Paylaş
Ülkesinin tarihini muhakkak çok iyi bilen Kral 16. Gustav'ın böyle büyük bir tarihi hata yapacağına asla ihtimal vermiyorum. Çünkü Kral 16. Gustav, Napoleon'un İsveç tahtına oturttuğu generallerinden Comte Bernadotte’un soyundan gelmektedir ve 1709 yılında Ruslar ile Poltova’da yaptığı savaşta yenilip Osmanlı topraklarına sığınan 12. Karl ile hiçbir akrabalık bağı yoktur.
Kral 12. Karl’dan söz etmişken, altı yıl Osmanlı Sultanı'nın 'misafiri' olarak önce Bender’de (bugün Ukrayna’da olan Kırım’ın kuzeyindeki o zaman bir kale kenti), iki yıl sonra da Edirne’de üç buçuk yıl kalmıştır. Bizim tarih kitaplarımıza 'Demirbaş Şarl' olarak geçen bu krala bu lakabı sanıldığı gibi 'demir gibi sağlam kafalı' olduğu için değil, Rusya ile savaşta yenilince, önce Bender’e sığınan bu krala, topraklarımızda kaldığı beş buçuk yıl süresince Bab-ı Âli tarafından muntazaman verilen borçların devlet hesaplarının kaydedildiği 'demirbaş defterlerinde' adıyla yazılmasından kaynaklanmıştır. Kral ülkesine döndükten sonra ilk İsveç bankasını kurarak halktan borç almışsa da, Osmanlılara borcunun tamamını ödeyememiştir. Bu borcu tahsil etmek için Stockholm’e giden Osmanlı Sefaret Heyetleri birbirini takip etmiştir. Kimi inatla 4-5 yıl Stockholm’de kalmışsa da (İsveç müzelerinde aynı heyet üyelerinin zamanla yaşlandığını gösteren farklı tarihlerde yapılmış tablolar vardır) borcun bir bölümünü ancak taksitler halinde alabilmiştir. Bakiyesinin Osmanlı donanması için gemi yapılması suretiyle ödenmesi konusunda anlaşılmışsa da, bu gemilerin yapılıp yapılmadığını bilmiyorum.
Diğer yandan Kral 12. Karl ülkemizde yaşarken, Osmanlı padişahının kendisinin ve mahiyetinin masrafları için verdiği borç parayı Osmanlı vezirlerini Ruslara karşı tekrar savaş açılması için 'satın almaya' kullandığı saptanınca, bin kadar süvari refakatinde ve adeta zorla Stockholm’e 'refakatte' gönderilmiştir.
Okurlarımızın ilgisini çekebilir düşüncesiyle bilginize sunmak istedim.
Erdil K. AKAY- Emekli Büyükelçi
(Eski Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün Özel Kalem Müdürü ve Seul Büyükelçisi)
GÜNÜN SÖZÜ
"Sağla solun eski kaşarlanmışlarını birleştirip de ne yapacaksınız? Teşbihte hata aranmaz; iki ölüden bir diri çıkmaz. Bu ülkeyi bu hale getirenler zaten onlar. Baykal, yeni bir kapkaç taktiğiyle barajın altına düşmemeyi garantilemeye çalışıyor. Bu taktiği ilkin bana ve Derviş’e uyguladı. Sonuç ortada. Seçim bitti, her şey bitti. Solun böyle bir omurgasızlığa tahammül göstereceğine ihtimal vermiyoruz."
(Yeniden Yükseliş Partisi Genel Başkanı Prof. Yaşar Nuri Öztürk)
'Ne ekersek onu biçeriz' mi dediniz Sayın Bakan Çelik
Bu tohumu kimler ekti
İKİ arkadaşını tabanca ile öldüren 17 yaşındaki liseli gençle ilgili olarak Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in "Ne ekerseniz onu biçersiniz" sözlerini gazeteden okuyunca sormak istedim:
Son zamanlarda toplum genelinde görülen şiddet olaylarındaki artışın tek sorumluları öğretmenler, okul idarecileri mi acaba? Bu cinnet tohumları eğitimciler tarafından mı atıldı gerçekten?
Parayı veren herkesin silah almasına olanak sağlayan yasalara imza atan siyasilerin hiç mi sorumlulukları yok?
'ALTIN TABANCA'
Gençlerin cinayet haberi ile aynı sayfada yer alan Meclis Spor Oyunları adı altında 'altın tabanca' ödüllü atıcılık yarışmasına ellerinde tabancalarıyla poz veren vekillerin ektikleri tohumlardan sevgi ve barış çiçekleri mi filizlenecek?
Şimdi biz ne yapmalıyız?
Poligonda atış yaparken "Her attığım kurşunla bebek katillerini ve çevreye silah atanları protesto ediyorum" diyen ANAVATAN Partisi Afyon Milletvekili Reyhan Balandı'yı örnek alıp, tez zamanda birer silah edinip içimizdeki öfkeyi kusmak için poligonlara mı koşalım?
Yoksa Bakan Çelik'in sözlerine kulak verip sorumlulukları olduğunu düşünerek eğitimcilerin yakasına mı yapışalım?
Toplumsal sorunlar karşısında bireysel sorumluluk almaktan kaçındığımız, 'Bana dokunmayan yılan bin yaşasın' mantığı ile en kanlı haberleri bile heyecanlı bir film gibi tepkisiz izlemeye devam ettiğimiz, yazmadığımız, çizmediğimiz, konuşmadığımız sürece, ne yazık ki daha çok canlar yanacak ve böyle üzücü olaylara daha çok tanıklık edeceğiz.
Nuray BARTOSCHEK-FETHİYE
Ülke savaşçılarına
KAHRAMANLAR gibi el ele tutuşarak, kollarınız havada verdiğiniz poza, şüphe yok ki Mumcu ve Karayalçın da katılırdı. Sizler bu yüce milletle alay edecek cüreti kendinizde buldukça, bu vatan her gün daha parçalanacak, daha gerici akımlara sürüklenecek, Atatürk ilkeleri her gün biraz daha yok olacaktır.
Hepsi sayelerinizde olacaktır. Bu ülkeyi kurtarmak boş laflarla olmaz...
Önce koltuk hırsından, ben baş olacağım sevdasından vazgeçip tek bir yumruk, tek bir yürek olabiliyor musunuz? Bu vatanın ihtiyacı bu! Milli mücadele işte bu! Bu topraklara Atatürk inkılaplarını yok edecek tohumların ekilmesine izin vermeyelim. 'Kurtuluş Partisi'ni kuralım. Haydi, kulak tıkamayın bu çağrıya!
Nuran BÖKE
Boğaz kaçakları
SARIYER, Kireçburnu, Alakır Sokak 30 numaradaki kaçak bina 16.05.2006'da Boğaziçi İmar Müdürülüğü tarafından mühürlendi. Ancak inşaat hızla devam ediyor. Üçüncü kat geçen gün bitti. Haftada bir zabıta geliyor, inşaatın bekçisiyle çay içiyorlar; iki üç tuğla kırıp gidiyorlar. Hatta bazen bekçi zabıtalara küreği verin de biraz da ben yıkayım diyor. Günler böyle geçerken bir bakacağız inşaat bitecek: ya sonra ne olacak?
T.K.
MESAJ PANOSU
¦ TÜRK vatandaşlığından çıkmak için bana yardımcı olun lütfen. 1968 yılından beri gururla taşıdığım TC kimliğimi artık taşıyamıyorum. AKP hükümeti bu kimliği taşınamayacak hale getirdi. Türkiye'de hukuk var diyen varsa ben Türkiye'de hukukun olmadığını belgelerle ispatlayabilirim.
Türkiye'de AKP yani Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kendi yandaşlarına 'hukuk ve adaleti' var. Ancak tarafsız ne adalet, ne de idare var; padişahlık var. Bana yardımcı olunmasını rica ediyorum.
Hamdi KURAL-DENİZLİ (0535-606 07 37)
ERGENEKON’u şeriat devletinin önünde engel görenler, onun adını ağızlarında sakız edip çiğneyip duruyorlar. Fatih Çekirge dünkü yazısında, Danıştay saldırıları konusunda Başbakan’ı kimin yanılttığını soruyor.
Emniyet içinde bir grup yıllardır Ergenekon konusunda çalışıp duruyor. MİT’de çalışmış önemli bir isim de, bu konuda önemli destekler sağlıyor. Küre, Sauna ve Şemdinli soruşturma ve iddianamelerinde asker vurgusu da bu yüzden yapılıp duruyor.
Bunun nedeni de 28 Şubat.
Çünkü bazıları hala 28 Şubat sendromu içinde. İlla bir rövanş alacaklar.
28 Şubat’ta Türkiye’yi nerelere götürdüğünü görmeyen kadrolar, halen intikam peşinde.
Bunun için de henüz ne olduğunu tam olarak bilmedikleri Ergenekon denilen yapıyı deşifre etme peşindeler.
Ama bu çok zor. Çünkü birisini Ergenekon’cu diye tutsanız, o kişinin bir anda başka bir kimliğini bulursunuz.
O yüzden hava gibi elle tutulup gözle görünmeyen bir şeyle uğraşıyorlar.
28 Şubat sürecinde adı ortaya çıkan Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu 28 Şubat ile Ergenekon adını ilk kez bir araya getiren kişi oldu.
Radikal’de Neşe Düzel’e verdiği röportajda "28 Şubat’ı Ergenekon yaptı, Ergenekon derin devlettir, bunu ileride açıklayacağız" diyor.
Orakoğlu ve halen görevde olan eski yakın mesai arkadaşlarının hala Ergenekon saplantısından kurtulamadıkları ortaya çıkıyor.
Onlar halen 28 Şubat’ın intikamını alma derdindeler. Bu gruba bazı gazetecilerde dahil.
Nitekim Danıştay saldırısı olur olmaz eski yüzbaşı Muzaffer Tekin ve bazı emekli subayların isimleri polis kaynaklı olarak ortaya atılıverdi Çünkü ellerinde hazır bazı istihbaratlar var. Bu konulara yabancı Başbakan’a bunlar anlatılınca o da inanıyor demek ki.
Polis, devletin imkanları ile hukuki olmadan yalnızca istihbarat adına bazı kişileri izliyorlar. Amaçları Ergerekon’u ortaya çıkarmak. Ve bunu da değişen CMUK imkanları ile yapmak istiyorlar.
Bu mevziiyi de kaybetmemek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Almanya, 1993 yılından beri izleyen istihbarat örgütü BND hakkında hazırlanan raporla çalkalanıyor. Umarım Türkiye ileriki yıllarda bu anlamda bir istihbarat skandalı ile çalkalanmaz. Çünkü Ergenekon takıntısı olanlar çok kişinin peşinde, gazetecileri de kullanıyorlar.
Dolayısıyla Başbakan’ı da yönlendirenler de aynı kişiler değil mi?
CHP'li Karademir'den, Başbakan'a zor sorular
CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, Berlin gezisiyle ilgili olarak Başbakan Erdoğan'a soruyor:
1- 'Ne kadar paranız battı ki holdingzede oluyorsunuz' ifadenizle, bir vatandaşın, holdingler tarafından, dolandırılmasının ve mağdur edilmesinin parasal bir ölçütü olduğu mu anlatılmak istenmiştir? Eğer öyle ise, bir kişinin holdingzede sayılabilmesinin koşulu nedir?
2- Avrupa Türkleri Dayanışma Derneği Başkanı Muhammet Demirci’yi 'Çağırın şu sahtekarı, derdi neymiş anlayalım' şeklinde kullandığınız ifade, iddia edildiği gibi, sizin ve partinizin 'yeşil sermaye' olarak adlandırılan holdinglerle yakın ilişkisinden mi kaynaklanmaktadır?
3- Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak, sizlere sorun ve şikayetlerini aktaran vatandaşları 'sahtekar' olarak itham etmeniz, Başbakanlık görevinizle bağdaşıyor mu? (Erdoğan, Devlet Bakanı Ali Babacan'a, "Çağırın şu sahtekarı, derdi neymiş anlayalım" şeklindeki ifadesi, ATV kameraları tarafından kaydedildi ve 28.5.2006 tarihli Hürriyet'te yeraldı)
4- Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına sorun ve şikayetlerini anlatamayan vatandaşlarımıza, sorunlarını ve dertlerini anlatabilmeleri için ne gibi bir yol önermektesiniz?
5- 29.5.2006 tarihli Milliyet Gazetesinin Internet sayfasında yer alan haberde; holdinglere para kaptıran çok sayıda Alman vatandaşı Türk'ün, sorunlarından haberdar olan Alman Başbakan’ı Merkel'in, konuyu size iletme sözü verdiği haberi yer almıştır. Holdingzede vatandaşımızın sorunlarını size aktarmak için aracılık yapacağı öğrenilen Merkel’in bu açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
6- 663 sıra sayılı (‘T.C Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna Devredilen Bankalar İle BDDK’nın Faaliyetlerinin Ve Bunlara İlişkin İddiaların Araştırılarak Bankacılık Ve Finans Sektörünün Sağlıklı Bir Yapıya Ve İşleyişe Kavuşturulması’ Araştırma Komisyonu) araştırma komisyonu raporu, yaklaşık 2 yıl önce tamamlanıp TBMM Başkanlığı'na teslim edilmiş olmasına karşın, bugüne kadar TBMM Genel Kurulunda görüştürülmemiş olmasının, bu raporun içeriğinin "yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın 'yeşil sermaye' olarak adlandırılan holdingler tarafından mağdur edildiğinin tespiti' ile ilgili olmasının bir ilişkisi var mıdır?
7- 'Faizsiz helal kazanç' sloganıyla faaliyet gösteren bu holdinglerin, AKP hükümetince korunup kollandıkları iddiaları doğru mudur?
ANTALYA’daki TEDAŞ çalışmalarında yüksek voltaj nedeniyle elektrikli ev eşyaları yanan bizler, bu hizmet kusurunutazmin etmeyen ve tüketici hakları yasalarını hiçe sayan kurumdan ve yöneticilerinden şikayetçiyiz! 27.3.2006 günü sabah saat 9’dan başlayıp, 28.3.2006 öğle saatlerine kadar süren aşırı voltaj yükselmesi nedeniyle Lara’da, aynı trafoya bağlı olan üç apartmanda (Orkide Apt., Gamze Ekinci Apt. ve Kayatepe Apt.) oturan kat sakinlerinin ve dükkan sahiplerinin bilgisayarları, klimaları, televizyonları, yazar kasaları vs. zarar görmüş, ampuller patlamıştır. Hepsi tespit edilen zarar ve ziyanlar faturalarıyla birlikte TEDAŞ’a bildirilmiş ve yapılan hizmet kusurunun tazmini istenmiştir. Ama olayın olduğu gün ve gece ekiplerini yollayıp, sorunu çözemeyen ve en sonunda trafoyu değiştirerek bu tehlikeli durumu sonlandıran TEDAŞ ya bazı dilekçelere hiç cevap vermemiş ya da verdiği bir cevapta; “Böyle bir yüksek voltaj olayının, tespit edilmediğini söylemiştir. Bunun üzerine hepimiz Tüketici Hakları Yasasına inanarak ve bunun kamu kuruluşu olan TEDAŞ için de bağlayıcı olduğunu düşünerek Antalya Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü Tüketici Hakları Hakem Heyeti Başkanlığına başvurduk! Dilekçelerimiz oradadır. Daha sonra da Ankara’da bulunan TEDAŞ Genel Müdürlüğü Halkla İlişkiler Müşavirliği'ne ayrı ayrı şikayetlerimizi ve bize yapılan haksız muameleyi ve hizmet kusurunu bildirdik! Henüz hiçbir yerden cevap yok!
Elektrik kaçağının çok yüksek olduğu istatistiklerle belirtilen ülkemizde, bizler vergilerini ödeyen, yasalara uyan vatandaşlar olarak daha iyi hizmeti hak ettiğimize inanıyoruz! Hizmet kusuru işleyen tüm kuruluşlar gibi TEDAŞ’ın da yasalara uygun davranmasını umutsuzca bekliyoruz. Çünkü bizim seçecek başka TEDAŞ’ımız yok! Yoksa “Bizden başka alternatifleri yok! Ne yapsak çekecekler!” diye mi düşünülüyor! Kaliteli hizmet anlayışı ve müşteri memnuniyetine inanan yöneticilerle düzeltilebilir bozulan bu kurum imajı diye düşünüyoruz! Sizin köşenizde TEDAŞ’ın kurum güvenilirliği ve kurum ciddiyetine inanan yetkililere ve tüketici derneklerine gereğini yapmaları için çağrıda bulunuyoruz!
Antalya TEDAŞ mağduru apartman sakinleri
Paylaş