Kuğulupark’ta neler yapılmalı

SON 5 aydır, vatandaşın ve konuya duyarlı basınımızın verdiği mücadele ile Kavaklıdere’nin sembolü olan Kuğulupark, işgalden kurtarıldı.

Hem de, engin hayal gücüne sahip olan yöneticilerimize rağmen... İlkel, niteliksiz, vatandaşına saygısız ve sadece benim yaptığım doğrudur, eleştiri bile yapılamaz düşüncesi ile yapılan inşaat çalışmaları, nihayet kendini göstermeye başladı. Bu çilekeş, gariban ve hakkını aramada üşengeç vatandaşımız, susuz, elektriksiz, telefonsuz ve bunlardan dolayı soğukta kalmış, kimin umurunda.

Bu özveri ve mücadeleden sonra çalışma sırası Çankaya Belediyesi’ne de gelecektir. Yıllardır bir tek çivi bile çakılmadan, yıllardır kendi kaderine terk edilen Kuğulupark’ımızı, bakalım nasıl bir gelecek bekliyor?

ŞANINA YAKIŞMALI

Ben umuyorum ki... Bozulan ve yer yer çökmeler gösteren granit yer kaplamaları düzeltilir. Yıllardır budanmayan ve bakımları yapılmayan ağaçlar elden geçirilir. Ahır haline gelen Kuğulu Cafe çevre mimarisine ve yapısına uygun olarak, şanına yakışır bir şekilde restore edilir ve işletilir. Havuz suyunun, en azından sağlıklı bir filtrasyonu sağlanır ve berrak bir hale getirilir. Bir plan dahilinde, peyzaj çalışmaları yapılır. Bulvar cephesinden ilkel bir hortum ile havuza akıtılan su ve çirkin bir görüntü sergileyen şelale, yeniden düzenlenir. Park aydınlatma armatürleri elden geçirilir. Çankaya Belediyesi’nin izni ile bile olsa, rastgele asılan ilan ve reklam afişleri engellenir. Ara sıra, park sahası içindeki yaya yolu üzerinde, Çankaya Belediyesi’nin izni ile kurulan seyyar satıcı tezgahları ile yaratılan görüntü kirliliğine son verilir. Çocuk oyun bahçesi elden geçirilir. Parka giriş ve çıkışlar yeniden düzenlenir. Kuğular için daha estetik bir barınak yapılır. Uygun yerlere, uygun sayıda ve estetik görünüşlü çöp kovaları ve konteynerleri konuşlandırılır. Polonya Caddesi tarafında, artık tamamen kuruyan ve tehlike arz eden kavak ağaçları kesilir.

Şimdi ben, alıştığımız üzere bile olsa, "Biz zaten bunları yapacaktık ama, kavşak çalışmasının bitmesini bekliyoruz" şeklinde de olsa, Çankaya Belediye Başkanlığı’nın gazeteniz aracılığı ile vereceği cevabı bekliyorum. Ve yine umuyorum ki Çankaya Belediyesi, vatandaşa karşı olan umursamaz tavrı içinde olan Büyükşehir Belediyesi’nin takındığı tavır içine girmesin.

Osman ARMAĞAN

AŞTİ’deki taksiciden yine aynı numara

BU hafta başında AŞTİ önünden, üzerinde Adakale Taksi yazan bir taksiye bindim. Fiş olup olmadığını sorgulayarak ilk faulümü yaptım. Nereye gideceğimi sordu, verdiğim cevap üzerine ’taksinin gaz yemediğini’ söyledi. Başka bir taksiye binmek zorunda kaldım.

Taksinin plakasını alıp 153 Alo Zabıta’ya bildirdim. Çok kısa sürede cevap geldi. Bir hanımefendi, zbıtaların taksiyi bulduğunu ve gazı bittiği için beni alamadığı bilgisini verdiklerini söyledi.

Ben de kendisine zabıtaların özellikle AŞTİ bölgesindeki taksilerle dostlukları nedeniyle cezai işlem yapmadıkları duyumunu aldığımı, bunların doğruluğu konusunda şüphelerimin bu olayla giderildiğini belirttim.

Gazı biten bir taksi neden AŞTİ önünde müşteri bekler? Gazı biten bir taksi aracına binen bir müşteriye nereye gideceksiniz diye sorar mı? Belediye zabıtaları bu gerekçeleri sormaktan aciz mi?

Hasan Salih ACAR

Şeffaf belediyecilik mi, popülizm mi

İroni yapmak


27 Ocak tarihli Hürriyet Ankara’da yer alan haberde, Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz’ın korumaları tarafından taşınan bir telefonunun numarası, "Çankaya’da Şeffaf Belediyecilik" başlığıyla veriliyor. Bu haberi, hemen altta yer alan "Eryılmaz ’sigortasız işçiyi’ yalanladı" haberi tamamlıyor. Bence bu iki haber, iletişim fakültelerinde ’popülizm’e örnek olarak derslerde okutulmalıdır.

Her şeyden önce şeffaf belediyeciliğin telefon numarasına indirgenmesi, kavramın içinin boşaltılması ve belediyecilik hizmetlerinin hafife alınmasıdır. Çünkü Çankaya Belediyesi bir kasaba belediyesi değil; Avrupa düzeyinde bir belediyedir. Dolayısıyla kurumsal kimliği her şeyin önünde olmalıdır. Yurttaşların işi hangi birimle ilgiliyse, belediye başkanının telefonuna ihtiyaç duyulmadan, orada çözülmesi esastır. Çünkü belediyeler, kentlinin gündelik hayatını kolaylaştırma görevini üstlenmişlerdir. Ancak, Eryılmaz, çalışanlarına güvenmediği için (Yüksel Işık örneğinde olduğu gibi), bir yandan sürekli olarak çalışanlarının yerlerini değiştirerek, çalışma şevklerini kırıyor; öte yandan her seferinde başkalarının açtığı bir telefon numarasıyla vatandaşa, ’ben çalışıyorum’ mesajı vermeye çalışıyor.

Asıl ironi bu değil mi?

İkinci haber, zaten birinci haberde geçen ’şeffaf belediyecilik’ iddiasını yalanlıyor. Çünkü Eryılmaz ikinci haberde, çocuk bakımevlerinde sigortasız işçi çalıştırıldığı haberini yalanlamakla yetinip, başka bilgi verme gereği duymuyor. Oysa ’şeffaf belediyecilik’, bakımevlerini işleten firmadan çalıştırdığı işçilerin sigortasını yatırdığı belgeyi alıp, kamuoyuna açıklamayı gerektirir. Oysa Eryılmaz, ’yetkili aracı kuruluş’ gibi cafcaflı ifadeler kullanıp, Tüm Bel-Sen’i ironi yapmakla suçluyor.

"Çok şey bildiğini zannedip hiçbir şey bilmeyen insanlara, aslında hiçbir şey bilmediklerini gösterme yöntemi" olarak Sokrates’in sıkça kullandığı ironi kavramı, söylenenin tam tersinin kastedilmesi anlamına geliyor. Haberi yapan genç muhabirin felsefi bir terim olan ’ironi’yi bilmiyor olmasından yararlanarak, varolan problemi çözmekten kaçınan bu tutumun kendisi tam da ironi yapmak olmuyor mu?

Ayşe Sülün-Matematik öğretmeni
Yazarın Tüm Yazıları