularının terfi istasyonları ile Terkos Gölü’ne taşınabileceğini söylüyorlar.
İstanbul’un ihtiyacının % 10’unu karşılasa bile... İSKİ bu konuda çok suçludur.
Ahh... o kepçeler, dozerler yok mu, o canavarlar...
Bugün, iktidarın yarattığı Arnavutköy ilçesinin Akpınar merası ile İmrahor arasında, bugünkü temel atma töreninin geniş hazırlıkları var; Taksim Tünel’de de çevreciler ‘ölüm, talan, yalan ve yıkım lobisi’ne karşı doğayı, yaşamı, insanı ve hakikati savunmak için yürüyüş yapacak.
Özel ormanlar niye oluşturuldu
Bölgede kömürcülük yoğunlaştığı zaman bir şey dikkat çekti:
Kömür çıkarıldıkça rüzgârlardan kumulluk alanlar oluşmuş... Kumullar içeri doğru yürümesin diye ‘özel ormanlar’ oluşturulmuş; bu görev madencilere verilmiş... Bugün en mükemmel ormanı Milten kömürlerinin sahibi Cemil Ökten oluşturmuş... Dün sözünü ettiğimiz 2 milyon ağaçlık orman havalimanı sahasında kalıyor; kesilecek yani...
Ökten’in bir önerisi var:
“Tamam bu proje yapılacak, bir şey dediğimiz yok ama havalimanı biraz kaydırılırsa, bu orman kurtarılabilir... Bir de hem Hazine’den kiralanmış, hem de kendi mülki olan Karadeniz kıyısında yarattığımız Gökova Körfezi’nin bazı koylarına benzer alanlar da yat limanı olarak korunabilir. Turistik yatırımlar yapılabilir. Biz 50-60 yıldır buralardayız, aile olarak...”
Biz de buraları çeyrek yüzyıl önce görmüştük; her taraf ‘kel’di, kömür çıkarılan alanlar ‘diş çürüğü’ gibiydi. Milten’ciler çam ağaçlarını daha yeni dikiyorlardı.
Bugünkü halini görünce çok şaşırdık, her taraf yemyeşil... O top çamların görünümüne bayılıyorsunuz.
Keşke Başbakan buraları karadan da iyice görebilseydi; helikopter gezisi tam anlatamaz buralarını...
Cemil Ökten çarpıcı bir şey söylüyor:
“Madencilere kızmak olmaz... Eğer biz burada olmasaydık, bölge Sultanbeyli ve Ümraniye gibi olurdu, yani gecekondulaşırdı. Bir tek gecekondu yapılmadı. Madencilik sektörü burasını kurtarmıştır. İstanbul’un ormanları yakacak olarak giderdi; ne Beykoz ormanları ne de Kemerburgaz ormanları kalırdı.
Çünkü Türkiye’nin parası yoktu; ne petrol, ne doğalgaz alabiliyordu.
“Madenciliğin doğaya etkisi geçici bir süreyi kapsar. Siyanür deniliyor ya, maden üretimi ile ilgili değildir; maden çıkarıldıktan sonra sanayi kısmıdır... Siz madeni aldıktan sonra rehabilite ediyorsunuz.”
Ağaçlandırma sahasında niye avlanmak yasak uyarısı var?
Çünkü canlı hayat oluştu... Çakal, kurt, vaşak, tavşan... Göçmen kuşların her türlüsünün konaklama alanı... Bunların yaşamını gece de kamera ile izliyoruz; koordinatları var.
Bir havaalanının olması gerekenin çok üzerinde bir alan gibi görünüyor...
Ormandan tahsis var, büyük ağırlıklı kısım zaten orman... Havalimanının yüzde 90’ı orman sahası... Yüzde 10’u da özel istimlaklar yolu ile kamulaştırma... Projeye göre bizim orman alanının tamamı gidiyor.
Bizim hazırladığımız ve izin aldığımız imar izni, GAP’tan çok daha büyük bir toprak hareketine vesile olacaktı... Şimdi proje diye bir şey kalmadı... Bizim projenin istikbali belli değil.
Bölge tamamen lojistik yapılırsa tam bir katletme olayı ile karşı karşıya kalınacak gibi görünüyor...
Evet öyle diyebilirim.
Daha sonra Çatalca kesimine, Karaburun’a doğru gidiyoruz, oraya varmadan kanalın buradan başlayacağını öğrendiklerini söylüyor Cemil Ökten... Biz şaşırıyoruz, o kadar dağ tepeyi ‘kanal suyu’ nasıl aşacak. Kanalın başında denizde ‘deniz istasyonu’ gerekli, o gemiler orada demir atmak zorunda kalacaklar baştan...
En üzücü tarafı da, bir kere en az 2 bin mandanın bulunduğu çiftliklere de “yallah” denmesi... Çataklardan gidecek su, Sazlıdere ‘Barajı’ üzerinden Küçükçekmece’ye iniyor; kanal Marmara’ya inerken karşılarına çıkacak Mimar Sinan’ın tarihi köprüsü ne olacak? Öngörülen proje bu...
Mübadelede Selanik’ten getirilenler endişeli... Atatürk’ün bizzat emri varmış bu konuda;
6 köy oluşturulmuş...
Yıllardır burada yaşıyorlar; biliniz ki zorlu da olsa süt ve kaymak üretimi yapıyorlar.
Yeniköy’deki bu köylülerden biri ile konuşurken “Bize düşmanlık mı yapıyor? Bilemiyoruz” dedi. Söylemek istediği, bölgedeki arazilerin m2’si 20-22 TL’den istimlak edilmek istenmiş baştan, bazıları arazilerini vermiş, bazıları itiraz etmiş, şimdilik mahkemeden 50 ve 90 liralık bedel alınmaya başlamış. Tarlaların gerçek rayiç fiyatı 400 TL’nin altında olmaması gerektiği söyleniyor.
Alan almış, satan satmış!...
Devlet vatandaşını dolandırır mı?
Devlet vatandaşını korkutarak malını elinden alır mı?
Kadir Topbaş’ın ‘ileri görüşü’ ile manda üretimi hemen Silivri’ye kaydırılmış; 1000 mandalık çiftlik kurulmuş; 5 bine çıkacakmış.
Göletler kuşlar barınmasın diye boşaltılıyor
İstanbul’un en en büyük plajı Karadeniz sahilinde...
Orada kömür çıkaran madencileri, boşalan alanlarda özel orman yaratanları, dana ve koyun besiciliği yapan
İstanbul’a süt ve kaymak; sebze-meyve üretenleri bir yana bırakırsak, Başbakan’ın inatla yürüttüğü bu proje “İstanbul’un geri dönülmez bir şekilde çok önemli bir doğa harikasını” kaybediyor. Bu alanın İstanbul’un can damarı olduğunu iktidar mensuplarından ‘Büyükşehir’e kadar kimse anlayamadı. Artvin Yusufelili Topbaş, keşke hemşerilerinin yaşadıklarını bilmek isteseydi.
Ne yazık ki, projenin yürümesinin kesinleşmesinden sonra ihalenin verildiği müteahhitlerden hafriyatla ilgisi olan firmanın, su birikmiş olan göletleri şimdiden boşaltarak kuşların gelmesini engellediklerini yöre halkı açıkça ifade ediyor.
Hem yazık hem günah!
40 kilometre uzunluğunda, 10-15 km eninde topografyasının değiştirilmesine karşı ‘çevresel’ hiçbir güç direnemedi; batı sessiz kaldı. Eylemler ‘GS ve Tünel’den öteye’ geçemedi.
Beton mucidi
BETONARMEYİ bulan Fransız İnşaat Mühendisi Freyssinet Eugene (1879-1962), İstanbul’un halini görseydi, ne derdi acaba?
Atatürkçülerin bu saldırılara sessiz kalma hakları yoktur
O milletvekili sözlerini geri almalıdır
BİR HDP’li Milletvekili Meclisin dünkü (önceki günkü) oturumunda “Kemalizm dediğiniz şey bir parça Hitler, bir parça Mussolini’dir” demiş. TBMM çatısı altında bugüne kadar Atatürk’ün düşüncesine bu kadar ağır ve cüretkar bir saldırıda bulunulduğunu duymadık. Bu yalnız Büyük Atatürk’ün manevi şahsiyetine değil, aynı zamanda onun kurduğu Cumhuriyet Halk Partisine karşı da ağır bir saldırıdır.
Bu saldırı Mecliste birkaç cümlelik bir cevapla geçiştirilemeyecek kadar vahimdir.
Kemalizm kendine özgü bir fikir bütünlüğü olan, ilkeleri bulunan ve cumhuriyetimizin fikri temelini oluşturan bir devlet anlayışıdır. 9 Mayıs 1935 tarihinde toplanan CHP 4. Kurultayında Kemalizm şu şekilde anlatılıyor: “Sadece birkaç yılı değil, geleceği de kapsayan projelerimizin ana hatları burada özetlenmiştir.
Partimizin temelini oluşturan bütün bu ilkelerin Kemalizm’e giden bir yoldur”.
Hem Mussolini’yi hem de Hitleri en doğru tahlil edenlerin ve onları en ağır biçimde suçlayanların en başında Mustafa Kemal Atatürk geliyordu. Şu sözler Atatürk’e aittir:
“Dünya nimetlerinin emperyalist ülkeler tarafından pervasızca paylaşıldığını ve bu paylaşma esnasında gelişmemiş ülkelerin tarihten silindiğini hafızalardan da silmek kadar gaflet olamaz. Dünyanın bugünkü durumu hiç de parlak görünmüyor. Her ülke gençliğini bir başka ideolojiye sahip olarak yetiştirme gayreti içinde. İtalya faşizm ideolojisine dört elle sarılmış. Bu ülkenin diktatörü olan Mussolini ülkesinin sekiz milyon faşist gencinin süngüsü üzerinde yaşadığını haykırıp duruyor. İtalyan gençlerine kara gömlekler giydirerek çoktan tarihe gömülmüş bulunan Roma İmparatorluğu’nu yeniden kurmayı bu şartlandırılmış gençlere aşılamaya çalışıyor. Almanya’da Hitler’in yaratarak geliştirmekte olduğu Nazilik de faşizmin bir başka, bir büyük tehlikeli benzeridir. Hitler bir ırkçıdır. Dikkat buyurunuz milliyetçi demiyorum, ırkçıdır diyorum. Alman ırkını en üstün ırk olarak gören bir mecnundur (delidir). Tekmil Alman gençliğini peşine takmış, onlara bu ideali aşılamıştır”
Atatürk bu konudaki görüşlerine Çankaya’daki bir yemekte konuklarıyla konuşurken daha büyük açıklık getirmiş ve şunları söylemişti: Faşizmin de Nazizmin de sonu yoktur. Ben belki bunu görebilecek kadar yaşayacak değilim. Ama aramızda onların sonunu görebilecekler olacaktır elbet. Bu ülkeler bir defa bu yola girdiler mi bir daha geri dönemezler. Halkı ve gençliği sürekli olarak heyecan içinde tutmak için durmadan silahlanmak, sağa sola tehditler savurarak ayakta kalmak zorundadırlar. Bu işin sonucu ise savaştır. Ve bu savaşın sonunda ne Faşizmin ne de Nazizmin ayakta kalabilmesine olanak göremiyorum”.
-Gökçen, Sabiha, Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti.,Türk Hava Kurumu Yayınları, İstanbul, 1982, s. 155, 159..”
HDP milletvekilinin bu haksız, ölçüsüz ve Cumhuriyetimizin kurucuna karşı ağır bir itham niteliği taşıyan sözlerini mutlaka geri alması, Meclisten resmen özür dilemesi sağlanmalıdır. Bunun için, başta CHP olmak üzere bütün partilerin liderlerinin ve o partilere mensup mensup millet vekillerinin sonuç alıcı bir çaba içine girmeleri gerekmektedir. Bu ve başka vesilelerle Cumhuriyetimizin fikri temellerine saldırarak Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizi yıkmak isteyenlere geçit verilmemelidir. Atatürkçülerin bu gibi saldırılara karşı sessiz kalmaya hakları yoktur.
Onur ÖYMEN
Biliyor musunuz
-CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, ekonomide işler iyi gitmeyince hükümetin içindeki telaş ve uyumsuzlukların da artmaya başladığını, Başbakan ile ekonomi yönetimi arasında kapanmayacak bir uçurum oluştuğunu belirtti. Öztrak, “Bu gidişle Başbakan üç ay içinde tüm ekonomi yönetiminin istifasını isterse kimse şaşırmasın” dediğini...
-TAYYİP Erdoğan’ın köylüsü avukat Remzi Kazmaz’ın, Doğu Karadeniz’e can veren çayın bilinmeyen özelleştirilme hikayesini, Çay Yasası ile ilgili oyunları, HES’lerin bölgeye verdiği zararları, bölgenin fauna veflorasını görsel bir şekilde anlattığı ‘Çaylar Şirketten’ isimli kitabını yarın 14.00’de Rize’de, pazartesi Hopa’da, salı günü Trabzon Sanatevi’nde imzalayacağını...
-ZİRAAT Bankası’nın geçen yıldan bu yana şube tabelalarından T.C. ibaresini kaldırmasının gerekçesini öğrenmek için ısrarla önerge veren CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran’a sonunda Başbakan Yardımcısı Ali Babacan tarafından ilgi çekici bir yanıt verildiğini; Babacan’ın, T.C. ibaresinin Ziraat Bankası’ndan tamamen kaldırılmadığını yazışmalarda kullanıldığını ancak, “ticari işletme isminin müşteri belleğinde uzun süre kalması ve unutulmaması için uzun olan ticari unvanlarını amblem ve logolarında kısaltarak kullanıldığını” savunduğunu, Umut Oran’ın buna karşılık “1500 yıldır kimse Ziraat’i unutmadı; böyle bir gerekçe ileri sürülmesi çok komik” diye karşılık verdiğini...
Paylaş