Paylaş
Onun en büyük eseri sayılan ‘Atatürk ve Komünizm-Kurtuluş Savaşı Stratejisi’ (Skala Yayınları) kitabının yeni baskısından söz ederken, onun yaşamından kesitler vermiş, en son Türkiye Komünist Partisi’nin merkezinde görev yaptığını anlatmıştık... Gerek örgütsel gerekse yayınsal olarak birçok davada sanık yöneticiler arasında yer almış... O dönemin bütün hapishanelerinde yönetici kademesindeki sanıklar arasında bulunduğu halde hiçbir politik ve yayın davasından tek bir hüküm giymemiştir.
Bu kitabı içinde onun 1994’te yaptığı Türk ve Türk kültürü üzerindeki değerlendirmelerini aktarmak gerekiyor.
İleri diyor ki:
BUGÜN Türkiye Cumhuriyeti’nde ‘Türk’ demek, Türk, Kürt, Tatar, Laz, Zaza, Çerkez, Boşnak, Abaza, Arnavut, Ermeni, Sünni, Alevi, Musevi, Hıristiyan, dinsiz bir kişi hangi etnik kökenden, hangi inançtan olursa olsun bu vatanın vatandaşı, öz sahibi demektir. Türk ulusçuluğu bu kavramın ismi, sembolüdür.
Kürt kültürü ise Urartu, Sümer, Med, Hitit, Pers, Makedon, Lidya, Frig, Elen, Roma (Rum), Ermeni, Bizans, Selçuk, Türk, Kürt, Hıristiyan, İslam, Alevi, Bektaşi, Süryani, Yezidi, Mevlevi, Ahi, Şeyh Bedrettin komünizmi, Nakşibendi kültürlerinin ve Anadolu’da yeşermiş daha nice kültürlerin sentezinden başka bir şey değildir; bunların tümünü içermektedir.” Türkiye’de sınıflar mücadelesi ve solun tarihi başta olmak üzere geniş bir yelpazeye yayılan, çok sayıda kitabı ve makalesi bulunan Rasih Nuri İleri, komünist hareketin sıra neferi olmanın ötesinde, komünist bir aydın ve önderdi.
Halman ve İleri’nin ardından
Bir yıldız kaydı
“PROF. Talat Halman’ın vefatı inanın Türkiye için büyük, bir o kadar da acı bir kayıp. Bir hazine, bir cevher, bir yıldız kaydı... Hepimizin başı sağ olsun.”
Emekli Büyükelçi Nurver Nureş, 69 yıllık arkadaşının ardından neler yazıyor?
GÜNÜN SÖZÜ
“İtibardan tasarruf olmaz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan
‘Türkiye paçozlaşıyor’
CUMHURBAŞKANLIĞI Edebiyat Ödülünü alan Alev Alatlı, 2011 yılında “Türkiye paçozlaşıyor” demişti. Sonra da paçozluğun tanımını yapmıştı:
“Paçoz, kendi çıkarları için her yolu mubah sayan, küstah, beş para etmez, sokak kurnazı, zevzek, müptezel, basmakalıp, palavracı, rüküş, hoyrat, içtensiz, pespaye, nekes, terbiyesiz, aşağılık, ahlaksız, kalleş.” Sosyal medyada Yavuz Bingöl gibi ağır eleştiriler yapılıyor hakkında. “Siz şimdi hangi paçoz sınıfına giriyorsunuz? Eğer bu durumda iseniz fena halde kullanılmış olmadınız mı? Ya da kendinizi tanımlar mısınız?”
Adnan İslamoğulları (Yeni Şafak) bu konuda en ağır eleştiriyi yapıyor. “1964 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü reddettiğinde gerekçesi çok basitti Sartre’ın.
Jüriyi bu ödülü vermek için ‘yetersiz’ bulan Sartre “Evimde yer yok...” demişti. Bir yazarın kendisini ‘kurumsallaştırmaması’ için ödülü reddetmesi gerektiğini düşünen Sartre için ‘Nobel ödülü ile bir kilo patates’ arasında ‘fark yoktu’ yayıncısına göre...
F. Devellioğlu lûgatine hiç almamış kelimeyi. Türk Dil Kurumu ise ‘Bir kefal türü’ ve ‘Argoda fahişe’ olarak açıklamış. Sonunda da Alatlı’ya şöyle bir soru yöneltmiş: Alev Alatlı’yı ‘kaçak saray’da Tayyip Erdoğan güzellemeleri yaparken görünce hatırladım... Keşke Cemil Meriç’le yaptığı o uzun mülâkatın kasetlerini yayınlasa artık Alev Alatlı... Kim mahcup oluyorsa da olsun...”
Çalmadılar, çaldırmadılar
27 Mayıs 1960 ‘milli devrimi’ni gerçekleştirdikten sonra, yüce Türk ulusuna içerisinde işçilerimize grevli-toplusözleşmeli sendika kurma haklarının da yer aldığı, çağdaş bir anayasa hediye etmişlerdir. Devlet hazinesinin tek kuruşunu çalmayan ve çaldırmayan, sınıflarının genellikle birincisi olan bu idealist subaylardan Kur. Alb. Muzaffer Yurdakuler ve Kur. Albay Osman Köksal başta olmak üzere bazıları kiralık evlerde otururlarken, yoksulluk içerisinde hakkın rahmetine ermişlerdir.
Halkımızın bilgilerine sunulur.
Timur EREN-Emekli öğretmen
ÇED’siz neler yapılabiliyor
ÇED yönetmeliği değişti, golf sahaları için Antalya Belek’te ağaç kesimi başladı. Peki, bu değişiklik neleri kapsıyor.
ÇED Yönetmeliği’nde yaptığı değişiklikle alışveriş merkezleri, golf tesisleri, toplu konut projeleri, 100 kilometre ve altı demiryolu projeleri, beyaz eşya boyama tesisleri, tuz çıkarılması, orman alanlarının dönüştürülmesi projelerini değerlendirme dışı bırakıyor. Yağmaya devamsa, karar 25 Kasım 2014 tarihli Resmi Gazete’yi okuyunuz.
OKUYUNUZ
Bir yıldız kaydı; Talat Halman...
5 Aralık Cuma akşamı TV kanallarında surf yaparken ATV’de alt yazıda bir haber ile şok yaşadık... İnanamadığımızdan, ayni yazının tekrarını bekledik. Ne yazık ki acı haber bizi derinden...hem de çok derinden vurdu. Bilkent Ünüversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Başkanı Prof. Dr. Talat Said Halman ders verdiği sırada kalb krizi geçiriyor; yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamıyor. Arkadaşlığına doyamadığımız bu mükemmel insan Robert Kolej mezunları arasında müstesna bir yeri olan Amerika’nın sayılı üniversitelerinde Bölüm Başkanı olarak verdiği derslerle ülkede fiilen Türkiye’nin en önde gelen sözcülüğünü yıllarca yapmış, engin kültür ve sanat adamı, yazar, şair, yönetici, BM ve UNESCO’da verdiği hizmetlerle temayüz etmiş merhum Halman aramızdan ayrılmakla, yeri kolay doldurulamayacak bir boşluk bıraktı.
Sayın Halman, bu boşluğa rağmen sen her zaman zaman bizimle olacaksın... Bıraktığın eserlerden feyiz almaya devam edeceğiz...seni unutmak mümkün değil.
Merhumun arkadaşları arasında kendimi şanslılardan addediyorum. Ayrı değer verdiğim Talat ile arkadaşlığımız 69 yaşında...1945’de Robert Kolej’de başladı. Talat, kaldığımız binada Amir R. Allen’e bir çeşit "monitor"lik (bir anlamda sekreter) hizmeti verirken beni yanına yardımcısı olarak almıştı; yıl 1945, arkadaşlığın ilk tohumlarının atıldığı sene. Kolej sürecinde gelişen bu dostluk NY Columbia Üniversitesi’nde 1954-1957 döneminde yakın, hararetli dostluğa kavuştu...ve günümüze kadar geldi. Talat, Büyükelçilik devremde Türkiye’nin kültür zenginliğini yansıtan Londra’da iki, Meksika’da bir faaliyetimizi kusursuz İngilizcesiyle tanıtarak, girişimlerimize kendine has uslubuyla anlam kazandırdı, ayrı bir hava yarattı. Teşekkürler Talatcığım.
Yakın dostluğumuz sayesinde her zaman dik ve onurlu duruşunu, mütevaziliği ve hoşgörülüğünü, çevresine sevgiyle kucak açmasını, güleryüzü ve zarif nüktedanlığını yaşamaktan çok mutlu oldum. Hiç şüphesiz insanlığı en bariz vasfıydı. Eseleriyle kanıtladığı gibi sıra dışı bir hazineydi, Nihat Erim hükumetinde 12 Mart sonrası Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı oldu. Ülkemizin siyasi havasını hazmedemediğinden, BM’de bir görev sırasında Bakanlıktan istifa etti. Oysa Türkiye, Talat’ın Turizm Bakanlığı ile bu makam ideal adamını bulmuştu. Bu istifayla ne kaybedildiğini ne Türkiye... ne insanımız farkına varamadı. Bir hazine sessiz sedasız ebediyete göç etti...
Sevgili Talat, Türkiye’de ve dışarda bir insan olarak vazifeni mükemmel yaptın...ne mutlu sana. Huzur içinde yat, aziz kardeşim Talat.
Nurver NUREŞ- (E) Büyükelçi
TUSAŞ, Kore malı değildir
TÜRK Silahlı Kuvvetleri’nin Hürkuş ya da KT-1T tercih etmesinin altında belki stratejik, belki teknik, belki politik sebepler vardır. Tüm bunlar halka açıklanmadan bu işin içinden biri olarak dahi yorum yapmayı doğru bulmuyorum. BU yüzden de yazılan köşe yazılarını ya da haberleri okumakla yetiniyorum, yazıların ya da haberlerin sahiplerine e-posta atma ihtiyacı duymuyorum.
Ancak cuma günkü yazınızda "İkisi de Kore Malı" başlıklı bölümü "A.U." imzalı bir kişi yazmış, siz de yayınlamışsınız. Öncelikle bu kişinin havacılık konusunda hiçbir bilgisi olmadığı çok belli.
Hürkuş kesinlikle Kore malı değildir. Bunu size 4 yıldan fazla zamandır tüm mesaisini Hürkuş için harcayan ve o yüzden bu işe gönülden bağlı, işin bizzat merkezindeki genç bir mühendis olarak yazıyorum. Her projede olduğu gibi başta ihtiyaçlar belirlenmiştir, bu ihtiyaçlar değerlendirilerek TAI tarafından bir tasarım oluşturulmuştur. Üretimi burada yapılmıştır. Şu anda da testleri TAI tesislerinde yürütülmektedir. Elbette ihtiyaçlarınızı terziye söylediğinizde elbiseyi siz dikmiş olmazsınız. Bu durumda da elbisenin ihtiyaçlarını söyleyen Türk Hava Kuvvetleri iken bu elbiseyi üreten terzi TAI’dir. O yüzden TAI’nin yerli uçak yapma iddiası gayet yerinde ve geçerli bir iddiadır. Yoğun eleştirilerden birisi de motor ve fırlatma koltuğunun yurtdışından alınmasıdır. Bu da stratejik bir karardır ve Hürkuş’un yerli bir uçak olmasını engellemez. Kumaşı burada üretilen, terzisi Türk bir elbiseyi sadece düğmeleri yurtdışından geliyor diye "çakma" olarak yaftalamak en basit tabirle kötü niyetliliktir. Belli ki A.U. her kimse bu konulardan bihaber ve sektörü de takip etmiyor. Siz de bu iddiayı araştırma gereği görmeden köşenizde yer vermişsiniz. Bu konudaki düzeltmeye de köşenizde yer vereceğinize şüphem yok. Bu yüzden bu e-postayı size yollamayı uygun gördüm.
Yazınızın bu kısmındaki diğer bir hata ise uydunun Çin’den fırlatılması ile ilgili. Koskoca Rusya bile gidip Kazakistan’dan uydusunu fırlattı. Çünkü uydu her yerden fırlatılamaz. Belirli meteorolojik ve coğrafi koşullar gerekir. Türkiye’de maalesef buna uygun bir alan yok. Literatür araştırması yaparsanız dünyada bir çok ülkenin mecburen bu şekilde uydularını başka ülkelerden fırlattığını göreceksiniz.
Ayrıca yazınızın ana kısmında da ANKA’nın ihraç edilemeyeceğinden bahsetmişsiniz. Birkaç gün önce basında çıkan haberleri takip etmiş olsaydınız bu sorunun da aşılmak üzere olduğunu görebilirdiniz. TEI’nin ANKA için ürettiği %100 yerli motor yakın zamanda kullanılmaya başlayacak ve ANKA %100 yerli bir uçak olacak.
Bunca insanın yıllardır emek verdiği Hürkuş Projesi’ne atılan bu iftiranın aslını köşenizde açıklarsanız çok memnun olurum. Diğer türlü maalesef yazan kişi bu iddialarını art niyetle yazmış; bunca emeğe saygısızlık etmiş, yoksaymış olacak. Siz de bunu köşenizde yayınlayarak bunun bir parçası olacaksınız.
Ali Taylan ÇULPAN- TUSAŞ- Sabit Kanat Uçuş Test ve Değerlendirme Mühendisliği
Uçuş İşlemleri KAZAN-ANKARA atculpan@tai.com.tr
Milli Savunma Bakanlığı ne diyor
MİLLİ Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, TUSAŞ ile imzalanan sözleşmeye göre ilk HÜRKUŞ’un 2018 yılında envantere alınmasının öngörüldüğü belirtilerek, "HÜRKUŞ uçağının geliştirilmesi tamamlanıncaya kadar KT-1T uçaklarına ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme neticesinde Savunma Sanayii İcra Komitesi tarafından sözleşmedeki 15 uçaklık opsiyon işletilmiş ve söz konusu uçakların alımına karar verilmiştir" denildi.
Açıklamada bazı gazetelerde, "Türk Hava Kuvvetlerinin HÜRKUŞ yerine Güney Kore’den KT-1T uçaklarının alımına öncelik verdiği ve bunun HÜRKUŞ’un dünya pazarına açılmasını olumsuz yönde etkileyeceği"ne dair haberlerin yer aldığı ifade edilerek şunlar kaydedildi:
"Savunma Sanayii İcra Komitesi kararı kapsamında TUSAŞ ile imzalanan sözleşmeye göre ilk HÜRKUŞ’un 2018 yılında envantere alınması öngörülmektedir. Türk Hava Kuvvetlerine pilot yetiştirilmesinde ve 2015 yılında açılması planlanan çok uluslu uçuş okulunda, KT-1T ve HÜRKUŞ eğitim uçaklarının kullanılması planlanmıştır. Ancak HÜRKUŞ uçağının geliştirilmesi tamamlanıncaya kadar KT-1T uçaklarına ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme neticesinde Savunma Sanayii İcra Komitesi tarafından sözleşmedeki 15 uçaklık opsiyon işletilmiş ve söz konusu uçakların alımına karar verilmiştir."
Paylaş